Uludere ve Yalanlar
Geçenlerde bir AKP’li okuyucu, “yeter artık Uludere’yi yazıp durmayın, bıktık bu konudan” diyen bir mail göndermişti.
34 kişinin ölümünün peşine düşülmesinden, sorumluların ortaya çıkarılmasının istenmesinden “bıkan” biri beni düşündürdü doğrusu.
Bunu yazan insanın, “vicdanına” sığdıramadığı bir gerçekle yüzleşmekten kaçmak istediğini sanıyorum.
Ya da daha beteri, bu olayın AKP’ye zarar vereceğine inandığından 34 insanın ölümünü karanlığa gömmek pahasına partisini kurtarmaya çalışıyor.
Korkarım birçok AKP’lide bu duygu bulunuyor.
Uludere hayatımızdan çıksın, bununla yüzleşilmesin, unutulsun istiyorlar.
AKP tabanı “dindar”, vicdanlı insanlardan oluşuyor ve ciddi bir sınavdan geçiyor bence, iktidarda olmanın hoşnutluğuyla vicdanlarını yaralayan bir gerçekle yüzleşme arasında bir tercih yapacaklar.
Müslümanlık, eminim böyle bir sınavda neyin tercih edileceğini, hangi tercihin “günah” olduğunu açıkça söylüyordur.
Ben daha dünyevi bir soru sormak isterim bu insanlara.
İsrail, 34 Müslüman Filistinliyi aynı şartlarda öldürmüş olsaydı, gene bu konudan “bıkacak” mıydınız?
İsraillilerin öldürdüğü Filistinlilerin hesabı sorulduğunda “yeter artık” diyecek miydiniz?
Ya da Türk ordusu, 34 muhafazakâr dindarı öldürseydi, bu konu gene “bıkkınlık” yaratacak mıydı?
Öldürenler Türk, öldürülenler Müslüman Kürt olduğunda “ayrı bir ölçü” olması dine ve vicdana uygun mu?
Bir Müslüman’ın vicdanı, dininin gereğini Afyon Valisi’nin “içkiyi yasaklamasında” mı yoksa öldürülen 34 insanın ölümünün hesabının sorulmasında mı arar?
Dindarlık, dizilerdeki “öpüşme” sahnelerinden duyulan rahatsızlıkta mı ortaya çıkar yoksa öldürülen günahsız insanların hakkının aranmasında mı?
Müslüman AKP’lilerin bu katliam karşısındaki sessizliği “dinen” caiz mi?
Ve, bu soruları neden “dindar” yazarlar sormuyor da bu soruları sormak bizim gibi bu konulara tam da vâkıf olmayanlara düşüyor?
Bir keresinde gene dindar bir hanım okuyucu benim “iyi dindarları severim” dememle çok hoş bir şekilde dalga geçerek “bir de kötü dindarlar mı var” diye sormuştu bana.
Yorum:
Önyargı
Bana göre insanların anlaşmasını engelleyen tek etken önceden kafalarında biriktirdiklerini alel-acele karşı tarafı dinlemeden aktarma isteğidir. Yani ‘’önyargı’’!
Sayın Altan’a vatandaşın biri bıktık bu konudan dedi diye, Ahmet Bey Türkiye’nin yarısını bu tarz bir suçlamaya tabi tutmuş. Ben yeryüzünde ırkı, dini ne olursa olsun insanların ölümüne –en azından kalben de olsa- duyarsız kalabileceğine inanmıyorum. Kafasındaki din alerjisi yüzünden verdiği basit iki örnekle önyargılarını objektif çerçevelere oturtmaya çalışması acemice olmuş.
Uludere olayının net ayrıntılarını sadece haber kanallarında gördüğümüz iddalardan ibaret biliyorum. Doğru veya yanlışını Allah bilir. Elbette ki vicdanını dondurucuya saklamamış her insan, olayın aydınlanmasını, başka zamanlarda yaşanmaması için dersler alınmasını ve hakkın yerini bulmasını ister. Din, dindar ve dine yakın insanlar için kurgulananlar, bilmediğini itiraf ede ede bilmediğine karşı ki önyargılar, Türkiye’de belli bir mertebeye ulaşmış bir aydın adayına pek de yakışmamış.