14.09.2012
Yurttaki ve dünyadaki tüm olaylardan iktidardaki kadroyu ve kişiyi sorumlu tuttuğunuz takdirde, Libya'daki ABD Büyükelçisi Christopher Stevens'ın öldürülmesinden ötürü seçime giden Başkan Obama'nın ne büyük bir açmazın içinde olduğunu kolayca söyleyebilirsiniz.
Olayı "Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olabilir" diyerek yorumlayan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton bizim dışişleri bakanımız olsaydı, mizah dergilerinin kapaklarında Afyon Valisi'nden daha fazla yer alırdı herhalde.
Acaba Amerika gerçekten dünyada hangi ülkeleri özgürleştirdi?
Örneğin 2'nci Dünya Savaşı'ndaki yenilgileri sonucunda Almanya, İtalya ve Japonya özgürleştiler ya da demokratlaştılar.
Bunun gibi eğer ABD Bosna'daki Sırp katliamına Avrupalılar gibi seyirci kalsaydı, bugün o coğrafyada Boşnaklar da bir devlete sahip olabilirler miydi?
Aynı şeyi Afganistan ve Irak için söyleyemiyoruz.
Özgürleştirmek zordur
Arap Baharı'nın fırtınalar estirdiği Tunus, Libya ve Mısır gerçekten özgürleştiler mi ve böyle olduysa, bu ABD sayesinde mi gerçekleşti?
Ve ABD neden Suriye'yi özgürleştiremiyor?
Somut olarak Libya'daki olaylara dönersek.
Kötü niyetli yobazların filmleri, romanları, karikatürleri konu alarak inançlı kitleleri kışkırtmalarına ve kitlesel teröre itmelerine son örnektir İslam'ı ve Peygamberimizi hedef alan "İnnocence of Muslims" (Müslümanların Masumiyeti) filmi.
Büyükelçi Christopher Stevens'ın katledilmesi ise, diplomatların bu tür kitlesel şiddete kurban olmalarının ilk örneği değil.
Kendi tarihimizi hatırlayalım...
Bizden bir örnek
1876'da bir Bulgar kızı Müslüman olmaya karar vermişti. O kız Selanik'e geldiğinde bir grup Hıristiyan onu trenden alıp Amerikan konsolosluğuna kaçırdı.
Ertesi gün (6 Mayıs 1876) Saatli Cami'de toplanan öfkeli kalabalık Selanik'teki Amerikan Konsolosluğu'na doğru yürüyüşe geçti. Bu kalabalığı durdurmaya çalışan Fransız ve Alman konsoloslarını da, bu kalabalık linç etti.
Sonunda İngiliz konsolosu devreye girdi ve Bulgar kız serbest kaldı.
Bu arada Fransa ve Almanya savaş gemilerini Selanik'e gönderdiler.
Osmanlı devleti de konsolosların linç edilmesine karışan altı kişiyi idam etti.
Bu olay Balkan Savaşı'na yol açan (1912) olaylar dizisinin başlangıcıydı.
Diplomat katline ilişkin bir başka örnek de Çin'deki "Boxer" (Uyumlu Yumruklar) Ayaklanması'ndan verilebilir.
Devamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2012/09/14/ozgurlestirmek-kolay-bir-is-degildir
Yorum:
Müslümanların Masumiyeti
Dünya siyaseti sömürü düzeni üzerine kurulu!
Tüm bu politik soğuk savaşlar, sıcak savaşlar, krizler hep bu dengeyi korumak adına yapılıyor. Belli bir kesimin çıkarları üzerine oynanan oyunun galibi hep aynı, hiç değişmiyor, değişemez de, yoksa oyunun anlamı kalmaz.
ABD’nin petrol ülkelerine demokrasi ve özgürlük götürme yolunu herkes çok iyi anlamış durumda. Uyduruk Hollywood filmleriyle ne kadar lanse etmeye çalışsalar da, kafası çalışan her insan Amerikan ordusunun onur ve adaletten yoksun olduğunu bilir.
Olaya farklı bir açıdan yaklaşırsak ve bir an olsun elimizdeki tek verinin kiralık medyanın yansımaları olduğunu düşünürsek ve Amerikan ordusunun Afganistan ve Irak gibi devletlerde yaptığı insanlık dışı infazların tamamen illüzyon olduğunu varsayarsak bile, bu devletin daha sonraki uygulamaları ve tekerrür eden siyaseti bize yanılmadığımızı gösterecektir.
Provokatif olaylar için öyle çok uzaklara gitmeye bile gerek yok. Gerimizde Müslüm Gündüz, Hrant Dink olayları var. Biraz daha geriye gitsen Madımak’ı bulacaksın. Millet coşkulu, yıllarca biriktirmiş içinde, pimi çekilmiş bomba misali işaret etsen yetecek. Doğuda yaşanan şehit olayları ve ülkedeki diğer patlamalar için sağduyu çağrısı yapılmasa veya birileri kışkırtma işine baş koysa çoktan kardeş kavgaları başlamış, komşu komşuya silah çekmiş olurdu.
Ortam kötü, fitne kol geziyor. Bir dönem sırtına Arapça olarak Allah yazdığı için öldürülen bir barmen vardı, daha sonra Hz. Muhammed ve İslam ile dalga geçen karikatürler ortaya çıktı, şimdi de Hz. Muhammed’ hakaret içerikli bir film gündemde. Filmin künyesini bilmem, merak da etmem. Herkes istediği gibi inanmakta serbesttir saygı duyarım, yaşamakta serbest değildir saygı da duymam hatta mümkünse müdahale ederim. Biz el ve dili aynen geçip kalben buğz etme safhasına atlıyoruz hemen. Niye?
Ayet açık, Enam-108:
وَلَا تَسُبُّوا الَّذِينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللَّهِ فَيَسُبُّوا اللَّهَ عَدْوًا بِغَيْرِ عِلْمٍ
Allah’tan başkasına çağrıda bulunanlara(dua edenlere) sövmeyin ki onlar da gayrı ilmi olarak ve düşmanlıkla Allah’a sövmesinler.
Rabbim bize ölçüyü söylüyor. Saygı sınırını gösteriyor. Kur’an’da Allah ve resulüne hakaret durumunda ne yapılacağına dair başka ayetler de vardır. Örneğin Ahzab-57:
إِنَّ الَّذِينَ يُؤْذُونَ اللَّهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللَّهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأَعَدَّ لَهُمْ عَذَابًا مُهِينًا
Muhakkak ki Allah ve resulüne eziyet edenleri Allah dünyada ve ahrette lanetlemiştir ve onlar için elim bir azap hazırlamıştır.
Ayette de görüldüğü gibi ahretin yanı sıra dünyada da bir ceza vardır. İslam terörizme karşı olduğu için bu ceza sokaklara dökülmekle, sağa sola saldırmakla, rastgele insan öldürmekle olmayacaktır. Bugün protesto adı altında yaşanan şiddete bakılınca Müslüman geçinenlerin hiç ve masum olmadığı görülecektir. Bize düşen bu lanetin ne olacağını Kuran’dan yola çıkarak belirlemek ve bu tür provokatif olaylara meydan vermemektir.