15.05.2012
“GİTTİ Kemalist yargıçlar, geldi muhafazakâr yargıçlar.”
Bunu ben söylemiyorum, iktidara verdiği destekle tanınan Anayasa Mahkemesi eski raportörü Osman Can söylüyor.
Hem de ne söyleme!
Akşam gazetesine verdiği röportajda özetle şunları diyor:
- Toplumsal denge, yargıçlar dünyasına da taşındı.
- Siyasette yüzde 20–30 olan Kemalistler, yargıda yüzde 80’in üzerindeydi.
- Ama şimdi hiç olmazsa toplumun yüzde 60’ı, yargıda yüzde 70 olarak temsil ediliyor.
- Denge biraz bozuldu ama eskisinden daha iyidir.
- Toplumsal denge, yargıya da yansıtılmalıdır.
* * *
Ne anlıyoruz Osman Can’ın bu sözlerinden...
Şunu anlıyoruz:
Yargıda “Kemalist yargıçlar / Muhafazakâr yargıçlar” olmasında bir sorun yokmuş.
Önemli olan bunların sayısal dağılımının, sandıktan çıkan sonuçlara göre olmasıymış.
Toplumda yüzde 50 muhafazakâr varsa, muhafazakâr yargıçların oranı da yüzde 50 olmalıymış.
Toplumda yüzde 20 Kemalist varsa, Kemalist yargıçların oranı da yüzde 20 olmalıymış.
İlahi Osman Can!
Her şeyi sandığa bağlamalarıyla meşhur olan AK Partililer bile bu kadarını söylemeye cesaret edemediler.
Demek ki sende AK Parti’yi de geride bırakan bir cesaret, daha doğrusu cüret varmış.
Helal olsun vallaha...
* * *
Osman Can’a sormak isterim:
Eğer yargıçları, hukuk nosyonlarına göre değil de “siyasi mensubiyet” gibi hayli muğlak bir kritere göre belirleyeceksen...
Bu işi nasıl yapacaksın?
Nasıl belirleyeceksin bir yargıcın Kemalist mi, muhafazakâr mı olduğunu?
Evini mi gözleyeceksin?
İçki içiyorsa, karısının başı açıksa “Kemalist”, namaz kılıyorsa, karısının başı kapalıysa “Muhafazakâr.”
Bu mudur yöntemin?
Yani “büyük gözaltı” ile mi saptayacaksın?
Yoksa...
Mezhep araştırmasına girip “Alevi / Sünni” ayrımı üzerinden mi bir saptama çalışması yapacaksın?
* * *
Ben hukukçu değilim.
Anayasa Mahkemesi’nde raportörlük yapacak bir birikimim de yok.
Ama asgari izanım var.
Bu nedenle bir yargıcı, mensup olduğu görüş ve o görüşün “toplumsal dengedeki yeri” açısından değerlendiremem.
Sadece ve sadece “adil karar vermiş mi?” noktasından değerlendiririm.
Benim için “Kemalist yargıç” ya da “Muhafazakâr yargıç” yoktur.
Benim için “adalet duygusu olan yargıç” vardır.
* * *
Eski düzende ne deniyordu?
Şu deniyordu:
“Karısı başı kapalı yargıç, namaz kılan yargıç, muhafazakâr yargıç, adil karar veremez.”
Yeni düzende ne deniyor?
Şu deniyor:
“Alevi yargıç, içki içen yargıç, Kemalist yargıç, adil karar veremez.”
İki yaklaşım arasında zerre kadar bir fark yoktur.
Ve ikisi de ayağımın altındadır.
* * *
“Yargıçları siyasi mensubiyetlerine göre karar veren hukukçular” olarak gören Kemalistler ile “Yargıçları siyasi mensubiyetlerine göre karar veren hukukçular” olarak gören Osman Can arasında zerre kadar fark yok.
Osman Can, Kemalist mantığı tersine çevirerek aynen sürdürmektedir.
Bu açıdan Osman Can’a...
“Yeni Kemalist” diyebiliriz.
Hem de canı gönülden.
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20555888.asp
Yorum:
Yargı komedisi - Perde 17542
Daha önce sürekli yazdığım bir konu yeniden gündeme geldi. Bu düzende, hakimlik sisteminde yargının asla bağımsız olamayacağını yazmıştım, defalarca.
Tarafsız olarak bilinen, en sıkıntılı zamanlarda tarafsızlığını koruduğu görünen eski Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can yargıdaki değişimden rahatsız olmuş. Rahatsız olacak ve bu rahatsızlıklar bu düzen devam ettikçe sürecek.
Hakemlik sisteminde ise hakemlerin tarafsız olması beklenmez. Çünkü hakemi davanın tarafları kendileri seçmektedir. Seçtikleri hakemin kendi görüşüne yakın olmasını isterler. Sonuçta iki hakem karar verir. Eğer ortak bir karara varamazlarsa ortak bir başhakem seçerler. Eğer başhakem seçemezlerse hakemlikleri düşer ve taraflar yeni hakem seçerler. Başhakem kararını verir. Karar kesindir. Kararın temyizi yoktur. Ancak dava aleyhinde sonuçlanan kimse hakemleri hakeme verebilir. Bu durumda hakemlerin adil karar vermedikleri hükmüne varılırsa hakemler tazminat öderler. Böylece hakem kararları da yargı denetimine girmiş olur.
Oysa günümüzde hakimin karşısına geçersiniz. Sizi dinlemeyen, konuşturmayan ve azarlayan bir hakime rastlayabilirsiniz. Hakim aleyhinizde karar verirse ona hiç bir sıkıntı dokunmaz. Bu nedenle kararı verirken hakemlikteki gibi titiz davranması ancak vicdanıyla ilgilidir. Dava aleyhinde sonuçlanan kimse temyize Yargıtay’a gider. Senelerce bekler. Davanın üzerinden geçen seneler içinde hala dava sonuçlanmamıştır. Yargıtay karar verir. Bu sefer sırada Avrupa İnsan hakları Mahkemesi vardır. Sündükçe süner, süner de süner.
Sonra gün gelir, bunu ehl-i Kuran arkadaşlarınıza anlatırsınız. Karşınızda bu zulüm düzeninin mahkeme sisteminin iyi olduğunu, hakemlik sisteminin uygulanamaz olduğunu savunan namazlı abdestli Müslümanları görünce şaşırırsınız. Kuran ve sünnetten hakemliği delillendirirsiniz. Sadece alaycı alaycı gülümserler.
Şu söz ne kadar da doğru: “İslamiyet’in gelmesinin önünde tek engel var: Müslümanlar.”