Tayibet Erzen
19.02.2012
13:51
| Allah razı olsun kendisinden. Açıkçası bizim de biraz dinlenmeye ihtiyacımız vardı, zira Ruhat Hanım'ın algı kıtlığı sebebiyle kavramlara yüklediği anlamlar, beynimizi bir hayli yormuştu.
Ben Zülfi Livaneli'yi beğenerek okurum, O'nu da zaten Bülent Bey aktarıyor. Bunun dışında Ahmet Altan iyi tartışma ortamı yaratacak yazılar yazıyor, bence alternatif olarak düşünebilirsiniz. |
Reşat Nuri Erol
19.02.2012
15:17
| yeni şafak'tan yusuf kaplan olabilir... neden?.. * mesela... son yazısı şöyle:
Yusuf Kaplan
17 Şubat 2012 Cuma
Neyin kavgasını verdiğimizin farkında mıyız acaba?
Dünyadan el etek çektiğim, hedefe kilitlendiğim bir sırada, bu ülkenin müslümanlarının, galibi yalnızca "şeytan/lar" olacak kirli bir "iktidar savaşı"nda, sorumsuzca hareket ettiklerini görünce, sarsıldım.
Bu ülkenin en âkil insanları bile, hem "fitne" uyarısında bulunuyor, hem de "madem külfetler paylaşıldı, nimetler de paylaşılsın!" çağrıları yapabiliyorlar! Dahası, tarafların, bizimle alay edercesine pozisyonlarını terk etmemekte ısrar etmeleri, kimseyi dinlemeye niyetli olmamaları, ürkütücüdür.
***
Düşünebiliyor musunuz? Daha doğru düzgün nefes alabilecek durumda bile değiliz ama "iktidar kavgası"na tutuşuyoruz! Kavurucu "kış mevsimi"nde başımıza gelebilecek -helâket sebebi olmaya yetecek- en büyük felâket bu!
Oysa "iktidar"ın kendisi fitnedir / imtihandır. Akil adamların, insanlara, "aman gözünüzü iktidar hırsı bürümesin!" diye çağrıda bulunmaları gerekirken, "madem külfetler paylaşıldı, iktidar da paylaşılsın" çağrısında bulunmaları, farkında olmadan daha büyük "fitne"lere davetiye çıkarmaktır ve bu, nerelere savrulabileceğimizin ürpertici bir habercisidir.
Felâket tellallığı mı yapıyorum? Ne münasebet! Asıl felâkete dikkat çekiyorum. Mesele, görünüşte, "MİT-Yargı-Emniyet" kavgasıdır; ama gerçekte, Müslümanların, her tür iktidar biçimiyle, sekülerizmle, dünyevîleşme hırsıyla ve ihtirasıyla imtihanıdır; dahası, küresel düzenbazların tuzağına düşmeleridir. Üstelik de hiçbir mesele, İslâmî bir çerçevede halledilmemişken; bizim bu ülkeye ve bu dünyaya Müslümanlar olarak ne/ler sunabileceğimiz meselesi, hatta temel varoluş sorunlarımız üzerinde dikkate değer hiçbir -zihnî- çaba ortaya konul/a/mamışken.
***
Bu tür zor zamanlarda, ısrarla ve yılmadan hakikatin izini sürmek, iki çapraz ateş arasında kalmak demek! Hiç umurumda değil, feraset ve basiret kılıcını kuşanmış biri olarak. Zira Hakikat, bu tür bedeller ödenebildiği, yalakalıklara prim verilmediği zaman yüzünü gösterebilir ve hak edilebilir ancak!
Adımlarımızı birkaç adım sonrasını düşünerek atmak ve asıl hedefe, -Hakikat'e- kilitlenmek zorundayız çünkü.
***
Görmüyor musunuz? İslâm dünyası, sömürgecilerin bıraktığı sorunlarla boğuşuyor hâlâ. Ve sömürgecilerin, topraklarımızdan defolup gitmeleri, yakındır... Bütün katmerlenmiş, dağ gibi yığılmış, devâsâ sorunlarıyla birlikte bize kalacak bu coğrafya!
Fakat görünen o ki, hiçbir şeye hazır/lıklı değiliz! Üstelik de, küresel zorbalık düzeninin çarklarını nasıl daha iyi işletebiliriz'in kavgasını veriyoruz!
***
Örneğin Zaman'ın, TRT Haber'in son günlerde İran'la ilgili yaptığı yayınlar, Siyonistlerin, zorba küresel şebekeler'in yayınlarından farksız ve bu durum beni ürkütüyor bir Müslüman olarak. (Bu soruna bir yazar dikkat çekmiş yalnızca: Gazeteciler sitesinden Cenk Açık).
Bunu, İran'ın, sözümona "yüksek stratejik çıkarları" adına, Suriye'deki Müslüman katliamını engellemesi mümkünken seyretmesini Müslümanca bir duyarlıkla, şiddetle eleştirmiş ve Türkiye'deki (İran sempatizanı samîmî Müslümanların dışındaki) besleme, beyinsiz İrancı şebekelerin (İngiliz kraliçesinin verdiği pasaportu reddeden -muhtemelen- tek Türk olmama rağmen bana "İngiliz ajanlığı", "Siyonist uşaklığı", ABD-İngiltere-İsrail uydusu "Suud rejiminin maşası" iftiraları atacak kadar "sapıttıkları" için muhatap bile almadığım, Allah'a havale ettiğim) gayr-ı İslâmî pespaye, insafsız ve izansız saldırılarını göze alarak yapmış vicdan ve karakter sahibi Müslüman bir yazar olarak söylüyorum.
Yine başta STV olmak üzere, iktidar yanlısı bütün televizyonların ve gazetelerin Ergenekon soruşturması dolayımında kurdukları dil, laikçi primitiflerin ürpertici, pravdavârî dilinden farksızdır. Suçu ispatlanmamış bir insan, suçu ispatlanana kadar (aslâ "canavar" olarak sunulamaz) masumdur ve haklarını sonuna kadar gözetmek boynumuzun borcudur. Oysa yapılan habercilik, İslâm'ın yüce adalet fikrine ve ahlâk anlayışına taban tabana terstir.
***
Müslüman grupların, hareketlerin, cemaatlerin sömürgecilik sonrası döneme ilişkin ciddî bir hazırlıkları yok. Hâlâ küresel sistemin projelerini uygulamakla meşguller ve bunun kavgasını veriyorlar, üstüne üstlük de!
Tıkanan küresel sistemin, "insanlığın önündeki tek seçenek" (Baudrillard) olarak gördüğü İslâm'ın yeniden tarih yapacak bir aktör konumuna gelebilmesini önlemek amacıyla çok yönlü operasyonları devreye girdirdiği ve yeni bir dünyanın kurulması sürecinde, derin tarihî tecrübemizi esaslı bir medeniyet fikriyle harekete geçirebileceğimizin küçük de olsa ipuçlarını sunabildiğimiz için bütün dünyanın bize baktığı bir zaman diliminde, Müslümanların meselesi, küresel sistemin çarklarını daha iyi döndürecek bir "iktidar kavgası" vermek olabilir mi?
Neyin kavgasını verdiğimizin farkında mıyız acaba?
*****************************************
bu yazısından dolayı yusuf kaplan'a şöyle bir mesaj yazmıştım:
Her yazınızı dikkatle takip ediyorum...
Her yazınız güzel ama bugünkü bir başka güzel...
Bu vesileyle tebrik, dakdir ve olabildiğince derin teşekkürler...
Elbette...
En derin hürmet ve ve muahbbetlerimizle birlikte...
Yazınızın her cümlesine aynen katılmakla birlikte, bu ülkede 46 yıldan beri 40 bin sayfalık (önemli bir kısmı www.akevler.org sitemizde) "Akevler Adil (Ekonomik) Düzen Çalışmaları" veya "Alternatif Medeniyet Arayış Çalışmaları" varken (ve bunlar ERBAKAn tarafındn bütün dünyaya duyurulmuşken), bunları görmemezlikten gelmenize ve yazılarınızda hiç zikretmemenize teessüfler..!
Selam, sevgi, sağlık ve dua, dua, dua...
Reşat Nuri EROL
Adil Düzen Çalışanı
Milli Gazete Yazarı
0532 246 68 92
*********************************************
ve şöyle bir cevap aldım:
Reşat Nuri Bey,
Teşekkür ederim. Allah razı olsun.
Akevler'deki çalışmalarınızdan yazılarda sözetme imkânı bulamadım şimdiye kadar. Bunun temel nedeni elimde yazılı materyal olmaması. Yazılı, basılmış çalışmalarınız varsa, iletirseniz seve seve ve bir sorumluluk ve yükümlülük duygusuyla esaslı yazılar yazarım elbette.
Ama Akevler'e, çalışmalarınıza ilgisiz değilim. Herkese, sitenizi tavsiye ediyorum. Ayrıca Süleyman Karagülle Ağabey'le TV5 zamanında -hiç kimsenin ilgilenmediği bir zamanda- iki uzun ve önemli program yaptığımızı da hatırlıyorum.
Fakat dediğim gibi yazılı-basılı materyal bu tür yazılarda önemli. Eğer bu tür çalışmalar yoksa, siteyle ilgili de yazabilirim. Her hafta, dersleriniz düzenli olarak geliyor ve ben bütün bu "ders"leri arşivliyorum. Siteden okumuyorum.
Ben de bu sıralarda yoğun olarak şu an 6 cilde ulaşan Fütuhat-ı Medeniyye kitabını ikmal etmekle meşgulüm. Kitap bitti; sadece demleniyor, diyelim. Yakında yayımlanır sanıyorum.
Çok iddialı bir başlık olduğu için (ve çok özel olarak bir namazda başlık geldiği için) hemen yayımlamak istemiyorum, titizleniyorum.
Duyarlığınız teşekkür ederim tekrar. Çalışmalarınız için de duacıyım ve tabii çalışmalarınızın hakettiği düzeyde tanıtılması konusunda üzerime düşeni yapacağımdan kuşkunuz olmaması gerektiğini de bir kez daha hatırlatmak isterim.
Kalbî selâmlarımla,
kardeşiniz yusuf
*********************************
|
Ali Bülent Dilek
19.02.2012
15:43
| reşat ağabey durumdan vaziife çıkaralım inşaallah... |
Reşat Nuri Erol
19.02.2012
16:55
| ali bülent kardeş; durumdan vazife çıkarılmıştır... sen de yardımcı olursun, inşaallah... sana da bazı "özel" şeyler gönderiyorum... selam ve dua ile...
|
Ali Bülent Dilek
19.02.2012
17:04
| teşekkürler reşat ağabey bence önemli olan nitelikli nokta çalışmalarıdır bu safhada... |
Reşat Nuri Erol
20.02.2012
07:22
| Vahap kardeş; ve değerli Adil Düzen Çalışanları; Yusuf Kaplan ile ilgili ne demek istediğim kendisinin bugünkü yazısından daha net anlaşılacaktır... yazının ilgili bölümlerini siyahlaştırıyorum... selam ve dua ile.. reşad
****************
Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com. tr20 Şubat 2012 Pazartesi Küresel sistem çökerken, Türkiye, nereye sürükleniyor?
Türkiye'de, ilk bakışta, AK Parti-Cemaat arasında yaşanan gerilim, gerçekte, bizim üzerimizden dünyanın geleceğinin nasıl şekillendirilebileceğiyle ilgili hayatî bir dönemece / makas değişimine işaret ediyor. Fakat bu dönemecin işaretlerini derinlemesine ve bütün çıplaklığıyla okuyabilecek cesarete, karaktere ve ufka sahip bir entelijansiyası yok Türkiye'nin, ne yazık ki.
O hâlde, biraz derin nefes alarak zihin açıcı bir tarih felsefesi yapmamız gerekiyor.
* * *
Bölgemiz, sömürgecilerin bıraktığı sorunlarla boğuşuyor hâlâ. Yani tarihe girebilmiş değiliz henüz: Tarihi başkaları yapıyor; üstelik de bizim üzerimizden!
Sömürgecilik bitti; ama sömürgeciler gitmedi: Paradoks şu burada: Bir yandan sömürgeciliğin safralarını belli belirsiz üzerimizden atmaya çalışıyoruz ama öte yandan da safra temizleme operasyonunu hâlâ yeni-sömürgecilerin zihin coğrafyalarında, yeni-sömürgecilerin kültür kodlarıyla ve siyaset enstrümanlarıyla vesaire gerçekleştirmeye çalışıyoruz!
Gelmek istediğim hayatî nokta şurası: Osmanlı pax'ı / düzeni, bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor. Amerikan pax'ı ya da daha genel anlamda Batı ittifakı, bilkuvve çöktü ama bilfiil devam ediyor; zorla, zoraki olarak yaşatılmaya çalışılıyor. İşte bizim sığ -kemalist, liberal ve İslâmcı- entelijansiyamızın göremediği yakıcı gerçek bu.
* * *
Küresel sistemin lordlarının ürkmelerine, kâbuslar görmelerine ve uykularının kaçmasına yol açan asıl hayatî mesele de bu aslında: Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın içinden geçtiği küresel krizi, barışa, sulhe, herkesin hukukunun korunmasına, haklarının en âdil şekilde garanti altına alınmasına imkân tanıyan bir Osmanlı pax'ı, böylesi bir pax'a dayanan bir medeniyet fikri çözebilir ancak. Bunu Batılılar bizden daha iyi görebilecek bir tarih bilincine sahip oldukları için, bizi hep "neo-Osmanlıcılık" fobisiyle korkutuyorlar! Biz de bu zokayı yutuyoruz, maalesef!
* * *
İşte AK Parti-Cemaat geriliminin gerisinde yatan ama Ak Parti'yi de, Cemaat'i de çok çok aşan asıl yakıcı sorun burada gizlidir.
Şunu demek istiyorum: Küresel sistem her bakımdan çökmüş durumdadır. Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın yeni bir küresel düzene (yani "ADİL DÜZEN"e RNE) ihtiyacı vardır ve böylesi bir düzeni dünyaya sunabilecek tek aktör, -dış politikasında geliştirdiği vizyonla bunun ipuçlarını sunan- Türkiye'dir yalnızca.
O yüzden, Batı ittifakı, dünya üzerinde kurduğu hegemonyayı devam ettirebilmek için Türkiye'ye -hiç olmadığı kadar- muhtaçtır.
Bu nedenle, Türkiye, bundan sonraki süreçte, hem Amerika'nın Türkiye'siz hiçbir şey yapamayacağını; hem de bölgenin geleceğinin anahtarlarının Türkiye'nin "elinde" olduğunu gösterebilecek bir yolculuğa soyunmalıdır.
* * *
Cemaat'in de benzer kaygılara sahip olduğundan kuşku bile duymak istemiyorum. Ama girdiği ilişkiler ve ittifaklar, Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek nitelikte ve dolayısıyla Cemaat'in müslümanca bir hassasiyetle uyarılmasını gerektirecek bir görünüm arzediyor. İçeride de bu tür ittifakların Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek boyutlar kazandığını gözlemliyor, Cemaat -ve Türkiye- adına kaygılanıyorum: Liberallerle (örneğin Taraf gazetesiyle, örneğin Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Şahin Alpay gibi son kertede küresel liberal düzenin değirmenine su taşıyan, "kaygısız" ve "yer/l/i olmayan" "tip"lerle) kurduğu ilişkiler, Cemaat'in ne denli kaygan zeminlerde yol aldığını göstermeye yetiyor olsa gerek.
Türkiye, tam da küresel sisteme çomak sokma imkânını yakalamışken, küresel sistemin çarklarını işletecek bir yere doğru itiliyor Türkiye'nin "gizli" iktidarı tarafından; ve bu yakıcı gerçeği göremeyecek kadar "iktidar sarhoşu"yuz.
Türkiye'deki Ergenekon operasyonu, Türkiye'nin safralarından kurtulması için çok hayatî bir operasyon. Bu kesin. Ama Türkiye'nin tarihî yürüyüşünü sakatlayacak başka türden "yeni bir ergenoken şebekesi" oluşturulmadığından ve "biz"im de bu süreçte "kullanılmadığımızdan" ne kadar eminiz acaba?
* * *
AK Parti-Cemaat gerilimi, sanıldığı kadar basit ve yalnızca Türkiye'nin iç sorunlarıyla sınırlı bir gerilim değil. Bu gerçeği görelim artık.
O hâlde, üzerinde kafa patlatmamız gereken asıl yakıcı soru şu: Ömrünü bizim üzerimizden uzatma manevraları yapan küresel sistemin her bakımdan çöktüğü ve Türkiye'nin, -Osmanlı düzeni'nin kazandırdığı tarihî bilinç ve derinlikle- taze bir medeniyet fikrini (yani "ADİL DÜZEN MEDENİYETİ" fikrini RNE) dünyaya sunabilecek bir konuma bilkuvve ulaştığı bir zaman diliminde, bu konumu, kuvveden fiile geçirmemizi imkânsızlaştıracak bir yere sürüklendiğimizi görebiliyor muyuz acaba?
*******************
Yusuf Kaplan bu kadar açık! yazabiliyor... gerisini de siz tamamlayın... selam ve dua ile.. reşad
|
Vahap Alma
21.02.2012
11:21
| Reşat Abi Yusuf Kaplan'ı okudum ve bir kaç yazısına baktım. İyi ve mantıklı bir yazara benziyor ama genellikle onunla hemfikiriz. Ben daha çok fikirlerimizin uyuşmadığı bir yazar istiyorum. Öneriniz için çok teşekkür ederim.
Tayyibet Hanım aslına bakarsanız sizinle aynı fikirdeyim. Ruhat Hanım epey yorulmuş ve de yormuştu. Ahmet Altan fikriniz de pek akla uzak değil. Kendisini okur ve de takip etmeye çalışırım. Galiba Ahmet Altan iyi bir fikir. Çok teşekkür ederim Allah sizden razı olsun. |
Reşat Nuri Erol
21.02.2012
14:27
| eyvallah... * üstad ile mahir kaynak aynı düşünüyor, teşhiste aynı şeyleri yazıyorlar... ama tedavi hep eksik kalıyor... demek istediğim benzeri bir çalışmanın yapılmasıydı... yusuf kaplan kardeşimiz bizim düşüncelerimize çok yakın biri... acaba yazdıklarını her hafta değerlendirsek... eksikleri biz tamamlasak... "ADİL DÜZEN" için... "ADİL DÜZEN MEDENİYETİ" için... vesaire... vesaire... * demek istediğim buydu... * ama... sizce, "kafir" olanlar ve karşı görüşte olanlar "mü'min" kardeşlerden daha önemliyse... ve onlara cevap yetiştirmek daha önemliyse... yani... onladan söz etmek daha önemliyse... mü'minlere ve görüşlerine nisbetle... kardeş; orası da sizin bileceğiniz iş... * selam ve dua ile.. reşad
|
Ali Bülent Dilek
21.02.2012
15:14
| reşat ağabey eğer vahap kardeş kabul ederse takas yapalım. ben yusuf kaplanı alayım. zülfü livaneliyi de o alsın. nedersin vahap kardeş? sence uygunmudur reşat ağabey? ikinizdende okey gelirse lütfi kardeşle görüşeceğim. senin kardeş yazarların eksiğini tamamlama ve hatasını düzeltme fikrin bence bugünden sonra daha önem kazanacak... ADP GÜNEŞİNİN DOĞMASI YOLUNDA... |
Lütfi Hocaoğlu
22.02.2012
09:56
| Yazar seçimi için üyeye özel bölümünde dergi yazar bölümünde yazar seçimi tab'ı var. Oradan serbest olan bir yazarı doğrudan seçebilirsiniz. Onu seçince sizin yazar serbest kalır ve onu da o andan itibaren isteyen biri seçebilir. Eğer orada olmayan bir yazar varsa Leyla hanıma üyeye özel bölümünden mesaj atıp o yazarı ekletebilirsiniz. Sonra o yazarı seçebilirsiniz. |
Ali Bülent Dilek
22.02.2012
12:07
| lutfi kardeş ilgilendiğin için teşekkürler. leyla hanıma mesaj atıpyazarlara yenişafaktan yusuf kaplanı ekletmek istiyorum. ama mesajı atamadım. leyla hanımın soyadı neydi? veye mesajı nasıl atabilirim. -birde daha önce Reşat abi ve Hasan özkete de sormuştum sitede ve bende de eksik seminerler var.onları bulup hem tefsirleri tamamlamak hemde siteye girmek istiyorum. ne yapabiliriz.? eksik seminerleri sana mail atıyorum.önemli çünkü kayıpsa yeniden tefsirleri gerekebilir.surelerin tamamlanması açısından. |
Vahap Alma
22.02.2012
16:06
| Reşat Abi yaptığını yorum ilginç geldi bana. Hiç böyle düşünmemiştim ve hala da sizin gibi düşünmüyorum. Yapılan çalışmalar kul tarafından icat edilmediğinden, eldekileri elde tutma çabası içinde olmamak daha mantıklı olur. Önemli olan Allah'ın yarattığından haberi olmayanları haberdar etmek. Bunu hangisinin daha kıymetli olduğu eksenine oturtmamak gerek. Yine de fikriniz için çok tşk ederim. Allah razı olsun. Ali Bülent Bey size de çok teşekkür ederim. Ama galiba kararımı verdim. Ahmet Altan iyi gibi. Allah herkesten razı olsun inşallah.... |
Reşat Nuri Erol
22.02.2012
18:46
| Vakap kardeş; ne demek istediğim anlaşılmış, teşekkür ederim... * ben de bu konuda başından beri -ÜSTAD dahil birçok arkadaşımızdan- farklı düşünüyordum; hala da öyle düşünmeye devam ediyorum... * BİR: -biz önce HAKKI yani ADİL DÜZENi kendimiz öğrenelim... İKİ: -ondan sonra başkalarına öğretelim, tebliğ edelim ve BATIL düşüncelerle tartışalım, değerlendirelim vesaire... bu merhalede öncelikle BİZE YAKIN OLAN YAZARLARLA İLGİLENELİM VE DEĞERLENDİRELİM... * bence yanlışımız veya eksiğimiz şu; biz henüz tam olarak" ADİL DÜZEN"i ortaya koyamamışken, "ONLARIN" düşüncelerini değerlendiriyor ve teşbihte hata olmazsa, yirmi yıl öncesinde olduğu gibi sloganvari "ADİL DÜZEN" gelmeli deyip geçiyoruz...! Hangi Adil Düzen ve Adil Düzen hem de uygulamalı olarak nerede?!. * Acaba; - ENERJİMİZİ YANLIŞ MI KULLANIYORUZ/DEĞERLENDİRİYORUZ..? - "HAK" GELMEDEN "BATIL" ZAİL OLUR MU..? - ÖNCELİK "HAK"TA MI "BATIL"DA MI..? - YAPTIĞIMIZ "KUR'AN VE SÜNNET METODOLOJİSİNE" NE KADAR UYGUN..? * BEN BU KONUDA "TARTIŞMAYI" PEK SEV(E)MİYORUM... SİTEDE YAPILANA DA BİR ŞEY DEMİYORUM... AMA BEN BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM... ALLAH DOĞRUSUNU BİLİR... selam ve dua ile.. reşad
|
Lütfi Hocaoğlu
22.02.2012
22:00
| Ali Bülen abi,
Üyeye özel -> Mesajlar -> Yeni mesaj -> Listeye yeni kişi ekle ->Leyla yaz, enter'a bas. Leyla Okta yazacak. Yanındaki kutucuğu işaretle ve tamam de. Sonra mesajını yaz ve gönder'e bas. |
Ali Bülent Dilek
23.02.2012
11:08
| teşekkürler Lütfi kardeş. birde eksik seminerler konusuyla ilgili talebim vardı. size eksik seminer numaralarından tespit edebildiklerimi word dosyası olarak mail atmıştım. seminerlerin sorumlusu hangi kardeşimiz ise onu bu konuda bilgilendirebilir misiniz? |
Lütfi Hocaoğlu
23.02.2012
18:36
| Eksik seminerlere baktım. Abi onlar yok. Onlar muhtemelen ilk yazıldıkları zaman Reşat abinin bilgisayarında kazaya kurban gidenler. Basılı olarak belki bir yerlerde vardır. Onları bulursak tarayarak ekleyebiliriz. |
Reşat Nuri Erol
24.02.2012
04:59
| Değrli ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI ve de DOSTLARI... ÜSTAD ile birlikte kırk yıldır çalışan bendeniz ve en başta ÜSTAD daima bir nevi kabızlık hali yaşıyoruz, birçok yönden ıkına sıkına meramımızı anlatmaya çabalıyoruz ama hiçbir zaman tam rahat bir ortamı yakalayamadık, bulamadık, anlaşılamadık, bundan dolayı da belki tam anlatamadık... dolayısıyla belki de anlaşılamadık... ama olduğu kadarına da binlerce hamd/şükürler olsun... bu konuda yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi yazsam, şimdiye kadar yazdığımız kırkbin sayfanın üzerine nice kırkbin sayfalar yazılır... mesela, yazmasına yazıyoruz ama ilgi, alaka, ilgilenme, anlama, gereğini yapma yani uygulama nerde... her şeye ve herkese rağmen bir tek ERBAKAN ve sadece bir defa birlikte gittiğimiz gün Dr. Lütfi yaşadıklarımı ve birlikte yaşadıklarımızı çok iyi hatırlayacaktır... işte burada da ıkınma-sıkınma ve her şeyi yazamama hallerinden biri daha... buna benzer halleri daha dün köşe yazıma gelen telefonlara cevap verirken de yaşadım... bu konuda kırk kusur yıllık birikim olarak yaşadıklarımız ve yazabileceklerimiz o kadar çok ki; hiçbir zaman yazmayacağımız, anlatmayacağımız, ALLAH'a havale edeceğimiz... iyi ki ALLAH'a imanımız var da her şeyi "O"na havale ediyoruz... aslında çok şey anlatmak istiyorum ama yine pek bir şey anlatamıyorum durumunun var olduğunun çok iyi bir şekilde farkındayım... işte bir kabızlık hali daha... bugünlük benden bu kadar; anlayan anlasın, anlamayanlara bir şey yok!!! * bu hafta YUSUF KAPLAN örneğinden yola çıktım... mesela, bu kardeşimiz de bildim bileli bizim gibi çok şey anlatmaya çabalıyor ama anlayan yok mu acaba...???!!! nitekim bügünkü yazısına çok dikkatli bakılırsa, ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır "ümidindeyim" diyeym de siz çok şey anlamaya gayret edin... vaktiniz varsa yazının tamamını okuyun veya sadece "son paragrafına" bakıverin... diyeceğini demiş ve NOKTA ile noktalamış... * VAHAP kardeşimize ve "herkese" bu vesileyle anlatmaya çalıştığım işte buydu... durum bu olunca bazı "tartışmalar" tek kelimeyle beni boğuyor... mesela, SAMA ADİAN konusunda diyeceklerim çok... ama hem vaktim yok hem de kabızlık hali... haftalık dersleri zor yetiştiriyorum... böyle bir durum işte... NOKTA. * ALLAH böyle dekdir etmiş, O'nun takdiri dışına çıkamıyor ve KULLUK görevimizi ifa etmeye çalışıyoruz... çalışmak, çabalamak, ıkınıp sıkınmak, kul olmak bizden; tevfik sadece ve sadece ALLH'tan... ve'süselam mea'd-dua... reşad *******
ve YUSUF KAPLAN'ın bugünkü yazısı:
Yusuf Kaplan
ykaplan@yenisafak.com.tr 24 Şubat 2012 Cuma
Din dersleri kaldırılmadığı sürece, ayağa kalkamayız
Dünyanın en kapalı toplumu biziz. Üstelik de, sadece dünyaya kapalı değiliz; kendimize de -kendi varoluşsal dinamiklerimize, tarihî derinliğimize, medeniyet iddialarımıza ve ruhumuza da- kapalıyız. Çift kapanma hâli yaşayan bizden başka toplum yok dünyada.
Çift kişilikler üreten bir kültürel şizofreni hâli pürmelâli yaşadığımızı söylüyoruz ama sorun, bundan da vahim aslında: Bizim yaşadığımız macera, kültürel şizofreninin de ötesinde bir mecra'sını yitirme hâdisesi, bir kültürel intihardır: Bediüzzaman'dan Kemal Tahir'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Sezai Karakoç'a, Nurettin Topçu'dan Cemil Meriç'e, Oğuz Atay'dan Rasim Özdenören'e ve Mustafa Kutlu'ya kadar bütün çağdaş sanatçılarımızın, düşünürlerimizin eserlerine damgasını vuran anatema, bu kültürel intihar tema'sıdır o yüzden.
***
Bediüzzaman, bu intiharı, felâket ve helâket tecrübesi olarak tarif eder; dünya tarihinin akışını değiştiren esaslı bir medeniyet tecrübesi geliştiren bu coğrafyanın insanlarının temel varoluş dinamiklerinin yerle bir edilişinin derinlikli bir dille hikâyesini anlatır ve bu yokoluş sürecinden nasıl çıkabileceğimizin varoluşsal silkiniş, toparlanış ve yeniden yola koyuluş haritasını sunar bize.
Kemal Tahir, tarihî çözülmenin ve savrulmanın bizi nerelere fırlattığının melankolik hikâyesini anlatır. Tanpınar ve Atay, kültürel intiharın bizi hayatımızdan nasıl uzaklaştırdığının, hayatiyet damarlarımızı nasıl kuruttuğunun egzistansiyal macerasının, biri tarihî ve kültürel bir derinlikle, diğeri ironik ve parodik bir ürpertiyle tablosunu çıkarır.
Sezai Karakoç, medeniyet iddialarımızı yitirişimizin, bastığımız toprakların ayağımızın altından hem fizikî, hem de metaforik olarak kayışının bizi kaygan zeminlerde patinaj yapmaya nasıl mahkûm ettiğini tasvir eder, bir diriliş umudu aşısı yaparak ve silkiniş ateşi yakarak.
Rasim Özdenören, yaşadığımız çözülmenin, çarpılmanın, yokoluşun metafizik dehlizlerine kadar götürür bizi ve hastaların, ışık kaynağına ulaşmalarını sağlayacak kanatlandırıcı, ruh üfleyici bir işaret fişeği, bir varoluş şifresi yerleştirir güle hasret yüreklerimize.
Nurettin Topçu, varoluş iradesini yitiren bir toplumun kendine gelişini, toparlanışını mümkün kılacak bir irade davasını nasıl güdebileceğinin zihnî yol haritasını sunar bize.
Mustafa Kutlu'nun hikâyesi, aslında yokoluşun bütün enlemlerini ve boylamlarını tecrübe eden bu ülkenin insanlarının nasıl yeniden derin nefes alarak hayat bulabileceğinin yapı taşlarını döşer hayatımızın bütün bölmelerine.
Cemil Meriç'se, hem hayatıyla, hem de eseriyle, yaşadığımız kültürel intihar faciasına atılmış diriltici k/öz'ün lavları bile sükûnete erdiren bir varoluş nefesi gibidir sanki.
***
Bugün bu ülkede, "din dersi" gibi bir fenomenin varlığı ve bunun tartışmasının yapılıyor olması, bu ülke insanın, ruh derilerinin bile nasıl acımasızca yüzüldüğünü, nasıl bir yokoluş macerasına sürüklendiğini sözkonusu eden sanatçıların ve düşünürlerin neden yalnızca bu ülkeden, hem içine, hem de dışına kapatılan dünyanın tek ülkesinden çıkabileceğinin tipik bir göstergesidir sadece.
Bu ülkede, "din dersi" gibi bir dersin varlığının ürpertici bir zihin kaymasına işaret ettiği tartışma konusu bile edil/e/miyorsa, bu ülke dünyanın en büyük ekonomik gücü hâline gelse bile, yine kendine gelemez, demektir.
Hıristiyanlık, sadece bir kategori olabilir ama İslâm, kategorilerden bir kategori değildir: Bütün kategorilerin kaynağı, şemsiyesi; hayatın her alanını kuşatan ve ışıtan yegâne gökkubbesi'dir. O yüzden, "din dersi", "din eğitimi" gibi nitelemeler yanlıştır ve zihin kaymasının işaretidir. Yine İmam Hatip Liseleri de, din eğitimi veren kurumlar değildir.
***
Bu ülkenin sorunu, "din dersleri"nin zorunlu veya sorunlu olması sorunu değildir. Bu ülkenin temel sorunu, hayatın her alanını kuşatan dinin bütün derslerden, müfredat programından çıkarılması sorunudur.
Bu ülkede din dersleri kaldırılmadığı ve bütün eğitim sistemi, dinin sunduğu düşünce, sanat ve hayat tasavvuru ekseninde çocuklarımıza bir medeniyet fikri, ruhu ve iddiası kazandıracak, çocuklarımızın bu fikri her bakımdan özümseyecekleri, bütün yönleriyle kıran kırana tartışacakları bir niteliğe ve kimliğe kavuşturulamadığı sürece, bu ülke, dünyanın en güçlü ülkesi hâline bile gelse, kendine gelemeyecek, dünyaya Müslüman bir ülke olarak bilimde, sanatta ve düşüncede özgün şeyler veremeyecek, sadece Batılıların ikinci sınıf karikatürü olarak asalakça yaşamaya ve salakça yapay kavgalarla boğuşmaya devam edecek ve asla tarih yapacak bir özne konumuna yükselemeyecektir. Nokta.
|
Reşat Nuri Erol
24.02.2012
05:08
|
Yusuf Kaplan "din dersleri" diyor ya... siz çok geniş anlayıverin artık; "DİN/DÜZEN/ADİL DÜZEN/ADİL EKONOMİK DÜZEN dersleri" yani aslında bunların anlatılması, konuşulması, gündeme getirilmesi,ÜSTADımızın hasret/hararetle hatırlatıp isyediği "UYGULANMASI" ve çağımıza "BİR MEDENİYET PROJESİ" olarak sunulması gerektiği... ama adamcağız yani YUSUF KAPLANbu kadar anlatabiliyor, yazabiliyor işte... mübarek kardeşlerim, değerli çalışma arkadaşlarım; gerisini de siz anlayıverin ve tamamlayıverin işte... bir büyük "NOKTA" daha... NOKTA! * ALİ BÜLENT kardeşim, beni anladığın için binlerce teşekkür... Allah kolaylık ve anlayış derinliği/feraseti versin... selam, sevgi, saygı ve dua ile... kardeşin/iz reşad
|
Reşat Nuri Erol
24.02.2012
05:17
|
eksik seminerlere gelince... işte bu da ayrı bir mesele ve ilgisizlik... bende olabildiğince "tamam" da yine de eksikler olabilir!.. ALLAH yar ve yardımcımız olsun... eksiklerimizi tamamlasın... inşaallah... |