29 Temmuz 2012, Pazar
Ülkemizde muhalefet, iktidar ne yaparsa yapsın bunun yanlış olduğunu söylemek olarak algılanır. Yani muhalefetin ülkenin sorunlarının nasıl çözüleceğine ait bir projesi yoktur. Bu konuda iktidar ne yaparsa bunun yanlış olduğunu söylemek yeterli sayılır.
-Muhalefet çözüm üretmiyor.
-İktidar da üretmiyor. Hepsi taşeronluk yapıyor.
Mesela şu anda dünyada büyük bir değişim yaşanıyor ve bunun sonuçları her ülkenin konumunu değiştirebilir. Yani geçmişte savaşlarla yapılan değişimler şimdi ekonomik yolla ve küçük ülkeleri birbiriyle savaştırarak ya da iç isyanlarla gerçekleştiriliyor.
- Küçük ülkeleri savaştırma ve iç isyanlarla dünya yönetiliyor.
- Çözüm Adil düzendir. Mahir Bey dahil kimse kulak vermiyor.
Bu konuda iki görüş vardır: Bazılarına göre her ülkenin kendi tercihleri yönünde davranması ve bunların tümünün etkisiyle bir sonuca varılmasıdır. Diğer bir görüş dünyaya egemen olan büyük güçlerin ya anlaşarak ya da çatışarak bir düzen kurmalarıdır. Ben ikinci görüşü savunduğum için değerli bir dostum tarafından eleştirilirim. Ona göre dünya bir kaosu yaşar ve sonuçlar önceden belirlenemez. Mesela tüm dünyanın soğuk savaş yaşadığı günlerde bunun bir düşmanlık olmadığını, ABD ve SSCB’nin aralarındaki bir anlaşmayla kendi nüfuz bölgelerini muhafaza ettiklerini düşündüm. Eğer bu soğuk savaş olmasaydı ABD batı, SSCB doğu Avrupa’yı kontrol edemezdi ve her ülke kendi politikasını belirlerdi. Bir ülkede muhalefet ve iktidar aynı taktiği uygulayabilir.
- Devlet düzeni iç isteklere veya dışarıdaki oluşlara göre düzenlenir. Ben dışarıya göre düzenlenmelidir, diyorum. Soğuk savaş iç dengeyi sağlamak için anlaşmalı yapılmıştır.
- Devlet, dış dengelere göre kendisini ayarlar. İller ise kendi iç dengeyi sağlar. Bucaklar ise kendi isteklerine göre yaşarlar. Sermaye bu çatışma siyaseti ile 500 senedir iktidardadır. Sonuna geldi.
***
Şimdi gelişmelerin yeniden bu iki ülkenin ortak projesi etrafında şekillendiğini düşünüyorum. Muhalefetten söz ederken bunları söylememin sebebi muhalefetin dünyadaki gelişmelerle ilgilenmeden sadece iktidarı eleştirerek görevini yaptığını sanmasıdır. Yapılması gereken büyük güçlerin projelerini anlamaktır. Ama bunlara hiç itiraz etmeden boyun eğmek gerekmez. Özellikle Türkiye’nin tavrı bu projeyi çok etkiler. Ancak bunu gören güçler önceden ülkenin tavrını kontrol etmek için hazırlık yapmışlardır. Bunun yolu ülke ekonomisini kontrol etmek, bu yolla medyayı etkileyerek, hatta inşa ederek kamuoyunu şekillendirmektir. Ancak bu gibi mücadelelerde birbirine rakip olan güçler de vardır ve ülke içindeki karmaşayı tahrik ederler.
-Yeniden Rusya ABD ile anlaşmalı çatışma dengesi oluşmaktadır. Türkiye bunu görmeli. Buna etki eder.
- Sovyet Batı çatışması sona erince sermaye yeni denge aramaktadır. Daha kuramadı. Müslümanları ayaklandırarak etkin güçleri yola getirmek ve onlara İslamiyet’i yok ettirmeyi planlıyor.
Bunları engellemek amacıyla derin devlet adıyla bir yapıyı önerdim ancak bunu kanunsuz işleri yapan devlet kurumları olarak kamuoyuna yansıttılar. Bana göre dış etkilere karşı iktidar, muhalefet, bürokrasi, sermaye sahipleri, aydınlar birbirinin karşısına geçmez ama çözüm için kendi projelerini sunarlar. Bu amaçla problemin ne olduğu, arka planda hangi güçlerin hangi politikaları uyguladığı konusunda uzlaşmak gerekir.
-Değişen dünyaya uymak için derin güce gerek vardır.
- a) Sivil-asker ilişkisi düzenlenmelidir.
b) Yerinden yönetim getirilmelidir.
c) Hakemlik sistemi oluşturulmalıdır.
d) Sermaye baskısından kurtarılmış basın oluşturulmalıdır. Ondan sonra Cumhur Başkanı, Genelkurmay Başkanı ve Başbakan üçlüsü istişarelerden sonra devletin siyasetini belirlemelidirler.
Eğer bu güçlerden bazıları dışarının kontrolünde ise anlaşma sağlamak zordur. Çözüm hangi güç iç güçleri daha çok etkiliyorsa onların istediği yönde olur. Dışarının kontrolünde olmak mutlaka bir ilişki olmasını gerektirmez. Onlar kendi politikalarına en uygun kişiyi üst makamlara getirirler.
- Dışarısı politikalarına uygun kişiyi etkili yere getirirler.
- Türkiye’de hep bunu yaptılar, ama gelenler, hep Türkiye lehinde politika yaptılar. Bugünkü güçlü Türkiye böyle oluştu.
Sonuç olarak bir devlet olmak bir bayrağı olmak, sınırlarının çizilmiş olmasıyla sağlanamaz. Ülkeyi idare edecek siyasetçi, bürokrat, kamuoyunu etkileyecek medya ve hepsine şekil verecek sermaye o ülkenin geleceğini düşünmeli ve yaşadıkları yere bağlı olmalıdırlar. Muhalefet iktidara gelmek için değil, ülkenin sorunlarının doğru çözülmesini sağlamak için uğraşmalıdır.
- Devletin bekası, sorunlara ulusça çözüm aramakla mümkündür.
- Bunun için ordu güçlü olmalıdır. İç yönetime karışmamalıdır. İç yönetim yerinden yönetime bırakılmalıdır. İç ve dış olaylarda hakemlerden oluşan yargı üstünlüğü sağlanmalıdır. Fikri ürünleri değerlendiren merkezler oluşturulmalıdır.
4 Ağustos 2012, Cumartesi
HANGİSİ BELİRLEYİCİDİR?
Genel kanı bir ülkede dış politikayı iktidarın belirlediği ve bu iktidarı da ülke içindeki şartların tayin ettiği biçimindedir. Yani öncelik iç politikadadır. Ben dış politikanın daha belirleyici olduğunu hatta iktidarın belirlenmesinde de dış şartların etkili olduğunu düşünürüm. Bu politikacıların yabancıların hizmetinde olduğu anlamına gelmez. Eğer dış güçler ekonomiyi etkileyebiliyorlarsa, ülke sermayesini belli bir yöne sevk edebiliyorlarsa, iktidarı onlara uygun dış politika uygulayacak partilerin almasında etkili olurlar.
- Dış politikayı iktidar belirlemez, onları sistem iktidar, yapar.
- Etkin güçler, kendi aralarında denge kurarak dünya siyasetini yürütürler. Türkiye etkin güç değildir. Olması için de uğraşmalıdır. Türkiye konumu itibari ile dünya dengesinin devamına yardımcı olur. Bunun için savunma gücüne sahip olmalı, tarafsız politika gütmeli, kendisi etkin olmaya çalışmamalıdır. Dengelerin bozulmasını önlemelidir.
Günümüzde dünya yeni bir dengeye doğru ilerlemektedir ve bu kendiliğinden gelişen değil bazı güçlerin planları yönündedir. Mesela Suriye yıllarca Baas rejimi altında yaşamış hiç sesi çıkmamıştır. Oysa şimdi demokrasi uğruna bazı güçler savaşmaktadır. Bana göre savaşın iç politikadan kaynaklanan yönü yoktur ve sadece yeni dünya düzeninde onun yeri ve şekli belirlenmektedir. Bu durum bir ülkede iktidar ve muhalefetin büyük güçlerin istediği yönde oluşması yönünde olduğu anlamına gelir. Ancak büyük güçlerde durum farklıdır. Mesela ABD’de iki parti birbirinin karşıtı değil alternatifidir. Bir parti iktidara gelince uyguladığı politikalar başarılı olmazsa diğerinin gelişi o ülkedeki genel durumu belirleyen gücün B planını uygularlar. Yani iki farklı parti ülkeyi yöneten tek gücün iki farklı planını uygulayacaklardır. Aynı durum Rusya’da da geçerlidir. Asla vazgeçmeyeceklerini, bütün güçlerini onu yaymak için kullandıklarını söylediğimiz komünizm devlet tarafından ortadan kaldırılmıştır ve bu konuda yazdığım makalenin başlığı “Dışa dönük”tür. Yani dış şartlar bir ülkede akla bile gelmeyecek şeylerin yapılmasına sebep olabilir.
- Dünyada yeni dengeler oluşmaktadır. Oluşturan vardır.
- Tekel sömürücü sermaye yeniden denge kurma çabasındadır. Başaramayacaktır. Denge Adil Düzen üzerinde kurulacaktır. 50 yıl önce söylediklerimiz bugün gerçekleşti. Şimdi söylediklerimiz de 50 yıl sonra gerçekleşmiş olacaktır. Yaşıtlarınız bu cümlemi hatırlasınlar.
***
Ülkemizde de dış şartlar içte ciddi değişikliklere neden olabiliyor. Geçmişte Kürtleri diğer vatandaşlarla aynı görüp buna uygun davrandığım için söylemeyi bile istemediğim ithamlarla karşılaştım. Mahkemelere gittim, dergideki işimden kovuldum, hakkımda mahkemelerde de ispat ettiğim iftiralara uğradım. Şimdi Kürtlerle birlikte yaşanması gerektiği kolaylıkla söyleniyor.
- Ülkemizde de değişmeler var. Kürtlerden dolayı yargılandım. Şimdi, ana politika oldu.
- Kürtlere ayrıcalık tanımak ülkeyi bölmektir. Sevr’e gitmektir. Yerel yönetim, bağımsız iller, nüfusu 1 milyonu aşmayan bağımsız iller sorunu çözer.
Türkiye bugün bölgedeki ve dünyadaki gelişmelerle çelişmeyen bir dış politika uyguluyor. Şüphesiz bunun da eleştirilecek yanı vardır ama hiç değilse genel istikameti doğrudur. CHP iktidara gelse nasıl bir dış politika uygulayacağı bilinmiyor. Bu konuda bir stratejilerin ne olacağı bilinmez. Mesela dünyadaki yeni güç odağı Uzakdoğu ile işbirliği yapıp ABD- Rusya eksenine karşı mı çıkacaklar. Avrupa’nın güç odağı olma şansının devam ettiğini düşünüp onunla birlikte mi hareket edecekler? Sözlerinden anlaşılan bir strateji belirlemek yerine her olaya karşı tavır almayı düşündükleridir. Bir gün birini haklı bulup onun yanında, diğer bir gün haksız görüp karşısında olabilirler. Dış politikada prensiplere bağlı ve dürüst hareket edilmesini düşünüyorlar.
- Türkiye ana hatları ile doğru politikadadır. CHP Çin-AB bloğuna mı geçecek.
-Sermaye dünyayı bölmek ve dengesini kurmak istiyor. Hıristiyanlar ve Müslümanlar birleşip sermaye sömürüsüne son vereceklerdir. Çin ve Hint de desteklenecek. Adil Düzen gelecek.
MHP ABD ile birlikte olmayı uşaklık sayıyor, Rusya’yı hesaba bile katmıyor. Başka bir ülkeyle ittifaktan da söz etmiyor. Türkiye’nin tek başına günün şartlarına göre hareket edebileceğini ve gücümüzün buna yeteceğini düşünüyor. Kahramanlık ve vatanseverlik maddi bir desteğe ihtiyaç göstermeden hedefe ulaşmamızı sağlar diyor. Etkili bir güç olmak için ne ekonomik güce ne de bilimsel üstünlüğe gerek görmüyor.
-MHP bağımsız kalmamızı istiyor, buna gücümüz var mı?
-Evet buna gücümüz var, hem de fazlasıyla.
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle'ye aittir.
Yorum:
Yeni Dünya Dengesi
İnsanlık tarihi; toplayıcılık, avcılık, çobanlık, çiftçilik, pazar mübadelesi, aracı mübadele ve işçilik aşamalarını geçti. Yeni düzen arıyor. Bu da ortaklık düzenidir. Senet mübadelesi sistemidir.
İnsanlık, siyasette Mezopotamya-Mısır, İbrani- Yunan, Hıristiyanlık-Roma, İslam-Avrupa uygarlıklarını aşama aşama geçti, şimdi yeni uygarlığı oluşturmaya başlamıştır. Bu çiftlerden birincilerin ve ikincilerin ömürleri biner yıldır. İkinciler birincileri 500 sene arkadan takip eder. Birinci uygarlıkların başlangıcı milat ile kodlanmıştır. Bugün batı medeniyeti çökmeye başlamıştır.