Ben bir Erbakancı idim
1224 Okunma, 3 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

17.07.2010

BEN gençliğimde kendimi “Son tahlilde Refah Partili” sayardım. Erbakan Hoca’ya da “itaatim” olmasa da en azından “saygım” vardı.

Durun, durun!

Saadet Partisi’ndeki son gelişmelere, Erbakan’ın son çıkışına, “Çakma küçük prens” Fatih Erbakan’ın yaptığı “Babamın partisi değil mi? Ya itaat edersin ya da
çeker gidersin” türü laflara bakıp da “Sen nasıl barındın bu adamların içinde” demeyin.

Vallahi de, billahi de...

Eskiden böyle değildi bu işler, bu adet yeni çıktı.

* * *


Neden böyle oldu? Neden daha geriye gidildi? Ve nereden çıktı şu “Ya itaat et / ya da çek git” sakilliği?

Cevaplarım şunlardır:

BİR: İslami kesimde bağımsız, bağlantısız aydın duruşu sergileyen kalmadı. 

İKİ: AK Parti bölünmesinin ortaya çıkardığı travma, Saadet Partisi’nin ak saçlılarını herkese karşı “itimatsız” hale getirdi.

ÜÇ: 80 küsur yaşındaki Erbakan Hoca, işin peşini biraz da başındaki para cezası belası nedeniyle bırakmıyor. Bu cezayı siyasileştirmek istediği için partideki
kontrolü sürdürmek istiyor.

DÖRT: Saadet Partisi’nin geçerli tek ideolojisi “Vefa duygusu” oldu çıktı. Erbakan’a sadakat gösterdikleri oranda davaya hizmet ettiklerine inananlar var
partide. Erbakan onlara güveniyor.

BEŞ: Eskiden “Kişiye sadakat olmaz, davaya olur” denildiğinde bunun bir karşılığı olurdu. “Vefa duygusu” bunu da aldı götürdü.

ALTI: Fatih’in yaşı tutsaydı ve bugün Numan Kurtulmuş’a karşı yaptığını eskiden parti içinden bir başkasına yapsaydı, buna İslami kesim içinde kimse rıza göstermezdi. En sert tepki ortaya konurdu. Oysa şimdi derin bir sessizlik var. Çünkü Erbakan Hoca, “Parti isterse küçülsün, yeter ki kontrol bende kalsın” noktasında.

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Prens Fatih mi geliyor?

Saadet Partisi ile ilgili beklenenler oldu. Partide kazanlar kaynamaya başladı.

Özellikle Erbakan’dan önce oğlunun verdiği demeçler ilginçti. Daha da ilginç olanı demeçlerini TV5 veya Milli Gazete’ye değil Akşam gazetesine vermesiydi. Milli Gazete’de de kongre sonrası sanki hiçbir şey olmamış gibi bir davranış gözlemlendi.

Şevket Kazan, Fatih Erbakan ve arkasından Necmettin Erbakan’ın ifadelerinden sonra iki seçenek beliriyor: Ya Numan gidecek ve parti aile şirketi olmaya devam edecek. Ya da Numan kalacak ve Erbakan ailesi ve vezirler grubu olan ak saçlılar ve ailesi tasfiye olacak.

Çok iyi bilinir ki en zor kurumsallaşan şirketler aile şirketleridir. Çünkü aile üyelerinin hepsi birer patrondur ve yöneticilerin işlerine karışma yetkisine sahip oldukları hissindedirler. Yönetime karışmalarının kurumsallaşma ölçütleri içinde gerçekleştirilmesi çok zordur.

CHP gibi partiler kurumsallaşmıştır. Lider sultası elbette vardır. Ancak liderin aile çevresi etkin değildir. Lider gidince yeni lider etkin olur ama kurumsal çerçeve içinde her zaman tasfiye edilebilir.

Ak Parti gibi partiler karizmatik bir liderin etrafında toplanma ile meydana gelmiştir. Karizmatik liderin partiden ayrılması o partiyi hızlı bir düşüşe sokar. Bunun geçmişteki tipik örneği ANAP’tır. Özal’ın sahneden çekilmesi partiyi geriletmişti.

Saadet Partisi ise Erbakan’ın çevresinde toplanan bir gruptur. Ancak sadece Erbakan değil, Erbakan’la beraber yol alan ak saçlılar, Erbakan’ın ailesi ve ak saçlıların ailesi partiye tıpkı bir aile şirketi gibi müdahale ederler. Aile şirketlerinde yönetici olmak zordur. Numan Kurtulmuş bu gerçeği bilmiyordu ya da şirketi ailenin elinden almayı düşünüyordu. Orada yetişen bir insan için bilmiyordu demek çok zor. Yapılan son manevralar göstermiştir ki Kurtulmuş, şirketi aile şirketi olmaktan çıkarmak istemektedir.

Ancak bu yapılan doğru mudur? Bana göre doğru değildir. Çünkü o parti bunu istememektedir. Biz aile şirketi olarak yaşamak istiyoruz. İstemeyen gitsin, kendine başka şirket kursun demektedirler. Haklarıdır da.

Çok iyi bilinir ki dünyanın en güçlü şirketleri kurumsallaşmış şirketlerdir. Yani kişilerin değil sözleşmelerin yönettiği şirketlerdir. Aynı durum partiler için de geçerlidir. Partiyi kişiler veya aileler değil, sözleşmeler yönetmeye başladığı zaman o parti gerçekten İslami bir parti olur ve başarılı olur.

Bu nedenle Saadet partisinden bir şey beklemek pek akıllıca görünmüyor. Bütün bu yaşananlarda göstermektedir ki Saadet Partisinin siyasi mantalitesi şunlardan oluşmaktadır:

-Küçük olsun bizim olsun,

-Tarikat metotları ile el öptürerek üye kaydedeyim,

-El öpmeyen bizden değildir,

-Tarikatlardaki gibi koşulsuz itaat olsun, itaat etmeyenler hain olarak vasıflandırılsın ve defolsun gitsinler.

Bu nedenle o partiden şeriat beklentisi içinde olmak pek de mantıklı görünmüyor. Hatta adını değiştirebilirler. “Saadet Tarikatı” yapsalar çok daha uygun olur.

Nasıl olsa post usulü geçerli olduğu için şu günlerde prens olanlar elbette kral olacaklardır. Ama sonucunda krallık ne kadar küçülecek, onu Allah bilir.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
21.07.2010
06:29

Erbakan Hoca’nın sorumluluğu

Cumartesi günü bu köşede yayınlanan "Saadet’te derin deprem" başlıklı yazı büyük ses getirdi. Yazdıklarımın arkasındayım, bu konuda yazmamayı düşünüyordum.

Star’dan değerli dostum Nasuhi Güngör’ün yazdıkları bana makul geldi. Güngör, bir dizi değerlendirmeden sonra şunları soruyor: "Peki bugün neden SP’nin yoluna devam etmesini ve ’Erbakan Hoca’nın birleştirici yönde koyacağı inisiyatif’i önemsiyor? Ufukta gördüğü tehlike nedir?" Anlatayım:

Türkiye’de üç partinin ’gelişme dinamiği’ var: Bunlar da AK Parti, CHP ve SP’dir. MHP ve BDP, Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin yaratacakları gerilime paralel olarak oylarını artırabilirler, ama toplumsal anlamda gelişme dinamikleri yoktur. AK Parti, iki dönemdir iktidarda, siyaset bilimi ve toplumsal gelişme teorileri açısından sahiden ’bir parti’ mi, yoksa Erdoğan’la kaim "konjonktürel bir siyasi hareket" mi olduğunu, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda anlayacağız. Demirel ve Özal, cumhurbaşkanı oldular, partileri dağıldı, gitti.

Zamana karşı ayakta kalabilen parti CHP’dir; çünkü devletin partisidir. Devlet, toplumsal değişimlere karşı direndikçe CHP de küçülerek ve taşlaşarak ayakta kalmaktadır. CHP’nin gelişme dinamiği "kendisi olmaktan çıkma"ya bağlıdır. Bunu tarihinde bir defa yapabildi, 1973 seçimlerinde, kendisi olmaktan çıktı, iktidar oldu. Şimdi Kılıçdaroğlu, CHP’yi ne kadar kendisi olmaktan çıkarıp iktidara yaklaştıracak, önümüzdeki günlerde göreceğiz.

SP ise, Milli Görüş çizgisinin son halkasıdır. Milli Görüş merkez sağ ve merkez solun dışında fikriyatını, hassasiyetlerini bu topraklardan alan, 19. yy’dan bu yana süren İslamcılığın günümüzdeki devamıdır. Gelişme dinamiği yüksektir ve içerideki idari merkez ile dışarıdaki vesayetçilerin engellemeleri olmasa Türkiye’nin İslam dünyasına sunabileceği yegane siyasi modeldir.

Bu hareketin efsanevi lideri Erbakan Hoca sevilen, sayılan bir liderdir. İlerlemiş yaşına rağmen bir genç delikanlı gibi çalışmaktadır. Son kongrede ortaya çıkan nahoş gelişmeler SP’yi bölünme noktasına getirmiş bulunmaktadır. Eğer parti ikinci defa bölünürse, diğerleri gibi tarihin mahzenindeki yerini alacaktır. Bu yüzden herkesten çok Erbakan Hoca’ya sorumluluklar düşmektedir. Burada birkaç noktanın altını çizmekte zaruret var:

1) İki amelin emekliliği olmaz: İbadetin ve ilmin. Diğer bütün mesleklerde belli bir yaştan sonra beden yorulur, insanlar bir kenara çekilir, tecrübeleriyle faydalı olur. SP’deki "yaşlılar kadrosu" artık bedenlerinin yorulduğunu kabul edip SP’yi bir "emekliler kulübü" olarak kullanmaktan vazgeçmeli, sadece tecrübelerini aktarmakla yetinmelidirler.

2) Kongre sonrasında Numan Kurtulmuş’la ilgili yakışıksız demeçler veren Erbakan Hoca’nın mahdumları ve kerimeleri artık sussunlar ve Numan Bey’den helallik alsınlar. Bilsinler ki, Erbakan Hoca bu hareketin lideridir. Ama sahibi, patronu, maliki değildir. Anadolu’da on binlerce meçhul insanın samimi gayreti, bağışı ve cefası Milli Görüş’ü ayakta tutmuştur. Kimse padişah değildir. Hanedanlık tarihe karıştı, İslam’a da hiç uygun değildi.

3) Milli Görüş, hukuk, adalet, özgürlük, yüksek ahlaki erdemler ve İslam dünyasının yeniden doğuşu ideallerini temsil eder. Darbecilerle, cuntacılarla, Ergenekoncularla, 28 Şubat artığı ulusalcılarla yakınlığı ve akrabalığı olamaz. Türkiye’de hukuk mücadelesi bu kesimlere karşı verilmektedir. Vahşi kapitalizme ve emperyalizme karşı olmakla ulusalcı olmak aynı şeyler değildir.

4) Milli Görüş’ün yurtiçinde ve yurtdışında bilumum menkul ve gayrimenkul varlığı bu ümmetin malıdır. Partideki ayağı kırık sandalye dahi çoluk çocuğunun rızkından kesip bağış yapan fedakâr insanların parasıyla alınmıştır. Sahih vakıflarda olduğu gibi, bağış hangi amaçla yapılmışsa sadece o amaçla harcanmalıdır.

5) Kendisine derin saygı duyduğumuz Hoca, bu çerçevede birleştirici inisiyatif kullanmalı, bölünmenin önüne geçmelidir. Yeni bir kongre, bu partinin gelişme dinamiğini sekteye uğratır, "tabela partisi" durumuna düşürür. Yazık olur!

Ali Bulaç

2010-07-21

Reşat Nuri Erol
21.07.2010
06:31

"Erbakan sultası!" mı; YOKSA?!.

Saadet Partisi kongresinde yaşanan ’liste krizi’nden sonra gerek ’dinen muhafazakar’ gerekse de ’laiken muhafazakar’ medyada Milli Görüş lideri Prof. Necmettin Erbakan’ı eleştiren epey yazı çıktı. Bu yazılardaki ortak görüşe göre Erbakan, Saadet Partisi ve Genel Başkanı Kurtulmuş üzerinde bir vesayet kurmuştu ve bu vesayetin artık sona ermesi gerekiyordu. “Liste” krizi yaşanana kadar Saadet Partisi’nin varlığından bihaber olan “İslamcı’ yazarlar, bir anda Kurtulmuş’u öven, Erbakan’ı yeren yazılar yazmaya başladı. Kimisi, Dört Halife dönemine kadar giderek neden ’Erbakan sultasına’ son verilmesi gerektiğini, kimisi naif bir edayla Hazreti Yusuf’a kadar giderek ’Kurtulmuş’un gömleğinin arkadan yırtıldığını’ yazdı.

Bir başkası “Milli Görüş’ü İslami Görüş”e dönüştürmekten bahsederken, başka biri de terbiyesiz bir şekilde Erbakan’ın Haberal’la işbirliği yaptığını ve dolaylı bir şekilde Ergenekoncu olduğunu yazdı. Hayatlarında Saadet Partisi’ne oy vermemiş bu abla, ağabey ve kardeşlerimizin Saadet Partisi ve Numan Kurtulmuş’un derdiyle dertlenmeye başlamaları elbette güzel, ancak Erbakan’ı vesayet kurmakla, sultanlıkla suçlamaları yaşadıkları çelişkiyi de açığa çıkarıyor. Bir yandan “Erbakan Peygamber değildir, neden itaat edelim ki” diyen bu abla ve ağabeylerimiz diğer taraftan da İslam sanki Saadet Partisi’nin tekelindeymiş gibi Hazreti Yusuf’tan Dört Halife dönemine kadar giderek İslami teamül ve geleneklerle kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.

“Erbakan sultası’nı diline dolayarak hem “İslami” hem de “demokrat” bir tavır takınanlar, nedense başka konularda “Aman saklayalım, koz vermeyelim laikçilere” tavrı takınıyor.. Mesela kimse, Allah uzun ömürler versin ve kendisinden Allah razı olsun, “Fethullah Gülen Hocaefendi artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da Hocaefendi’yi ’sulta kurmakla’ suçlamıyor. Aynı şekilde, Başbakan Tayyip Erdoğan için bu abla ve ağabeylerimiz “Artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da ’sulta kurmakla’ suçlamıyor.

Hocaefendi ve Erdoğan’a da bunu söylesinler demiyorum, ki bunu söylemeye hakları da yok. Ama Erbakan sultasından ’muzdarip’ olanların en azından tutarlı olması gerekmez mi? Mesela kendilerine dönüp, “Ben artık köşemi bırakıp köşeme çekilmeliyim ve yerimi gençlere bırakmalıyım” diyebiliyorlar mı bu ağabeylerimiz? Ya da “Artık aile reisliğini biraz da kızım ya da oğlum ya da eşim yapsın” diyebiliyorlar mı?

Amacım polemik yapmak değil, ancak madem herşeyi konuşabilmeliyiz deniliyor, o zaman bunları da konuşmalıyız. Mesela gazete ve televizyonların köşe başını tutan camiamızın bu değerli yazar çizerleri, 2007 genel seçimleri ve 2009’daki yerel seçimlerde nedense ne Kurtulmuş’un ne de Saadet Partisi’nin adını ağızlarına almadılar. Hatta Saadet Partisi’nin AK Parti’ye karşı oyunbozanlık yaptığını ve Ergenekoncu taifenin ekmeğine yağ sürdüğünü söyleyecek kadar ileri gittiler.

Bir yandan seküler dilde demokrat ve tarafsızlığı oynayan bu ağabeylerimiz, öte yandan Saadet Partisi’nin demokratik seçimlere katılımını ’AK Parti için tehdit ve tehlikeli’ olarak gördü. Televizyon ve gazetelerinde Saadet Partisi’ne yer vermedikleri için Erbakan kamuoyuna partinin programını ve ilkelerini anlatmak için Tuncay Özkan’a konuşunca, “Bak işte gördünüz mü Erbakan da Ergenekoncu” diye maksadını aşan ifadeler kullandı bazı yazarlarımız. Ama “Neden Saadet Partisi’ne yer vermediniz” sorusunu da cevaplamadılar. Eğer onların mantığıyla gidecek olursak, ki doğru olmayan bir mantık, Fethullah Gülen Hocaefendi de ’Ergenekoncu’, çünkü o da 28 Şubat’ta Tuncay Özkan’a konuşmuştu. Hatta o mantığa göre Başbakan Erdoğan da ’Ergenekoncu’, çünkü o da Mehmet Haberal’la konuşmuştu.

Saadet Partisi’nde yaşananlara gelince; Erbakan Hoca’nın hazırladığı listede bulunanlar da Numan Kurtulmuş’un listesindekiler de, Numan Kurtulmuş da Türkiye’yi son 50 yılda dönüştüren görüşün Milli Görüş olduğunu ve bu görüşün liderinin de Erbakan olduğunu gayet iyi biliyorlar. Benim tanıdığım Erbakan Hoca bir gün sonrasının değil 50 yıl sonrasının plan ve programını yapar. Bu yüzden liste krizine bakarak karamsarlığa düşmememek gerekir. Saadet Partisi bir aile gibidir ve her ailede olduğu gibi burada da bazı küçük sorunlar yaşanmış olabilir. Ailede yaşanan sorunlar nedeniyle ne baba oğlundan ne de oğul babasından vazgeçmeyeceği gibi, Saadet Partililer de ne Erbakan Hocalarından ne de Numan ağabeylerinden vazgeçebilir.

Süleyman Kaya

Habervaktim yazarı

2010-07-21

Reşat Nuri Erol
21.07.2010
08:24

En çirkin soru “Anneni mi, babanı mı çok seviyorsun” sorusudur

"Ortalık karıştı, düzen bozuldu,

Yetiş ya Muhammed, yetiş ya Ali"

11 Temmuz’da yapılan Saadet kongresinden beri canımız ciddi manada sıkılıyor.

Kongreyi değerlendirdiğimiz yazıda çift liste çıkmasının Milli Görüş geleneğine uygun olmadığını, bunun bizleri üzdüğünü belirtmiştik.

"Beterin beteri var" derler ya, ilerleyen süreçte yaşadıklarımız tam da bu.

Peki bunun da beteri olur mu? Eğer böyle gidersek hiç kuşkusuz olur. Olmaması ancak Allah’ın bizi kayırmasıyla mümkündür. Peki bu mümkün mü? Şu anki amellerimize bakılırsa...

Şunu hatırlatmamıza gerek var mı; bu camia hangi camia, bu parti hangi parti?

"Keşke bütün bunlar yaşanmasaydı" demenin hiçbir faydası yok. Çünkü olan olmuştur. Ama birer Müslüman olarak her birimizin bugün, bu camianın yeniden birlik, beraberliğini sağlamak için gecemizi gündüzümüze katarak gayret göstermemiz gerekiyor.

Günlerdir bizi arayan onca insan, ya, "Neden hocamızın haberi yok", ya da "Neden partimizin haberi yok" diye tepki gösteriyorlar. Bizzat şahsımı arayanlar, ya "Bu partiyi yazmaya devam ederseniz çok sevdiğim gazetemi almayacağım" diyor, ya da "Sizin ayrıldığınız iddiası doğruysa, bu çok sevdiğimiz gazetemizi almayacağız" diyorlar.

Ve biz, onu söyleyen kardeşimiz telefonunu kapattığında da ağlıyoruz, bunu söyleyen kardeşimiz telefonu kapattığında da ağlıyoruz.

Resulullah (sav) efendimizin yıldızı Hz. Hanzala (ra) sokağa çıkıp, "Hanzala münafık oldu ya Resullallah, Hanzala münafık oldu ya Resulallah.." diye feryad-ü figan ederek Efendimiz aleyhisselama koşarken ne büyük acılar tatmış, Rabbim, bunu şimdi anlıyoruz.

Efendimizin (sav) yıldızı Hz. Kaab bin Malik (ra) bir gazveye iştirak edemediğinde gelen ayet-i kerimelerin yüklediği yükü, O yıldız insana verilen cezayı ve O’nun bu acıyı tarif etmek için "Sanki yer yüzü boşalmış, sadece ben kalmışım. Bununla beraber bütün yeryüzü bana dar geliyor" derken yüzleştiği sıkıntıyı şimdi anlıyoruz.

Ve diyoruz, "Allah’ım! Acaba -Sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmedikçe...-" dediğin anlar bu anlar mı?

Kardeşler!

Allah aşkına size ne oldu?

Siz, daha dün kongrenizde, gelen misafirler takdim edilirken neden BBP’nin temsilcisi anons edildiğinde o salonu inlettiniz?

Bunu "daha kardeş" hissettiğiniz için yapmadınız mı?

Size ne oldu? Suçu, günahı, kusuru, eksiği ne olursa olsun; aynı dava içerisinde Allah’ın birinizi diğerinize kardeş kıldığı topluluk değil misiniz?

Ey insanlar!

Farkında değil misiniz ki; bugün 2000’li yıllardan çok farklı bir imtihanla karşı karşıyasınız. Dün gidenler, sizinle farklarını kesin çizgilerle ortaya koyup gittiler. Emin olunuz, bugün sürüklenmek istediğiniz yerin Kerbela’dan farkı yok.

Ey kardeşler topluluğu!

Liderimiz Erbakan Hoca, inancımızla aklın arasındaki bağı ve Müslümanların Hıristiyanlardan farkını göstermek için hep, "Onlar kiliseye girerken -arkadaş aklını dışarıda koy gel- derler, oysa bizim inancımız -camiye aklınla beraber gir- diye emreder" derdi. Allah aşkına bunu hatırlayın. Eğer bunu hatırlarsanız, umut edilir ki bir kurtuluş yolu bulabilirsiniz.

Efendimiz aleyhisselam darlandığında nasıl dua ettiyse, sahabe-i kiram darlandığında nasıl dua ettiyse buna sarılın.

Erbakan Hoca Milli Görüş’ün lideri, bizim liderimiz. Saadet Partisi, Milli Görüş’ün partisi, bizim partimiz. Numan Kurtulmuş Saadet Partisi’nin Genel Başkanı, bizim Genel Başkanımız.

Kim Allah’ın davasından ayrılır giderse ancak kendisine kötülük eder. Kim de Allah’ın ipine sımsıkı sarılırsa kurtuluşa erer. Ben bir kardeşiniz olarak sizlere karşı vazifemi hakkıyla ifa etmek için derim ki, Allah’ın kulları ve birbirlerinizin kardeşleri olduğunuzu bilin. Birbirinizi suçlayıp yangını büyüteceğinize, onu söndürmek için dua edin.

Abdest alırken, namaz kılarken, otururken, kalkarken, yürürken, yatarken... samimi bir kalple dua edelim. Allah’ım! Sen kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemezsin. Allah’ım! Sen, bize karşı bir annenin yavrusuna olan şefkatinden daha şefkatlisin. Bize merhamet et ve aramızda esen bu ayrılık rüzgarlarını bizim amellerimizle değil, kendi kereminle yok et. Allah’ım! Bizi yeniden, bir kez daha fitneye düşürme!

Allah’ım! Biz biliyoruz ki, Sen Resulullah’ı çok seviyorsun. Biliyoruz ki, alemleri O’nun hatırı için yarattın. Biliyoruz ki, O’nun üzülmesini istemezsin.

Allah’ım! -Size içinizden bir Resul gönderdim. Sizin bir sıkıntıya düşmeniz O’nu cidden üzer. O, size karşı çok merhametli ve şefkatlidir- demiştin. Bu içine düştüğümüz darlık bizi derinden üzüyor. Biz O’nun ümmetiyiz. Resulünün üzüntüsünü gider ya Rabbi!

21 TEMMUZ 2010

NECDET KUTSAL

Millî Gazete Genel Yayın Yönetmeni





Sayı: 58 | Tarih: 18.07.2010
Ahmet Hakan
Ben bir Erbakancı idim
1224 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ebubekir Sifil
İslami İlimler ve Müslümanlığın Kıvamı
1195 Okunma
3 Yorum
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Kurt Medeniyet
1148 Okunma
Emine Hocaoğlu
Derya Sazak
Özel ordu
1047 Okunma
Serdar Turan
Mahir Kaynak
Siyasete sitem
1042 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
SP’ye yazık oluyor
999 Okunma
Tayibet Erzen
Oktay Ekşi
Yeni Bir Dönem mi?
948 Okunma
Vahap Alma