Anayasa ve ekonomi
896 Okunma, 6 Yorum
Reşat Nuri Erol - Milli Gazete
Ilker Ardic

Yüzyıllarca çözülemeyen sorun geçenlerde çözüldü. Soru/n neydi: Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar? Cevabı ben yazmayayım; bütün gazeteler yazdı, televizyonlar anlattı, artık siz de biliyorsunuz! Yumurta-tavuk örneğini vermemde bir maksat var. Sözü önemli bir noktaya getireceğim. Ana sorunlarımızla ilgili olarak pek çok soru sorulabilir ama ben tek bir soruyu farklı versiyonlarda soracağım:

-Ekonomi mi anayasa/hukuktan çıkar, yoksa anayasa/hukuk mu ekonomiden çıkar?

-Ekonomisi düzgün olmayan ülkenin ana yapısı ve ana yasaları düzgün olabilir mi?

-Ana yasaları ve hukuk düzeni bozuk ve zalim olan ülkenin ekonomisi nice olur?

-Yumurta/anayasa mı tavuktan/ekonomiden çıkar, yoksa tam tersi mi olur acaba?!.

Bu köşede yıllardır 'ekonomi' ile birlikte ana sorunlarımızın başta gelenlerinden biri olan 'anayasa' yani 'hukuk' ile ilgili yazılar da yazıyorum; bu konularla sorulan sorulara verdiğim cevaplarımı da biliyorsunuz! Merak etmeyin, bugün çok farklı şeyler yazacağım. Referandumdan yani halk oylamasından ve hukukun evrensel gerçeklerinden söz edeceğim.

Her şeyden önce şunu bilelim: İktidar tecezzi etmez. Bu kural Hz. Nuh zamanından beri gelen bütün şeriatlarda temel hükümdür. Nitekim Mustafa Kemal'in "vahdet-i kuvva ilkesi" de buna dayanır. Anayasadaki "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir ilkesi" budur.

1924 Anayasası'nda hakimiyetin millete ait olduğunu belirtmek için millî hakimiyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde tecelli ve temerküz ettiği ifade edilmiştir. Yargının bağımsızlığı Meclis'e karşı değildir, yargının bağımsızlığı hükümete karşıdır. Bu sebepledir ki beğenilmeyen askeri anayasalarda bile buna dikkat edilmiş, Anayasa Mahkemesi'nin esas yönünden anayasayı inceleyemeyeceği hükme bağlanmıştır.

Türkiye Devleti'ni yıkmayı hedefleyen güçler yasamayı millî hakimiyetin üstüne çıkarma çabasındadır. Oysa hakimleri atayan hükümettir. Hükümet de Meclis'in emrindedir. Astın üstü muhakeme etmesi çelişkidir. Hayat çelişkiyi kabul etmez.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin isdar ettiği bir Anayasa'yı Anayasa Mahkemesi inceleyemez ve iptal edemez. Çünkü henüz kanunlaşmamış bir şeyin iptali söz konusu olamaz. Nitekim Anayasa Mahkemesi raportörü de bunun böyle olduğunu beyan etmektedir ama raporda bir hile vardır: Sonra yani halk oylamasından (referandumdan) sonra iptal edebilir zımnında beyan var. Raportörün bu görüşü de yanlıştır.

Halk oylamasını yönetme Yüksek Seçim Kurulu'na verilmiştir. Yüksek Seçim Kurulu, eğer Anayasa Mahkemesi kararı tamamlanmamışsa referanduma gitmeyebilir. Onun gitmemesi hâlinde Türkiye'de yapılacak hiçbir şey yoktur. Yasalara aykırıdır ama müeyyidesi yoktur. Ancak Meclis'in Yüksek Seçim Kurulu'nu yeniden düzenlemesi veya cumhurbaşkanının bazı hakimleri görevden alması söz konusu olabilir.

Halk oylamasına gidildikten sonra ise millî iradenin üstünde bir güç olamayacağı için ondan sonra zaten ona dokunulamaz; hukuk böyle diyor, yani yasalar ve de ana yasalar böyle diyor. Madem ki hakimiyet kayıtsız şartsız milletin ekseriyetine aittir, onu durduracak bir güç olabilir mi? Bununla beraber bu sistem yanlıştır. Meclis'in yeter çoğunluğunu ele geçiren parti halkın da ekseriyetine sahiptir diye Anayasa'da her değişikliği yapabilecek midir? Mesela; seçimi ortadan kaldırıp 'ordu ile devlet başkanı istedikleri gibi ülkeyi idare ederler' dense, bu geçerli olacak mıdır? Bunun geçerli olmadığı açıktır.

O halde bu sistemde ne olacaktır?

İki yol vardır. Halk isyan eder ve iktidarı indirir. Ne var ki kim kimi yenecek, kim kimi indirecek; çünkü ekseriyet seçimiyle gelenler yani halkın çoğunluğu iktidarda! Biliyorsunuz; halkın isyanı olmayınca, özellikle Türkiye'de ortalama on yılda bir başa gelen musibetler gerçekleşiyor! Görülüyor ki, Batı hukuku çıkmazdadır, sonu isyanlara ve ihtilallere bağlanmaktadır. Öyleyse ne olacaktır? Gelecek yazıya kadar merak etmeye devam edelim...

 

Ilker Ardic


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
29.07.2010
12:30

Anayasa ve ekonomi - 2

Reşat Nuri EROL

Ekonomi ile anayasa/hukuk ilişkisinden söz etmiş, meseleyi referanduma yani halk oylamasına getirmiş ve yaşanmakta olan kafa karışıklıklarını hatırlatmıştım…

İşte o zaman “tabiî düzen” devreye girer ve bizim daima çözüm olarak sunduğumuz “Adil Düzen” içinde sorun çok basit ve kolay bir şekilde çözülür.

Sorun nasıl çözülecektir?

Hakimiyet milletindir ama ekseriyetin değildir, hakimiyet tüm vatandaşlarındır. Kaldı ki hakimiyet kâinatın var edicisinin kurallarına uygun yani tabiî ve sosyal kanunlar içinde milletindir; yoksa millet veya millet/halk adına birileri tabiî ve doğa kanunlarını değiştiremez.

O halde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni denetleyen bir yargıya ihtiyaç vardır, yani millî hakimiyetin üstünde bir yargıya ihtiyaç vardır. Tabiî ve sosyal kanunlar ile denetimi sağlayan bir güce ihtiyaç vardır. Bu yargı anayasanın değişmez maddelerine göre değil, tabiî ve sosyal kanunlara göre denetimini yapar. Yoksa geçmiştekilerin kararlarıyla değişmez maddeler icat etme doğa kanunlarına aykırıdır.

Geçmiş geleceği bağlayamaz… Daima değişim ve ilerleme vardır... Her an değişme ve gelişme zorunludur...

Nasıl on beş (veya Batılıların kabulüyle on sekiz) yaşına gelen çocuğa artık babası hükmedemezse, geçmiş meclis de geleceğe hükmedemez. Bugüne kadar bütün gerçekleşen gelişmeler ve yapılanlar saçma şeylerdir.

O halde Meclis’in üstünde nasıl bir yargı oluşacaktır?

***

Siz taraflar olarak daha baştan anlaşmışsınızdır.

Hakemlerden oluşan yargı Meclis’i denetleyebilmelidir.

Cumhuriyet Halk Partisi bir hakem seçmeli, AK Parti de bir hakem seçmeli ve iki hakem baş hakemi seçmeli; bunların kararları kesin olmalıdır.

-Hakemleri taraflar bizzat kendileri seçtiği için millî hakimiyet zedelenmiyor.

-Ama aklın ve ilmin denetimi geldiği için isyan ve ihtilallere gerek kalmıyor.

-Hakemlerin belki de akademik kariyeri olan kimselerden seçilmesi gerekir.

-Hakemlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinden seçilmesi gerekir.

İşte bu hususları takdir etmek de belki Yüksek Seçim Kurulu’na aittir. Yoksa kesin olarak diyebiliriz ki; Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu kararlarını denetleyemez. Böyle bir yetki sözkonusu değildir. Anayasanın hiçbir yerinde böyle bir hüküm ve yetki yoktur.

***

Bu konunun daha en başında ne demiş ve hangi soruyu sormuştuk:

Ana yasaları ve hukuk düzeni bozuk ve zalim olan ülkenin ekonomisi nice olur?

Anayasa çoğunluğu ile sekiz yıldan beri ‘iktidar’ olduklarını zanneden ve bir türlü ‘muktedir’ olamayanların durumu ayan beyan ortada! Hukuku evvela AK Partililer öğrenmelidir. Hukuku iyi bildiklerini zanneden Burhan Kuzu, Cemil Çiçek, Mehmet Ali Şahin, Bülent Arınç ve diğerleri her şeyden önce hukuku öğrensinler ki; kendilerini Allah’ın huzurunda, milletin huzurunda, mahkemelerin huzurunda savunabilsinler.

Bu isimleri yakinen tanıdığımız için onları zikrediyoruz. Elbette aynı şeyler ve gerekçeler, başta CHP bütün muhalefet partili hukukçular ve yöneticiler için de geçerlidir. Kulaklarına parmaklarını tıkayarak, gözlerine elleriyle perde çekerek bu hakikatleri duymamazlıktan ve görmemezlikten gelmek suretiyle ülke yönetilemez.

Bu evrensel tabiî hukuk kuralları benim icat ettiğim hukuk değildir.

Bütün hukukçuların bildiği hukuktur, bütün hukukçular biliyor.

Bir tek Meclis’teki iktidar ve muhalefet partililer bilmiyorlar!

Bilme ve öğrenme konusunda samimi iseler; buyursunlar…

Reşat Nuri Erol
29.07.2010
23:37

Hürriyet gazetesi ve onun başyazarı oktay Ekşi "ADİL DÜZEN" ile "MİLLÎ GÖRÜŞ"ten bahsederse işte böyle bahseder!!!

İbretle okuyunuz...

Erbakan affetmez

TAM bir hayal projesi olan Milli Görüş, nihayet kendi kendini dinamitleme noktasına geldi: Bildiğiniz gibi 11 Temmuz günü toplanan olağanüstü Saadet Partisi Kongresi’nde Genel Başkan Prof. Dr. Numan Kurtulmuş, yıllardır partili herkes gibi taşımaya mecbur olduğu “Milli Görüş” safsatasından kurtulmaya kalkınca kıyamet koptu.

Kurtulmuş’un Necmettin Erbakan’ın Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Temel Karamollaoğlu, Fehim Adak gibi 70’lik şakirdlerini (çıraklarını) Parti Genel İdare Kuruluna almayıp listeyi partinin genç isimlerinden oluşturması kavgayı açığa çıkardı.

Hele Erbakan’ın oğlu Fatih ile kızı Elif’in listeye alınmamış olması, “Erbakan hanedanının” hazmedemeyeceği kadar büyük bir suçtu.

Nitekim Fatih Erbakan, listeye alınmamış olmasını, siyasi yaşamın olağan tablolarından biri gibi algılamadığını/algılamadıklarını, Akşam gazetesine verdiği mülakatta şu sözlerle açıkladı:

“Bizim üzüldüğümüz, davamızın liderine, önde gelen isimlerine yapılan itaatsizlik. Erbakan Hoca’ya bir itaatsizlik yapıldıktan sonra Fatih Erbakan listeye alınsa ne olacak, alınmasa ne olacak? Beni listeye alsalar bile durmazdım. Böyle bir davanın çizgisinden çıkmış, lidere itaat etmeyen yönetimde benim olmam doğru olmazdı.”

Gördüğünüz gibi önemli olan “tartışmak”, karşı tarafı ikna etmek filan değil, Şeyhin dediğinden çıkmak veya çıkmamak...

Şeyhin “Milli Görüş” dediği şeyin tutarlılığı var mı yok mu, önemli değil... Uygulanabilirliği söz konusu mu o da sorun değil...

Numan Kurtulmuş bir bilim adamı kimliğiyle tartınca çok muhtemeldir ki bu “Milli Görüş”ün bir tarihte Erbakan tarafından kurulan “Pancar Motor” fabrikası gibi tam bir fiyasko ile sonuçlanacağını görmüş olmalı.

Hele Erbakan’ın başbakanlığı sırasında “500 bin tank yapacak fabrika temeli atması” gibi hayali projelerini de dikkate alınca, o uyduruk “Adil Düzen”i parti arşivlerine yerleştirme zamanının geldiğine hükmettiğini tahmin ediyoruz.

Ama kongredeki kavga patlak verince söylediğimiz gibi, Erbakan’la mücadele etmenin, başka metotlar gerektirdiğini biliyor olmalıydı. Örneğin Erbakan’ın demokratlığının “kendisine tam bir itaat” kaydıyla söz konusu olacağını hesap etmesi gerekirdi.

Kurtulmuş gerçi parti içindeki isyanı son derece olgun bir tavırla örneğin siyaset etiği ile bağdaşmayan beyanları görmezden gelerek karşıladı. Hatta Necmettin Erbakan’dan randevu alıp kendisini ziyaret etti. Muhtemelen Saadet Partisi’nin kendisini yeni koşullara uydurması gerektiğini söyledi. Böylece Saadet Partisi’ni birlik ve bütünlük içinde tutabileceğini umuyor olmalıydı. Ama Erbakan’ın egosunun her türlü mülahazanın önüne geçtiğini, bu deneyimle bir kere daha gördü.

Şimdi Numan Kurtulmuş’u göstermelik olarak Genel Başkanlık’ta bıraksalar bile etrafını tamamen Erbakan zihniyetindeki kişilerle doldurmayı amaçlayan yeni bir Olağanüstü Kongre toplanacak. Ama bu kongre Kurtulmuş’un mu yoksa Milli Görüş’ün mü sonunu getirecek birlikte göreceğiz.

Reşat Nuri Erol
29.07.2010
23:44

’KONGRE AYRILIKÇI HAREKETİN DÜZELMESİ İÇİN’

29 Temmuz 2010 22:36

SP eski Lideri Erbakan, katıldığı bir televizyon programında kongre sürecini değerlendirdi. Erbakan parti içerisinde yaşanan ayrılıkçı hareketlerin düzeltilmesi adına bu kongrenin önemli olduğunu vurguladı.

Saadet Partisi (SP) eski Genel Başkanı ve Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan, katıldığı bir televizyon programında kongre sürecini değerlendirdi. Erbakan parti içerisinde yaşanan ayrılıkçı hareketlerin düzeltilmesi adına bu kongrenin önemli olduğunu vurguladı.

Milli Görüş lideri Necmettin Erbakan üç nokta üzerinde durulması gerektiğini belirerek, bu noktaları, "Milli görüş esaslarına riayet, temel uygulama esaslarına riayet ve büyük kongre için çalışma" olarak sıraladı.

"Milli görüşü temsil eden tek partiyiz" diyen Erbakan, "Milli görüş, milletimizin inancı, kimliği ve şuurudur" şeklinde konuştu. Erbakan sözlerini şöyle sürdürdü; "Milli görüş Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunun tek çaresidir. Milli görüşsüz insanlığın kurtulması mümkün değildir. Türkiye’de halen 60 kadar parti var. Bunlar temelde hepsiyle birbirinden aynıdır. Çünkü hepsi işbirlikçi ve taklitçidir. Temel esaslardan sapıldığı taktirde 61. parti olur ve hiç oluruz.

Bu sebepten dolayı milyonluk bir camiada zaman zaman bazı kişilerde sapmalar olabilir. Kendimizi düzeltmemiz bu hataları ortadan kaldırmamız temel vazifemizdir. Bu sebepten dolayı camiamızın içinde son zamanlarda ’Söylemlerimizi değiştirelim, eskiden oyumuz azdı şimdi çoğaldı, bunları bırakalım tabanımızı değiştirelim’ şeklinde sözler ortaya çıktı. Bizim davamız haktır. Ve davamızın esasları değişmez. İşte bu sebepten dolayı bu büyük kongre milli görüş esaslarını muhafaza etmek için önemlidir.

40 yıldan sonra milyonluk camianın içerisinde bazı kardeşlerimizin dış etkenlerin tesiri altında kalarak başka partilere benzemeyi marifet zannederek yanılgıyla, yanlış yollara sapmaya yönelmiş olduklarını görüyoruz. Bu sapmanın daha henüz yolun başındayken düzeltilmesi lazım. Zaman geçtikçe düzeltilmesi zor olur. Bir takım ayrılıkçı hareketler görülmektedir. Bunun düzeltilmesi lazım."

İstişarenin önemine vurgu yapan milli görüş lideri Erbakan "Hepimiz kurallara itaat etmeliyiz" dedi. Erbakan, "Kongre yapılmasın dendi ancak yapıldı ve zarar gördü. Tavsiyelere dikkat edilmedi. Beraber hazırlanan liste gitmiş bambaşka bir liste gelmişti. Bu da zarar getirdi" ifadelerini kullandı.

Kaynak: Cihan

Reşat Nuri Erol
29.07.2010
23:46

Erbakan Hoca’dan SP’ye eleştiriler

29 Temmuz 2010 Perşembe 23:20

Milli Görüş Lideri canlı yayında konuştu.

Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan TV5 televizyonunda Saadet Partisi kongresini değerlendirdi. Erbakan’ın konuşması pek çok kesim tarafından takip edildi.

Erbakan sözlerine Milli Görüş camiasını selamlayarak başladı ve öncelikle üzerinde durmak istediği 3 hususu belirtti;

’Temel esaslarımıza riayetimizin önemi, temel uygulama esaslarımıza riayetimizin önemi ve yapılcak yeni büyük kongremiz.’

Erbakan sözlerine şöyle devam etti:

’Saadet Partisi bugün Milli görüşü temsil eden tek partidir. Milli Görüş, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunun tek çaresidir. Milli Görüşsüz, ne Türkiye’nin ne insanlığın kurtulması mümkün değildir.

Türkiye’de temelde birbirinin aynı olan 60 tane parti vardır. Bunların hepsi işbirlikçi ve taklitçidir. Bir tarafta da 40 yıldan beri temel esaslarına bağlı olan Milli Görüşün temsilcisi Saadet Partisi vardır. Bizi diğerlerinden üstün kılan 40 yıldır bu esaslara bağlı kalışımızdır. Temel esaslardan sapıldığı takdirde 61. parti oluruz ve bir hiç oluruz.

Bu sebepten dolayı milyonluk bir camiada zaman zaman bazı kişilerde sapmalar olabilir. Kendimizi düzeltmemiz bu hataları ortadan kaldırmamız temel vazifemizdir. Camiamızın içinde son zamanlarda ’Söylemlerimizi değiştirelim, eskiden oyumuz azdı şimdi çoğaldı, bunları bırakalım tabanımızı değiştirelim’ şeklinde sözler ortaya çıktı. Bizim davamız haktır. Ve davamızın esasları değişmez. İşte bu sebepten dolayı bu büyük kongre milli görüş esaslarını muhafaza etmek için önemlidir.

40 yıldan sonra milyonluk camianın içerisinde bazı kardeşlerimizin dış etkenlerin tesiri altında kalarak başka partilere benzemeyi marifet zannederek yanılgıyla, yanlış yollara sapmaya yönelmiş olduklarını görüyoruz. Bu sapmanın daha henüz yolun başındayken düzeltilmesi lazım. Zaman geçtikçe düzeltilmesi zor olur. Bir takım ayrılıkçı hareketler görülmektedir. Bunun düzeltilmesi lazım."

İstişarenin önemine vurgu yapan milli görüş lideri Erbakan "Hepimiz kurallara itaat etmeliyiz" dedi. Erbakan, "Kongre yapılmasın dendi ancak yapıldı ve zarar gördü. Tavsiyelere dikkat edilmedi. Beraber hazırlanan liste gitmiş bambaşka bir liste gelmişti. Bu da zarar getirdi" ifadelerini kullandı.

Milli Görüş lideri neden yeni bir kongre yapılması lazım geldiği konusuna da şöyle değindi;

’Partimizin 1231 delegesinden 800’e yakın kısmı yeni bir kongre yapılmasını arzu etmiştir. Ortaya çıkan huzursuzlukların daha da derinleşmemesi, yerleşmemesi, gelişmemesi için yeni kongre hiç vakit geçirilmeden bir an evvel yapılmalıdır.’

Erbakan Hoca sözlerini ’Hepinizi muhabbetle kucaklıyorum. Gözlerinizden öpüyorum. Türkiye’nin ve insanlığın kurtarıcıları olarak, alnınızdan öpüp, bağrıma basıyorum. Allaha emanet olun. Gazanız mübarek olsun.’ diyerek sonlandırdı.

HABER5.COM-CİHAN

Reşat Nuri Erol
30.07.2010
08:30

K O N G R E !

Erbakan’dan Milli Gazete’ye özel açıklama

30 TEMMUZ 2010

Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan, Milli Gazete’ye özel açıklama yaptı. İşte Erbakan’ın yaptığı açıklamanın tam metni:

"Essalamü aleyküm.

Aziz milletimizin, kıymetli evlatlarını ve Milli Görüş camiamızın bütün mensuplarını, hürmetle, muhabbetle selamlayarak, gözlerinden öpüp, bağrıma basarak, sözlerime başlıyorum.

Sizlere vaki bu hitabımda, üç noktanın üzerinde durmakta yarar görüyorum:

1-Bizim Milli Görüş olarak temel esaslarımıza riayetimizin büyük önemi.

2-Bizim Milli Görüş olarak, temel uygulama esaslarımıza riayetimizin büyük önemi.

3-Önümüzde yapacak olduğumuz yeni fevkalade büyük kongremiz.

Biz Milli Görüşü temsil eden tek partiyiz. Milli Görüş, milletimizin inancı, tarihi, kimliği ve şuurudur. Bütün tarihimizin altın sayfalarını, Milli Görüş ile yazdık. Saadet Partisi de bugün Milli Görüş’ü temsil eden tek partidir.

Ve Milli Görüş, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunun tek çaresidir. Milli Görüşsüz, ne Türkiye’nin ne insanlığın kurtulması mümkün değildir.

Türkiye’de halen 60 kadar parti var. Bunların hepsi, temelde birbirisiyle aynıdır. Milli Görüş’ü temsil eden Saadet Partisi’nin dışındaki partilerin hepsi, temelde birbirleriyle aynıdır. Hepsi işbirlikçi ve taklitçidir. Bizim Milli Görüş olarak, en büyük şiarımız ve bütün partilerden üstün kılan özelliğimiz, 40 yıldan beri temel esaslarımıza bağlı olmamızdır.

Temel esaslardan sapıldığı takdirde, öbür partilerden bir tanesi oluruz ve hiç oluruz. Önce 61. Parti oluruz, sonra da hiç olunur. Allah muhafaza buyursun.

Bundan dolayı temel esasların muhafazası, hepimizin, bütün Milli Görüş camiası kardeşlerimizin, hep beraber müşterek görevidir. En önemli görevidir.

Bu sebepten dolayıdır ki, milyonlarca insanın olduğu camialarda zaman zaman bir takım sapmalar, yanlışlıklar, hepimizde hatalı düşünceler olabilir. Kendimizi düzeltmemiz, bu hataları ortadan kaldırmamız en önemli vazifemizdir.

Davamızın aslı değişmez

Bu sebepten dolayı, camiamızın içerisinde son zamanlarda şu sözler kulaklara gelmeye başlamıştır: Söylemlerimizi değiştirelim.

Hak demek, değişmeyen doğru demektir. Bizim davamız haktır. Davamızın aslı, esası değişmez. Milletimize anlatmak bakımından değişik anlatma şekilleri kullanabiliriz. Fakat davamızın aslını, özünü değiştirmemiz sözkonusu değildir. Çünkü, bu kurtuluşun tek ilacıdır.

Yenileşelim

Eskiden oyumuz azdı. Manevi söylemlere ağırlık veriyorduk, şimdi oyumuz çoğaldı. Bunları bırakalım, tabanımızı değiştirelim. Ekonomi ve dış politika hakkında konferans verilmekte ve bunlar Milli Görüş’ün temel esaslarına dayanmamaktadır. Bu sebepten dolayı, bulunduğumuz noktada kendimizi, ana hedefimize ayarlamamız ve temel esaslarımıza sımsıkı sarılmamız mecburiyeti hasıl olmuştur.

Bizim temel esaslarımız, bilindiği gibi önce ahlak ve maneviyat esasıdır. Milli, güçlü, süratli, yaygın kalkınma esasıdır. Herkese refah esasıdır. Uydu değil ilerici Türkiye esasıdır. Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, faizci kapitalist nizamın terk edilmesi, AB değil İslam Birliği çekirdekli yeni bir dünyanın kurulmasıdır. Gayemiz bağımlı olmak değil tarihteki şerefli yerimizi almamızdır. Bu davanın 40 yıllık temel esasları, bu esaslara dayanmaktadır. Bunları her zaman muhafaza etmek, ana vazifemizdir.

Yeni bir kongre

İşte şimdi yeni bir kongre yaparak, bu esaslarımıza sımsıkı sarılacak; bir şuura, bir yapıya hep beraber kucaklaşarak sağlam olmak istiyoruz. Çünkü işaret ettiğimiz gibi, 40 yıldan sonra milyonluk camiamız içerisinde bazı kardeşlerimizin, dış etkenlerin tesiri altında kalarak, başka partilere benzemeyi bir marifet zannederek, yanılgıyla yanlış yollara sapmaya tevessül ettiklerini görüyoruz.

Bu sapmanın daha henüz başlangıçtayken, düzeltilmesi lazım gelir. Zaman geçtikçe, düzeltilmesi zor olur.

Milli Görüşü diğer görüşlerden üstün kılan temel esasların tam manasıyla idrak edilmesini temin etmemiz lazım. Benimsenmesini ve bunların tanıtılmasını gerçekleştirmek için gereken şuur ve gayretin gösterilmesini sağlamamız lazım.

İşte yeni fevkalade kongremizi, bu sebeple yapıyoruz. Ana sebeplerden birisi budur. Temel esaslarımıza sımsıkı bağlanmak, dış etkenlerin tesiriyle ana esaslarımızdan sapmamak ve kendimizi düzeltmek.

Temel uygulama esaslarımız

İkinci bir sebep ise, temel uygulama esaslarımıza sımsıkı sarılmamızdır. Temel esaslarımız kadar temel uygulama esaslarımız da mühimdir.

Bizim temel esasları uygulamamızda, hepimizin birbirimizin kardeşiyiz. Birinci temel esasımız, ittifak, kardeşlik, sevgidir. Bir takım ayrımcılık hareketleri görülmektedir. Bunun tashih edilmesi lazım. Düzeltilmesi lazım.

İkinci temel uygulama esasımız, ihlastır. Yani biz bu çalışmaları, bütün insanlığın kurtuluşu için yapıyoruz. Allah rızası için yapıyoruz. Milletvekili olmak için, ihale almak için değil. Bu esasları, muhafaza etmek temel uygulama esasımızdır.

Bundan başka, ittika. Yani topluluğumuz içerisinde gıybet, dedikodu ve iftira olmayacak. Ve temel prensiplerimize, itaat edeceğiz. Bu hususta, hatalarımız ve kusurlarımız varsa, bunları düzelteceğiz.

İyi ahlak. Herkesi kucaklamak, ayrımcılık yapmamak, asıl niyet ve maksadı değiştirip, saklamak gibi yanlış yollara sapılmaması iyi ahlakın gereğidir.

Bundan başka, vefa. Yapılan ekonomi ve dış politika konferansı çalışmalarında, 40 yıllık Milli Görüş geleneğinin yok sayılarak hazırlanmış olması doğru bir hareket olmamıştır.

İhsan. Görevin dikkat ve itina ile yapılması temel esastır. Genel merkezin boş bırakılması, tek adam çalışmasına heveslenilmesi, taban çalışması yerine zamanın büyük çoğunluğunun televizyon konuşmaları ile geçirilmesi, birinci yıl eğitim çalışmalarına katılınmaması, ikinci yıl eğitim çalışmalarının yapılmasının engellenmesi gibi bir takım hatalarımızı ve kusurlarımızı mutlaka düzeltmeliyiz.

İstişarenin önemi

Bundan başka bizim çalışmalarımızdaki temel esaslarımızdan birisi de, istişaredir. İstişarede bereket vardır. İstişare ile yapılan işlerden her zaman hayır gelir. Tecrübeli kardeşlerimizin tecrübelerinden faydalanmak, Yüksek İstişare Kurulu’nun kararlarına kulak vermek bize en büyük faydayı getirecektir.

Bunu idrak etmemiz ve bunu herhangi bir şekilde vesayet olarak değil; işbirliği ve destek olarak telakki etmemiz lazım gelir. Dışarıdaki insanlar, bizim sağlam yapımızı bozmak için bu kabil tabirler icat edebilirler ve bu yanılgıya sevk etmeye çalışabilirler. Ama bizim inançlı kitlemiz, hiçbir zaman buna kapılmayacaktır.

Parti politikasına ilişkin önemli konuları, istişare edilmesi lazım gelir. Bizim camiamızın en kıymetli özelliklerinden birisi de, istişaredir. Yüksek İstişare Kurulu’nun kararlarına uymak bizim için bir şereftir, bir faydadır, Allah’ın bir lütfudur.

Genel İdare Kurulu’nun mutlaka muntazaman toplanarak, temel meseleleri istişare etmesinde büyük fayda vardır.

İtaat. Bizim çalışma esaslarımızın temelini itaat teşkil eder. İstişare yapılır, karar alınır. Ondan sonra da, hep beraber o karara itaat ederiz.

Yüksek İstişare Kurulu’nun kararına rağmen, kongre kararı alınması hatalı olmuştur. Nitekim kongre, teşkilatlara karar olarak takdim edilmiş ve istişareye uyulmayarak yapılmış, fayda değil zarar getirmiştir.

Uyulmasında büyük fayda olan tavsiye ve fikirlerin, dış etkenlerin tesiriyle vesayet olarak telakki edilmesi, bir kere daha ifade ediyorum, çok yanlış bir davranıştır. Beraberce çalışılması esastır.

Kongrenin yapılmamasına uyulmaması ve beraberce hazırlanmış olan, büyük kısmı birlikte tespit edilmiş olan, parti GİK listesinin sonradan hiç alakası olmayan bir listeyle kimseye haber vermeden değiştirilmesi de, bizim temel esaslarımıza uygun olmayan bir harekettir.

Bunlar, istişareye uyulmamasının alametidir. Bunlar, fayda yerine zarar getirmiştir.

Bundan başka, büyük kongrenin içerisinde yine istişare ile yapılması lazım gelen hususlar, yine istişaresiz yapılmış ve böylece birçok usulsüzlükler meydana gelmiştir. Bunların olmaması temenni olunurdu.

Bundan başka, bizim çalışma esaslarımızın en önemlilerinden birisi sadakattir. Parti çalışmalarımızda evhamlarla, tefsirlerle hareket etmeyeceğiz, birbirimize itimat edeceğiz, seveceğiz, tek bir vücut olacağız ve bir arada her şeyimizi istişare ederek, beraberce yürüteceğiz. Yönetimin dar bir çerçeve içerisinde alınan kararlarla yürütülmesi yanlış bir davranıştır. Hep beraber, bütün arkadaşların fikirleri alınmak suretiyle yürütülmesi lazım gelir.

Ve hepimizin açık olmamız, şeffaf olmamız, ayrı hesap yapmamamız lazım, bu dava içerisinde. Bunlar Milli Görüş’ün temel esasları, çalışma esaslarıdır. Bu esaslardan, dış tesirlerin etkisiyle birtakım sapmalar görüyoruz. Bunları düzeltmek için bir Büyük Kongre yaparak, kendimize yeniden prensiplerimize bağlı, sapasağlam bir yapı meydana getirmek istiyoruz. İşte bu sebepten dolayıdır ki Büyük Kongre yapmamızın fevkalade büyük sebebi, birinci sebebi; temel esaslarımıza sımsıkı bağlılığı temin etmek bundan sapma temayüllerini kesinlikle düzeltmek.

İkincisi; temel çalışma esaslarına sımsıkı bağlı olmak ve bunlardan sapılmamasını temin etmek. İki senedir yapılmakta olan çalışmalarda bu hususlarda birtakım eksiklikler, noksanlıklar olmuştur. Bunların düzeltilmesi bakımından önümüzdeki dönemde istişarelere kulak verilmesi, kararlar alınmadan önce istişare edilmesi ve böylece temel esaslarımıza uyulması lazım gelir. Çünkü bir yıl sonra seçim var. Bu seçime çelikleşmiş olarak gitmek mecburiyetindeyiz.

Şimdi ayrıca bu yapılmakta olan fevkalade kongrenin neden biran evvel yapılması lazım geldiği hususundaki sebepleri de size birkaç cümle ile özetle arz etmek istiyorum. Önce bir defa partimizin olağanüstü kongreye gitmesi 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na göre 1231 delegemizin beşte birinin teklifiyle gerçekleşir. Bu beşte bir 247 delege yapar. Halbuki şu anda 1231 delegeden 800’e yaklaşık kısmı, büyük kısmı biran evvel yeni bir kongre yaparak, kardeşliğin tesisi ve temel esaslara sımsıkı bağlılığın sağlanmasını arzu etmiş, bir hafta gibi kısa bir zamanda bu büyük şuuru, bu büyük etkinliği göstermiştir. Bundan dolayı bir an evvel büyük çoğunluğun fikrine uyarak Büyük Kongre’nin hemen yapılması lazım gelir. Bundan önce yapılmış olan kongre istişaresiz, zamansız ve lüzumsuz yere yapıldığı için teşkilatımız içerisinde bir takım huzursuzluklar sebep olmuştur. Bu huzursuzlukların daha da derinleşmemesi, yerleşmemesi, gelişmemesi için yeni kongre hiç vakit geçirilmeden bir an evvel yapılmalıdır. Ve bu kongrenin ardından mübarek Ramazan ayı gelmektedir. Bu Ramazan ayında bütün teşkilatımız birbiriyle kucaklaşıp, tek vücut olması bakımından en güzel fırsata sahip olmaktadır.

Bunu yapacağız inşallah. Kongremiz arkasından Ramazan ayında iftarlarda kucaklaşma, sonra tek bir vücut olarak büyük seçimlere hazırlanma. Ve o seçimlerde, davamızı iktidara getirip, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşunu sağlamak. İşte çalışmalarımızın gayesi budur.

Kongre’nin yeri ve gününü tespit, parti yönetiminin görevidir. Parti yöneticilerin, bütün bu gerçeklere dikkat ederek, en kısa zamanda kongrenin gününü tespit edeceklerine inanıyorum.

Temel esaslarımıza bağlı olmamız, temel çalışma esaslarına bağlı olmamız, hayati öneme haiz hususlardır. Ve bizim partimizi, diğer partilere üstün kılan temel esaslardır.

Biz 60 partiden bir tanesi değiliz. Biz tekiz ve biriz. Milletimizi temsil eden tek partiyiz. Allah muhafaza buyursun, bu yoldan sapılmasının sonu helak olmaya gider. Milli Görüş’ün temel esaslarından saparsan, 60 partiden bir tanesi olursun ve arkasından da helak olursun. Bunun için temel vasfımız, ana esaslarımıza sımsıkı bağlı olmamızdır.

İşte bundan dolayı ana esaslarımıza bağlı olmak için yeni Büyük Kongremizi yapıyoruz. Bunları bir kere daha dile getirmek suretiyle, birbirimize sımsıkı sarılacağız. Temel esaslarımıza, sımsıkı sarılacağız. Ve 61. Parti olmayacağız. Birinci parti ve tek parti olarak, Türkiye’nin ve insanlığın kurtuluşuna olan vazifemizi ifa edeceğiz.

Milli Görüş camiası, temeli sevgi ve kardeşlik olan bir camiadır. Olağanüstü kongremizle bu gerçeği bir kere daha milletimize göstereceğiz. Ve inşallah bu yeni Büyük Kongremizle Milli Görüş camiası olarak, aşkla, şevkle, azimle ve heyecanla çalışarak, Allah’ın lütuf ve yardımıyla en kısa zamanda Yeniden Büyük Türkiye’yi ve Saadet dünyasını kuracağız.

Selam, doğru yoldan sapmadan yürüyenlerin üzerine olsun.

Zafer inananlarındır ve zafer yakındır.

Hepinizi muhabbetle kucaklıyorum. Gözlerinizden öpüyorum. Türkiye’nin ve insanlığın kurtarıcıları olarak, alnınızdan öpüp, bağrıma basıyorum. Allaha emanet olun. Gazanız mübarek olsun. Esselamü aleyküm"

Reşat Nuri Erol
30.07.2010
10:04

Süleyman Kaya’nın yazısında "ADİL BİR DÜZEN" vurgusu dikkat çekici; dikkatlerinize sunarım...

REŞAD

Erbakan’a biat etmek ya da etmemek!

Saadet Partisi yeni bir kongreye gidiyor. İnşallah bu kongrede birlik ve beraberlik sağlanır ve Milli Görüşçüler, tüm enerjilerini "ADİL BİR DÜNYA DÜZENİ"nin kurulmasına harcarlar. 11 Temmuz’da gerçekleştirilen kongredeki liste krizi tüm Milli Görüşçüleri üzdü. Ancak bu kriz, kimin ne olduğunu ve ne yapmak istediğini ortaya koymak açısından ayna görevi gördü.

Krizden “Milli Görüşçüler birbirine düştü” havası yayan bazı kesimler, hiçbir zaman oy vermedikleri Saadet Partisi’ne ve nefret ettikleri Milli Görüşçülere “Erbakan’dan nasıl kurtulursunuz?” taktikleri verdi.

Kendileri “İslamcı camianın önde gelen yazarları” diye tanınan bazı yazarlardan kimisi, Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’a “AK Parti’ye katıl”, kimisi de ’Erbakan’a biat etme’ aklı verdi. Mevcut otoriteye sorgusuz sualsiz biat eden bu hanımefendiler ve beyefendiler, Kurtulmuş için ’Erbakan vesayeti altında’ diye ağıt yaktılar.

Hiçbir sorumluluk taşımayan ve oturdukları yerden akıl veren bu ’Neo-İslamcılar’, Fazilet Partisi kapatılırken de bugün AK Parti saflarında siyaset yapan eski Milli Görüşçüleri Erbakan’a karşı kışkırtmıştı. Bugün ise Kurtulmuş’u kışkırtmaya çalışıyorlar. Sanki Kurtulmuş Erbakan’dan koparsa, ki bu Milli Görüş’ten kopmak anlamına geliyor, Saadet Partisi’ne oy verecekler. Kaldı ki, eğer Kurtulmuş ve Saadet Partisi AK Partileşecekse, insanlar neden Saadet Partisi’ne oy versin ki aslı dururken. Kurtulmuş’a akıl vermeye çalışanlar, madem o kadar Saadet Partisi sevdası o zaman neden partinin saflarına katılıp çalışmıyorlar?

Onların derdi, hiçbir zaman hazetmedikleri Erbakan olduğu için bunu yapamıyorlar. Ömrünü "ADİL BİR DÜNYA DÜZENİ" için adamış Erbakan’a ’saltanat peşinde’ diyerek ucuz ve bayağı eleştirelerde bulunan ’Neo-İslamcılar’a şunu söylemek gerekir? Eğer Erbakan saltanat peşinde olsaydı, neden zoru seçti de Milli Görüş davası güttü? Oysa bu ülkede saltanat kurmak için ne yapılması gerektiği ve nerelere gitmek gerektiği gayet açık. Kaldı ki, Erbakan sultan olsaydı, sözde ’demokrasi’ diye güçlülerin menfaatlerini koruyan ve halkları sömüren mevcut sistemden çok daha adil ve merhametli bir sultan olurdu. Hayatımızı yönlendiren o kadar çok acımasız, zalim, ahlaksız sultanlar var ki, onları hiç sorgulamıyoruz.

Milli Görüşçülere “Erbakan’a biat etmek utanılacak birşey” mesajı verenler, o kadar çok şeye itaat ediyorlar ki...Kimisi medya patronuna, kimisi iş adamına, kimisi cemaat liderine, kimisi iktidara, kimisi öğretmenine, kimisi babasına, annesine, karısına, kocasına, abisine, mafya patronuna, para babasına, şarkıcıya, terör örgütü liderine, şeyhine...Milli Görüşçüler, kötü niyetli bu propagandalara kanacak kadar ferasetini yitirmiş değil. Genel Başkan Kurtulmuş başta olmak üzere tüm Milli Görüşçüler Erbakan’a biat etmeyi utanılacak değil, onur duyulacak bir durum olarak görürler. Eğer öyle görmezlerse kendilerini inkar etmiş olurlar. Çünkü gerçekten de Erbakan’a biat onur duyulacak bir durumdur. Ömrünü, Türkiye ve dünyanın refahına adamış ve bu uğurda çileler çekmiş bir insana biat etmek, hayatımızı yönlendirmeye çalışan patrona, mafya babasına, gazete yazarına biat etmekten daha iyi değil midir?

Süleyman Kaya





Sayı: 59 | Tarih: 25.07.2010
Mümtazer Türköne
Geçici 15. madde
1178 Okunma
1 Yorum
Arif Ersoy
Ahmet Hakan
Ağlayan adama mektup
973 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Okuma
966 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Adalet Yoksa Batar
946 Okunma
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
Kasetle başlayan süreç devam ediyor: Türkiye reset
897 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Reşat Nuri Erol
Anayasa ve ekonomi
896 Okunma
6 Yorum
Ilker Ardic
Ahmet Altan
BALYOZ...
895 Okunma
1 Yorum
Özer Ataç
Ruşen Çakır
Daha önceleri nerelerdeydiniz?
893 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen