Dershane Bahane Kavga Derin
1785 Okunma, 13 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

30 Kasım 2013

 

*Bu kavga kesinlikle dershane kavgası değildir. İşin içinde başka işler vardır.
*İşin içinde ABD vardır.
*İsrail  ve Siyonizm vardır.
*Papalık ve Hıristiyanlık vardır.
*Sivil darbe teşebbüsü vardır.
*On milyarlarca dolarlık bir pasta vardır.
*Saray darbesi vardır.
*Dinlerarası diyalog vardır.
*Serbest seçimlerle iktidara gelmiş Başbakan’ın seçimsiz düşürülmesi hesapları vardır.
*Sekter emeller, planlar, stratejiler vardır.
*Münzel=indirilmiş gerçek İslam’ı değiştirip, onun yerine uydurulmuş ve türetilmiş yeni bir İslam getirmek vardır.
*Tesettürü zaruriyat-ı diniyeden çıkartıp ayrıntı haline getirmek vardır.
*İslam’ın Allah katında tek hak din olduğu temel inancını yıkıp, o inancın yerine zamanımızda üç hak ibrahimî din bulunduğuna dair bâtıl inancı koymak vardır.
Dershaneler buzdağının su üzerinde görünen onda biridir.
Serbest seçimlerde en fazla oyu almış olan meşru Başbakan’ı bir saray darbesiyle yıkmak istemişlerdi.
Başbakan’ın hatâları varsa, bunları kendi medyalarında açık ve seçik olarak yazmaları, tenkit etmeleri gerekirdi.
Bendeniz bugünkü kavganın içine girmem ve taraf tutmam.
Lakin kavga mı savaş mı, her neyse asıl sebeplerini aramaya, öğrenmeye çalışırım.
Çok akıllı, cin fikirli olmasam da, bu savaşın dershane savaşı olduğuna inanacak kadar ahmak ve salak değilimdir.
Burnuma çok acayip kokular geliyor.
Darphane makinalarının seslerini işitiyorum.
Hafızam gerilere gidiyor. Hani 2004  yılında Mardin’de tarihî Kasımiye medresesinde  Dinlerarası Diyalog  festivali yapılmıştı ya. Patrikler, papazlar, bir de Diyanet müftüsü… Çanlar çılgınca çalarken ezan okunmuş ve oradaki ruhbanlar hep birlikte havuzun üzerindeki derme çatma salaş köprüden kara cüppeleriyle yel yeperek yelken kürek merasimle geçmişlerdi. Akıllarınca üç ibrahimî din mensupları böylece Sırat Köprüsünden geçerek Cennete duhül edeceklerdi.
Bendeniz Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesi içinde nâçiz bir Müslümanım.
Dinlerarası Diyalog doktrinini reddederim.
Allah katında tek hak dinini İslam olduğuna kesin şekilde inanırım.
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa  (aleyhimüsselam) Müslümandı.
Hz. Âdem’den bu yana inançlarda, temelde, usulde hiçbir değişiklik olmamıştır. Değişiklik şeriatlardadır, füruattadır.
Antalya’da bir Dinlerarası Diyalog parkında yan yana yapılan cami kilise sinagog beni ürkütür.
Din hürriyeti olsun ama Diyalog olmasın.
Hiçbir Müslümanın, hiçbir hocanın, İslam’ın Allah katında tek hak din olduğu inancı konusunda ödün vermeye hakkı yoktur.
Museviler, İseviler ile Müslümanlar Âmentü konusunda birlik içinde değildir.
Tevhid ile Teslis inançları asla birleşmez ve bağdaşmaz.
Kur’an’ın hak kitap olduğunu inkar eden, Hz. Muhammed’in (Salat ve selam olsun ona) Allah’ın Resulü olduğunu inkar edip, ona -hâşâ- yalancı diyen, İslam’ın hak din olduğunu kabul etmeyen ile Diyalog yapmak bir inkar değil de nedir?
Ehl-i Kitab ile barış içinde yaşamak mümkün ve kabilse elbette barış olsun, lakin onların da hak üzere olduklarına inanmak İslam’ı inkar demektir.
Ah, bu dershaneler meselesi çok su kaldırır.
Buzdağının suyun altındaki görünmeyen kısmını öğrenmeye çalışmalıyız.
Risale-i Nurların sadeleştirilmesini tenkit ettiğim yazımda, silleden, tokattan bahs etmiştim…

 

Yazının devamı için;

http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Dershane_Bahane_Kavga_Derin/17591

 

Yorum:

 

Tüm Dinler Haktır

 

Allah katında ve insanlıkta tek din İslam'dır. Çünkü İslam barış demektir.Yeryüzü oluşundan itibaren bir çok din gelip geçmiştir. Bunlar yanlış değildi. O zaman olması gereken dinlerdi. Eğer Allah isteseydi o kitapları da korurdu. Bunu istemedi. Demek ki böyle olması gerekiyordu. Kuran'da anlatılanlardan anlaşıldığı gibi de son kitaptır ve Onu koruyacağını ayetiyle sabitlemiştir.

 

Ayrıca diğer dinler de hak dindir. Bunlarla amel edileceğini yine Kuran'dan anlıyoruz. Eğer kişi araştırarak dinini seçiyorsa zaten son din olan Kuran'ı seçer, O'na inanır. Fakat atalarından gördüğü için inanıyorsa ki onunla amel etmesi gerekir. Bu kişilere de ahirette korkunun olmayacağını yine Kuran'dan anlıyoruz.

 

Dünyadaki tüm dinlere mensup din adamlarının bir araya gelmesi ve konuşmalarını sakıncalı bulmuyorum. Bilakis bu görüşmelerin insanlık için daha iyi olacağı kanısındayım. Barış için bu görüşmelerin olması gerekir.

 

 

 

 

 

 

 

Emine Hocaoğlu


YorumcuYorum
Mete Firidin
02.12.2013
16:18

Evet dinler arası dialog olması iyi bir şeydir. Bu kuran ile de sabittir. Ali imra 64:"De ki: “Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun, biz müslümanlarız.”

Ama Nur cemaati bir Kuran cemaati değildir. Risaleyi nur cematidir. Bahailik gibi dinleri birleştireceğini iddia eden. Ayrı bir peygamberi ve kitabı olan bir dindir. İslam adına dialog yapması yanlıştır. İnsanlara kendilerinin müslüman olduğunu bildirmesi yanlıştır. Bizim adımıza hareket edip dialog yapması yanlıştır. Sinsice hareket etmesi yanlıştır. Dersaneleri misyonerlik çalışmaları için kullanması yanlıştır. İnsanlara burada ayırımcılık yapması yanlıştır.

Hülasa Nurculuk yanlıştır. Değil dersanler "Nurculuğun" Ortadan kaldırılması şarttır.

Son söz olarak İslamda Münafıklık kafirlikden daha büyük bir günahtır.

Mete Firidin
02.12.2013
16:43

Nurcuların Kutsal Kitabından alıntılar:

RİSALELER; KUSURSUZ, EKSİKSİZ, İZAHA İHTİYACI OLMAYAN MÜKEMMEL BİR KİTAP! 7.1) Barla Lahikası, 27. Mektup; " İMübarek Sözler şübhesiz Kitabı Mübin"in nurlu lemeatıdır.çinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır". 7.2) (a.g.e.) "Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (...) Onun için bir harfe dokunmayı azim bir günah işliyorum telâkki ediyorum." 7.3) (a.g.e) "Mükerreren mütalâa ve kıraat ederek, arş kadar yüksek eserleriniz hakkında mütalâa serdinde bir kelime hatta bir nokta ilâvesine kendimde cüret ve kudret bulamadığımdan dolayı bu babda bir mütalâa dermeyânına imkân göremiyorum." 7.4) (a.g.e.) "Kimin haddi var ki, risalelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın veyahut bir cümlesini tenkid etsin veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun." Malumdur ki, Kur"an"ın bazı harflerinde, hatta kelimelerinde ve vakıf (duraklama) yerlerinde, dolayısıyla noktalamasında çeşitli ihtilâflar vardır. Buna karşın Risalelerin noktasına bile itiraz edilemez, bir harfine bile dokunmak büyük bir günahtır! 7.5) Hanımlar Rehberi; "Risale-i Nur, yer yüzünde emsaline rastlanmayan ve bundan sonra dahi rastlanmasına imkân olmayan bir derya-yı îmân ve bir tevhid hazinesidir." 7.6) Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî; "Ey Risale-i Nur! (...) Bütün eller ve dillerde kemâl-i iştiha ve iştiyakla dinlenip okunacak ve yazılıp yayılacak en tatlı ve en halâvetli, en câzibedar ve en revnekdar yegâne eser-i metin ve nûr-u mübîn ancak sensin! 7.7) (a.g.e.) "Kur"an"dan tereşşuh eden o Sözler ve risaleler, Kur"an-ı Hakîmin bir nevi" müstakim tefsiri ve hakaik-i îmaniyenin istikametli ve kuvvetli delilleri olduğundan; o risaleler ve sözlere gelen şeref ve takdir ve tahsin, Kur"ana ve hakakik-i îmana aittir. Mâdem öyledir bilâ-perva derim ki: "ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" sırrıyla, Kur"anda elbette bu istikametli tefsirinin istikametine işaret var. Evet var. Kur"an o tefsirine hususî bakıyor." 8.1) Kastamonu Lâhikası; "Risale-i Nur, hakaik-ı İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat"î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, îmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur"dadır. Evet on beş sene yerine, on beş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, îman-ı hakikîye îsal eder. Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur"a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir." 8.2) Sikke-i Tasdik-i Gaybî; "Sonra kat"î bir surette bildim ki: Herkes bu zamanda Risale-i Nura muhtaçtır, fakat umumunu elde edemez; etse de tam okuyamaz; fakat küçük bir Risale-"in-Nur hükmüne geçmiş bir risale-i câmiayı elde edebilir ve ekser vakitlerde muhtaç olduğu mes"eleleri ondan okuyabilir. Ve gıda gibi, her zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi o da mütalâasını tekrar eder." 8.3) İctimâi Reçeteler; "Hem şu hakikat zahir ve bahirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur"un ve Müellifinin talebesidir; Risale-i Nur"u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gaflet ederse kendini aldatan enaniyetine boyun eğip, Risale-i Nur Külliyatını okumazsa büyük bir mahrumiyete düçar olur." 8.4) Bediüzzaman Said Nursi; ""¦ Bütün beşeriyet, Kur"âna ve dolayısıyla asrımızda onun mânevî i"cazını ispat ve beyan eden Risale-i Nur"a muhtaçtır."

Mete Firidin
02.12.2013
16:49

Risaleyi Nurların kaynağının neresi olduğunu bilmek için

Okuyun:bahailerin kitabı:el-Kitabu’l-Akdes.

Cüneyt Özcan
03.12.2013
15:19

Şu an risale cemaatleri arasında Şeriat taraftarı hiç bir yapı yada Şeriat nasıl olur? neden olmalıdır? Kur-an Sistemi nedir? Kur-an sisteminin özellikleri ve üstünlükleri nelerdir? hususlarında hiçbir gayret, hiçbir çalışma bulunmamaktadır. Hatta Risale okumaları da yetersiz ve sığ Kur-an’dan uzak devam etmektedir. Üstat: “Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah`a sığınırım” demiştir. Cemaatler Siyasetten sakınmışlardır. Ancak burda siyasetten Allah’a sığınırım dememektedir. Daha bunu bile anlamamışlardır. Velhasıl gözleri bağlanmıştır. Ahlaki olarak çok iyi insanlar olabilirler, ancak Şeriat olmadan tarikat(cemaat) olmaz! Şeriat olmadan nimet-külfet paylaşımında adalet sağlanmaz! Şeriat nedir? -Faizsiz kredileşme sisteminin kurulmasıdır. -Hukukta Hakemlik sisteminin kurulmasıdır. -Dayanışma ortaklıkları vasıtasıyla teminatlı çalışma sisteminin kurulmasıdır. Risale cemaatlaeirnin bu konuda fikri nedir? Yoktur. Dolayısıyla cahiliye döneminde yaşasalardı Peygamberimizin yanında yer alamayacak kadar sisteme adapte olmuş insanlar olacaklardı.

Bu vesileyle Mete Bey'e selamlar,

Mete Firidin
03.12.2013
16:38

Zaten Nurculuğun oluşturulma mentalitesi bu. Gerçek islam yerine, sömürü düzenine adapte olacak, şeriatsız, çakma bir dini Türkiye toplumuna yerleştirmek,

Dikkat edilirse Nur cematleri bütün seküler hükümetlerce ecevit dahil korunup kollanmıştır. Ayrıca büyük sermaye gerektirecek işleri kolayca yapmaktadırlar. Sermayeyi de sanki halkdan topluyormuş tezgahını iyi sergilemektedirler. Sanırım sermayenin ana kaynağı internasyonel kuruluşlardır. Yoksa halkdan para toplamakla bu kadar büyük sermaye elde edilebilseydi, Diyanet türkiyenin en zengin kuruluşu olurdu.

Kısacası Nurculuk İslam dini yerine geçirilmeye çalışılan sahte bir dindir. Projenin İnternasyonel bazı kuruluşların bir tezgahı olduğunu düşünüyorum.

Reşat Nuri Erol
04.12.2013
08:08

100. yılında

İHL ve

Medresetü’l-Eimme ve’l-Huteba İHL’li olarak 100. yılda tarihe not/lar düşmem ve bazı gerçekleri yazmam gerekiyor... “İHL ve Medresetü’l-Eimme ve’l-Huteba”ların 100. kuruluş yılı sessiz sedasız kutlandı!.. ‘Sessiz-sedasız’ diyorum, çünkü medyada ve diğer yerlerde, 100. yılında bile “İHL ve medreseler” değil de, “dershaneler ve diğer okullar” gündemde!.. Nedeni malum… Kendim de dâhil olmak üzere, ailecek İHL mezunuyuz, beşinci evladım da hâlen İHL öğrencisi; yani “yazacaklarım” aynı zamanda ailecek “yaptıklarımızın ve yaşadıklarımızın” değerlendirmesidir... Kapanıp açılmayan “MEDRESELER” ve daima “MAĞDUR İHL”… Bir soru ile başlayabiliriz: - “100. yılında İHL ve MEDRESELER” değil de, neden “DERSHANELER, kolejler, okullar” gündemde ve onlar tartışılıyor; “İHL ve MEDRESELER” neden gündemde yok?!. Ya da daha yakıcı, İHL mezun ve mensuplarının şöyle bir sorusu da sorulabilir: - İHL kapatıldıkça, İHL maksatlı olarak engellendikçe, neden “KOLEJLER ve diğerleri” açılıp teşvik edildi, “halkın İHL himmeti” neden bu yöne yönlendirilip saptırıldı?!. Bu soruların sağlıklı cevabı, aynı zamanda “dershaneler” tartışmasının da cevabıdır. Bu da İHL mensubu/mezunu olarak bendenizin bu tartışmaya minik bir katkısı olsun! Her neyse, biz asıl konumuz yani 100. yılımız üzerinde duralım. - Neden ve nasıl “İHL ve Medresetü’l-Eimme ve’l-Huteba”ların 100. yılı? Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki iki medreseden biri ismen, diğeri programı itibarıyla İmam-Hatip Liselerinin ilk modellerini oluşturmuşlardır. Birincisi; 1913 yılında açılan Medresetü’l-Eimme ve’l-Huteba (İmamlar ve Hatipler Medresesi)’dir. Bu medresenin kuruluş tarihine göre İHL 100. yılını tamamlamıştır. İkincisi ve programı itibarıyla benzeyeni ise; 1914’te yürürlüğe konulan Islâh-ı Medâris Nizamnamesi ile oluşturulan Dâru’l-Hilâfeti’l-‘Aliye Medresesi’dir. Bu medresenin 4’er yıllık ve programlarında önemli ölçüde kültür ve fen derslerine yer verilen Tali Kısm-ı Evvel, Tali Kısm-ı Sani olarak nitelendirilen kısımları günümüz İHL’nin orta ve lise kısmının karşılığıdır. 4 yıllık Âli kısmı ise İlâhiyat Fakültelerinin karşılığı idi. Bu medresenin tarihi esas alındığında ise İHL 100. yılının içerisindedir. 1924’te medreselerin tamamı kapatılınca, Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereği toplam 34 yerde “İmam ve Hatip Mektepleri” açılmış, medrese öğrencilerinin bir kısmı bu mekteplere geçiş yapmışlardı. 1951’de bugünkü “İmam-Hatip Okulları” açılmaya başlanmış, 1973’te ismi “İmam-Hatip Lisesi” olmuştur. Türkiye’de İmam-Hatip Lisesi demek, daimi bir var oluş mücadelesi demektir. Gerçekten de bu okullar ilk açıldığı yıllardan itibaren bir var oluş mücadelesi vererek bu yıllara geldiler. İmam-Hatip camiası kendi tarihi boyunca önlerine konulan her tür engele karşı bir asil duruş sergilemiş, kavga etmeden fikren mücadele ederek faaliyetlerini sürdürüp ayakta kalmayı başarmıştır. Öğrencisi, mezunu, mensupları ve sevenleri bir taraftan okullara karşı soğuk davranan ve her fırsatta önlerine engeller çıkarmaya çalışanlarla mücadele ederken, diğer taraftan dinî hayatımıza canlılık kazandırmayı, ülkemizin ilmî, sosyo-kültürel ve siyasi yapısına, fikir dünyasına damgalarını vurmayı da başarmışlardır. İmam-Hatip Liselerine en büyük darbe 28 Şubat’ta (1997) vurulmuştur. Orta kısımları kapatılmış, mezunlarının üniversiteye girişleri engellenmiştir. Aradan 15 yıl geçtikten sonra 2012 yılında TBMM’de kabul edilen 6287 sayılı “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”la okulların orta kısımları yeniden faaliyete geçirildiği gibi mezunları için üniversitelerin kapısı sonuna kadar açılmıştır. İşte bu İmam-Hatip Liseleri’nin ünü Türkiye sınırlarını da aşmıştır... Bu okullar çok sayıda ülke tarafından model olarak alınmakta, aynı isimle veya medrese vb. isimlerle benzerleri açılmaktadır... Türkiye’deki okullar arasında en fazla araştırma İHL üzerinde yapılmıştır, hâlen de yapılmaya devam edilmektedir... Dershaneler ile ilgili değerlendirmelerin biraz durulmasını bekledim ve en başta da yazdığım üzere, tarihe düşülmesi gereken bazı notları özellikle ‘birilerine’ hatırlatmış oldum.

Reşat Nuri Erol
04.12.2013
08:48

Usta gazeteci Hadi Özışık'ın TGRT Haber'de hazırlayıp sunduğu Basın Odası'nda dershaneler konusu masaya yatırıldı. Programda tartışmayı değerlendiren Levent Gültekin, cemaatin AK Parti iktidarında daha da güçlendiğini, kavganın temelinde ise cemaatin devlet içindeki kadrolarının bulunduğunu iddia etti. Usta gazeteci Hadi Özışık'ın moderatörlüğündeki programa Bugün gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur ve gazeteci Levent Gültekin katıldı. Hükümet ile cemaat arasında krize neden olan dershaneler tartışmasının masaya yatırıldığı programda Ahmet Taşgetiren tarafları uyardı, kavganın her iki tarafa da zarar vereceğini söyledi. HÜKÜMET TOPU CEMAATE ATTI Hükümetin son Bakanlar Kurulu'nda, konuyu enine boyuna tartıştığını ve kararın süreci serinleteceğini ifade eden Taşgetiren şöyle konuştu: "Hükümetin dershane konusunda geri adım attığı ya da süreci serinletmek için bir adım attığı söylenebilir. Ocak ayında dershanelerin yeniden kayıt alabileceğine karar verildi. Daha önce Milli Eğitim Bakanı kayıt alınmayacağını söylemişti; ancak anlaşılıyor ki bakanlardan da bu yönde bir talep oldu, yani bir miktar serinletelim diye. KAVGANIN ÖNCESİ DE VAR Tartışma dershaneler üzerinden yürüyor ama bunun öncesinde de bazı tartışmalar var. Bence hükümet, dershane noktasında aldığı kararla, bir anlamda dershane üzerinden gelen tepkileri düşürmüş oldu. Bundan sonra dershaneler üzerinden artık hükümete tepki gösterilmez; ancak bu konu fişleme gibi farklı konulara kayabilir. Ben iki yıllık bu süreyi önemsiyorum. Eğitim alanındaki düzenlemeyi bu iki yıl içerisinde yapılabilir. Arınç'ın açıklamasında da bu var. Hükümet bu alanda yeni bir düzenleme yapacak kidershane işlevsiz kalacak. "ERDOĞAN CEMAATE AVANS VERDİ" Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur ise hükümetin, dershaneler konusundaki verdiği iki yıllık sürenin, geri adım olmadığını iddia etti. Erdoğan'ın istişareye önem veren bir lider olduğunu ve pragmatik davrandığını söyleyen Uğur, cemaate avans verildiğini ifade etti. Uğur şunları söyledi: "Bu adım geri adım olarak kabul edilmemesi gerekiyor bana göre. Öncelikle Başbakan Erdoğan, istişareye önem veren bir liderlik anlayışına sahip. Liderlik parametrelerinde Erdoğan'ın pragmatik davranan ve görüşlerini değiştirebildiğini göstermiştir.Bakanlar Kurulu'nda da sanırım böyle bir olay yaşandı. Hizmet hareketine bana göre Erdoğan bir avans verdi. Hükümet bu süre içerisinde bir düzenleme yapacak ki böylelikle de dershaneler konusunda artık topu cemaate atmış oldu. Yani erdoğan, bu avans sonrasına bakacak. Burada hem avans vermiş oldu hem de soğutmuş oldu. Aynı zamanda hizmet hareketini bu kararla birlikte test etmiş olacak. Erdoğan, sanıldığının aksine çok uzun istişarelerin sonunda karar alır. Dershanede böyle bir istişare sonunda ortaya çıktığını düşünüyorum kaldi ki daha önce zaten dershanelerin kapatılacağı söylenmişti. "KAVGANIN ASIL NEDENİ DEVLET KADROLARI" Hükümet ile cemaat arasında yaşanacak kavgayı Gazeteciler.com'da aylar önce duyuran isim olan Levent Gültekin ise herkesten farklı bir tablo ortaya koydu. Bugüne ilişkin emarelerin 3 yıl önce verildiğini ve gerilimin İlker Başbuğ'un tutuklanmasıyla başladığını iddia eden Gültekin, asıl kavganın devlet kadroları üzerinden yaşandığını söyledi. Gültekin şunları ifade etti: "Bu kavga dün başlamadı, yaklaşık 3 yıldır süren bir gerilimin sonucudur. Tayyip Bey kendisine gönül verenlerin onurunu kırmak istemiyordu, cemaat ise başka bir siyasi alternatifi olmadığı için açıkçası kavga günyüzüne çıkmadı. Dünyada olduğu gibicemaat içeride de çok ciddi mesafe katetti. "CEMAAT KADROLARA YERLEŞTİ" AK Parti, ilk döneminde kadro ihtiyacını cemaatten sağladı. Fakat bir noktaya geldiğinde, cemaatle hükümet bir tarz sorunu yaşamaya başladı. Elde edilen başarının da verdiği özgüvenle daha çok kendisine alan açmaya başladı. Verilen her alanda kendisine daha fazla alan açtı. Örneğin üniversitelerde, emniyette buna benzer olaylar yaşandı. Dindarlar arasında bile tercih kullanıldı. Bu da hükümete rahatsızlık yaşattı. Alttan alta süren bu tartışma bir süre sonra kavgaya dönüştü. KAVGA BÖYLE BAŞLAMIŞ İlker Başbuğ'un tutuklanmasıyla birlikte bir ayrım başladı. Erdoğan, bunun yanlış olduğunu söylediğinin üçüncü günü bu kadrolar Hurşit Tolon'u apartopar gözaltına alındı. Erdoğan hükümeti bir süre sonra daralmaya gitti. Kavganın asıl nedeni de cemaatin kadrolar konusundaki tutumudur. "O BELGE ŞOK ETKİSİ YARATTI" Dindar kesimde cemaatin bu tavrı şok etkisi yarattı. Bu dershane olayı bambaşka bir olayı gösterdi bize. Erdoğan da dahil kimsenin de tahmin edemeceği olaylar yaşandı. Örneğin MGK kararlarının yayınlanması, bu kesimler arasında çok büyük bir kırılma yarattı. Hükümet cephesinde de bu oldu. Fethullah Gülen'in ABD'den hepimizin bildiği "bu kararı gördüm kolum kanadım kırıldı" demesi açıkçası beni bile şaşırttı. Bilinen, yayınlanan bir belgeydi sonuçta bu. Açıkçası bu açıklama çok büyük bir kırılma yarattı. Bana kalırsa MGK kararı, açıkçası atılan adımın da bana kalırsa bir gerekçesi. Yani hükümet, bu da yayınlandı ya artık bizim size diyebileceğimiz bişey kalmadı, diyerek geri adım atmıştır. CHP'YE OY VERİR Mİ? Cemaat oy verme konusunda, geleneğinde Demirel bile vardır. Kim gelirse gelsin devlette cemaat her zaman olacaktır. Bu noktada oy verme konusunda, sanıldığının aksine örgütleriyle bunu etkileyebilir. Yani bunu gazete aracılığıyla yapmaz ama onların kendilerine göre yöntemleri vardı.

Reşat Nuri Erol
04.12.2013
08:53

A Haber’de Zeynep Bayramoğlu’nun sunduğu yazar Metin Karabaşoğlu’nun konuk olduğu Kadraj programında Risale-i Nur takipçisi olan Nur Cemaati ile Gülen Hareketi arasındaki temel farklılıklar konuşuldu. Karabaşoğlu, Risale-i Nur talebelerinin eser merkezli olduğunu, Gülen Cemaatinin ise kişi merkezli olduğunu dolayısıyla hegemonik ve kısıtlayıcı bir yapısı olduğu yorumunu yaptı. . Karabaşoğlu düşünsel ve eylemsel ayrılık dönemlerinin ahlakın sınandığı dönemler olduğuna da dikkat çekerek, özellikle sosyal medyada husumet fedailiği yapıldığını söyledi. İŞTE KARABAŞOĞLU'NA GÖRE İKİ CEMAATİN FARKI "Nur Cemaati dendiğinde anlaşılması gereken Risale-i Nur ve Bediüzzaman mirasını takip edenlerin akla gelmesi gerekiyor . Burada ben zaten yakın dönemdeki dershane tartışmaları ekseninde yan yana belki gözüken ama aslında ana omurga itibariyle çok ciddi farklılık içeren iki yapının bir gerilimde risalei nur'u taraf edecek şekilde birbirine yapıştırılmak istenmesi gibi bir tutum gördüm. Risale-i Nur'dan isitfade etmek ayrı ona intisap etmek ayrıdır. ***

Daha fazlasını oku: 'Gülen cemaati kişi merkezli ve hegemonik' - Gündem Haberleri - Güncel Haber - Haber - Spor Haberleri- Sıcak haber - Yerel Haber http://haber.rotahaber.com/gulen-cemaati-kisi-merkezli-ve-hegemonik_420349.html#ixzz2mUE8McRQ

Follow us: @Rotahaber on Twitter | rotahaberr on Facebook

Reşat Nuri Erol
05.12.2013
18:08

Cemaatin dershaneler üzerinden hükümete yönelik yaptığı muhalif yazılar üzerine Yeni Akit yazarları da atağa geçti. Gazetenin yazarlarından cemaat ve Fethullah Gülen hakkında her gün birbirinden karalayıcı ifadeler içeren yazıların ardı arkası kesilmiyor. Bugün Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın gündeminde de cemaatin faaliyetleri vardı. Cemaatin dershaneleri insan kaynağı sağlama aracı olarak kullandığı sözlerini sarf eden Dilipak, hareketi ılımlı İslam'ın merkezi olmakla suçlayıp hatta İsrail ile yanyana olduğunu ifade etti. İşte o yazı... DERSHANE İNSAN KAYNAĞI SAĞLIYOR Hareketin dershaneler konusundaki ısrarı, dershanelerle ilgili başka ayrıntıları da gündeme getirmeye başladı.. Dershane demek sadece üniversiteye hazırlama anlamına gelmiyor.. Buradan üniversiteler üzerinden belli kadrolara insan kaynağı hazırlanıyor.. Bu kişilerden uygun görülenler yurtlarda özel eğitime alınıyor.. Dershaneler gazete tirajları ile de ilgili, hareketin banka ilişkileri, kitap kırtasiye ilişkileri ile kapalı devre bir ekonomi oluşturuyor.. Hareket bu anlamda ciddi bir insan kaynağına ve bütçeye sahip, hayır kuruluşları ve vakıflar üzerinden zekat, fitre, kurban gibi konularda ciddi anlamda fonları yönetiyorlar. Bu konular son zamanlarda daha çok konuşulmaya başlandı.. Hareket aslında “ılımlı İslam” projesinin merkez üssünü andırıyor. ABD, AB ve İsrail’i karşısına alarak değil, yanına ya da arkasına alarak ilerlemek istiyor.. Aslında proje sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor.. Türkiye bir pilot bölge. Burada gerçekleştirilen atölye çalışması, giderek diğer İslam ülkelerine doğru eğitim ve media, iş ilişkileri ile genişleyerek, bir bakıma batının değerlerine ve çıkarlarına karşı, uluslararası düzene karşı tehdit oluşturmayacak bir şekilde genişletilmeye çalışılıyor.. “Cemaat”, “Camia”, “Hareket” her neyse, sadece dini, ekonomik bir örgütlenme değil. Kültürel ve siyasal bir yapılanma içinde.. Sanki davul AK Parti’nin sırtında olsun, ama tokmak onların elinde.. Sorun da işte tam bu noktada çıkıyor.. Bir ara öyle bir hava oluşturuldu ki, sanki Türkiye’de tek bir İslami hareket var, o da Gülen Hareketi.. Herkesle dirsek teması kurulmaya başlandı.. Bir kısım liberaller zaten projenin bir parçası gibi orada duruyor.. AK Parti’nin One Minute, Mavi Marmara olayından sonra İsrail’le arasına mesafe koyması, Ankara’nın Çin ve Rusya ile kendi başına ilişkiler kurması ABD, AB, İsrail üçgenini tedirgin etti.. Kılıçdaroğlu’nun bugünlerde Amerika’ya gitmesi tesadüfi değil. Ya da Sarıgül’ün ortaya çıkması, Ankara’daki hareketlilik, Kayseri lobisi ile ilgili senaryoları bir kenara not etmek gerek.. Özellikle Boydak’ın, Koç’u savunması ve 28 Şubat dönemine gönderme yapması not edilmesi gereken bir kırılma noktası.. Aslında birçok şey Haberal’ın serbest kalması ile başladı.. “Haberal” ve “Karaduman”gibi “abdestli encümen üyeleri” bu arada iyi bir iş “!?” başardılar ve sanırım bu konuda “derin bir mutabakat” sağlandı.. Darbe davalarının ya da Muhsin Yazıcıoğlu davasının bir türlü ilerlememesi, sanırım sürece bu derin müdahale ile ilgili.. Gülen’in içerdeki paşalarla ilgili üzüntü beyanlarını da aynı çerçevede değerlendirmek gerek. Ya da Gülen Hareketinin Gezi öncesi, sırası ve sonrasındaki tavrı bu temel politika değişimi ile açıklanması mümkün! CHP, yerel seçimlerde başörtülü aday koyarsa şaşmamak gerek. Ecevit-Gülen yakınlaşmasına benzer, CHP içinde yeni bir diyalog kanadı ortaya çıkarsa bu da sürpriz olmamalı. Aydın Ayaydın ve çevresindekiler bu konuda bir girişim başlatabilirler.. Göreceksiniz, CHP, AK Parti’ye karşı herkesle işbirliği kurmaya çalışacak.. Gülen Hareketinin önündeki en büyük engel AK Parti değil bana kalırsa.. Rusya federasyonunda da başları dertte, Afrika’da da.. Son günlerde Amerikan basınında da ilginç yazılar çıktı, hareket hakkında.. Zaten belli bir kanat “ılımlı İslam” politikasına temelden karşı. Diğer bir kanat ise, hareketin çok büyüdüğü ve kontrolden çıkabileceği, kendi içinde bölünebileceği ya da bu yapının bir sorun yumağına dönüşeceği kaygısını taşıyor.. Sanki birileri Gülen üzerinden AK Parti’yi dizginlemek ve AK Parti ile de Gülen Hareketini dizginlemek istiyor.. GÜLEN'İN FİKİRLERİ TARTIŞILIYOR Bu olaylar Gülen Hareketinde ciddi bir kırılma noktası ve ayrışmaya sebeb oldu! Halk arasında artık Gülen’in fikirleri de tartışılıyor, eleştiriliyor, derin ilişkiler, komplo senaryoları her şey konuşuluyor.. Bu işi bir MİT-Emniyet hesaplaşması gibi görenler de var, bir iç istihbarat savaşı görenler de.. Kimine göre, emniyet istihbaratın elindeki siyasi dosyalar klonlanmış ve bu dosyalar savaşından önce örtülü bir hesaplaşma yaşanıyor.. Bilmiyorum, her şey mümkün. Hareketin bu işten büyük oranda zarar göreceği çok açık.. Kariyer ya da çıkar hesapları ile harekete yakın duranlar bu süreçte hareketten kopabilirler.. Dershanelerin de bu saatten sonra artık eskiden olduğu gibi yollarına devam edeceklerini sanmıyorum.. Seçim sonuçlarında da hareketin toplumda ne kadar etkili olduğu da ortaya çıkacak.. Zaten bu olaylardan sonra adı “Cemaat”in adamına çıkmış işadamlarının ve bürokratların bundan sonra işi daha da zorlaşacak.. Bu hesaplaşma bu harekete pahalıya patlayacak! Türkiye’de yaşanan bu kriz, diğer tüm İslam ülkelerinde de yakın gelecekte etkisini radikal bir şekilde gösterecektir.. Başarısız bir projenin sürdürülmesi konusunda da, dış desteğin devam edeceğini hiç sanmam..

Mete Firidin
06.12.2013
09:19

Gülen ve ekibinin "kominizimle mücadele derneği" kurucusu olması düşündürücü. CİA nın kurduğu bu teşkilat, derin devletin(Gladio) bir parçasıydı. Hiç bir hükümet bu nedenle "Gülene" ciddi anlamda dokunamadı ve hatta onları korudu.

Yeşil (K)uşak projesi zamanla "Ilımlı (sahte, çakma) İslama" dönüştü. her durumda da İpler CİA nın elinde.

Benim asıl üzüldüğüm bunlar değil, Saidi Nursinin sapık düşüncelerinin insnlar tarafından görülmemesi. Çünkü sapık düşünce ancak şeytanidir. şeytani bir düşünceden hayır gelemez, medet beklenemez. Bu tip düşünceler şeytana hizmet için vardır. Bu şeytanlar bir devlet veya zümre olabilir. Asıl bu tartışılmalıdır.

ZEKİ ALTUBOĞA
21.12.2013
16:46

Zulmüyle âbâd olanin ahiri berbâd olur!

ZEKİ ALTUBOĞA
21.12.2013
16:47

Said i Nursi Tüme varım yöntemini kullansak, mevcut Fethullah Gülencilerden yolla çıkarak Said’i Nursi ‘yi anlamaya kalkışsak, şahsen nefret bile ederim. Bir kişiyi anlamak için,O kişinin içinde yaşadığı şartları da bilmek lazım lazım .Markizimin kurtarıcı olduğuna inanıldığı bir dönem ve ortamda Said i Nursi hedefini şöyle belirliyor: ’DÖNEM İMANI KURTARMA DÖNEMİDİR ‘’diyor hedefini açıkça ortaya koyuyor… İstiklal mahkemelerinin kurulduğu, Arapçanın, medreselerin yasaklandığı bir dönem. Bu dönemde değil İslam i hareket ve çalışma içinde olmak Müslümanım demek cesaret ister zaten hayatının 25 yılı sürgün ve hapiste geçmesi de ortamı anlamamız için yeterlidir, duruşu takdir i şayandır... Birkaç sözü Bu müthis düsmanlariniza karsi zirhiniz, Kur’an tezgahinda yapilan takvadir. Ve siperiniz, Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesidir. Ve silahiniz, istiaze ve istigfar ve hifzi ilahiyyeye ilticadır. Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır Allah’i taniyan ve itaat eden, zindanda da olsa bahtiyardir… O’nu unutan, sarayda da olsa, zindandadir, bedbahttır Zalimler için, Yaşasın cehennem Ümitvar olunuz, su istikbal inkilabâti (gelecekteki devrimler) içersinde, en yüksek sada (ses), Islam’in sadasi olacaktir. Zulmüyle âbâd olanin ahiri berbâd olur!

ZEKİ ALTUBOĞA
21.12.2013
17:01

1916 Osmanlı Rus savaşında Kürt aşiretlerine öncülük ederek Ruslarla savaşır esir düşer.. Cesedine bile tahammül edilmeyen bir insan ,gel de saygı duyma ?





Sayı: 233 | Tarih: 1.12.2013
Mehmet Şevket Eygi
Dershane Bahane Kavga Derin
Tüm Dinler Haktır
1785 Okunma
13 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Cemaat’in yanında yanan yaşlar meselesi
Dershane kapatma zulmü
1174 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Abdulhamit öldü ama Abdulhamitler ölmez
İki kader ikilider
1169 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Çözüm süreci
Çözüm Adil Düzen’de
1091 Okunma
3 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Kutsallar kullanılıyorsa maddi çıkarlar da devred
Müslümanlar
1090 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Boğazımı sıkan eli tutmayayım mı?
Özgür Bırakın Gitsin
1089 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler