04.05.2012
“TİYATRODA biz yokuz” diyorlar. Ve bu nedenle tiyatrocuları suçluyorlar.
Şöyle düşünüyorlar:
- Medyayı dize getirdik.
- Ekonomiyi biz yönlendiriyoruz.
- Dünyaya nizam veriyoruz.
- Polis tamam, yargı tamam, asker tamam...
- Üniversitelere egemeniz...
- Çankaya bizde, hükümet bizde, Meclis bizde...
- Gündemi biz belirliyoruz.
- Tarihi yeniden biz yazıyoruz.
Ve fakat...
Sıra tiyatroya gelince...
İşte orada yokuz.
Ne iş?
Oysa böyle düşünmelerini gerektirecek bir birikim koyamıyorlar ortaya...
Mesela kendilerine soruluyor:
“Hangi oyun metinleriniz var da onlar sahneye konmadı?”
Sağdan sayıyorlar Necip Fazıl, soldan sayıyorlar Necip Fazıl...
İkinci bir isim?
Yok...
Çıkmıyor bir türlü...
Mesela kendilerine soruluyor:
“Var mı tiyatro oyuncularınız, var mı tiyatro yönetmenleriniz? Yaptınız mı bu alanlara herhangi bir yatırım?”
Öylece kalıyorlar.
Susuyorlar.
Güç ele geçirildiğinde bir anda elde edilecek alanlar vardır:
“Ekonomi” gibi... “Medya” gibi... “Devlet” gibi... “Tarih” gibi... “Üniversite” gibi...
Ama gölgelerin tüm gücü ele geçirilse bile...
İçine bir anda nüfuz edilemeyecek alanlar da vardır:
“Tiyatro” gibi... “Sinema” gibi... “Kültür” gibi... “Sanat” gibi...
Her türlü hegemonyayı bir anda yer ile yeksan edebilirsiniz.
Ama “kültürel hegemonya”, öyle hemencecik yıkılmaz, kendini kolayca ele vermez, işin daha da kötüsü “höt zöt” ile zapt edilmez.
Bunun için biraz çaba sarf edilmesi gerekir.
Yılların açığı birkaç öfkeli çıkış, birkaç liberal tez, birkaç parmak sallama hareketi, birkaç “yetti gari” efelenmesiyle kapatılabilir mi?
Ey tiyatroyu ele geçirmek isteyen muhafazakâr arkadaşlar!
Yıllardır hem siz bu alana yanaşmadınız, hem de birileri sizi haksız biçimde bu alanlara yanaştırmadı.
“Veri” budur.
Bu alandaki eksikliğinizi, bir anda kapatamazsınız.
Teknik olarak mümkün değildir bu...
Bir anda ihale alıp zengin olabilirsiniz, bir anda daire başkanı olarak atanabilirsiniz, bir anda medyada bir konum elde edebilirsiniz.
Ama bir anda “tiyatrocu” olamazsınız.
Bu yüzden bütün öfkenizi, bütün hırçınlığınızı, bütün nefretinizi Türkiye’de sayıları bini bile aşmayan gariban tiyatrocuların üzerine boca etmekten vazgeçin.
Bunun yerine açığı kapatmak için bir an önce harekete geçin.
Mesela ilk önce kendi kendinize sorun:
“Ben oğlumun ya da kızımın hayatını tiyatro denilen sanata adamasına var mıyım?” diye sorun.
Ama öyle hemen bir anda para kazanmak yok ha!
Ayrıca çok büyük çile de var...
Eğer cevabınız “evet” ise...
En az 20 yıl sonra tiyatrolar sizindir.
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20478926.asp
Yorum:
Çağdaş sanat ahlaksızlık mı demek?
Özen Yula isimli “Çağdaş” (!) bir tiyatro yazarı bir oyun yazıyor. Oyunun adı: “Yala ama yutma”, konusu ise kısaca şöyle:
Kurala göre yüzyılda bir “sınanma”dan geçmek için yeryüzüne gönderilen bir melek, yirmi dört saat içinde en azından bir insanı “iyilik adına” yola getirmelidir. Başarırsa yeniden yüz yıllığına melek olarak devam edecektir; eğer başarısız olursa dünyada insan olarak kalacak ve eceliyle ölecektir.
İşte bu sınanmaya tabi tutulan oyunun başkahramanı Melek, kendini Türkiye’de bir porno film setinde, oyuncu Leyla’nın bedeninde buluverir. Melek/Leyla bir yandan filmin gerektirdiği sahnelerin çekimine devam ederken, bir yandan da sette bulunan yönetmeni, kameramanı ve rol arkadaşı Serdar’ı dünya meseleleri konusunda duyarlı hale getirmeye çalışacaktır…
Sonra bu oyunun oynanması engellenince, bir meleği porno oyuncusu yapma ahlaksızlığını gösteren sözüm ona çağdaş sanatçılar ayağa kalkıyorlar.
Öyle ya günümüz de çağdaşlık = ahlaksızlık olarak algılandığı için bu çağdaşlıktan hoşlanmayanları da geri kafalı, bağnaz, tutucu şeklinde yaftalıyorlar. Bunu da kendi sanat anlayışları içinde dalga geçerek yapmaya çalışıyorlar.
En tuhafı da bu çağdaş (!) oyunlarını devletin finanse etmesinin farz olduğunu düşünmeleri, bunların kendilerinin en doğal hakkı olduğunu düşünmeleri.
Ey çağdaş sanatçılar, madem sizin sanatınız bu kadar değerli. O zaman devletin desteğini almayın, özel çalışın da görelim. Kaç kişi sizi seyrediyor? Türkiye’de sizin gibi çağdaş (!) kaç insan var, görelim.