Benim oğlum can verirken, çiçekler çığrışıp açtı
22.06.2010
Yazıyı bitirdikten sonra İlhan Selçuk’un ölüm haberi geldi. Bir devrin kapandığını hissettim. Her sabah gazeteleri coşkuyla açıp İlhan Selçuk ve Çetin Altan okuduğumuz o umutlu günler düştü aklıma. O günlerden bu yana ne çok yıprandık, ne çok yaralandık, ne çok öldük. İşte İlhan abi de gitti. “Hezerine üzerine-Işık yağmış mezerine-Kalk gidelim İlhan abi-Bin kıratın üzerine” diye ağıt yakasım geldi.
Ne dünya aynı dünya, ne Türkiye aynı Türkiye artık. Nur içinde yatsın.
***
Televizyon ekranında canından can koparılan anaları babaları izlerken aklıma hep şu ağıt geliyor:
“Benim oğlum can verirken /
Çiçekler çığrışıp açtı.”
***
Şemdinli ve Boğaziçi birbirine benzer mi?
Elbette benzemez, hem de hiç.
Şemdinli dağları sarp, zalim, tehlikeli, karanlık; Boğaziçi ise dünyanın en nefes kesici güzelliğine sahip, pırıl pırıl bir cennet.
Ama yine de bir ortak noktaları var.
İkisi de geceleri havada süzülen fişeklerle aydınlanıyor, ikisinde de gürültülü patlamalar oluyor.
Tek fark, Şemdinli dağlarındakilerinin yavrularımızı öldürmesi, Boğaziçi’ndeki havai fişeklerin ise göbek atanları aydınlatması.
Çocuklarımızın Şemdinli’de can verdiği o uğursuz günden sonra bütün Türkiye yasa gömülmüşken, bizim ev gibi milyonlarca evde yürekler paralanır, gözyaşları dökülürken Boğaziçi yine havai fişek gümbürtüleri arasında çılgınca eğleniyordu.
Utanmaz ve görgüsüz bir türedi zengin grubu, ölüme saygı göstermeyi, bir gececik olsun eğlenmemeyi göze alamamıştı besbelli.
Oturup bunların nasıl mahlûklar olduğunu düşündüm.
Duygusuz, taş yürekli, bencil bir takım yaratıklar.
İnsan böyle bir günde, hiç olmazsa saygılı bir sessizlik içine gömülmeyi bilemezse ona insan denir mi?
Bence denmez.
***
Artık başta iktidar olmak üzere herkes, “açılım”ın bir fiyaskoyla sonuçlandığını kabul etmek zorunda.
Açılım falan kalmadı ortada.
Şiddet akıl almaz bir boyuta ulaştı.
Hangi normal ülkede bu kadar kan dökülse kıyamet kopar, ortalık birbirine girer, istifalar başlar ama bizde kimsenin aldırdığı ya da sorumluluğu üstlendiği yok.
Bir iki demeç, toplantı falan. Sonra eski debdebeli, şaşaalı hayata devam.
Olan sadece gencecik fidanlara oluyor.
***
İçimi en çok yakan ise “oğlunun daha 15 günlük asker olduğunu” söyleyen babaydı.
Ey asker ve sivil yöneticiler:
Bu doğru mu, lütfen cevap verin, doğru mu?
Sadece iki haftadır asker ocağında bulunan, silah tutmayı bile bilmeyen masum çocuğu, hiç tanımadığı, bilmediği tehlikeli dağlara, profesyonellerin karşısına gönderdiniz mi?
Eğer doğruysa bunun cinayetten ne farkı var?
***
Erkek çocuğu olan bütün aileler korku içinde.
Çeyrek yüzyıldır onca genç bedeni yutan canavar kendi çocuklarının canını da alacak korkusuyla geceleri uyuyamıyorlar.
Bu iş artık böyle sürdürülemez.
Bıçak kemiğe dayandı ve halkın bunca acıya tahammülü kalmadı.
Yorum:
Türkiye parça parça…
Zülfü Livaneli bile artık dua ediyorsa “bıcak kemiğe dayandı”diyerek…
An bu andır.yarın meçhul dünde geçmiştir…
Bir yandan zengin fakir uçurumu,bir yandan türk-kürt ayırımı bombaları….
Ve kendi istikballerinden başka bir şey düşünmeyen politikacılar.
Ayaklar baş,başlar ayak mı oldu yoksa?
Halkın finanse etmediği siyasetin ülkeleri getireceği son durak…
Firavn,haman ve Karun.
Ve hala Kur’anı engüzel sesle okuma yarışmaları…
Allah’ın(cc)ayetlerini gafilce okuyan ve çiğneyip geçen Müslümanlar!
Arkadaşlar hala zamanı gelmedi mi.
Eski hal muhal ya yeni hal ya izmihlal…
Yeni bir Erbakan ve ona sistemin teklif edilmesi.
Ve yeni bir dönemin,periyodunun başlaması…
Ben böyle birini buldum galiba…
Sıra kendisine teklifi götüreceklerde…