Ali Bülent Dilek
19.02.2012
15:18
| gülencilerle fazla irtibatım yok ama bizim saadet partisinintabandaki bir kısım ahmak mensuplarının Gülen cemaatini birinci derecede düşman olarak kabul etiğine bizzat şahidim.halbuki bence asıl ittifak yapılacak (ve belkide yeni bir parti kuracak-akevlerle birlikte-adil düzen partisi niye olmasın)gurup Fethullah gülen gurubudur. |
ziya küçük
19.02.2012
16:47
| Lütfi Beyin yazısında dikkat çektiği youtube görüntülerinden de anlaşılacağı üzere cemaat hiçbir şekilde güven vermiyor. Menfaatlerine dokunan en ufak birşeyde ittifak içinde olduğu herkesi yarı yolda bırakma potansiyeline sahip görünüyor. Bugün akp ile olan işbirliği dün Ecevit ve Demirelle yapıldı yarın da güç CHP lilere geçince sanırım onlarla işbirliği yapılacaktır. Ben 30 lu yaşların sonlarındayım ve Erbakan ile işbirliği içerisinde olduklarını görmedim. Milli görüş olarak adlandırılan hareketin karşısında kim varsa onlar da orda oldular. Daha öncesini ise bilmiyorum.
Gülen'in 28 şubatta yaptığı açıklamalar her ne kadar gözden kaçırılsada darbecilerle bile işbirliği yaptığını görebiliyoruz. Bir röportajında Gülen'e Erbakan ile neden braraya gelmiyorsunuz diye sorulduğunda "kalbimizde birbirimize karşı tenakür vardır" cevabını veriyor. Bunlar bir araya geldiğinde milli görüşçüler cemaate ön yargı ile yaklaşıyorlar doğal olarak, cemaat mensupları da liderleri böyle yaklaşınca doğal olarak zaten milli görüşten hazzetmiyorlar. Erbakan ise zaten kibar birisidir ve kendisine küfreden ve darbe yapanlar hakkında dahi olumsuz ve kötü bir laf etmemiştir, en azından ben duymadım.
|
Ali Bülent Dilek
19.02.2012
17:17
| ziya kardeş; benim kastettiğim gülencilerle erbakancıların usuldeki birlikleridir.Usulde işin temelidir. Bu usul de legal çalışmalarıdır.sünni islami yoruma göre açıklık ve legalite asıldır.bir diger yön ise iki gurubun birbirlerinin eksikliklerini tamamlayabiceği hususudur.dini ve ahlaki derinlik Gülencilerde siyasi derinlik ve tecrübe Erbakancılardadır. |
ziya küçük
19.02.2012
17:26
| Bende birlikten yanayım , anlatmak istediğim bu kinde iki tarafta hatalı. Gülen cemaati Adil Düzen partisini kendi menfaatlerine uygunsa destekler diye düşünüyorum, cemaatle ittifak yapılacaksa dikat edilmeli , her an sırtından vurulmaya hazır olunmalı.Bu anlayış ve uygulama biçimi hangi dine ve ahlaka sığıyor bilmiyorum ama benim inancım ve peygamberimden öğrendiğim ahlakla pek ilgisi yok. Milli görüşün ise siyaseten artık ülkeye vereceği birşey olduğunu da düşünmüyorum. |
Ali Bülent Dilek
19.02.2012
17:46
| bir laf var ben onu ilkönce Ian Dallas-Abdulkadir es sufi nin kitabında okumuştum.çok beğendim "leğendeki suyla beraber bebeği de atmamak".eğer birlikte bir parti kurulacak olursa ben Adil Düzen Parti'sinin program ve tüzük mekanizmasının çürük elmaları ayıklayacağı kanaatindeyim. çünkü şu anda ne Gülen hareketi ve gurubunda böyle bir ayıklama mekanizması var nede Milli Görüş partilerinde.Zaten problemde sadece bu.Hoş Türkiyedeki devletinden-muhtarlığına böyle bir ayıklama mekanizması yok da.Yine tekrar ediyorum."vakti kalmadı durmağın" acilen yeni bir kurtuluş savaşı gibi istiharesiz! ve iştişaresiz!.Kim çıkarsa meydana onlarla bir"Adil Düzen Partisi"kurulmalı.Ayıklamayı O'nun mekanizmaları yapacak... Ve Türk Milletini de O parti kurtaracak.Yani sadece"milletin iradesi". |
ziya küçük
19.02.2012
17:56
| Tabiki kurulsun ama bence bir yerden destek beklemeden veya ittifak yapılmadan olmalı bu. Allah kolaylık versin. |
Tayibet Erzen
19.02.2012
20:12
| Hasılı gerek siyasi oluşumlar, gerek toplumsal oluşumlar birbirleriyle iletişim halindedir. Bu kaçınılmaz, bu yüzden kati sınırlar belirlemek, daha doğrusu bu iddiada olmak, konuya gayri ciddi yaklaşmaktır. |
Reşat Nuri Erol
20.02.2012
07:13
| zaman zaman -"doğrudan" veya "endirek"- "o" şahıs nezdinde gerekli davetler yapılmıştır... sonuç yok..! ama "tebliğ" hep devam edecek; nitekim ediyor... nokta.
|
Reşat Nuri Erol
20.02.2012
07:27
| Yusuf Kaplan'ın bugünkü yazısı, bazı yönleriyle tartıştığımız konuya açıklık getiriyor...
ykaplan@yenisafak.com.tr 20 Şubat 2012 Pazartesi Küresel sistem çökerken, Türkiye, nereye sürükleniyor?
Türkiye'de, ilk bakışta, AK Parti-Cemaat arasında yaşanan gerilim, gerçekte, bizim üzerimizden dünyanın geleceğinin nasıl şekillendirilebileceğiyle ilgili hayatî bir dönemece / makas değişimine işaret ediyor. Fakat bu dönemecin işaretlerini derinlemesine ve bütün çıplaklığıyla okuyabilecek cesarete, karaktere ve ufka sahip bir entelijansiyası yok Türkiye'nin, ne yazık ki.
O hâlde, biraz derin nefes alarak zihin açıcı bir tarih felsefesi yapmamız gerekiyor.
* * *
Bölgemiz, sömürgecilerin bıraktığı sorunlarla boğuşuyor hâlâ. Yani tarihe girebilmiş değiliz henüz: Tarihi başkaları yapıyor; üstelik de bizim üzerimizden!
Sömürgecilik bitti; ama sömürgeciler gitmedi: Paradoks şu burada: Bir yandan sömürgeciliğin safralarını belli belirsiz üzerimizden atmaya çalışıyoruz ama öte yandan da safra temizleme operasyonunu hâlâ yeni-sömürgecilerin zihin coğrafyalarında, yeni-sömürgecilerin kültür kodlarıyla ve siyaset enstrümanlarıyla vesaire gerçekleştirmeye çalışıyoruz!
Gelmek istediğim hayatî nokta şurası: Osmanlı pax'ı / düzeni, bilfiil çöktü ama bilkuvve yaşıyor. Amerikan pax'ı ya da daha genel anlamda Batı ittifakı, bilkuvve çöktü ama bilfiil devam ediyor; zorla, zoraki olarak yaşatılmaya çalışılıyor. İşte bizim sığ -kemalist, liberal ve İslâmcı- entelijansiyamızın göremediği yakıcı gerçek bu.
* * *
Küresel sistemin lordlarının ürkmelerine, kâbuslar görmelerine ve uykularının kaçmasına yol açan asıl hayatî mesele de bu aslında: Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın içinden geçtiği küresel krizi, barışa, sulhe, herkesin hukukunun korunmasına, haklarının en âdil şekilde garanti altına alınmasına imkân tanıyan bir Osmanlı pax'ı, böylesi bir pax'a dayanan bir medeniyet fikri çözebilir ancak. Bunu Batılılar bizden daha iyi görebilecek bir tarih bilincine sahip oldukları için, bizi hep "neo-Osmanlıcılık" fobisiyle korkutuyorlar! Biz de bu zokayı yutuyoruz, maalesef!
* * *
İşte AK Parti-Cemaat geriliminin gerisinde yatan ama Ak Parti'yi de, Cemaat'i de çok çok aşan asıl yakıcı sorun burada gizlidir.
Şunu demek istiyorum: Küresel sistem her bakımdan çökmüş durumdadır. Bölgenin ve dolayısıyla dünyanın yeni bir küresel düzene ihtiyacı vardır ve böylesi bir düzeni dünyaya sunabilecek tek aktör, -dış politikasında geliştirdiği vizyonla bunun ipuçlarını sunan- Türkiye'dir yalnızca.
O yüzden, Batı ittifakı, dünya üzerinde kurduğu hegemonyayı devam ettirebilmek için Türkiye'ye -hiç olmadığı kadar- muhtaçtır.
Bu nedenle, Türkiye, bundan sonraki süreçte, hem Amerika'nın Türkiye'siz hiçbir şey yapamayacağını; hem de bölgenin geleceğinin anahtarlarının Türkiye'nin "elinde" olduğunu gösterebilecek bir yolculuğa soyunmalıdır.
* * *
Cemaat'in de benzer kaygılara sahip olduğundan kuşku bile duymak istemiyorum. Ama girdiği ilişkiler ve ittifaklar, Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek nitelikte ve dolayısıyla Cemaat'in müslümanca bir hassasiyetle uyarılmasını gerektirecek bir görünüm arzediyor. İçeride de bu tür ittifakların Cemaat'in kuşatılmasına ve yönlendirilmesine yol açabilecek boyutlar kazandığını gözlemliyor, Cemaat -ve Türkiye- adına kaygılanıyorum: Liberallerle (örneğin Taraf gazetesiyle, örneğin Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Şahin Alpay gibi son kertede küresel liberal düzenin değirmenine su taşıyan, "kaygısız" ve "yer/l/i olmayan" "tip"lerle) kurduğu ilişkiler, Cemaat'in ne denli kaygan zeminlerde yol aldığını göstermeye yetiyor olsa gerek.
Türkiye, tam da küresel sisteme çomak sokma imkânını yakalamışken, küresel sistemin çarklarını işletecek bir yere doğru itiliyor Türkiye'nin "gizli" iktidarı tarafından; ve bu yakıcı gerçeği göremeyecek kadar "iktidar sarhoşu"yuz.
Türkiye'deki Ergenekon operasyonu, Türkiye'nin safralarından kurtulması için çok hayatî bir operasyon. Bu kesin. Ama Türkiye'nin tarihî yürüyüşünü sakatlayacak başka türden "yeni bir ergenoken şebekesi" oluşturulmadığından ve "biz"im de bu süreçte "kullanılmadığımızdan" ne kadar eminiz acaba?
* * *
AK Parti-Cemaat gerilimi, sanıldığı kadar basit ve yalnızca Türkiye'nin iç sorunlarıyla sınırlı bir gerilim değil. Bu gerçeği görelim artık.
O hâlde, üzerinde kafa patlatmamız gereken asıl yakıcı soru şu: Ömrünü bizim üzerimizden uzatma manevraları yapan küresel sistemin her bakımdan çöktüğü ve Türkiye'nin, -Osmanlı düzeni'nin kazandırdığı tarihî bilinç ve derinlikle- taze bir medeniyet fikrini dünyaya sunabilecek bir konuma bilkuvve ulaştığı bir zaman diliminde, bu konumu, kuvveden fiile geçirmemizi imkânsızlaştıracak bir yere sürüklendiğimizi görebiliyor muyuz acaba?
|
Mete Firidin
20.02.2012
13:31
| Bence iki gurup ta ayrı ayrı evrimleşmiştir. Sonunda bir gün birleşip Hakkın gelmesini kolaylaştıracaklardır. Bütün gruplar gelecekte İslami düzeni oluşturacak ana grubun prototipleridir. Bir kısım eğitimde ,Bir kısmı siyasette, bir kısmı ise ekonomide uzmanlaşmaktadır. Sonunda hepsi birleşip Adil düzeni oluşturacaklardır. |
Mete Firidin
21.02.2012
08:21
| Sevgili hakan senin yaşın küçük hatırlayamassın. benim geçliğimde Müslüman sayısı çok azdı. Aydın müslüman hemen hemen yoktu. Yıllar içinde bu sayı oldukca arttı. Müslümanların ne okulları nede hastaneleri nede iş yerleri ... vardı. Mahalle arasında sadece kuran kursları vardı. gün geldi peyder pey okulları, hastaneleri gazeteleri vs oldu , sonra partileri hatta başbakanları ve hatta bu günkü gibi iktidar da oldular. aydın sorgulayıcı ( sizin gibi) nesillerde yetişti. Bundan sonra olacak ise kaliteyi yükseltmek ve birlikte koordineli çalışıp adil düzeni oluşturmaktır. Bunu oluşturacak gruplar bütün müslüman gruplardır. her grubun hataları ve iyi yanları vardır. bunların hepsi bir gün bir havuzda birikecek ve yeniden organize olacaktır. çabalarımız ve dualarımız bu yöndedir. müslüman sayısı çok artmış fakat kalite ve organizasyon yetersizdir. biz istesekte ,istemesekte gidişat adil düzenedir. Soru nezaman? Allah bilir. Ama ben geriye baktığımızda çoook yol katedildiğini düşünüyorum. |
Ali Bülent Dilek
21.02.2012
13:49
| mete beyin dediklerinin altına imzamı atıyorum. çalışıp beklemekten başka bir yol yok. |
Reşat Nuri Erol
21.02.2012
14:34
| Mete Karedeş, Ali Bülent Kardeş; - bazı arkadaşlarımıza anlatamadığımız işte budur... * ama... yapacak bir şey yok!.. o da ALLAH'tan... * ALLAH var... her şey "O"nun kontrolunda... çalışmaya devam... çalışmak BİZden... başarı ALLAH'tan... * selam ve dua ile.. reşad
|
Ali Bülent Dilek
21.02.2012
15:19
| BUGÜN ŞU KANIYA VARDIM EKREM DUMANLININ YAZISININ DA ETKİSİYLE. İYİ Kİ GÜLEN CAMİASI VAR.İYİKİ MİLLİ GÖRÜŞ CAMİASI VAR. SANKİ PEYGAMBER EFENDİMİZİN YANINDAKİ HZ.EBUBEKİR VE HZ.ÖMER VEZİRLERİ GİBİ. SANKİ YENİ BİR (SOYADI ERBAKAN OLMAYAN)RASUL ERBAKAN ÇIKACAK GİBİ... |
Reşat Nuri Erol
23.02.2012
06:38
| ruşen çakır'ın yazısında İMAM-HATİP geçiyor... ALLAh lutfetti, nasip etti, İMAMA-HATİP mezunu olduk... ALLAH lutfetti, çocuklarımı İMAM-HATİP mezunu yapabildim... elhamdülillah... İMAMA-HATİP mezunları veya bu seviyedeki eğitim ve kültür çok önemli... ERBAKAN HOCAMIZ da İMAM-HATİP eğitimine ve nesline çok ama çok önem verirdi... * ŞUBAT ayındayız ya; hatırıma 28 ŞUBAT ve ERBAKAN HOCAMIZIve MİLLİ GÖRÜŞ CAMİASININ bu uğurda ödediği bedel geldi... ve... dedelerimizin, babalarımızın, büyüklerimizin ve benim yaşımda olanların ödedikleri bedeller ve geldiğimiz bu günler... *** mümtazer türköne bugün bu konuda önemli bir yazı yazmış... ARİF ABİ (ERSOY) keşke yeniden yazmaya başlasa ve bu yazıları değerlendirse... elbette... İZMİR'deki arkadaşlar da: HÜSEYİN, HARUN, HİLMİ KAZIM ve diğerleri... YAZMAMANIZIN SEBEBİNİ BİR TÜRLÜ ANLAYAMADIK... haydi... yeniden yazmaya başlayın... yoksa... YAZMADIĞINIZ HER HAFTA İÇİN ÜSTADI ÜZÜYORSUNUZ... ben sadece hatırlatıyorum... takdir sizindir... *** NEYSE... sizi yazıyla baş başa bırakayım... selam ve dua ile.. reşad
******************
Mümtaz'er Türköne
4+4+4=?
"4+4+4" ile "8+4"ün toplamının aynı olmadığını öğrenmek için, düz mantıktan vazgeçip insan dünyasının ve toplumun derinlerine bakmak lâzım. İkisinden elde edilen sonuçlar çok farklı.
Birincisi hayatın beklentilerine, ekonominin ihtiyaçlarına, bireyi işe yarar becerilere kavuşturma amacına çok yakın duruyor. İkincisi ise taptaze fidanları hızardan geçirip birbirinin aynısı olan küçük kalas parçalarına dönüştürmek gibi bir sonuç veriyor. 15 yıldır, ikincisinin sonuçlarının sağlamasını yapmıyor muyuz?
Tam 15 yıl önce temel eğitim 8 yıla çıkartılmıştı. Bunun için tanklar sokağa çıkmış, silahlar çekilmiş ve resmen bir darbe yapılmıştı. 28 Şubat günü Millî Güvenlik Kurulu saatlerce toplantıda kalmış ve koca koca generaller ellerindeki gazete kupürlerini bir slayt gösterisi eşliğinde sallayarak Hükümet üyeleri üzerinde tehditlerle baskı kurmuştu. Hükümet boyun eğmiş, temel eğitim sekiz yıla çıkartılmış ve darbe böylelikle başarıya ulaşmıştı. Sonra mühür darbecilerin eline geçmiş, bankalar boşaltılmış ve Türkiye, tarihinin en derin finans krizini yaşamıştı.
Temel eğitimin "kesintisiz" sekiz yıla çıkartılmasının tek amacı, İmam-Hatip liselerini açığa düşürmekti. İmam-Hatip ortaokulları böylece buharlaşıyor, Kur'an Kurslarına başlama yaşı da otomatik olarak sekiz yıllık eğitimin sonuna kadar geciktirilmiş oluyordu. O sıralarda, birkaç albayın yargıçları, üniversite hocalarını koca salonlarda toplayıp, Onuncu Yıl Marşı eşliğinde verdiği ve "Siyasal İslâm'ın Yayılması" başlığını taşıyan brifingler, bulunan çözümün arkasındaki düz mantığı çocuksu bir saflıkla anlatıyordu. İmam-Hatip liselerinden mezun olanların sayısı kümülatif olarak bir tabloda gösteriliyor, bu rakama Kur'an Kursları öğrencileri de dahil ediliyor. Sonra 2020 yılında Milli Görüş'ün ne kadar oy alacağı hesaplanıyor. Dinî eğitim ve arkasından mezun sayısı arttıkça şeriatçi bir partinin adım adım iktidara yaklaşması. Mekanik ve dümdüz bir mantık. Bu mantığın hemen yanı başında üzerlerine çevrili silahlar durunca herkes teslim oldu ve temel eğitimi sekiz yıla çıkartma darbesi hedefine ulaşmış oldu. Bu büyük başarıya, İmam-Hatip mezunlarının üniversiteye girişini engelleyen katsayı uygulaması eklenince din eğitimi gerçekten ağır bir darbe yedi. Peki "Siyasal İslâm'ın yayılması" durdu mu?
Askerler kendi meslekî alışkanlıklarına uygun biçimde bir hedefi ağır ateşe tabi tutup imha etmişti. Mahiyetini, kapsamını bilmedikleri bir hedefti bu. Toplumun ve hayatın hangi etkiye hangi tepkiyi verdiğini bilmiyorlardı. Öğrenmeye niyetleri de yoktu. Darbeyi yaptılar ve 2020'li yıllar için öngörülen iktidar ihtimalini gerçekten ortadan kaldırdılar. Tarihi çok daha yakına, tam 2002 yılına kadar getirip hızlandırarak.
Temel eğitimi kesintisiz 8 yıl yapmak üzere 28 Şubat darbesi gerçekleşmemiş olsaydı, 2002 yılında AK Parti tek başına iktidara gelir miydi? Demek ki "8+4" ile "4+4+4"ün toplamı aynı değil.
Kesintisiz 8 yıllık eğitim, meslekî eğitimi yok etti. Eğitim sistemimizin en temel sorunu, ekonominin ihtiyaçlarına cevap veren meslekî eğitimin hem nitelik hem de nicelik olarak yeterli olmaması. 28 Şubat darbecilerinin din eğitimini yok etmek için buldukları çözüm, İmam-Hatiplerin de aralarında yer aldığı meslekî eğitimin tamamını battal etti. "4+4+4" formülü, meslekî eğitimin süründüğü yerden ayağa kalkması için büyük bir fırsat. Çocuklar kabiliyetlerine ve eğilimlerine göre birinci "4"ün sonunda meslekî eğitime yönelme imkânına kavuşacaklar. Böylece son dördü bitirdiklerinde bir meslek sahibi olabilecekler. Katsayının üniversiteye girişte etkisinin azalması da meslekî eğitimin cazibesini zaten artırmıştı.
Din eğitimi sorunu Türkiye'de maalesef hâlâ siyasî bir sorun. Çünkü din eğitimi devlet tekelinde. Devlet tekeline aldığı din eğitimini istediği gibi azaltıp çoğaltma yetkisine sahip olduğu için, siyasî tartışmaların ve kutuplaşmaların ana eksenlerinden birini ister istemez bu sorun oluşturuyor. Din eğitimine karşı çıkanlar ise bir türlü, yasaklamanın siyaseti dindarlaştırdığını kavrayamıyor. Bu siyasî sorunun çözülmesi ya din eğitiminde devlet tekelinin kalkmasına ya da devletin verdiği din eğitiminin siyasî tasarruflar dışında objektif esaslara dayandırılmasına bağlı. Bu mesele tartışıldıkça muhafazakârlık baskın siyasî kimlik olmaya devam edecek.
CHP "4+4+4"e itiraz ederken cepheyi işte bu yanlış yerde, din eğitiminde kuruyor. Doğrusu meslekî eğitimin ihtiyaçları olmalı.
m.turkone@zaman.com.tr
23 Şubat 2012, Perşembe
|
Ali Bülent Dilek
23.02.2012
11:03
| cengiz kardeş, beni biraz tanıyor fakat hiç hissedemiyorsunuz. sizinkiler herşeye sadece siyaset penceresinden bakan yorumlar bence. ben de daha önceleri öyleydim ama tecrübelerimle olaylara daha bütüncül bakabildiğime inanıyorum. teşekkür ederim Cengiz bey! |