05 TEMMUZ 2011
Hulefâ-i Râşidîn devrinden sonra, Kur'ana ve Sünnete en fazla yaklaşan ve uyan İslamî uygulama Osmanlının İslam uygulamasıdır.
İslam tarihi boyunca çeşitli İslamî uygulamalar olmuştur.
Emevîlerin uygulaması,
Abbasîlerin uygulaması,
Fâtimîlerin uygulaması,
Büveyhîlerin uygulaması...
Ve daha niceleri...
Osmanlı İslam uygulamasının esasları şunlardır:
1. Kur'an dinimizin ve Şeriatımızın ana ilahî kaynağıdır. Kur'anı her Müslüman okur ama ilmi ve icazeti olmayan cahiller kendi heva ve re'yleriyle ondan hüküm çıkartamaz, ictihad yapamaz.
2. Resûlullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünneti ikinci temel kaynaktır. Mütevâtir sahih hadîsleri inkar eden dinden çıkar.
3. İslam'ı hayata, dünyaya uygulamak için fıkıh şarttır. Osmanlı genelde Hanefî fıkhını esas almıştır ama diğer üç mezheb fıkhını da onun yanında hak ve muteber olarak kabul etmiş ve gerektiğinde uygulamıştır.
4. Osmanlı din, dünya ve devlet işlerinde, Kur'an ve Sünnetin yorumunda Ehl-i Sünnet ve Cemaati esas almıştır.
5. Osmanlı, İslam ahlakı demek olan tarikat ve tasavvufu, Şeriata yüzde yüz bağlı olmak şartıyla kabul etmiştir. Osmanlı zülcenaheyndir, yani iki kanatla uçmuştur: Şeriat ve Tarikat.
6. Osmanlı dinde bid'atleri kabul etmemiştir.
7. Osmanlı dine ve Şeriata aykırı kanun ve nizam yapmamıştır.
8. Osmanlı, i'lâ-i kelimetullah ve cihad fi sebilillah yapmıştır.
9. Osmanlı dine ve Şeriata aykırı olmayan çeşitliliklere, farklılıklara, meşreblere tolerans göstermiştir.
18'inci asırda Necid'te zuhur eden Vehhabîlik hareketi, dinî olmaktan çok siyasî bir Bedevî hareketidir ve Ehl-i Sünnet'e aykırıdır. Nitekim bu hareketin kurucusu Muhammed ibn Abdilvehhab'ın kardeşi muhterem Sünnî alim merhum Süleyman ibn Abdilvehhab "Es-Savaiku'l-İlâhiyye fi'r-Redd 'ale'l-Vehhabiyye" isimli kitabıyla Vehhabîliği red ve cerh etmiştir.
Zamanımız Türkiyesinde birtakım icazetsiz ilahiyatçılar Osmanlı İslam yorumuna karşı çıkmakta ve kendi re'y ve hevalarıyla yanlış tefsirler, bozuk ictihadlar yapmakta, saçma sapan fetvalar vermektedir.
Bunların çoğunun imamı Farmason ve Şiî Cemaleddin Afganî'dir.
Osmanlı düşmanı reformcu ilahiyatçıların çoğu tarikata ve tasavvufa düşmandır.
Hepsi için söylemem ama Osmanlı İslam yorumuna ve uygulamasına muhalif olan bazı reformcu, değişimci, Diyalogçu ve yenilikçi ilahiyatçılar, "ilahiyat" faaliyetleriyle yüklü servetler elde etmişlerdir.
Resmî bir kuruluş bunlardan dördüne bir "iş" için 300 bin dolar te'lif ücreti ödemiştir.
Türkiye'deki bid'at hareket ve cereyanları dışarıdan gelen petro-dolarlarla desteklenmektedir.
Osmanlı düşmanı bazı reformcu ilahiyatçılar şazz görüşleri esas almaktadır.
Öyle ilahiyatçılar vardır ki, Kemalizmin İslam'a uygunluğunu isbat etmek (!) için koca koca kitaplar telif etmiştir. Cür'et değil, cinnet!..
Bir ilahiyatçı Kur'an, Yahudileri ve Hıristiyanları İslam'a çağırmıyor diyecek kadar ileri gitmiştir.
Osmanlı devleti 622 yıllık tarihi boyunca Müslüman kadınları oyuncu ve şarkıcı olarak sahneye çıkartmamıştı. Reformcu ilahiyatçılar bu uygulamaya karşıdır.
Reformcu yeni ilahiyatçılar, "Allah gerçek bir Janus'tur" diye yazarak, kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh Allahü Teala'yı -hâşâ- iki yüzlü bir Roma putuna benzeten sapık ve zındık kişiye karşı reddiye yazmamıştır.
Müslümanların dikkat etmesi ve uyması gereken kural şudur:
Reformcu, yenilikçi, değişimci, Osmanlı düşmanı, ılımlı İslamcı, BOP'çu, Kemalist, Fazlurrahmancı ve diğer bütün bozuk ilahiyatçıların Ehl-i Sünnetin cumhur-i ulemasına muhalif bütün sözde ictihadları, yersiz fetvaları, aykırı görüşleri, saçma sapan yorumları toptan reddedilmelidir.
Onların Ehl-i Sünnete aykırı hiçbir inanç, fikir ve görüşü doğru değildir. Bir tanesi bile doğru değildir.
Onlara uyanların ayakları kayar.
Yazının devamı için tıklayınız.
Yorum:
Osmanlıya değil, kendimize bakalım
İslam’ı hayata geçirmek için fıkhın şart olduğunu söylemektedir. İçtihat hicri 400 yılda Gazneli Mahmut tarafından, yeni yapılan içtihatları geçersiz saymıştır. Selçuklular ve Osmanlılar bunu devam ettirmişler.
Hatta Osmanlılar fiilen içtihadı yasaklamışlardır. Oysa İslami deliller arasında, hükümdarların hiçbir yeri yoktur. Sadece hükümdarlar şeriatı onu uygularlar. Şeriatın kaynağı olan içtihadı yasaklamak ise şirktir.
Osmanlılar kitaplarda ehl-i sünnete sadık kalmışlardır. Kelâm kitaplarında, “halife Kureyş’ten olur” hükmünü imanın şartı olarak zikretmişler. Buna inanmayanların kâfir olduğunu kabul etmişler. Ama sonra fiilen sultanları halife ilan edip, ona zillullah (Allah’ın gölgesi) demişlerdir. Yani Osmanlılar manasını düşünmeden kitaplarda yazılanlarla ehl-i sünnet ve cemaate bağlı kalmışlar ama fiilen tanınmayacak kadar İslamiyet’in dışına çıkmışlardır. Böylece İslamiyet’i bozmuşlardır.
İslamiyet’te halifelik ve imamlık babadan oğla intikal etmez. İmamın mücibine göre amel oluna (gereğine göre yapıla) deyip milleti ateist, Fransız kanunlarına itaat ettiren zihniyeti bırakın ehl-i sünnetle islamiyetle bile ilgisi yoktur. Osmanlı padişahları Müslüman kişilerdi. Cennete gidebilirler ama düzenleri küfürdü bu yüzden helak olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti inkılâplarının tamamını Osmanlılar başlatmıştır.
Meşrutiyet Cumhuriyete giden yol değil mi?
“Cennet mekân” Aldülhamit meşrutiyeti getirmedi mi?
İnsanları kaplara bölüp, azizleştirmek veya deccallaştırmak ehl-i sünnetin işi değildir.
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.(Bakar/134)
Kuran da geçen bu ayetten anlaşıldığı üzere Osmanlılar geçip gitmiştir. Onlar yaptıklarından sorulacak, biz de yaptıklarımızdan sorulacağız. Bu yüzden eskilerde yaşamak yerine, bizim işimiz Kuran’ın emirlerine göre bizim ne yapmamızdır.