Mahir KAYNAK
29 Nisan 2012 Pazar
Dış politikamız, her biri kendi içinde tutarlı, ama birbiriyle çelişen iki yöne işaret etmektedir. Bunlardan biri AB üyeliğidir ve bunu gerçekleştirmek üzere bir bakanlığımız da vardır. Diğeri bölgesel bir güç olmak ve dünyaya yön verenlerle, eşit olmasa bile, kısmen rol paylaşmaktır. Bu etkinliğimizin giderek artacağı da düşünülmektedir. Bu iki politikanın birbiriyle eşleşmesi mümkün değildir. AB üyesi olursak, dünya ölçeğinde bir güç odağı olmak isteyen bu kuruluşa Ortadoğu’nun kapılarını açarız ve enerji ihtiyaçlarını etkin oldukları bir bölgeden elde etmelerini sağlarız. Bu durum Rusya ve ABD’nin yeni stratejileri ile çatışmaktadır. Her iki ülke de kendileriyle her alanda rekabet edebilecek bu gücü kontrol altında tutmak istemektedir. Ayrıca son ekonomik krizin kendiliğinden oluşmuş kaotik bir durum almadığını, ABD’nin politikalarıyla uyuşan sonuçlar yaratan kontrollü bir eylem olduğunu ve hedefinin AB’yi dağıtmak ve Çin’i sınırları içine hapsetmek olduğunu düşünüyorum. Eğer düşüncem doğruysa zaten dağılacak bir yapıya girmenin ne anlamı olur?
-AB ye girme ve orta doğu liderliği çelişkidir. Kriz ABD tarafından AB’ye ve Çin’e karşı oluşturulmuştur.
- Sermaye süper güçlere karşı oluşturmuştur. Ters tepebilir.
***
Bu durum iç politikamızı da etkileyecektir. Ülkemizin geleceğini batılılaşmakta gören ve bunun yolunun AB üyeliğinden geçtiğine inanan kesim, Türkiye’nin AB ile bütünleşmiş bir bölgesel güç olmasını destekleyeceklerdir. Bunlar az değildir ve önemli bir bölümü AK Parti’yi desteklemektedir. Son zamanlarda bu kesimdeki bazı kişilerin eleştirici tavır içine girmelerini bu sebebe bağlıyorum ve sayılarının artacağını düşünüyorum.
-AB’ye karşı muhalefet oluşmaya başlamıştır. Artacaktır.
-Sermaye İngiltere’yi güçlendirmek için girmemizi istedi. Şimdi de etkin güçleri İslam’la tehdit ediyor ve AK Parti’yi kullanıyor.
İkinci politikamız bölgesel bir güç olmak ve AB dışında kalmaktır. Bu politikamız ABD ve Rusya tarafından desteklenecektir. Böylece bölgeye rakipleri olan AB ve Çin yerine çıkarları çatışmayan Türkiye etkili olacaktır. Yıllardır savunduğum model budur. Tahterevallinin bir tarafında ABD, diğerinde Rusya olacak bu dengenin istinat noktası Türkiye olacaktır. Rolümüz çok önemlidir ve istinat noktası olamayan bir terazi söz konusu bile değildir.
-Türkiye AB dışında kalırsa Türkiye, Rusya ve ABD içinde yerini bulur.
- Türkiye tarafsız kalmalıdır. AB demokrasi yolunda, Çin ekonomide diğerlerinden daha ilerdedir.
Türkiye bu politikaya uygun bir tavır sergilemektedir. Suriye ile sınırımız birbirinin uzantısı hatta akrabası olan iki halkı ayrıştırmıştır. Siyasal sınırları değiştirmek gereksizdir ve bunların çok önemli olduğu da söylenemez. Ancak Suriye halkı ile farklılaştırıldığımız için yapay siyasal sınırlara ilave olarak kültürel sınırlar çizilmiş ve birbirimizden farklı hale gelmişiz. AK Parti’nin resmi ideolojiyi bir yana bırakıp tarihi kökler üzerine inşa etmeye çalıştığı yeni dünya görüşü bu nedenle istenmemektedir.
- Devlet sınırı dışında komşularımızla zihniyet ayrılığı da yaratılmıştır. Ak parti bunu kaldırıyor.
- Sermaye eğer etkin güçleri emrine almışsa Müslümanları ayaklandırmayı planlıyor. Sonra da onların emrine giren süper güçlere ezdirme politikası içindedir.
Ülkemizdeki iç siyasal farklılaşmanın sebebi ideolojik değil dünya üzerindeki konumumuz konusunda farklı görüşlerdir. Ancak politikacılarımızın bunun farkında olduğunu söyleyemeyiz. Mesela CHP’deki lider değiştirme operasyonun sebebi üzerine bir tartışma yok. Bu eylemi niçin yaptılar? Bana göre Baykal AB üyeliğini önemsemiyordu ve Türkiye’nin bölgesel güç olma politikasını destekleyecekti. MHP çevremizdeki ülkelerle ortaklık yerine Orta Asya’ya doğru açılmamızı destekliyordu ama bu politikanın bugünkü şartlarda kimse için önemi yoktu.
- Baykal AB üyeliğini önemsemiyordu. Onun için değiştirildi.
- AB değiştirdi deniyor. Nerde? Sermaye değiştirdi. Sebep? AK Partiyi büyütüp birden vurma politikasını izliyor. Bahçeli de orda onun için oturuyor.
Siyaset sadece arzulara göre değil daha çok şartlara göre belirlenir. Şartlar lehimizedir bunu kullanmak yerine hayaller peşinde koşmak anlamsızdır. Ayrıca şartlar hayal olanları da aşan imkanlar sunmaktadır.
- Siyaset şartlara göre yürütülür. Lehimizedir. Yürütmeliyiz.
- Şartlar lehimizedir. Siyasi bağımsızlık kazanan insanlık, ekonomik bağımsızlığı da kazanmalıdır.
Mahir KAYNAK
Yeni ideolojimiz
5 Mayıs 2012 Cumartesi
Türkiye’nin bölgesel bir güç olma çabası düşünce sistemimizi de kökünden değiştiriyor. Buradan şu sonuca varabiliriz: Bir ülkede önce düşünce değişmez. Ülkenin siyasi konumu değişince buna uygun bir düşünce sistemi geliştirilir. Bu durumda bir kişinin sağcı, solcu, milliyetçi, dindar olmasının önemi yoktur. Ülkedeki siyasi düşünce dünyadaki yerimize göre belirlenir. Mesela cumhuriyetimizin ilkeleri önceden düşünülmüş ve büyük çoğunluk tarafından benimsenmiş değildi. İmparatorluğun tasfiyesi ve bir ulus devletin kurulması düşünce sistemimizi kökünden değiştirdi ve halkımız bunu benimsedi.
-Bölgesel güç olma bizim inançlarımızla ilgili değildir. İmparatorluktan cumhuriyete geçmemiz gerektiğini, halk da benimsedi.
-Türkiye etkin güç olacaktır. Ama bu silahla değil. Adil Düzenle. 1400 sene evvel Mekke Medine ne idiyse şimdi de İstanbul Akevler odur.
Ayrıca halkın benimsediğini sandığımız bir düşünce bir gecede değiştirilebilir. Rusya’da halk komünist ideolojiye göre yetiştirilmiş ve farklı bir düşüncenin sınırı aşmasına bile izin verilmemişti. Kamuoyunda tartışılmadan, siyasi taraflarca kalması ya da gitmesi konusunda bir tercih yapılmadan, bir güç tarafından ideoloji yok edildi ve güçlü bir iz bırakmadı.
Bu durumda dünya üzerindeki konumumuz değişince düşünce sistemimizin değişmesi kaçınılmazdır. Yani resmi ideoloji muhafaza edilerek bölgesel bir güç olunamaz. Birlikte hareket ortak değerlere sahip olmakla mümkündür. Ancak bölgemizde çok farklı kültürel yapıların bulunması yeni düşünce sistemimizin kapsayıcı nitelikte olmasını gerektiriyor. Dindarlarla laik düşünenler, farklı dillerde konuşanlar ve tüm kültür değerleri birbirinden farklı olan halkları birbirine yaklaştırmak gerekiyor.
***
- Halkın zihniyeti bir gecede değişir. Bölgesel güç olmak istiyorsak milliyetçilikten ve dindarlıktan vazgeçmeliyiz.
- Bölgesel güç değil insanlık içinde etkin plan istiyorsak, Adil Düzen’i benimseyip dünyaya örnek olmalıyız. Hicret demokrasisi, dilerim etkin olduğu laiklik, tekelsiz liberalizm ve herkes için primsiz sosyal güvenlik.
Bizi Osmanlıyı diriltmekle suçlayanlar yanlış düşünüyor. Eğer tarihte böyle bir devlet olmasaydı bile o yapıya benzer hareket etmek zorunda kalırdık. İnsanların kültürel değerlerinden çoğu doğumla belirlenir. Yani dinimiz, dilimiz ve diğer değerlerimizin çoğu kaşımız gözümüz gibidir ve kolayca değiştirilemez.
-Osmanlılar değişik dil ve dinleri birleştirdi. Biz de bunu yapmak zorundayız.
- Bu da hakemlerin denetiminde yerinden yönetimle gerçekleşebilir.
Bugünlerde geçmişte aklımızın ucundan bile geçiremeyeceğimiz olaylar yaşıyoruz. Askerin siyasi gücü tasfiye ediliyor ama itibarı mutlaka korunacaktır. Hatta önemli konularda görüşleri de alınır. Eskiden Kürt kelimesini ağıza almak bile suç iken şimdi onların kültürel haklarının verilmesine çalışılıyor. Azınlıkların sınırlandırılan hakları iade ediliyor. Her türlü inancın önündeki engeller kaldırılıyor, hatta dinsiz olmanız bile baskı altına alınma sebebi olmaz deniyor.
- Değiştiriyoruz, askerleri yargılatıyoruz, Kürtlere haklar tanıyoruz, azınlıkların haklarını genişletiyoruz. Dinsizlerin bile hür olduğu laikliği benimsiyoruz.
- Ordumuzu perişan ediyoruz, Kürtlere has deyip devletimizi bölüyoruz, Lozan’ı delmekle, soykırımda sorumluluk yükleniyoruz. Dinlere özgürlük diyoruz ama dışlıyoruz. Adil Düzen’in çizdiği sınırı değiştirmek tanrının işine karışmak olur.
Bu önceden düşünülmüş sonra hayata geçirilmiş bir proje değildir. Önce dünya üzerindeki yeni rolümüzün ne olacağı düşünülmüş sonra bunun gerekleri yerine getirilmeye çalışılmıştır. Eğer geçmişteki yapımızı korumak isterseniz ve günümüzde yapılanları bir sadakatsizlik sayarsanız eskisi gibi çevre ile teması kesmek ve sınırlarımızın dışını yabancı saymak gerekir. Yani Suriye ile Arjantin aynı kategorideki ülkelerdir demeliyiz.
-Eski siyaseti sürdüreceksek Suriye ile Arjantin aynı olmalıdır.
- Türkiye’nin sahibi devlet süper güç olursa tek süper güç olur. Dünya buna izin vermez. Türkiye uygarlıkta birinci güç değilse kendisini kesin olarak koruyan ama dünya siyaseti bakımından etkin olmayan olmak durumundayız.
Bölgesel güç olmak sınırları kaldırmak anlamına gelmez ama bunları bir şekil düzeyine indirir. Ortak değerleri savunan, birbirinin kültür değerlerinde saygılı hatta bundan etkilenmeyi yabancılaşmak olarak algılamayan halklar haline gelirler. Zaten her halk çevresinden etkilenmiştir ve oluşan kültür değerleri ortaktır. Klasik Türk müziği bunun tipik bir örneğidir ve bu sadece bir halkın eseri dersek bencillik yapmış oluruz.
- Sınırlar kaldırılmamalı ama asgari düzeye indirilmeli.
- Sınırlar sadece verginin ödenmesi, güvenliğin sağlanması amacıyla yer almalı. Bucaklar arası sınırla devletlerarası sınırlar arasında fark olmamalı. Mal, emek, sermaye ve bilimin akışı tamamen serbest olmalıdır. Bölgeye değil dünyaya serbest olmalıdır.
NOT:Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle'ye aittir.
Yorum:
Yeni Türkiye
Adil Düzen’de Türkiye’nin siyaseti ne olacaktır?
1- Dünyadaki bütün insanlara giriş serbest olacaktır. Yeryüzü insanlığındır. Herkes her yere gitme özgürlüğüne sahiptir. Sadece güvenlik amacıyla gittiği yeri oranın emniyetine bildirmekle yükümlüdür. Emniyet onu korur. Bir şey olursa tazmin eder. Seyahati sigortalıdır. Tabii çıkış da kayıtsız şartsız serbesttir.
2- Ülkemize her türlü mal girer ve çıkar. Girişte vergi alınamaz. Çıkışta da alınamaz. Vergi üretilirken alınır. Giriş çıkışlara devlet karışmadığı için ülkeye bir şeyin girmesi için başka bir şeyin çıkması gerekir. Dolayısıyla ithal edilenin vergisi zaten alınmıştır.
3- Türkiye hakemliği kabul eden dünyadaki bütün güçlerle gücüne bakmaksızın stratejik işbirliğine gider. Yalnız bizimle değil kendi aralarında da hakemliği kabul etmelidirler. Saldırılara karşı savunmasını yaparken dış yardımı hiçbir karşılık vermeden kabul eder. Onun dışında hakemliği kabul etmeyen ülkeler arasında farklılık gözetmez. Hakemliği kabul eden ülkeler arasında da farklılık gözetmez.
4- İstanbul’da bir kuyumcular kooperatifi kurar. O kooperatif altın bonosunu çıkarır. Bu kooperatif tüm yeryüzündeki kuyumcuları isterse ortak eder. Bu kooperatif, ulusal paralarla altın bonosunu alıp satar. Uluslar arası döviz olarak bu senet kullanılır. Türkiye devleti faizlerini sıfırlar. Altın para üzerinde kredileşme ilkesi içinde alışverişlerini yapar.
Türkiye er geç bunları yapacaktır. Süper güç olmayacak, etkin ülke olacaktır. Bunun için hakemlerin denetiminde yerinden yönetim ilkesi benimsenecektir. Ekseriyet değil, hicret demokrasisi, dinleri dışlayarak değil bütün dinlere denge içinde yer veren laikliği, Tekel kapitalizmini değil, devlet sosyalizmini değil, tekelden arınmış halk liberalizmini ve aidatlı sigorta sistemini değil yeryüzündeki kira paylarından yararlanan genel sosyal sigortasını benimseyen bir düzenle, Adil Düzen’le insanlığa örnek olacak ve hizmet edecektir.