Ustalık döneminin anlamı
2112 Okunma, 0 Yorum
Ahmet Taşgetiren - Bugün
Zübeyir Erol

08.07.2011

Tayyip Erdoğan, üçüncü hükümet dönemini "Ustalık dönemi" olarak niteledi.

Şu an ilan edilen Bakanlar Kurulu'na da "Ustalık kabinesi" demekte herkes hemfikir. Kabine ile ilgili bu algılamanın oluşması ve hemen hiçbir negatif notun düşülmemesi de ilginç.

Peki ama "Ustalık" denen şey neyi kapsıyor?

Ustalığın öncesinde çıraklık ve kalfalık var.

Bu dönem, meşruiyetin ispatı, devleti tanıma, sorunları tanıma, iktidarı pekiştirme ve devleti yönetir hale gelme demek bana göre. Bu saydıklarımın hepsi, Türkiye'de bir siyasi kadronun, geçek anlamda iktidar olabilmesi için aşması gereken engeller.

AK Parti yola 2002'de halktan oy alarak çıktı, bu ilk şarttı ama iktidar olmak için yeter şart değildi. Geçen 9 yıllık dönemde, öteki engelleri de önemli ölçüde aştı.

Artık sorunları biliyor, kavrıyor ve herhalde kendisini onların üstesinden gelecek kadar "iktidarlı" görüyor.

Önünde gerçekten çözüm için "Ustalık" gereken sorunlar var.

- Bu ülkenin genç nüfus sorunu-imkânı var. Bunların eğitimi, "Türkiye'nin geleceğini inşa" gibi bir misyonu içeriyor. Başbakan bu alana Ömer Dinçer'i getirdi. Hem eğitim teknolojisi hem insan profili anlamında hamleler yapsın diye. Onun hemen yanı başına Gençlik Ve Spor Bakanı olarak Suat Kılıç'ı yerleştirdi. "Haydi, Türkiye'nin geleceğini inşa edecek nesilleri yetiştirin" çağrısı bu.

- Bu ülkenin kadın ve aile sorunu var. Çözülen aileler, şiddet, suçlu çocuklar şu bu... Hem aileyi hem anneyi hem kadını hem çocuğu hem babayı hem toplumu düşünen bir aile politikası... Bunu Fatma Şahin başaracak.

- Kürt sorunu... Hükümet, derin bağlantılar içinde kangren hale gelmiş olan bu sorunu, Türkiye'nin bütünlüğüne asla halel gelmeden ama bu ülkede yaşayan her etnik aidiyetin, her inanç aidiyetinin mutlu olacağı bir iklimi gerçekleştirebilme birikiminin üzerine kuruldu. Eminim tüm Bakanlar Kurulu, hatta Meclis kadrosuyla tüm AK Parti, bu meseleyi çözmek için seferber olacak.

- Ekonomi... Ali Babacan orada bir güven anıtı gibi duruyor, etrafında Zafer Çağlayan, Mehmet Şimşek, Taner Yıldız, Faruk Çelik, Nihat Ergün, Hayati Yazıcı... Kendi alanlarının güven simaları olarak sıralanıyor.

- "Ulaştırma" alanı, bütün boyutlarıyla bir medeniyet hamlesi haline geldi Türkiye'nin. Geçen iki AK Parti hükümeti, çıraklık ve kalfalığında bile büyük adımlar attı. Şimdi Binali Yıldırım'la, bir yandan bilişim teknolojilerinin hayata geçirilmesi, bir yandan kara, deniz, hava ulaşımında hamleler, hızlı tren ağının, iyi kaliteli yol ağının gerçekleştirilmesi... Ufuk ufuk Türkiye'nin uçurulması... Buna güven duyuyor bu ülke insanı.

- Sağlıkta acaba daha neler yapılabilir? Türkiye şu andaki sağlık hizmetleriyle, çağdaş diye kabul edilen dünyanın bile çok çok ilerisinde... Bunun mimarı Recep Akdağ. Görevinin başında. Belki bu dönem, doktorların da sızlanışlarını giderecek çareler arayacak.

- Anayasa yapımı. Hukuk düzenlemeleri... Bunun joker ismi, Sadullah Ergin. Sakin, güvenilir, iletişime açık tam bir hukuk adamı. Büyük işler yapacak.

- Marka şehirler... Her şehrin her anlamda zenginliğinin ortaya çıkarılması. İstanbul, Ankara, İzmir, Diyarbakır için ufuk ötesi hamleler. Türkiye'nin her karesinin dünyaya sunulabilir özelliği bulunduğu inancıyla çalışma... Orada Erdoğan Bayraktar ismi marka.

- Dışişleri... Dünyada, Türkiye adına ciddi ağırlık sahibi bir ülke inşası. Bunun için tüm dünyayı bir gergef gibi dokuyacak akıl ve gönül birikimi... Bu Ahmet Davutoğlu'dur. Avrupa Birliği ile ilişkiler, sıkıntılı süreci aşma çabasının adı Egemen Bağış'tır.

- İçişleri ve Milli Savunma... En kritik iki bakanlık ve iki yeni isim. İdris Naim Şahin ve İsmet Yılmaz... Başbakan hem bu bakanlıkların hayati niteliğini biliyor hem de bakan tayin ettiği insanları...

- Denir ki Tayyip Erdoğan'ın en önemli vasfı, kadro kurması ve iyi ekip çalışması yapabilmesidir. Ustalığa oynuyor, tarih yazmak istiyor ve bunu ülkesine hizmet ederek yapmak istiyor. Bize, ona dua etmek ve işini kolaylaştırmak düşer, diye düşünüyorum.

 

Yorum: Rüya; Son kabine mi?

 

AKP yeni ve bana göre son kabineyi kurdu. Neden son kabine olarak düşündüğümü aşağıda izah edeceğim. Öncelikle yazar herkesin "Ustalık kabinesi" dediğinden ve kabine için hemen hiçbir negatif notun düşülmemesinden bahsetmiş. Bana göre özellikle kartel medyadaki AKP aleyhine haberler bu derece cılızsa memleketin durumu hiç de iç açıcı değil. Zaten yazar da kabinedeki isimleri bir futbol takımının oyuncuları gibi sayıp “hava toplarında iyidir”, “sol ayağını iyi kullanır” gibisinden komik ve saçma övgüler sıralıyor. Ülkedeki sorunlar nasıl çözülecek, bu bakanlar bu sorunların çözümüne yönelik ne tür programlarla gelmiş, yine başbakan seçim sürecinde büyük sorunlar için ne gibi reçeteler sunmuş… kocaman bir hiç. Sadece ve sadece bunlar bizim çocuklar, aman başımızdan eksik olmasınlar, iktidarda hep biz olalım yani en büyük takım bizim takım saçmalığı.

Şimdi bazı arkadaşların “Ee CHP gelse daha mı iyiydi?” veya “Sanki Saadet bundan iyisini mi yapacaktı?” dediğini duyar gibi oluyorum. CHP, AKP’den kötüsünü yaparmıydı bilemem ancak Saadet’in en azından sorunları teşhis etme konusunda samimiyeti ve sahip çıkmasalar da ellerinde “Milli Görüş” ve “Adil Düzen” gibi fikirleri var. Zaten konuşulması gereken de o, şu, bu değil. Kime oy verdiğinizi de bir kenara bırakın. Gidiş nereye onu konuşalım. Bu konuda iki - üç sene önce görmüş olduğum bir rüyayı anlatmak istiyorum:

Rüya:

Ben ve Mehmet Hikmetumut kooperatifin Toyota marka aracının içindeyiz. Aracı ben kullanıyorum. Mehmet amca yanımda oturuyor. Tayyip’i almaya gidiyormuşuz. Süleyman hocayla görüşmesi için Yenibosna’ya getirecekmişiz.  Daha önce hiç görmediğim bir sokağın içindeyiz. Arabayı sağa çekmiş bekliyor gibiyiz. Derken ben arabanın arkasına doğru bakıyorum ve içinde Tayyip ve Abdullah Gül’ün bulunduğu bir makam aracı gelip bizim aracın yanından geçiyor. Ben de Mehmet amcaya: “Sen Tayyip’i al getir, ben de arabayı ters yöne çevireyim” diyorum. Mehmet amca arabadan iniyor, ben de arabayı çevirmeye başlıyorum. İçinde olduğumuz sokağın açıldığı bir cadde var önümüzde. Ben tam arabayı çevirirken o sırada caddeden geçen bir İETT otobüsünün arkasından karşıya geçmekte olan üç yayanın (kim olduklarını bilmiyorum) aynı anda muhtemelen dürbünlü silahla kafalarından tek kurşunla vurularak öldüğünü görüyorum. Bir karışıklık çıktığını anlıyorum ve hemen arabadan atlayıp kaçmaya başlıyorum. O sırada etrafta çok sayıda siyah kamuflajlar giyinmiş, ellerinde silah, tam teçhizatlı vaziyette dolaşmakta olan kişiler görüyorum. Bulunduğum sokağın yanında iki katlı bahçesi çitlerle çevrilmiş bir ev var. Çitlerin üzerinden bahçesine atlıyorum. O sırada bu eli silahlı adamlardan biri bahçede karşıma çıkıyor. Eyvah beni gördü şimdi öldürür falan derken, adam beni görmezden geliyor. Ben de eve doğru ilerliyorum ve tam evin duvarının dibine varıyorum ki birden sahne değişiyor ve kendimi bir karakolda buluyorum. Dışarıdaki karmaşadan ötürü karakola sığınmışım. Fakat karakolda yalnızım. Karakolda bekleme salonlarında bulunan büyükçe bir televizyon var. Ve televizyonda haberler geçiyor. Tayyip ve Abdullah Gül öldürülmüş. Ben düşünmeye başlıyorum, şimdi nasıl bir yönetim olur?.. Ordu mu yoksa polis mi yönetimi idare eder falan diye düşünürken Lütfi abi elinde bir kalaşnikof silahla karakola giriyor. Bana bakıp gülüyor. Silahı teslim etmeye gelmiş. Olan bitenle bizim alakamız yok demek için getirmiş silahı. Rüya burada bitiyor.

Rüyayı ilk gördüğümde çok garip geldi. Psikolojik bir rüyadır, bu rüyanın tevili vardır gibi şeyler düşündüm. Ama şimdi AKP’nin üst rütbeli askerleri (Kenan Evren dahil) yargılayıp tutuklamasına, PKK’lıları affedip Kürtlere tavizler vermesine ve yeni Anayasa’nın çok gayrı ciddi bir yaklaşımla değişecek olmasına bakınca görmüş olduğum rüya aynen çıkacakmış gibi düşünmeye başladım. Dolayısıyla fecr-i kazib denilen ve herkesin hipnotize olmuşçasına zombileştiği, kimseye söylediğiniz hiçbir sözün tesir etmediği, ilginç bir dönemdeyiz. Müslümanlar, artık iktidar bizde “Nıha haha” kahkahaları atarken felakete davetiye çıkarmış oluyorlar. Allah sonumuzu hayretsin.

Rüya hakkında yorumlarınızı bekliyorum…

 

 

 

Zübeyir Erol






Sayı: 108 | Tarih: 10.07.2011
Ahmet Taşgetiren
Ustalık döneminin anlamı
Rüya; Son kabine mi?
2112 Okunma
Zübeyir Erol
Ebubekir Sifil
Moderniteye Direnmek
Üretmeden Tüketmek
1522 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Osmanlıya Düşman Reformcu İlahiyatçılar
Osmanlıya değil, kendimize bakalım
1468 Okunma
4 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Yanlış gazlama
Mehmet Haberal neden bu kadar önemli?
1446 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Bütünü çözmek
Af değil erteleme
1198 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Omurga eski, kabine yeni
Arkadaş, memleket nire?
1181 Okunma
Tayibet Erzen
Ruhat Mengi
Çözüm bulunmuş; evlenmesinler!
Yorumsuz
1119 Okunma
Vahap Alma
Taha Kıvanç
Her dört kişiden biri ajan ise...
Zalim ile mazlumu ayırmak
1116 Okunma
Ahmet Kirtekin


© 2024 - Akevler