Tarihin yükü: Bir ruh, ışık ve yol/culuk serencamı
Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr
02 Temmuz 2012 Pazartesi
İnsan, olmamış ama sürekli oluş hâlinde olan bir varlıktır. Olmadığı hâlde olmadığını, sürekli oluş hâlinde olduğunu bilebilen tek varlık insandır.
Bunun nedeni, insanın, emanet'le yükümlü kılınmasıdır: İnsan, işte bu yükümlülük bilgisine ve bilincine ulaştığı ölçüde "cehalet"ten, zulmet'ten ve zulmetmekten kurtulur, herkesin insanca yaşayabileceği hak ve adalet tohumları yeşertmeyi başarabilir.
Yükümlülük bilinci, bütün varlığın ve insanlığın yükünü taşıma erdemine, bilgeliğine ve olgunluğuna ulaşma çilesi çekmesine de yol verir insanın: Tarihin yükünü, hep bu insanlar taşırlar; gelecek tarihlere kutlu, öncü ve önaçıcı izler bırakırlar.
Ancak bu bilge kişiler, bu dünyada, iz bırakma kaygısıyla hareket etmezler. Tek kaygıları vardır: Hakkın ve hakikatin izini sürmek. Hakikatin izini ne kadar içtenlikle ve yürekten, içselleştirerek ve kendilerinden geçerek sürerlerse, o kadar derinden ruh üflerler, kanatlandırıcı, ufuk ve zihin açıcı izler bırakırlar kendilerinden sonrakilere.
* * *
Tarih, geçmişle ilgilidir ama gelecekle ilgilenir. Tarih tasavvurundan sözettiğimizde, geçmişte yeşertilen ruhun gelecekte alabileceği hallerin rüyasını görürüz.
Dolayısıyla, tarih, esas itibariyle, bir gelecek tasavvurudur. İzi sürülmeye değer bir geçmiş tecrübesinin sahibi olanlar, hatırlayabildikleri için, hatırlayabilecek melekelere, bu melekeleri harekete geçirecek derûnî, su katılmamış hakikatlere sahip oldukları için gelecek tasavvuruna da sahip olurlar.
Tarih, geçmişte gerçekleştirilen yürüyüşten ibaret değildir. Geleceğe yürüyebilenler, ancak geçmişte esaslı yürüyüşler gerçekleştirebilenlerdir: Gelecek, geçmişe bakarak gelir; geçmişte dikkate değer bir yolculuk gerçekleştirilmişse, gelecekte de bir yolculuğun bizi beklediğinden sözedilebilir.
Ama bir şartla: Yok edici değil, varedici, herkese ruh üfleyici ve hayat bahşedici bir hakikat ve tarih fikrine sahipsek... Hakikat fikri olmayanların bir tarih fikri, tarih fikri olmayanlarınsa tarih'te bir hükmü yoktur.
* * *
Timur'un Anadolu'yu kasap kavurması, bizi silkeleyip kendimize getirdi. Deyim yerindeyse, Timur, yıldırım gibi imdadımıza yetişmişti: Timur'un estirdiği fırtına, önce Anadolu'nun, sonra da Balkanlar'ın, Kafkaslar'ın ve Ortadoğu'nun toparlanmasını sağlayacak çok yönlü, köklü ve tarihin akışını değiştirecek bir hamle gerçekleştirmemize ve dalga kurmamıza yetmişti.
………………………………………………………..
Eğer Osmanlı'nın tarihin akışını değiştirecek yürüyüşü nasıl gerçekleştirdiğini, tarihi nasıl seferber ettiğini iyi kavrayabilirsek, bugün, neden yerimizde saydığımızı, bu donma hâlinden nasıl silkinip tarihe girebileceğimizi ve tarihi yürütebileceğimizi de kavrayabiliriz.
* * *
Yaptığımız şey şuydu: Bir yandan İslâm dünyasını siyaseten parçalanmanın eşiğine sürükleyen Haçlı ve Moğol saldırılarıyla boğuşurken, öte yandan da, akideyi sakatlayan Batınîliğe, fikrî yapıyı çekim alanına hapseden Grek düşüncesine karşı topyekûn bir toparlanış, diriliş ve silkiniş hamlesi ortaya koymayı başarmıştık Müslümanlar olarak.
İbn Teymiye'nin birkaç yüzyıl öncesinden başlattığı hareket, Müslümanların akîdelerini muhkemleştirdi; kıblelerini buldurttu. Gazalî, İslâm düşüncesini, münhasıran Grek düşüncesinin yörüngesinden kurtardı, özgün İslâm düşüncesinin yapı taşlarını döşedi. İbn Arabî'nin zirve noktasına ulaştırdığı tasavvuf düşüncesi, önümüze taptaze koridorlar açtı. İbn Haldun, tarihte neden "sarsıntı geçirdiğimizi" belirledi, nasıl yeniden yürüyüşe geçebileceğimizin yol haritasını çıkardı.
* * *
İşte Osmanlı, bütün bu hamleleri geniş Anadolu kıtasında terkip ederek toprağa düşüren Selçuklu'da kristalize olan bu münbit tohumu üç temel alanda ilk defa bütünlük fikrine ulaş/tır/arak meyveye durdurmayı başardı; yaşadığımız birinci medeniyet buhranını nasıl aşabileceğimizi göstererek sadece İslâm tarihinin değil, insanlık tarihin akışını belirleyecek büyük bir yolculuğa öncülük etti.
İslâm dünyasını tarihte ilk defa ehli sünnet omurga üzerinden muhkem bir şekilde birleştiren Osmanlı'nın ulaştığı üç büyük bütünleşme fikri şuydu: 1-Akîdevî bütünleşme. 2-Fikrî bütünleşme. 3-Siyasî bütünleşme.
Akîdevî bütünleşme, hayata ruh sunmuş; fikrî bütünleşme, ışık saçmış; siyasî bütünleşme de kabına sığmayan ruhun tarihe ışık düşürmesinin yol'unu açmıştı.
* * *
Yalnızca İslâm dünyasının değil, bütün insanlığın yükünü taşıyabilecek bir olgunluk düzeyine ve yükümlülük fikrine ulaşarak, yaşadığımız birinci medeniyet buhranını aşmamızı sağlayan ruh'la, ışık'la ve yol'la donanabilirsek, insanlık da, biz de günyüzü görebiliriz yeniden.
Aksi takdirde, tarihin bize yüklediği, tarihte bizzat yüklendiğimiz yükün altında kalmaktan kurtulamayız, vesselâm...
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=33050&y=YusufKaplan
YORUM:
HAMMALIN İPİ
Tarih hamalının ipi Kur’an’ı kerimdir.
Hammallarıda “Kur’an Alimleri”’dir.
Acilen bir seferberlik başlatmalı.
İman yangını hala devam ediyor çünkü.
Hem de büyüyerek.
Görmüyormusunuz yangın istikbalimizi de kapsadı.
Artık kuş diline gerek yok.
Allah(cc)’ın kelamının zamanı yaklaştı.
“Belki yarın belki yarından da yakın”
Allahım(cc)Kur’an mü’min’lerinin sayısını arttır…