Önceki dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Org. İlker Başbuğ'un tutuklanması, statüko zaptiyelerini yeniden ayağa kaldırdı. Gürleyip esiyorlar: "TSK yıpratılıyor, yargı yoluyla sivil bir vesayete sürükleniyoruz..."
Ergenekon'la özdeşleşen darbe iddiaları davaları başladığından beri, bu süreci engellemeye çalışan güçlü bir siyaset+medya direnmesi var. Davalar sulandırılmaya, bulandırılmaya, özünden saptırılmaya çalışılıyor. Savcılar, yargıçlar itibarsızlaştırılmak isteniyor. Temelde, AK Parti iktidarına tahammülsüzlük gösteren koro, hep birlikte Başbakan'ı ve hükümeti hedefe koyuyor. En fazla kullandıkları propaganda malzemesi de, TSK düşmanlığı yapılıyor... İlker Başbuğ da bunu bildiği için; "26. Genelkurmay Başkanı" olduğunu hatırlatarak "terör örgütü" ile irtibatlandırılmasının "korkunç"luğuna işaret ediyor.
Önce şunu söylemeliyiz. 26. Genelkurmay başkanlığı, bir aklanma gerekçesi olamıyor. Çünkü bu ülkede, seçilmiş hükümetleri darbe ile devirenlerin önde geleni, genelkurmay başkanlarıydı. 12 Mart darbesinde Memduh Tağmaç, 14. Genelkurmay başkanıydı. 12 Eylül darbesinde Kenan Evren, 17. Genelkurmay başkanıydı. 28 Şubat post modern darbesinde, İsmail Hakkı Karadayı, 22. Genelkurmay başkanıydı. "28 Şubat bin yıl sürecek" diyen Hüseyin Kıvrıkoğlu, 23. Genelkurmay başkanıydı. 27 Nisan muhtırasını bizzat kendisinin yazdığını söyleyen ve Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını engellemeye çalışan Yaşar Büyükanıt, 25. Genelkurmay başkanıydı... Yani geçmişteki pek çok genelkurmay başkanının, iyi bir demokratik sicili yok fakat esaslı darbe-müdahale sicilleri var... Demokrasi sicili iyi olan Genelkurmay başkanlarının başına ne geldiğini de unutmayalım.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 6. Genelkurmay Başkanı Nuri Yamut, Demokrat Parti'nin ilk Genelkurmay başkanıdır. 6 Haziran 1950 tarihinde atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 10 Nisan 1954 tarihinde kendi isteği ile emekli olmuştu. Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'na katılmış bir komutandı. 11. dönem Demokrat Parti İstanbul milletvekili iken 27 Mayıs Darbesi sonrası tutuklandı. Tutuklamayı yapan subaylar tarafından hakaret ve küfürler edilerek dövüldü. Daha sonra Yassıada yargılamaları sırasında, kendisine yapılan işkencelerden dolayı vefat etti.
Rüştü Erdelhun, 10. Genelkurmay Başkanı'ydı. 2 Nisan 1921 tarihinde Anadolu'ya geçerek Milli Ordu'ya iltihak etmiş ve İstiklal Savaşı'na katılarak İstiklal Madalyası almış bir komutandı. 23 Ağustos 1958 tarihinde atandığı Genelkurmay Başkanlığı görevi darbeyle son buldu. 27 Mayıs günü tutuklandı, "Yassıada Mahkemesi"nde yargılandı ve idama mahkûm edildi. Ancak bu hüküm daha sonra ömür boyu hapse çevrildi.
İttihat Terakki'den bu yana, silahlı kuvvetler içinde cuntacılık hiç bitmedi. Görevini yapmak isteyen, halkın seçtiği hükümetlerin demokrasilerde asıl olduğunu savunan subaylar, generaller, darbe dönemlerinde tasfiye edildi. Ordumuz, cunta mücadeleleri veren bir kısım muhterislerin, iktidar kavgası alanı haline getirildi. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni; vesayet bitsin diyenler değil, bütün mesailerini, hükümetlerle uğraşmaya, siyasete müdahaleye ayıranlar yıprattılar...
Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli yanlış yerde duruyorlar. Kamuoyunu manipüle edeceklerine, "Genelkurmay'da hükümet aleyhine kara propaganda siteleri kurmak, Cumhurbaşkanı'na, Başbakan'a küfrettirmek kimin haddine" diye çıkışmalıydılar...
Darbe davaları ile ilgili yargı sürecinde ABD'den, AB'den medet umanlara da bir hatırlatmada bulunalım. 2009 Türkiye ile ilgili AB ilerleme raporunda; devam etmekte olan Ergenekon davasının; "Türkiye için, demokratik kurumlarının düzgün işleyişine ve hukukun üstünlüğüne olan güveni güçlendirmek açısından bir fırsat olduğu" belirtilmiş ve üstüne basa basa; "bu süreçte, Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ, yargıyı baskı altına alan yorumlarda bulunmuştur." denilmişti...
Yorum:
Tutarsızlık
Anadolu’da güçsüz bir devlet isteyen malum mihraklar , bu devlet içerisinde etkilerini sürdürmek ve kaybetmemek için her kurum içine kendilerine bağlı , kendileri için çalışan kişiler yerleştirmiş ve bunları örgütlemişlerdir. Bunları bürokrasi dışında kurdurdukları birtakım STK‘lar ve medya ile desteklemişlerdir. Ne zaman bu ülke için müsbet bir gelişme olsa ,işler iyiye gitmeye başlasa bürokraside yuvalanmış bu güdümlü güruh harekete geçirilir , bağımlı medya ve STK’ların da desteği ile kaos ortamı oluşturulur , güven ortamı yok edilir , insanlar korkutularak içe döndürülür , böylece halk için , ülke için , insanlık için müsbet olan gelişmelerin önüne geçilmiş olurdu.
Belirli bir gruba verilen bu güç, zamanla bu grubun kendini her şeyin üstünde görmesine , ülkenin gerçek sahiplerinin kendileri olduğu hezeyanına kapılmalarına sebep olmuş ve bu güruh, kurulu düzenlerine zarar verebileceğini düşündükleri her türlü inanca , düşünceye , harekete baskı kurmayı , zulmetmeyi meşru görmüşlerdir. Yani hem kendilerine bu gücü verenlerin planladıkları dünya düzeninde Türkiye’ye verilen görevin yerine getirilmesine yardımcı oldular hem de bu gücü korumak için ülke içinde kendileri için tehlike olarak tanımladıklarına zulüm ettiler.
Tüm baskılara , zulümlere rağmen halkı dininden,imanından koparamayan üstelik siyaset arenasında da Milli Görüşün güçlenmesi ile planladıkları dünya düzeni içerisinde Türkiye’yi istedikleri gibi idare edemeyeceğini anlayan malum odaklar strateji değişikliğine giderek önce Milli Görüşü parçaladılar.İkinci olarak Milli Görüşten ayrılan ve hayatları boyunca Adil Düzenci olmayan hatta Adil Düzen ile mücadele eden bu ayrılıkçıları desteklediler. Doğal olarak Adil Düzeni benimsemeyenler ile sömürünün devamı daha kolay olacak ve dünya siyaseti istenilen yönde şekillendirilebilecektir artık.
Eskiden iş gören ve sömürüye çanak tutan grupların zamanı geçmiş artık tasfiye edilmeleri zamanı gelmiştir. Tüm Ergenekon , Balyoz gibi süreçler bu tasfiyenin isimleridir. İktidarda bu süreçleri iyi değerlendirerek kendi menfaati için kullanmayı başarmıştır. Artık askeri vesayete ihtiyaç yoktur , iktidar görevleri yerine getirmektedir, artık masonik teşkilatlara gerek yoktur cemaatler görevleri yerine getirmektedir.
Yazardan ve gazetesinden beklentimiz ise hayatlarında sadece bir kere tutarlı davranmalarıdır. 28 şubatta darbeci olup şimdi darbe karşıtlığı yapmak neyin karşılığıdır? 28 şubatta destek verdiklerine, şimdi o zaman yaptıklarından dolayı küfretmenin açıklaması nedir? Merak ediyorum.