Başbakan Erdoğan vefalı mı, kindar mı?
1109 Okunma, 0 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

02.09.2011

Ve gün geldi:

AK Parti Milletvekili Mehmet Metiner de "ortam dinlemesi" denilen belanın tadından tattı.

Mehmet Metiner'in en az on sene evvel yaptığı bir konuşma, internete düşmüş.
Ne diyor o günlerin Metiner'i?
Ezcümle şöyle diyor:
Bu iş Tayyip Erdoğan'la olmaz, Erdoğan yetersizdir, Erdoğan Kürt sorununu çözemez falan...

O günlerin Metiner'i ile bu günlerin Metiner'i arasında muazzam fark var.
Zaten Metiner de bu muazzam farkı izah etmek için şöyle diyor:
"O ses kaydındaki ses bana ait ama fikirler bana ait değil".
Yani demek istiyor ki:
"Onlar eski fikirlerimdi, şimdi farklı düşünüyorum".
Benim açımdan konuyu kapatan bir yaklaşım.

Ben konuyu kapatıyorum kapatmasına da "şeytan" bırakmıyor ve bana şu soruyu sordurtuyor:
"Acaba Başbakan Erdoğan'ın bu ses kaydının ortaya çıkmasından sonra Metiner'e yaklaşımı değişir mi?"
10 yıl önce de olsa kendisine "yetersiz" damgasını vuran Metiner'in adının üstüne bir çizik atar mı?
Yoksa...
"Endişelenme Mehmet kardeşim, olur böyle şeyler" diyerek şefkatli bir yatıştırıcılık içine mi girer?

"Liderler" söz konusu olduğu anda tek kelimelik yaftalar çıkar ceplerden:
Mesela Demirel için "vefalıdır" derler.
Mesela Ecevit için "alıngandır" derler.
Mesela Erbakan için "hayalcidir" derler.
Mesela Turgut Özal için "çabuk parlar" derler.
Mesela Yılmaz için "kindardır" derler.
Mesela Çiller için "intikamcıdır" derler.
Peki ya Tayyip Erdoğan?
Onun için ne diyorlar?

Benim görebildiğim kadarıyla Tayyip Erdoğan hakkında...
Bir yandan "vefalıdır" hükmü verilirken bir yandan da "Kinini hep diri tutar" hükmü devreye sokuluyor.
Oysa "vefalı olmak" ile "kini hep diri tutmak" arasında iflah olmaz bir çelişki var.
O zaman gelsin, o gelmesi gereken soru:
Bir insan, nasıl oluyor da aynı anda hem "vefalı" hem de "kinini hep diri tutan" imajı verebiliyor?
İşte tam bu noktada Başbakan Erdoğan'ın "pragmatik bağışlayıcılığı"ndan söz etmenin tam sırası...

Başbakan Erdoğan, bir zamanlar kendisinden bir biçimde uzak düşmüş ancak daha sonra yakın çevreye girmek isteyen kişilere karşı şöyle bir taktik izliyor:
BİR: Yakın çevreye girmek isteyen şahsın, önce uzak çevreye girmesine izin veriyor.
İKİ: O şahsın, uzak çevredeki sabrını ve samimiyetini sınıyor.
ÜÇ: Uzun bir süre bekliyor, gözlüyor.
DÖRT: Eğer bu sabır sınavı başarıyla geçilmişse yakın çevreye girmek isteyen şahsa, pek de mühim olmayan bir görev veriyor.
BEŞ: Yeniden gözlüyor, yeniden sınıyor.
ALTI: Başarı sağlanmışsa bu kez mühim bir görev veriyor.
YEDİ: Mühim görev vermek demek, beyaz sayfa açmak demek.
SEKİZ: Beyaz sayfa açıyor açmasına ama söz konusu şahsı 'çelik çekirdek'in içine almıyor.

Şunu demek istiyorum:
Mehmet Metiner müsterih olsun.
AK Parti adayı yapıldığı gün, geçmiş defterlerin hepsi temize çekilmişti.
Sabır ve samimiyet sınavından başarıyla geçmişti Metiner.
Başına bir iş gelmesi söz konusu bile değil yani...

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Yetkili kişilerin çevresi

Yetkili kişi olan adamın çevre değişiminin inanılmaz hikayeleri ile doludur tarih sayfaları. Önce en yakın çevresi ile arası bozulmaya başlar. Sonra menfaatçiler sarar çevresini. Öyle pohpohlarlar ki şaşarsınız. Arkasından her yaptığının, her fikrinin en iyi olduğunu söylerler. O hale getirirler ki o yetkili şahsı, dünyanın en akıllı adamı sanar kendini.

Bu pohpohçu topluluk yaptırmak istediklerini de o kadar ustaca yaptırırlar ki yetkili kişiye, dimağınız durur. Önce birisi söyler fikrini, sonra bir başkası söyler aynı fikri, diğerinden habersizmiş gibi. Sonra bir başkası, bir başkası, devam eder gider. Böylece yetkili kişi en doğru fikrin ortada dolaşan ve toplum tarafından kabullenilen bu güzel fikir olduğunu zannetmeye başlar. Basının da inanılmaz desteği ile bu fikir birden ayet haline gelir, uygulanması farz olur.

Öyle bir olur ki en saçma fikirler en doğru imiş gibi olur ve topluma bu kabullendirilir, elbette zavallı yetkili kişiye de. Yetkili kişi inanılmaz bir şekilde savunur bu saçma fikri, sanki fikrin ilk sahibi oymuş gibi.

Bu durum böyle devam eder gider. En sonunda öyle bir hale gelinir ki toplumsal olarak bir akıl tutulması başlar. Artık doğru yanlış birbirine karışmıştır. Yetkili kişi de öyle bir hale gelmiştir ki istenen kıvamdadır. Artık o yetkili kişiye 'Türkiye'nin bu kadar büyük orduya ihtiyacı yok. Ordu sırtımızda yük. Şu kadar maliyeti var.' deseniz bile bunu kabul edecek haldedir. Artık o yetkili kişi ortaya çıkacak ve diyecektir ki 'Ordu tamamen profesyonel hale getirilecek. Askerler maaşlı olacak. Askere alma kaldırılacak.' Bunu söylerken de son derece emin bir şekilde söyleyecektir. Çünkü yetkili kişi yukarıda anlattığım mekanizma ile bu hale gelmiştir ve artık onun için ordu hakkında yapılacak en doğru şey budur. Ülkenin parçalanması için kendisine bu fikri aşılatan güç ise uzaktan kıs kıs gülecektir.

 

 

Lütfi Hocaoğlu






Sayı: 116 | Tarih: 4.09.2011
Zülfü Livaneli
çok olumlu ama
boşuna umutlanmak
1284 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Başbakan Erdoğan vefalı mı, kindar mı?
Yetkili kişilerin çevresi
1109 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Kimin vesayeti?
Kader
1096 Okunma
6 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
İhlâs Olmadan ne İbadet olur, ne Cihad, ne Hayır
Kuran'ı anlamadan ihlâs olmaz!
1049 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ruhat Mengi
Diyanet, hutbeleri denetleyemiyorsa açıklasın!
Zihniyet
1035 Okunma
Vahap Alma
Ebubekir Sifil
İman-Küfür Ayırımı ve Sonuçları
Sorumluluğu Yüklenmek
993 Okunma
Zafer Kafkas
Taha Kıvanç
Ben meraklı bir insanım, özür dilerim
KEPAZELİK
982 Okunma
Ahmet Kirtekin
Ruşen Çakır
BDP, PKK’dan “özerk” hareket edebilir mi?
Arif olan anlar!
918 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler