Daha önceleri nerelerdeydiniz?
951 Okunma, 2 Yorum
Ruşen Çakır - Vatan
Tayibet Erzen

22.07.2010

İktidar partisinin referandum kampanyasını “12 Eylül ile hesaplaşma” temeline oturtacağı iyice ortaya çıkmış durumda. AKP’nin bu stratejisi haklı bir şekilde “samimiyet” sorgulamasını da beraberinde getiriyor. Evet, 12 Eylül 1980’deki askeri darbe ve onu izleyen cunta yönetiminin bu ülkedeki hemen herkese zararı dokunmuştur ama bir sıralama yapılacak olursa, bugün AKP çevresinde toplanan kişilerin siyasi gelenekleri herhalde “en az zarar görenler” arasında yer alırlar. Analizimizi bir derece daha ilerletirsek, yine AKP’nin geldiği İslamcı geleneğin, 12 Eylül’ün yarattığı ortam ve atmosferden en fazla yararlananların başında yer aldığını da görürüz. Ve nihayet 30 yılını doldurmakta olan 12 Eylül rejimiyle hesaplaşma konusunda da bu akımın bugüne kadar pek bir performans sergilemediği de ortadadır.

AKP’lilerin 12 Eylül’e karşı olmadıklarını, daha ileri gidip onu desteklediklerini öne sürüyor değilim. Fakat birdenbire 12 Eylül ile hesaplaşma konusunu bu kadar öne çıkartmaları, bunu yaparken kendilerine destek vermeyenleri de “12 Eylül savunuculuğu” ile suçlamaları inandırıcı değil.

Hatırlayalım: Tam da açılımın ilk ilan edildiği geçen yılın yaz aylarında MHP’den gelen yoğun eleştiriler üzerine AKP Grup Başkanvekili kendilerine “Niye Apo’yu asmadınız? Yoksa asacak ip mi bulamadınız?” diye laf yetiştirebilmişti. Kendisine parti üst düzeyinden herhangi bir açık ayar verildiğini hatırlamıyorum. Terörle mücadele konusundaki tartışmalarda başı sıkıştıkça “Apo’yu kim asmadı?” sorusunu ortaya atan bir partinin 30 yıl önceki idamları duygusal bir şekilde ele alması, en basitinden söyleyecek olursak, kuşkulara yol açıyor.


Eğer samimiyse...

Eğer AKP 12 Eylül ile hesaplaşma konusunda gerçekten samimiyse, geçici 15. Madde’yi çoktan gündeme getirmiş olması gerekirdi. Diyelim ki belli bir zamanlama ile hareket ettiler, o durumda da şimdiki paketten ayrı olarak TBMM’ye getirir ve referanduma gerek olmadan CHP, MHP ve BDP’lilerin oylarıyla, yani neredeyse oybirliğiyle bu maddeyi kaldırabilirlerdi. Diyelim o da olmadı, “maddeleri ayrı ayrı oylayalım” çağrılarına kulak verip halkın önüne birden fazla sandık koyarlardı.



Devamı için TIKLAYINIZ.

 

Yorum:

 

Papatya Falıyla nereye kadar?

 

Ne ilginçtir ki Sayın Çakır’ın iktidar partisi için yaptığı samimiyet sorgulamasını, bütün demokrat kimliği ve geçmişine rağmen kendisi için yapmamak mümkün değil. Hak ve hürriyetler konusunda neredeyse tek parametreye oynayan Çakır olayı tek bir ırk üzerinden değerlendirirken acaba kendisi de taraf olduğunun ve Kürtlere pozitif ayrımcılık yaptığının farkında mı?

 

Her türlü ayrımcılık için bilinçaltında tetikleyici faktörler vardır. Bazen bunlar çok kuvvetli olur ve kişi gerçekten farkında olmadan bir tarafa fazla meyletmiş olabilir. Bu durum oldukça yaygındır. Çoğu kez görüşten öte görünüş bile buna sebep olabiliyor. Ancak hiçbir gazetecinin, gazetecilik kimliğiyle böyle bir tutum sergileme lüksü olduğunu düşünmüyorum.

 

Yazarımız 12 Eylül döneminin çilekeşlerinden biri olarak askeri yönetim ve darbeler hususunda dertli olabilir. Pek tabiidir ki darbelere karşıdır ve dış faktörler göz ardı edilirse kesin bir ‘Evet’ çidir. Şiddetle ‘Evet’e teşvikin yapıldığı bu günlerde 12 Eylül darbesinin gerekliliğinden ve haklılığından bahsetmeyeceğim. Ülke bütünlüğü için gerekli olan bu temizlik operasyonunu sadece demokrasi açısından değerlendirip, çok ağır bedellere mahkum edenler, şüphe yok ki, askeri düzen ile hukuk düzeni arasındaki ayırımın farkında değiller.

 

Her gün yeni bir ses kaydı bulunsa da, derin arşivlerden belgelerle ordu içindeki hainler ‘deşifre’ edilse de, yurdun çoktan seçmeli yerlerinde çoktan seçmeli silahlı saldırılar düzenlense de, kartel şehit ailelerinin feryatlarını ve gözyaşlarını bölücülük yakıtı olarak kullansa da, her gün kötüye giden ülke ekonomisi batış sinyalleri verse de;

 

BU ÜLKE BİZİM, BU ORDU BİZİM!

 

Gün eğriyi doğrultma, doğruyu aydınlatma günüdür. O yüzden sıkı ‘Evet’ çiler de, kesin ‘Hayır’cılar da gerçekten hangi soruyu yanıtladıklarını iyi düşünsünler. Daha çok zaman geçmedi ama gene herkes içeriğini ve meziyetini bilmediği bir soruya balıklama atlama üzere. Papatya fallarına gerek yok, biraz sağduyulu olalım lütfen.

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
zkafkas
26.07.2010
18:21

Bu ordu bizim doğru diyosunuz.Orduyu dışardan yıpratma çabalarının olduğuna da katılıyorum lakin hiç mi askerlerin suçu yok. Neler çıktığını hepimiz görüyoruz.Diğerleri kadar ordu mensupları da orduyu yıpratıyor. Bu kadar malzeme verirsen düşmanda elbet kullanır.

Tayibet Erzen
26.07.2010
19:13

Ordu tabii ki masum değil. Ortaya çıkan ses kayıtları ve belgeler düzmece değil ki. Bu da ordu içinde var olan zihniyeti gösteriyor ancak önemli olan tamamının böyle olmaması ve ordunun yıpratılmasının devlet eliyle yapılmasına destek verilmemesi.

AKP kendini sağlama almak için sonunu hiç hesaba katmadığı işler peşine düşmüşken acaba uzağa gidip başka düşman aramaya gerek var mı? İnanın bilmiyorum.





Sayı: 59 | Tarih: 25.07.2010
Mümtazer Türköne
Geçici 15. madde
1238 Okunma
1 Yorum
Arif Ersoy
Ahmet Hakan
Ağlayan adama mektup
1030 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
Okuma
1025 Okunma
1 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Adalet Yoksa Batar
1001 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Daha önceleri nerelerdeydiniz?
951 Okunma
2 Yorum
Tayibet Erzen
Reşat Nuri Erol
Anayasa ve ekonomi
951 Okunma
6 Yorum
Ilker Ardic
Ahmet Altan
BALYOZ...
951 Okunma
1 Yorum
Özer Ataç
Zülfü Livaneli
Kasetle başlayan süreç devam ediyor: Türkiye reset
946 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler