Osmanlıya Düşman Reformcu İlahiyatçılar
1481 Okunma, 4 Yorum
Mehmet Şevket Eygi - Milli Gazete
Emine Hocaoğlu

 

05 TEMMUZ 2011

Hulefâ-i Râşidîn devrinden sonra, Kur'ana ve Sünnete en fazla yaklaşan ve uyan İslamî uygulama Osmanlının İslam uygulamasıdır.

İslam tarihi boyunca çeşitli İslamî uygulamalar olmuştur.

Emevîlerin uygulaması,

Abbasîlerin uygulaması,

Fâtimîlerin uygulaması,

Büveyhîlerin uygulaması...

Ve daha niceleri...

Osmanlı İslam uygulamasının esasları şunlardır:

1. Kur'an dinimizin ve Şeriatımızın ana ilahî kaynağıdır. Kur'anı her Müslüman okur ama ilmi ve icazeti olmayan cahiller kendi heva ve re'yleriyle ondan hüküm çıkartamaz, ictihad yapamaz.

2. Resûlullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Sünneti ikinci temel kaynaktır. Mütevâtir sahih hadîsleri inkar eden dinden çıkar.

3. İslam'ı hayata, dünyaya uygulamak için fıkıh şarttır. Osmanlı genelde Hanefî fıkhını esas almıştır ama diğer üç mezheb fıkhını da onun yanında hak ve muteber olarak kabul etmiş ve gerektiğinde uygulamıştır.

4. Osmanlı din, dünya ve devlet işlerinde, Kur'an ve Sünnetin yorumunda Ehl-i Sünnet ve Cemaati esas almıştır.

5. Osmanlı, İslam ahlakı demek olan tarikat ve tasavvufu, Şeriata yüzde yüz bağlı olmak şartıyla kabul etmiştir. Osmanlı zülcenaheyndir, yani iki kanatla uçmuştur: Şeriat ve Tarikat.

6. Osmanlı dinde bid'atleri kabul etmemiştir.

7. Osmanlı dine ve Şeriata aykırı kanun ve nizam yapmamıştır.

8. Osmanlı, i'lâ-i kelimetullah ve cihad fi sebilillah yapmıştır.

9. Osmanlı dine ve Şeriata aykırı olmayan çeşitliliklere, farklılıklara, meşreblere tolerans göstermiştir.

18'inci asırda Necid'te zuhur eden Vehhabîlik hareketi, dinî olmaktan çok siyasî bir Bedevî hareketidir ve Ehl-i Sünnet'e aykırıdır. Nitekim bu hareketin kurucusu Muhammed ibn Abdilvehhab'ın kardeşi muhterem Sünnî alim merhum Süleyman ibn Abdilvehhab "Es-Savaiku'l-İlâhiyye fi'r-Redd 'ale'l-Vehhabiyye" isimli kitabıyla   Vehhabîliği red ve cerh etmiştir.

Zamanımız Türkiyesinde birtakım icazetsiz ilahiyatçılar Osmanlı İslam yorumuna karşı çıkmakta ve kendi re'y ve hevalarıyla yanlış tefsirler, bozuk ictihadlar yapmakta, saçma sapan fetvalar  vermektedir.

Bunların çoğunun imamı Farmason ve Şiî Cemaleddin Afganî'dir.

Osmanlı düşmanı reformcu ilahiyatçıların çoğu tarikata ve tasavvufa düşmandır.

Hepsi için söylemem ama Osmanlı İslam yorumuna ve uygulamasına muhalif olan bazı reformcu, değişimci, Diyalogçu ve yenilikçi ilahiyatçılar, "ilahiyat" faaliyetleriyle yüklü servetler elde etmişlerdir.

Resmî bir kuruluş bunlardan dördüne bir "iş" için 300 bin dolar te'lif ücreti ödemiştir.

Türkiye'deki bid'at hareket ve cereyanları dışarıdan gelen petro-dolarlarla desteklenmektedir.

Osmanlı düşmanı bazı reformcu ilahiyatçılar şazz görüşleri esas almaktadır.

Öyle ilahiyatçılar vardır ki, Kemalizmin İslam'a uygunluğunu isbat etmek (!) için koca koca kitaplar telif etmiştir. Cür'et değil, cinnet!..

Bir ilahiyatçı Kur'an, Yahudileri ve Hıristiyanları İslam'a çağırmıyor diyecek kadar ileri gitmiştir.

Osmanlı devleti 622 yıllık tarihi boyunca Müslüman kadınları  oyuncu ve şarkıcı olarak sahneye çıkartmamıştı. Reformcu ilahiyatçılar bu uygulamaya karşıdır.

Reformcu yeni ilahiyatçılar, "Allah gerçek bir Janus'tur" diye yazarak, kemal sıfatlarla sıfatlı ve noksan sıfatlardan münezzeh  Allahü Teala'yı -hâşâ- iki yüzlü bir Roma putuna benzeten sapık ve zındık kişiye karşı reddiye yazmamıştır.

Müslümanların dikkat etmesi ve uyması gereken kural şudur:

Reformcu, yenilikçi, değişimci, Osmanlı düşmanı, ılımlı İslamcı, BOP'çu, Kemalist, Fazlurrahmancı ve diğer bütün bozuk ilahiyatçıların Ehl-i Sünnetin cumhur-i ulemasına muhalif bütün sözde ictihadları, yersiz fetvaları, aykırı görüşleri, saçma sapan yorumları toptan reddedilmelidir.

Onların Ehl-i Sünnete aykırı hiçbir inanç, fikir ve görüşü doğru değildir. Bir tanesi bile doğru değildir.

Onlara uyanların ayakları kayar.

 

Yazının devamı için tıklayınız.

 

Yorum:

 

Osmanlıya değil, kendimize bakalım

 

İslam’ı hayata geçirmek için fıkhın şart olduğunu söylemektedir. İçtihat hicri 400 yılda Gazneli Mahmut tarafından, yeni yapılan içtihatları geçersiz saymıştır. Selçuklular ve Osmanlılar bunu devam ettirmişler.

Hatta Osmanlılar fiilen içtihadı yasaklamışlardır. Oysa İslami deliller arasında,  hükümdarların hiçbir yeri yoktur. Sadece hükümdarlar şeriatı onu uygularlar. Şeriatın kaynağı olan içtihadı yasaklamak ise şirktir.

Osmanlılar kitaplarda ehl-i sünnete sadık kalmışlardır. Kelâm kitaplarında, “halife Kureyş’ten olur” hükmünü imanın şartı olarak zikretmişler. Buna inanmayanların kâfir olduğunu kabul etmişler. Ama sonra fiilen sultanları halife ilan edip, ona zillullah (Allah’ın gölgesi) demişlerdir. Yani Osmanlılar manasını düşünmeden kitaplarda yazılanlarla ehl-i sünnet ve cemaate bağlı kalmışlar ama fiilen tanınmayacak kadar İslamiyet’in dışına çıkmışlardır. Böylece İslamiyet’i bozmuşlardır.

 İslamiyet’te halifelik ve imamlık babadan oğla intikal etmez. İmamın mücibine göre amel oluna (gereğine göre yapıla) deyip milleti ateist, Fransız kanunlarına itaat ettiren zihniyeti bırakın ehl-i sünnetle islamiyetle bile ilgisi yoktur. Osmanlı padişahları Müslüman kişilerdi. Cennete gidebilirler ama düzenleri küfürdü bu yüzden helak olmuşlardır.

Türkiye Cumhuriyeti inkılâplarının tamamını Osmanlılar başlatmıştır.

 Meşrutiyet Cumhuriyete giden yol değil mi?

 “Cennet mekân” Aldülhamit meşrutiyeti getirmedi mi?

 İnsanları kaplara bölüp, azizleştirmek veya deccallaştırmak ehl-i sünnetin işi değildir.

Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.(Bakar/134)

Kuran da geçen bu ayetten anlaşıldığı üzere Osmanlılar geçip gitmiştir. Onlar yaptıklarından sorulacak,  biz de yaptıklarımızdan sorulacağız. Bu yüzden eskilerde yaşamak yerine, bizim işimiz Kuran’ın emirlerine göre bizim ne yapmamızdır.

 

 

 

Emine Hocaoğlu


YorumcuYorum
Süleyman Karagülle
12.07.2011
18:34

Gazneli Mahmut yeni içtihatları yasakladı. Eski içtihatların çoklu hukuk sistemi için de devam etmesini serbest bıraktı. Osmanlılar şeyhülislamlığı icat ettiler. Şeyhülislamın fetvalarını kanun haline getirdiler. Böylece eski içtihatlarla ameli de yasakladılar. Maslahatın delil olması içtihat tekniğine aykırıdır. İlletin tespiti için maslahata başvurulabilir. Ama hükmün tespiti illete bağlıdır. Çünkü maslahat fiilden sonradır. Eğer maslahatla Kuran , sünnet, icma ve kıyas terk edilecekse sosyalistlerin komünizmi de meşru olur. Kuran’a aykırı olan maslahat için doğrudur demek şirktir. İslam’da laik olan, bir oğlun babasının yerine geçmesi meşrudur. Ama laik olsun veya olmasın hilafetin mutlak suretle babadan oğluna geçmesi, emaneti ehline verin emrine aykırıdır. Bir partinin başkanlığı vasiyetle veya vasiyetsiz oğluna kalabilir. İsteyenler başka partiyi kurabilirler. Fabrika nasıl oğla geçiyorsa partinin geçmemesi için sebep yoktur. Devlet başkanlığı ise böyle değildir. Alternatif yoktur. İçtihatta her söz dinlenir. Fransız kanunları da okunur. Ancak içtihat yaparken 4 delil esas alınır ve her cümle 4 delile göre değerlendirilir. Maslahat delil kabul edilse bile her madde için ayrı ayrı gösterilmelidir. Fransız kanunu içtihatsız olarak Türkiye’ye aktarılmıştır. Bu Kuran ve hadis için bile doğru değildir. Müçtehitler içtihatsız Kuran ve hadisle bile amel edilemez diyorlar.

Reşat Nuri Erol
13.07.2011
00:56

Çok güzel ve ufuk açıcı bir tartışma...

Her ikinize de teşekkürler...

Selam ve dua, dua...

Reşad

Süleyman Karagülle
13.07.2011
18:56

Gazneli Mahmut içtihadı âlimlere yaptırmıştır. Yöneticiler, âlimlerin içtihadını uygularlardı. Ancak bu içtihatlar eski içtihatlardan olmalıydı. Osmanlılar kafadan attıkları hükümleri Şeyhülislama sormuşlar, şeyhülislamda el cevap olur demişlerdir. Delile dayandırmamışlardır. Bu usulün hiçbir mezhepte yeri yoktur. Zaruret hallerinde ruhsata gitmek, 4 delile dayanmaktadır. Zaruret kural olmaz. Olayda zaruret olduğu zaman uygulanır. Zaruret vardır, Avrupa kanunlarını tercüme edelim uygulayalım denemez. Bu olayda zaruret vardır. Bu kolaylığı uygulayalım denilir. Bu kolaylığı Avrupa’dan öğrenmiş olabiliriz. Ancak delillerimize dayandırmamız lazım.

Maslahatı hiçbir âlim diğer 4 delilin üstünde tutmamıştır. Sadece Cengiz demirci tutmuştur. Osmanlılar, düşüncede maslahatı hiç kabul etmemişler. Çünkü Ebu Hanife’ye göre maslahat delil değildir. Ama Osmanlıların bütün uygulamaları maslahat olmuştur.

Size göre ehliyet babadan oğluna intikal eder. Nuh’un oğluna niçin intikal etmemiş.

Süleyman peygamber Kuran gelmeden önce Allah tarafından hükümdar yapılmıştır. İçtihat olmadığı gibi o zaman seçme de yoktur. Muhammed’i de kimse seçmemiştir. Ama Muhammed’den sonra 4 halife seçilerek gelmiştir. Onların uygulamaları delil kabul edilmiştir. Ama ondan sonra gelenler siyaseten halife kabul edilmiş. Fıkhen delil kabul edilmemiştir. Çünkü meşru değildir.

Reşat Nuri Erol
14.07.2011
12:05

ÜSTAD İLE TARTIŞMAK...

Bilenler biliyor, bilmeyenler için yazıyorum...

Üstad'ı ilk tanıdığım yıllardan itibaren bugüne kadar hep devam eden bir özelliğini keşfetmiştim:

TARTIŞMAK!!!

Evet, Üstad kendisiyle

"tartışacak"

ama bu arada kendisini

"anlayacak"

arkadaşlar arıyordu, hep aradı; halen aramaya devam ediyor...

Ne kadar ve kaç kii buldu???

TARTIŞILIR !!!

*

İlk yıllarda bazı arkadaşlar kimi zaman

"ukalaca"

kimi zaman

"agresifçe"

kimi zaman

"hakaretamiz"

kimi zaman da "

küfrederek"

yani kafirlikle itham ederek güya tartışıyordu...

İşte henüz o yıllarda kendi kendima bu adamı sadece

"dinlemeye ve anlamaya çalışmak"

ama kesinlikle diğer insanların yaptığı tarzda

"tartışmamak"

kararını aldım; bunu Üstad bile pek bilmez veya pek farkında değildir... Üstad'ın düşünce ve anlayışına aykırı kararlarımı da yine sessizce ve Üstad ile tartışmadan kendi kendime aldım ve uyguladım... İlk yıllardan itibaren oluşan alışkanlık sebebiyle olsa gerek, hala öyle yapmaya gayret ediyorum...

*

Üstadd'ın çalışma arkadaşımız

M. Lütfi Hocaoğlu

ile birlikteliği, çalışmaları, gelişmeleri ve sonuçları içinde "ölçülü ve dengeli tartışmaları" da içerecek şekilde 12 yıldan beri devam ediyor; sonuçları ortada...

Bir dönem

Süleyman Akdemir

de Üstad ile böylesine çok verimli bir çalışma temposu yakalamış ve

"Adil Düzen Projesi"

böyle doğmuştu ama "sonra" olanlar oldu...

*

Sözü bu hafta yapılan "tartışmaya" getirmek istiyorum...

Cengiz Demirci

ve daha başka arkadaşlar (mesela

Hasan

Ö.,

Yasin

K. ve İzmir'deki bazı

arkadaşlar)

başta olmak üzere, önemli bir kısım arkadaşlarımızın Üstad ile

"tartışarak"

ama bu arada

"Adil Düzen Külliyatı"

na da sürekli olarak çeşitli şekillerde

katılıp katkıda bulunmak

durumunda olmalıdırlar... Bu tür beklenti ve hayallerimizi içeren görüşmeleri kırk yıldan beri birkaç yılda bir Üstad ile baş başa yaparız... Ancak her şey Allah'ın takdirinin ötesine geçemiyor...

Cengiz Demirci kardeşimiz

üç günden beri Üstad ile güzel bir

"tartışma"

yapıyor... Keşke bu tartışmayı sürdürse, üzerine yoğunlaşsa, detaylandırıp

risale

veya

kitap

olarak yayına hazırlasa...

Hitamuhu misk kabilinden bir şeyi sona sakladım...

*

ERBAKAN HOCAMIZ ile yaptığımız "tartışma", "çalışma" ve sonunda ortaya çıkarılan ve bütün dünyaya duyurulan "Adil Düzen Çalışmalarımızı" bu vesileyle hayırla hatırlayıp yaaad etmeden olmaz...

*

Bu konuda yazılacak o kadar çok şey var ki...

Bugünlük bu kadar olsun diyeyim...

Selam, sevgi ve dua ile..

.

reşad





Sayı: 108 | Tarih: 10.07.2011
Ahmet Taşgetiren
Ustalık döneminin anlamı
Rüya; Son kabine mi?
2129 Okunma
Zübeyir Erol
Ebubekir Sifil
Moderniteye Direnmek
Üretmeden Tüketmek
1535 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Osmanlıya Düşman Reformcu İlahiyatçılar
Osmanlıya değil, kendimize bakalım
1481 Okunma
4 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Yanlış gazlama
Mehmet Haberal neden bu kadar önemli?
1459 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Bütünü çözmek
Af değil erteleme
1213 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Omurga eski, kabine yeni
Arkadaş, memleket nire?
1194 Okunma
Tayibet Erzen
Ruhat Mengi
Çözüm bulunmuş; evlenmesinler!
Yorumsuz
1132 Okunma
Vahap Alma
Taha Kıvanç
Her dört kişiden biri ajan ise...
Zalim ile mazlumu ayırmak
1127 Okunma
Ahmet Kirtekin


© 2024 - Akevler