Yanlış gazlama
1459 Okunma, 2 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

08.07.2011

BEN Başbakan Erdoğan'dan seçimin ertesi günü “Ne demek tutuklu milletvekili... Böyle bir şey olmaz... Milli iradeye saygı gerekir... Tutuklu milletvekilleri sorununu derhal çözmeliyiz” diye bir çıkış bekliyordum.
Ama olmadı.
Erdoğan tam tersi bir tutum takındı.
Soruyorum: Neden?
Kendilerini Erdoğan'ın çizgisine adayanlar cevap veriyorlar
: “Adam siyasetçi... Yakalamış CHP'yi ümüğünden... Bırakır mı hiç?”
Ben işte bu yaklaşımı bir türlü anlamıyorum.

Sık ümüğünü CHP'nin... Vur CHP'ye... Ez CHP'yi... İçinden parçalamaya çalış... Tükürdüğünü yalat... Saygınlığını dibe vurdurt... Haysiyetli bir çıkış yolunu açma... Kapıyı aralama...
Ne olacak peki?
Diyorlar ki:
“Olacağı belli... Yapılacak ilk seçimde CHP'nin oyları daha da düşecek”.
Ben de diyorum ki:
“Düşecek de ne olacak kardeşim? Memlekette muhalefet olmayacak mı? Hadi CHP'yi düşürdün diyelim, oylar sana mı gidecek? Başka bir alternatif doğmayacak mı? Yüzde 50 almış bir iktidar partisi, hesabı böyle mi yapar? CHP'yi ez, BDP'yi dışla... Peki nasıl çıkacak yeni anayasa? Nasıl çözülecek Kürt sorunu?”

Kendilerini Erdoğan çizgisine adayanlara sesleniyorum:
Hadi kendinizi bir çizgiye adadınız, bir şey demiyorum ama bari yanlış gazlama yapmayın.

Yazının tamamı için tıklayınız.

 

Yorum:

Mehmet Haberal neden bu kadar önemli?

Tıp fakültesi öğrencilik yıllarımdı. Sene 1990, genel cerrahi stajı yapıyorum. Genel cerrahi bölümünde (şu anda İstanbul'da profesör unvanı ile çalışan) yardımcı doçentlerden birisi üniversite tarafından Türkiye'de yeni başlayan organ nakilleri ile ilgili eğitime gönderilmişti. O eğitimden dönen genel cerrahi hocamız bizimle yaptığı bir sohbet sırasında izlenimlerini anlatıyordu. Eğitim için yanına gittiği kimse ise o yıllarda Türkiye'de ilk organ naklini yapan doktor olarak meşhur olmuş olan Mehmet Haberal'dan başkası değildi. Gazetelerde manşet olan, televizyon haberlerine konu olan bu adam hakkında bizimle konuşuyordu: "Mehmet Haberal'ın bu kadar meşhur olduğuna bakmayın. Orada iki uzman hekim var. Asıl işleri onlar yapıyor. İşin büyük kısmını yapan o iki hekim olmasına rağmen sadece Mehmet Haberal'ın adı yayılıyor." O zaman çok şaşırmıştım. Henüz 20 yaşındaydım ve asıl işi yapanla meşhur edilenin farklı olabileceğini ilk defa duyuyordum.

Daha sonra Mehmet Haberal'ın adı 1994 yılında kurduğu Başkent Üniversitesi ile beraber duyuldu. Aradan zaman geçti. Ecevit hükümeti dönemi geldi. O dönemde Demirel Cumhurbaşkanı idi, Ecevit Başbakandı. Ecevit hastalığı nedeniyle Başkent Üniversitesi hastanesinde takip ediliyordu. Ama ilginç bir durum vardı. Televizyondan Ecevit'i görüyorum ve bir iç hastalıkları uzmanı olarak nörolojik bir tanı olan Parkinson hastalığı tanısını anında koyuyordum. Başkent Üniversitesi Hastanesinin anlı şanlı nöroloji profesörü Turgut Zileli ise myastenia gravis tanısı ile Ecevit'e kortizon veriyordu. Kortizon tedavisi nedeniyle eli yüzü şişen ve kızaran Ecevit için Rahşan hanım sevinerek "yüzüne kan geldi" şeklinde değerlendirme yapıyordu. Yapılan bu mükemmel tedavi (!) sonrası Ecevit yürüyemez hale gelince Mehmet Haberal'ın bu hastanesi iş göremez raporu vermek üzereyken son anda uyanan Ecevit'in yakın çevresi hastalarını GATA'ya kaçırarak gerçek hastalığın gerçek tedavisine kavuşmuş oldular. Burada çok ilginç bir tesadüf de (!) gözden kaçırılmaktaydı. Türkiye tarihinin tek iş göremez raporu ile görevinden olan devlet adamı Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'dir. Ona bu raporu veren heyette o zamanlar yeni uzman doktor olan Turgut Zileli de vardı. Bu raporun verilmesi için Hacettepe Üniversitesi'nden seçilen 5 doktordan en genci Turgut Zileli idi. Diğer bir genç doktor ise profesör olduğu yıllarda çevresel nedenli akciğer hastalıkları konusunda tüm dünyanın otorite olarak tanıdığı, sanayide yaygın olarak kullanılan fibröz zeolit adlı maddenin çok yüksek oranda mezotelyoma denilen akciğer zarı kanserine yol açtığını tespit ederek meşhur olmuş olan Yusuf İzzettin Barış idi. Daha sonra bir çok kitap yazan bu değerli ilim adamı kitabının birinde Cemal Gürsel'e iş göremez raporunun nasıl verildiğini anlatmaktadır. Kitabında Turgut Zileli'nin ilginç tavrından söz etmekte, heyetin sözcüsü olmadığı halde ve heyet tam olarak bir karara varmadığı halde başbakanın yanına gittiklerinde heyetin sözcüsü olarak kendisinin seçildiğini ve iş göremez şeklinde karar aldıklarını söylediğini, heyetin de şaşkınlıkla buna ses çıkaramadığını yazmıştır.

Zaman geçti, Ergenekon davası açıldı. Mehmet Haberal tutuklandı. Ancak ne kadar ilginçtir ki eski cumhurbaşkanı Demirel başta olmak üzere herkes seferber oldu. Haberal tutuklu kalması gereken sürenin büyük bir kısmını bir türlü iyileşemeyen (!), eğer kıpırdarsa hayatından olabileceği ölümcül (!) hastalıklarının tedavisini görmek üzere hastanede geçirdi. Sonunda Silivri'de son bulan sürecin devamı çok ilginçti. Bir sağcı olarak tanınan Haberal CHP tarafından Demirel'in özel ricasıyla Zonguldak'tan aday yapılıyordu. Burada aslında çok daha ilginç bir paradoks vardı. Rahşan Hanım eşinin hayatı boyunca CHP muhalifi iken eşinin kurduğu partiyi terk ettiği gibi kendisinin sonradan kurduğu diğer partiyi de terk etmişti ve CHP'ye destek veriyordu. Daha sonradan yanlış tedavi nedeniyle dava açtıkları üniversitenin o günkü rektörü olan Haberal, eşinin kalesi olarak bilinen Zonguldak'tan aday yapılıyordu ve Rahşan hanım buna ses çıkarmıyordu.

Gün geldi, seçim oldu, Haberal seçildi. Ancak ne var ki mahkemelerin tuhaflığı tuttu. Haberal'ı ve diğer tutuklu vekilleri serbest bırakmadılar. Beklenen ne idi, ne oldu? Ama sonrasında inanılmaz bir şey oldu. Koskoca CHP bu adam için kendini ateşe attı ya da attırıldı. Bir adam için CHP gerekirse dört yıl boyunca yemin etmeyeceğini söylüyordu. Burada önemli bir analizi yapmak gerekiyor. Eğer CHP'nin başında Gandi değil de Baykal olsaydı bunu yapar mıydı? Cevabım kesinlikle hayır. Acaba bu manevraların rahatlıkla yapılabilmesi için mi Baykal yerinden edilmişti? Zaten Baykal geçen gün Kılıçdaroğlu ile konuşmuş ve söylentilere göre yemin edilmesi gerektiği konusunda telkinlerde bulunmuştu.

Şaşılacak bir şey. Bir tıp profesörü neden bu kadar önemli oluyor? Türkiye'nin en köklü partisi bir tıp profesörü yüzünden bu kadar kolay ateşe atılabiliyor, feda edilebiliyor. Onu bu kadar önemli yapan nedir? Sanki cevabınızı fısıltıyla da olsa işitebiliyorum. Siz de etrafa yayılan fısıltıları işitebiliyor musunuz?

Ne diyelim, Allah sonunu hayretsin.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Mete Firidin
15.07.2011
09:33

teşekkürler.

Mete Firidin
15.07.2011
09:33

teşekkürler.





Sayı: 108 | Tarih: 10.07.2011
Ahmet Taşgetiren
Ustalık döneminin anlamı
Rüya; Son kabine mi?
2129 Okunma
Zübeyir Erol
Ebubekir Sifil
Moderniteye Direnmek
Üretmeden Tüketmek
1535 Okunma
Zafer Kafkas
Mehmet Şevket Eygi
Osmanlıya Düşman Reformcu İlahiyatçılar
Osmanlıya değil, kendimize bakalım
1480 Okunma
4 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Yanlış gazlama
Mehmet Haberal neden bu kadar önemli?
1459 Okunma
2 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Bütünü çözmek
Af değil erteleme
1213 Okunma
Süleyman Karagülle
Ruşen Çakır
Omurga eski, kabine yeni
Arkadaş, memleket nire?
1194 Okunma
Tayibet Erzen
Ruhat Mengi
Çözüm bulunmuş; evlenmesinler!
Yorumsuz
1132 Okunma
Vahap Alma
Taha Kıvanç
Her dört kişiden biri ajan ise...
Zalim ile mazlumu ayırmak
1127 Okunma
Ahmet Kirtekin


© 2024 - Akevler