'Olacak iş değil'
http://takvim.com.tr/Yazarlar/erandac/2012/01/07/olacak-is-degil
Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un, terör örgütü yöneticisi ve darbecilik iddiasıyla tutuklanması Türkiye dinamiklerinde bomba tesiri yarattı.
Uludere olayının artçıları devam ederken, siyasi dengeleri sarsma, ordu iktidar ilişkilerini etkileme olasılıklarını içeren tutuklama kararının yansımalarını dikkatle ele almak gerekiyor. MİT eski daire başkanı Prof. Dr. Mahir Kaynak, Başbuğ olayının arka planına ilişkin bilgiler verdi. İşte soruları ve cevapları:
- Türkiye’de dış siyaseti bilen üç kişiyi tanıyorum: Kamuran İnan, Mümtaz Soysal, Mahir Kaynak. Bana göre başta Mahir bey yer alır. Yorumlar Süleyman Karagülle’ye aittir.
Soru - İlker Başbuğ'un tutuklanmasını nasıl gördünüz?
Cevap - Olacak iş değil, garip bir durum.
Yorum- Tekel Sermaye, Gülencilere yükleyerek askere saldırıya devam ediyor. Ak Parti’yi yıpratmak, orduyu yıpratmak, ordu ile Ak Parti’nin arasını açmak, Gülencileri uçuruma götürmek, sonunda faturayı Müslümanlara kesmek. Sermaye bir şey istedi mi olmayacaklar olurlar arasına girer.
- Karar sıkıntı yaratır mı?
- Hükümeti sıkıntıya sokar. İç ve dış bir çevre, yargı üzerinden iktidarı sıkıntıya sokmak istiyor.
- Yalnız iktidarı değil Türkiye’yi sıkıntıya sokuyor. Yargı da zedeleniyor.
- Hangi çevre bunlar?
- Dış çevre içinde Amerika yok. Avrupa bağlantılı bir tuzak var. Türkiye'nin etrafında savaş çanları çalıyor. Başbakan Erdoğan'ı nelerle meşgul ediyorlar. Bir İngiliz ajansının yorumuna bakın, benim ne demek istediğimi anlarsınız. (Not: İngiliz haber ajansı Reuters, şunu yazdı: Hükümet ile ordu arasında yeni bir gerginlik nedeni.)
- ABD işin içinde yok. ABD tekel sermayesi var. Doların patronları var. İngilizleri kullanmış olabilirler. Söylenen söz fazla mana taşımaz. Doğru haber de olabilir.
- Uyumu bozma tuzağı mı?
- Uyumu bozmaya çalışıyorlar. En çok bu uyuma ihtiyacı var Türkiye'nin. Ortadoğu'ya bakın, Irak, Suriye karışık.
- Dışa bağımlı basın olayları daima ters gösterir. Örnek olarak 28 Şubat ordunun işi olmadığı halde orduya fatura edildi. Müslüman kesim ordudan soğutuldu.
- Hedefleri nedir?
- İktidar ve ordu beraberliği, birilerini rahatsız ediyor. Orduyu reaksiyona sokmak istiyorlar.
- 1960tan bu yana ordu müdahale zorunda kalmıştır. Zorunda bırakanlar hep zavallı durumda göstererek ordu yıpratılmıştır. Ordu müdahale etmiş 60ta çok partili anayasa getirmiş, 80de İslami anayasa getirmiş, 2000de Milli Görüş’ü iktidar etmiş. Sermaye onun intikamını alıyor.
- Ordu reaksiyon verir mi?
- Sıkıntı içine girerler, genelkurmay başkanlığı sembolik önemli bir görev ama tuzağa düşmezler. Birilerinin beklediğini yapmazlar, Başbakan'a sahip çıkarak, Türkiye'nin geleceği için iktidar-ordu uyumunu bozma oyunlarına imkân vermezler diye düşünüyorum.
- Askerler sabrederler. Galip geleceklerinden emin olmadıkça hiçbir hareket etmezler. Zaman gelir herkes 80de olduğu gibi müdahale ister. O zaman ederler. O duruma gelmeden Milli Güvenlik Kurulu aracılığı ile bu sorunu çözmelidirler. Türkiye’yi yıkmayacaklarını ilan etmelidirler.
- Uludere olayında da bir tuzak var mı?
- Var. Umduklarını bulamadı bir çevre. Başbakanın hareketi karşısında umduklarını bulamadılar. Kurumlar arası uyum var. Sıkıntıya sokacak istihbarat tuzağına dikkat edilmeli.
- Bütün derelerde tuzak var. Bugün umduklarını bulamıyorlar. Ama gittikçe hedefe yaklaşıyorlar. Çözüm bulunmalıdır. Genel affa gerek var. Yanlış istihbaratın kaynağı bulunmalı ve onların haberlerine değer verilmemelidir.
- Yabancı servis tuzağı mı var?
- Yabancı servisler her olayda olmaktadır. Boş durmazlar.
- Yerli servisten yararlanmadan yabancı servis bir şey yapamaz. Bilmeden hain tuzağa düşüyorlar.
- Başbuğ kararı iktidarı sıkıntıya sokar mı?
- Başbakan'ın çok rahatsız olduğunu düşünüyorum. Türkiye içte ve dışta çok önemli olaylarla mücadele etme, tarihi bir dönemeci aşma noktasında. Bunun kırılmaması lazım.
- Savcı bir memurdur. Memurluk statü gereği bir yerden emir almadıkça hareket edemez. Siz emir vermezseniz birileri emir verir. Yargıçlara müdahale edilmez. Savcılara da müdahale edilmez uydurması Sermayenin uydurmasıdır. Savcı devletin avukatıdır. Müvekkili hükümettir. Adalet bakanı savcıların kulağını çekmelidir. Bu yargıya müdahale değildir. Müvekkilin talimatıdır. Etmezse yarın kendisi hakkında Gül hakkında da tutuklama kararı çıkar. İktidar şaşkındır.
- Bunun işareti var mı?
- Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın sabah canlı yayına çıkmasına dikkatle bakınız. (Not: Beşir Atalay'ın sözleri: Bizim beklentimiz adaletin adaletli ve hızlı olması. Bu durumun asker sivil ilişkilerini etkilememesi lazım. Başbuğ, bizim değerli bir İlker Başbuğ darbeci olarak tutuklandı ama? İlker Başbuğ, darbe teşebbüslerine karşı çıkan isim. Şener Eruygur ve Özden Örnek notlarında da bu görünüyor zaten. Arkadaşımızdı, beraber çalıştık. Bizim dönemimizin genelkurmay başkanıdır.)
- İktidar derhal harekete geçerek bu tür olayları zecri bir şekilde önlemelidir. Kıvrıkoğlu, Özkök, Büyükanıt, Başbuğ Ak Parti’yi iktidar etmişlerdir ve korumuşlardır. Zaten onun için şimdi tutuklanıyorlar.
- AK Parti'nin kapatılma davası sırasında İlker Başbuğ'un tavrı nasıldı?
- 30 Temmuz 2008'de Anayasa Mahkemesi kapatmama kararı verdi. İlker Başbuğ genelkurmay başkanı olmak üzereydi. Bana göre buna karşı idi. Başbakan neyin ne olduğunu gayet iyi biliyor. 6'ya 5 kararı çıktı.
Bir üye burada önemli. Askeri yargıdan gelen Serdar Özgül’dür, kapatmaya karşı çıktı. Sonra onun bir konuşma bandı basında yer almıştı. O konuşmaya bakmalı. (Not: Haber Vaktim adlı internet sitesi bir ses kaydı yayınladı. Anayasa Mahkemesi'nin asker üyesi Serdar Özgüldür'e ait olduğu iddia edilen ses kaydı "AK Parti'ye kapatma davası" konusunda şaşırtan ifadeler içeriyor. AK Parti hakkında açılan kapatma davası sonrasına ait olduğu anlaşılan ses kaydında AYM üyesi Özgül’dür, dava gerekçelerinin tamamen uydurma, internetten alınma olduğunu kabul ederken şunları söylüyor: "AK Parti devleti yıkacak ne yapmış, hepsi şeyden internetten alınma, uydurma ama aynı zamanda hepsine savunma yapmışlar, özü ile ilgili yani. Karşı taraf da (Başsavcılık) bunu ispat edemiyor.")
- Anayasa kapatma kararı verdi. Ordu müdahale etti de karar çıkmadı. Çünkü Karar devletimizi yıkıyordu. Asker Yargıç CHP taraftarı. Askerler ikna ediyor. Devlet mahkeme salonlarında değil silah başında idare edilir.
- Bu iş nereye gider?
- Yüce Divan konusu tartışılmaya başlandı. Tutuklama şartları var mı tartışılıyor. Bu olay geri tepecektir bana göre. - Takvim –
- Her sıkıntının arkasından bir aydınlık gelir. 28 Şubat olmasaydı şimdi AK Parti olmazdı. AK Parti gerekleri yapmazsa oradan iner. Ama ondan daha sağda olan ve daha güçlü biri gelir. Ordumuz dağılsa bile Türk milleti daha güçlü ordu çıkarır. Sabırla bu gidişata dur diyecekleri bekliyorum. Önce Ak Parti, sonra Milli Güvenlik Kurulu. Sonra da iş çapulculara kalmayacaktır.
Sorular
14 Ocak 2012 Cumartesi
Eskiden beri savunduğum görüşü şöyle özetleyebilirim: Bir ülkenin siyasetine yön vermek isteyen yabancı güçler ve onların ülke içindeki ortakları hakim olan ideoloji ve dünya görüşüne karşı çıkmazlar. Siyasi hedeflerini bunlar ne olursa olsun onları kullanarak gerçekleştirirler. Geçmişte resmi ideoloji kılıfına bürünen güçler şimdi demokrasi kisvesi altında bir proje gerçekleştiriyorlar mı sorusuna cevap aramalıyız.
Günümüzde en çok konuşulan iki konu Ergenekon ve Balyoz darbe teşebbüsleri iddiasıdır. Olayın iki boyutu vardır. Hukuki boyutunu yargıya bırakıp siyasi boyutunu inceleyebiliriz. Bu amaçla şu sorulara cevap arıyorum: Her iki darbe teşebbüsü aynı kurum içinde hazırlanıyor ama bu iki iddiada yer alan kişilerin birbiriyle hiçbir ilişkisi yok. Bunlar birbirinden habersiz mi yoksa birbirinden farklı hatta rakip iki oluşum mu? Durumun siyasi boyutunu anlamak için siyasi hedefleri arasındaki farkı anlamak gerekir. Eğer bu fark bir rekabeti hatta husumeti ifade ediyorsa birinin diğerini tasfiye etmek istemesi beklenir.
- Ergenekon ve Balyoz birbirine rakip mi yoksa ortak mı bunu sormamız gerekir.
- 1960larda iki rakip darbeci vardı. Sonunda birleşip darbeyi müdahaleye çevirdiler. Orduyu bölmediler. Türkiye’de darbe hiçbir zaman başaramamıştır. Altmıştan sonra darbe girişimi bile olmamıştır. Bütün darbeler dışarıda tezgâhlanmıştır. Ordu darbeleri müdahaleye çevirmiştir. 28 Şubat’ta müdahale de yapılmamış Demirel siyasi darbe yapmıştır.
Balyoz iddiasında yer alan örgütlenmenin sivil ayağı yok. Yani ne ortamı hazırlamak ne de darbe sonrası gerekli ekonomik, siyasi, sosyal destek sağlayacak bir güçten haber yok. Asker kişilerin hem darbe ortamını hazırlamak için anarşik faaliyet yapması hem de darbe gerçekleştirmesi tarihte ilk defa olacak bir olay gibi gözüküyor. Çünkü anarşiye katkı yapanların bir kısmı mutlaka yakalanır. Hem bunların hem de darbe yapanların aynı örgüt olması halkın desteğini yok eder.
Darbe iddiasıyla ilgili tüm belgeler bilinmeyen bir odaktan geliyor. Bu verileri sağlayanlar demokrasi için mücadele mi ediyor yoksa hasım saydıkları bir örgütü tasfiyeye mi uğraşıyor. Üstelik herhangi bir ihbarcının bilinememesi bu işin bir örgüt tarafından yapıldığı şüphesini uyandırıyor. Ayrıca elde edilen veriler en gizli yerlerden çıkarılıyor ve bunlara nasıl ve kimin ulaştığı bilinmiyor. Yargılananlar bu verilerin değiştirildiğini ve darbe iddiasını destekleyecek biçime sokulduğunu söylüyorlar. Mesela bir plan seminerinin bazı ilavelerle darbe planına dönüştürüldüğünü iddia ediyorlar.
- Balyoz davasının sivil kanadı yok. Muhbir meçhul. Belgeler en gizli yerlerden çıkıyor. Savunma tahrif edildiğini söylüyor.
- Olay çok basittir. Can ciğer istihbarat örgütleri bu olayları tezgahlıyor. Nereye ne koyduğunu bildiği için belgeleri ortaya çıkarıyor. Hukukun kuralı var imzasız ihbarları savcı değerlendirmez. Bunu yönetim değerlendirebilir. Çünkü yargıda iftira suçtur. Muhbir bulunmadıkça suç cezasız kalıyor.
Başta sorduğumuz soruya yani bunların hasım ya da rakip mi yoksa birbirinden habersiz iki örgüt mü olduğu sorusunun cevabı gelişmeleri doğru anlamamızı sağlar. Eğer iki karşıt örgütse biri diğerini tasfiye için gerekeni yapar. Yani biz demokrasi mücadelesi yaparken birbiriyle mücadele eden örgütlerin savaşına karışmış oluruz. Olayın bu boyutu yargı tarafından çözülemez. Eğer bir takım deliller yaratılıyorsa bunun arkasında profesyonel güçler vardır ve yargı bu teknik problemi çözemez.
Şu soruya cevap aramalıyız. Eğer ülkeye yönelik bazı operasyonlar yargı üzerinde yürütülüyorsa güvenlik güçleri buna kayıtsız mı kalmalı yoksa olayın hukuki boyutuna müdahale etmeden operasyon boyutunu ortaya çıkarmalı mı?
- Balyoz ve Ergenekon askerlerin birbirini tasfiye ise o zaman bu yargı yoluyla çözülemez. Delilleri uydurma olacaktır.
- Darbeleri yargı önleyemez. Darbeleri karşı darbeler önler. Darbe yapanlar hukuktan korksalar zaten darbe yapmazlar. O halde darbeleri hukuk mahkemelerde muhakeme etme caydırıcı olamayacağı için manasızdır. Askeri yargı bunun için vardır.
Bölgesel bir güç olmak iddiasında olan ve bunun için her şeye sahip olan ülkemizin önünü kesmek isteyenler olacaktır. Tüm kurumların el ele bunları önlemeye çalışması gerekir. Ayrıca muhalefetin de iktidarı ne pahasına olursa olsun yıkmaya çalışması yerine geleceğin inşasında katkıda bulunması gerekir ama bizdekiler altında Erdoğan kalacaksa tüm yapının çökmesine razı görünüyor.
- Devlet kurumları ve siyaset el ele verip sorunu çözmeleri gerekir.
- Sorunu ancak Milli Güvenlik Kurulu’na dayanarak devlet başkanı çözebilir. Kurumlar arası denge korunma görevi devlet başkanına aittir. Devlet başkanımız asker değildir ama askerleri dinler. Askerlerin ona danışmanlık yapması zamanıdır.