Avrupa'nın pagan ve 'barbar' psişesi yeniden hortlarken…
15 mart 2013
………………………..
Dünya, yarım asırdır, yeni bir dünyanın kuruluşuna, yeni bir medeniyetin doğuşuna gebe…
İSLÂM DÜNYASININ SINIRLARI KANLA ÇİZİLİRKEN…
İşte 11 Eylül süreci, bu yeni medeniyet hamlesinin kaynağının İslâm olabileceği anlaşıldığı için başlatıldı.
Bu nedenle, Batılılar, Soğuk Savaşı derhal bitirdiler ve İslâm'ın gelişinin yeni bir medeniyet atılımına inkılab edecek kalıcı bir yolculuğa dönüşmesinin önüne set çektiler.
En azından şimdilik…
Özelde Avrupa'da, genelde bütün dünyada İslamofobinin yaygınlaştırılmasının temel nedeni, yaklaşık yüzyıldır dünya düzeninde yaşanan vakumun / boşluğun, Batılılar tarafından doldurulamayacağının kesinkes anlaşılmasıdır.
Bu nedenle, Avrupalılar, bu vakumun, uzun vadede, yeniden İslâm tarafından doldurulma ihtimalinin gerçeğe dönüşme tehlikesini (önce Toynbee'nin, sonraları da Bernard Lewis ve Huntington'ın yöngösterici analizleriyle apaşikâr bir şekilde) sezinlediler ve İslâm dünyasının zihnî, siyasî, jeostratejik ve kültürel sınırlarını / önceliklerini kanla yeniden çizdiler. Çiziyorlar…
'İSLÂM'A KARŞI İSLÂM' OYUNU'NA DİKKAT!
Bu arada, yeri gelmişken hatırlatmakta yarar var: Arap baharı, bu kanlı sürecin sonu değil, başlangıcıdır.
Arap baharı, İslâm dünyasındaki iç dinamiklerin iç dinamitlere dönüşmesi için başlatılan ilk 'büyük ölçekli bölgesel proje'dir.
Arap baharı, görünüşte, İslâm dünyasındaki iç aktörler tarafından başlatıldı; ama gerçekte, Arap baharı'nın temelleri, 11 Eylül sürecinde atıldı.
Hedef, İslâm'ı protestanlaştırma ve diktatörlüklerden bunalan, tezcanlı Müslümanları -deyim yerindeyse- 'gaza getirerek' İslâm'ın tarihî atılımını durdurma, mümkünse tersine çevirme girişimidir.
Müslümanlar, diktatörlükler tarafından perişan edildikleri için, tezgâhlanan oyunu göremeyecek kadar tezcanlı hareket ediyorlar -biraz da haklı olarak elbette ki…
Artık İslâm dünyası, bundan sonraki süreçte Batılı düşmanla değil, içeride icad edilecek iç-düşmanlarla boğuşacak.
'İslâm'a karşı İslâm' oyunu, önce mezhep ve etnik çatışmalarla, daha sonra da bölgedeki ülkeler arasında zuhûr edecek / ettirilecek çatışmalarla İslâm dünyasını bekleyen en önemli tehlike…
21. yüzyılda Müslümanları bekleyen en ürpertici tehlike bu: İslâm'a karşı İslâm çatışması.
Bu mesele, üzerinde derinlemesine kafa patlatmak zorundayız. Bu meseleyi daha sonra çeşitli şekillerde mercek altına alarak tartışacağımı hatırlatarak asıl meseleye, bu yazının temel meselesine derinlemesine girmek istiyorum…
***
Münhasıran Avrupa'da yaşanan İslâm düşmanlığının ve zamanla daha belirginleşerek yaygınlaşacağından hiç kuşku duymadığım 'Müslüman avı'nın önüne geçebilmek için, Avrupa'nın pagan ve barbar psiko-kültürel ve psiko-tarihî kurucu temellerini ve bütün insanlığa pahalıya mal olan çalkantılı, sancılı ve kanlı kuruluş serüvenini çok iyi bilmemiz gerekiyor.
AVRUPA'NIN ÜÇ SAVAŞI
İçinde yaşadığımız -modern- dünya, Avrupalıların kurdukları, Amerikalıların korudukları bir dünya.
Bu dünyayı Avrupalılar aynı anda üç alanda savaşarak kurdular.
Bu savaşlardan ilki, Avrupa içindeki çeşitli aktörler arasında sürdürülen bir Avrupa-içi güçler savaşıydı.
Diğer iki savaş ise, Avrupa-dışında İslâm'a ve bütün dünya'ya karşı verilen güç savaşı…
Bu üç savaş, Avrupa'nın önce içeriden yıkılmasını, sonra da hem içeriden, hem de dışarıdan yeniden kurulmasını sağlamıştı.
Avrupa içinde verilen savaşın hedefi, Kilise'ydi; aktörleri ise Avrupa dışında sürdürülen savaşlarda palazlanan ulus eksenli sömürgeci imparatorluklara dönüşecek sayıları 500'ü geçen prenslikler.
Sadece Almanya'da 300'den fazla prensliğin bulunduğunu düşünürseniz, Avrupa içinde egemenlik mücadelesi veren prensliklerin, toparlayıcı bir güç olmaksızın Avrupa'yı nasıl bir kaosun, türlü barbarlıkların eşiğine yeniden sürükleyebileceğini tahmin etmeniz hiç de zor olmaz.
Kilise, İslâm'ın yürüyüşü karşısında, hem akîdevî, hem entelektüel, hem de siyasî bir gökkubbe kurmayı başaramamıştı. Aksine sürekli verdiği tavizlerle, prensler arasındaki egemenlik çatışmasında 'şamar oğlanı'na dönüşmüş ve sonuçta, çok büyük yara almıştı.
Avrupa'yı toparlayacak başka bir güce ihtiyaç vardı. Avrupa'yı toparlayacak güç neydi peki?
Avrupa içinde verilen savaş'ın başarısı, Avrupa dışında verilen savaşlara bağlıydı. Öte yandan, Avrupa dışında sürdürülen savaşların başarısı ise, aynı şekilde, Avrupa içinde verilen savaşın neticelerine…
İSLÂM'IN 'İTKİ'Sİ VE ANTİKİTE'NİN ETKİSİ AVRUPA'YI TARİHE GİRDİRDİ
İşte Kilise'nin köhneyen ve sürekli olarak egemen güçlere ve söylemlere yamanan arızalı yapısı, Avrupa'yı kendine getirmeye ve tarihe girdirmeye imkân tanımıyordu.
Avrupa'yı tarihe girdirecek kışkırtıcı güç, dışarıdan geldi…
İslâm medeniyeti, Avrupa'nın kuzeyinden Volga üzerinden, güneyinden Kuzey Afrika boyunca İber yarımadasına kadar uzanan ve Kurtuba'da muazzam ve muazzez bir medeniyet sıçraması gerçekleştiren Endüslüs üzerinden ve nihayet denizde bütün bir Akdeniz'de, karada ise Viyana'ya kadar gerçekleştirdiği yürüyüşle Osmanlı üzerinden Avrupa'yı kuşatmış ve tarihe kışkırtmıştı.
Haçlı seferleriyle başlayan Avrupa'nın meydan okuması böylelikle püskürtülmüş oluyordu. Bu püskürtülme, Kilise'nin önce geri çekilmesi, sonra da büsbütün 'çökmesi'yle nihâî noktasına ulaştı.
Avrupa, İslâm medeniyetinin üç koldan gerçekleştirdiği meydan okumanın neticesinde, Paris'te, Oxford'da, Padua'da, Palermo'da, Bologna'da ve Marburg'da, İslâm medeniyetini derinlemesine inceleme ihtiyacı duydu.
İbn Rüşçüler ve İbn Sinacılar, Avrupa'nın başlıca entelektüel itici güçleri oldular.
Kilise'nin kontrolü altındaki bu şehirlerde ve üniversitelerde Kilise kendisini devre dışı bırakacak ama Avrupa'yı kuracak kaynağı yeşertti: İnsanın özgür iradesi keşfedilmişti bir kere.
Avrupalılar, insanı keşfettiler ama bu arada Tanrı'yı büsbütün terk edecek bir sürecin tohumlarını da ektiler: İfratla tefrit arasında gidip gelen Avrupa, sonunda tercihini insanı Tanrılaştırmak yönünde yaptı ve ancak ondan sonra İslâm'ın yürüyüşünü durduracak noktaya ulaştı.
İslâm'ın itkisi, Grek ve Roma uygarlıklarının keşfinin etkisiyle Avrupa'nın tarihe girişinin hikâyesine biraz yakından bakmak, Avrupa'nın nereden gelip nereye gidebileceğini görebilmek açısından önemli.
KİLİSE'YLE 'ATILIM' İMKÂNSIZDI…
Kilise, başlangıçta, Avrupa'yı bir şekilde etrafında toparlayan yegâne güç görünümündeydi.
Ama Kilise'nin, İslâm'ın gerçekleştirdiği medeniyet atılımı karşısında Avrupa'da bir uygarlık atılımına öncülük edebilmesi mümkün görünmüyordu.
İslâm'ın dört ana havzadan gerçekleştirdiği medeniyet hamlesi, Avrupa'yı şaşkına çevirmeye yetmişti.
Bağdat merkezli Abbasî atılımı, Kurtuba merkezli Endülüs atılımı, İstanbul merkezli Osmanlı atılımı ve nihayet Hint altkıtasından fışkıran Babür atılımı karşısında Avrupalılar, İslâm'a karşı, Kilise'yle meydan okuma gerçekleştiremeyeceklerini geç de olsa anladılar…
KİLİSE, TARİHE GEÇ KALMIŞ, YARA ALMIŞ VE SONUNDA DEVRE DIŞI KALMIŞTI…
Kilise'nin entelektüel donmuşluğu, siyasî ufuksuzluğu, en çok da akîdevî saplantıları ve tıkanmışlığı, Avrupalıların Kilise'yi nihâî olarak tasfiye etmelerine ve tarih dışına itmelerine yol açtı.
Avrupa tarihinde İslâm medeniyetinin meydan okuması ve kışkırtmasıyla gerçekleştirilen ilk iki Rönesans'ta (10. yüzyıldaki Karolenj rönesansıyla, 12.-13. yüzyıllarda gerçekleştirilen ikinci rönesans'ta) Kilise, birinci derecede rol almıştı; ama 15. ve 16. yüzyıllarda gerçekleştirilen geç rönesans'ta ise tarihe geç kalmış ve büyük yara almış bir güç olarak sonunda devre dışı kalmaktan kurtulamamıştı.
Başka bir ifadeyle, Kilise, aslında, ilk iki rönesans'la kendi kuyusunu kazdığını fark edemedi. Üçüncü Rönesans'ta, sonuçta, kendi kendini tasfiye etmek zorunda kaldı. Üstelik de çok ağır bir bedel ödeyerek yaptı bunu: Parçalandı.
Kilise, Avrupa'nın kurulmasında değil, korunmasında belirleyici rol oynayabilmişti: İslâm medeniyetinin tarih sahnesine çıkışını durdurmak için gerçekleştirilen Haçlı Seferleri, Avrupa'nın kurulmasına imkân tanımadı. Sadece korunmasına imkân tanıyabildi.
İSLÂM, AVRUPA'YI TARİHE KIŞKIRTTI VE GİRDİRDİ
Avrupa, İslâm medeniyetinin Bağdat, Kurtuba ve İstanbul üzerinden gerçekleştirdiği meydan okuma sonrasında gerçek anlamda tarihe girebilmiş, hangi temeller üzerinde ve nasıl ayağa kalkabileceğini ancak o zaman fark edebilmişti.
Kilise, başından itibaren Tanrı'nın mahiyeti, Tanrı-insan ilişkileri, insanın özgür iradesi gibi temel meseleleri tartışıp duruyordu ve bu temel akîdevî, entelektüel ve sonuç itibariyle siyasî sorunları, iyice içinden çıkılmaz hâle getiriyordu.
O yüzden, Avrupalıların hem İslâm medeniyetiyle, hem de İslâm medeniyeti üzerinden Grek ve Roma tecrübeleriyle kurdukları irtibat, Kilise'yle rabıtalarını önce zayıflatmalarına, sonra da büsbütün koparmalarına yol açtı.
Sonuçta, üçüncü rönesansla birlikte, Avrupa tam anlamıyla paganlaştı; paganlaştıkça da barbarlaştı. Paganlaşmadan yeterince nasibini alan Kilise ise önce devre dışı kaldı, sonra da parçalandı.
PAGAN VE BARBAR RUHUN HORTLAMASI: KAPİTALİST SALDIRI
Avrupa'nın yeniden-paganlaşması ve yeniden-barbarlaşması, Avrupalı insanın özgür iradesini keşfetmesiyle birlikte başladı.
Bilindiği gibi, Avrupa tarihi, paganların ve barbarların tarihidir. Hıristiyanlığın gelmesi, Avrupalıların paganlıktan ve barbarlıktan vazgeçmelerine imkân tanımadı; sadece paganlığı ve barbarlığı rafineleştirmelerine imkân tanıdı.
Paganlığın ve barbarlığın rafineleştirilmesinde, İslâm medeniyetinin ve ardından Grek düşüncesinin keşfi kilit rol oynadı. Ama Avrupalılar, paganlıktan ve barbarlıktan hiçbir zaman tam olarak kurtulamadılar.
AVRUPA'NIN İNSANLIĞA KARŞI SAVAŞI
Avrupalıların Avrupa dışında verdikleri iki savaş, bunun en somut göstergesidir: Avrupalıların Avrupa dışında verdikleri birinci savaş, İslâm'a karşı verilen savaştı. İkinci savaş'sa bütün dünyaya karşı verilen sömürgecilik ve emperyalizm savaşı.
Avrupa, içeride verdiği savaşı, 1648 Westfalya Anlaşması'yla birlikte noktaladı: Artık Kilise, safdışı edilmiş, Avrupa'da ulus ekseninde kurulan imparatorluklar, Avrupa'nın iç savaşını, dışarıya yönlendirmişlerdi.
Endülüs'ün tarihten silinmesiyle birlikte İslâm'ın ilerleyişi durduruldu. Osmanlı, Avrupalıların İslâm'a ölümcül darbeyi vurmalarının önünde büyük bir engel teşkil ediyordu. Bu yüzden Avrupalılar, pagan ve barbar ruhlarını, yeni dünya Amerika kıtası başta olmak üzere dünyanın bütün diğer kıtalarına ve denizlerine hâkim olma savaşında hayata geçireceklerdi.
Afrika'da, Amerika'da ve Asya kıtasında yüz milyondan fazla insan katledildi. Bütün medeniyetler ya yok edildi ya da hadım edildi ve tarih dışına itildi.
İtalyan şehir devletlerinde/n doğan merkantilist kapitalizm, Avrupalıların pagan ve barbar ruhlarını harekete geçiren gerçek kapitalizmle kolonyalizm ve emperyalizm sapmalarını ürettiler.
Sonuçta, Batılılar, bütün kıtaları ve denizleri fiilen, bütün insanlığı da zihnen sömürgeleştirdiler. Ama bütün bu pagan ve barbar ruh, Avrupalıların 20. yüzyılın ilk yarısında birbirlerinin boğazına çökmesinden ve Avrupa'nın fiilen tarihten çekilmesinden başka bir işe yaramadı.
KRİZ VE SALDIRGAN RUH
İşte Soğuk Savaş, zaman kazanma çabasıydı. Soğuk Savaş, aynı zamanda pagan ve barbar Avrupa'nın kontrol altında tutulma savaşımıydı.
Gelinen noktada, Avrupa'nın toparlanmaya çalıştığı gözleniyor. Avrupa'yı toparlayacak ruh, pagan ve barbar ruh/suzluk olabilir: O yüzden, Avrupa içinde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, 11 Eylül düzeniyle birlikte, marjinal bir eğilim olmaktan çıktı, bütün Avrupa genelinde, pagan ve barbar bir İslâm düşmanlığına ve Müslüman avı'na dönüşmeye başladı.
Son bir ay içinde Almanya'da yaşayan Türklere karşı tam 12 kundaklama hâdisesi yaşanmış!
11 Eylül düzenini Amerikalılar kurdu ama asıl Avrupalılar işletiyorlar. Avrupalıların, Avrupa'da ve zamanla Avrupa dışında İslâm düşmanlığı ve Müslüman avı şeklinde tezahür eden saldırganlıklarının gerisinde nasıl bir itici gücün gizli olduğunu görebilmek ve ona göre hazırlıklı olabilmek için Avrupalıların her fırsatta, özellikle de büyük kriz zamanlarında depreşen pagan ve barbar ruhlarını iyi bilmek ve iyi deşifre etmek gerekiyor.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/avrupanin-pagan-ve-barbar-psisesi-yeniden-hortlarken/36769
yorum;
İslam’a karşı İslam mı?
Bence can alıcı soru da bu.
Müslümanım diyenler”İslam”’ın tarifi yapmazsa düşmanları yapacak.
Hedeflerinde ise müslümanım diyenlerin kökünün kazınması olacak.
Ana plan bu.
O zaman yapılacak olan da belli.
Müslümanım diyenlerin içtihat ve icmaları tespit edilip.
yeni bir İslam hukuku-fıkhı oluşturmak.
Kendimiz için bu hukuku acilen yapmalıyız.
Akevlerinde 45 yıldır yapmaya çalıştığı da tastamam bu…
Bütün gurupları ve cemaatleri buna davet etmeliyiz.
Yoksa ne din kalacak nede can.
Davetin de birinci ve enkestirme yolu”ADİL DÜZEN PARTİSİ”’nin
kurulması ve bu işin partiye girenler arasında başlatılması….