ilk notlar
1017 Okunma, 1 Yorum
Zülfü Livaneli - Vatan
Ali Bülent Dilek

 

12.06.2011

Seçim akşamı.

 

Ben de herkes gibi televizyonda o kanaldan bu kanala geçip sonuçları izliyorum.

 

Aslında uzun uzun analizler yapmaya gerek yok. Seçim sonuçlarını gösteren haritaya bir göz atmak durumu anlamak için yeterli.

 

Türkiye, bir iki il istisnası ile baştan başa sarıya boyanmış durumda.

 

AKP kıyılar dahil olmak üzere ülkenin her yerinde oylarını artırmış. Hem de 3. dönemi olmasına rağmen.

 

Aslında konuşulacak iki şey var:

 

Galip niye galip, mağlup niye mağlup?

 

AKP açısından durum net. Halk ona ‘Yola devam!’ diyor.

***

 

 

Asıl konuşulması gereken konu ana muhalefet: CHP, iktidarın dokuzuncu yılındaki AKP’nin yarısı kadar oy almış olmayı nasıl yorumluyor?

 

Acaba ‘Nerede hata yapıyoruz?’ sorusunu soruyor mu kendisine?

***

 

 

Önemli bir soru da böyle yamalı bir grupla CHP’nin Meclis’te ne yapacağı.

 

Sezgin Tanrıkulu ile Sinan Aygün’ü, Turhan Tayan’ı yan yana oturtan parti, kritik konularda nasıl reaksiyon verecek?

 

Mesela Kürt konusunda!

 

İlk sınav bu konuda verilecek.

***

 

 

CHP Genel Başkanı seçimden önce Avrupa Konseyi’nin özerklik şartının önündeki engelleri kaldırma sözü verdi.

 

Bu söz, Kürtlere özerklik içeriyor.

 

Şimdi AKP ve BDP tarafından TBMM’ye getirilecek olan bu önemli konuda grup bütünlüğü korunabilecek mi?

 

Yoksa tarihte çok görüldüğü gibi CHP, içinden yeni partiler mi doğuracak?

***

 

 

2011 seçimi Türkiye’de temel bir değişim yaşandığını ortaya koydu.

 

Ülke değişiyor, halk değişiyor, egemen çevreler değişiyor, sermaye değişiyor, medya değişiyor, devlet kurumları değişiyor.

 

Bir anlamda adı konmamış bir altüst oluşun tam göbeğindeyiz.

 

Bu fırtına seçimden ya da partilerden daha da önemli.

 

Önümüzdeki yıllar Türkiye’nin yapısal değişimlerinin tartışılacağı yıllar olacak.

 

Kürt bölgesine özerklik, anayasa değişikliği, başkanlık sistemi gibi kasırgalar bekliyor ülkeyi.

 

Kolay bir dönem olmayacak.

 

Hep birlikte izleyeceğiz.  

 

Yorum:

Seçimden sonra tufan mı?

Bence de kolay olmayacak.

Türk milletinin düşünecek çok zamanı olacak.

Ama Kur’an’la düşünmedikçe başını bir o duvara bir bu duvara vurup duracak.

Adil Düzen çalışanlarının da 3 vardiya çalışmaları gereken bir dönem olacak.

Allah(cc)hazırlığını ortaya koyacak ve ister istemez Türk halkı bu davete

Uyacak…

Erbakan Hocanın dediği gibi Okararı halk verecek…

 

 

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
18.06.2011
11:31

ALİ BÜLENT KARDEŞ;

ZATEN "SOSYAL TUFAN" İÇİNDE DEĞİL MİYİZ?!.

Bireysel ve toplumsal sorumluluklarımız…

/Reşat Nuri EROL/

Biraz da Molla Kasım’lığı kendimize yapalım, biraz da kendimizi sorgulayalım; acaba fert/kişi/birey ve cemaat/kurum/topluluk olarak nerde hata yaptık, neleri eksik bıraktık; hayatımızın “ilmî ve dinî” alanlarından başlayarak “iktisadî ve siyasî” yani topyekün bütün “sosyal” alanlarında konu üzerinde durup düşünelim... İyi düşünüp sağlam ve sağlıklı “tesbit ve teşhislere” ulaşamazsak, buna bağlı olarak sağlam ve sağlıklı “tedavi ve çözümler” üretemeyiz; sonunda -bu gibi vesilelerle hep hatırlattığımız üzere- çağdaş dünyamızın her alanında var olan “Sosyal Tufan” içinde debeleniyorken, aniden helâk olup gideriz… Elbette içimizdeki beyinsizler yani akletmeyen, fikretmeyen, düşünmeyenlerle birlikte… Kurunun yanında yaş olanlarla birlikte… Size dokunmayan ve bin yıl yaşamayacak yılanlarla birlikte… Bir yazımın sonunda (Seçim sonuçları/ [son değerlendirme], 14.06.2011) bu konuyu belki bir gün “müstakil bir yazı” olarak yazabileceğimi hatırlatmıştım; geciktirmeden yazmam için birkaç talep geldi… O yazımın sonunda, Erbakan Hocamız’ın bu konuda aslında her şeyi öz olarak anlatan ve özetleyen bir değerlendirmesi vardı. Hocamız ne diyordu: “Bakınız… İster gecenizi gündüzünüze katıp bu hak dava için (fert/kişi/birey ve cemaat/kurum/topluluk olarak) çalışın, ister yan gelip yatın; bu Hak davanın başarısını ne bir gün öne alabilirsiniz ne de bir gün geciktirebilirsiniz... Bütün mesele, sizin bu davada nasıl bir imtihan vereceğiniz, nasıl bir karşılık elde edeceğiniz ile ilgilidir. Yapabileceğiniz tek şey bu davada tuzunuzun bulunmasıdır.” Madem söz Hocamız’dan açıldı, O’nun çok önemsediğim bir uyarısını bu hayırlı vesileyle bir kere daha hatırlayalım: “Bâtılda zirvede olmaktansa; Hakta, hakikatte zerre olmayı tercih ederim.” Necmettin Erbakan Akledenler ve Hocamız’ın tabiriyle “hidayeti kararmayanlar” için bu kadarı bile yeter! Siyasi ve sosyal olarak 1970’lerden beri bu işlerin içindeyim… Bu konu üzerinde ilmî ve Kur’anî olarak özellikle 1980’lerin başında Cevdet Said’in Arapça özgün adı “Hattâ Yugayyirû Mâ bi Enfüsihim” olan (Türkçesi “Bireysel ve Toplumsal Değişmenin Yasaları”) kitabını okuduktan sonra durmaya başladım… Bilahare bu kitaba paralel birkaç kitap üzerinde de çalıştım; hattâ birkaç kitabın mütercimi veya müellifi oldum… Zamanla ve özellikle son yıllarda bu gayretler önce haftalık, sonra günlük çalışmalara dönüştü; hâlen de çalışma arkadaşlarımızla birlikte istikrarlı ve verimli bir şekilde yıllardır devam ediyor… Söz konusu kitabın tanıtımı ile ilgili bir değerlendirme kısaca şöyle: İnsana kendi dışından tesbit edilen ve adına “gelişme ve kalkınma” denen hedeflere varabilmek için öncelikle insanın ve toplumun tanınması gerekir. Cevdet Said, bu kitabında, farklı kalkış noktalarından hareket ederek ve başka amaçlar güderek insanın ve toplumun değişme sorunlarını araştırmaktadır. Vardığı sonuç çarpıcıdır. Bu iki öznenin “gelişme ve kalkınma” denen sonu belirsiz tarihsel maceranın aracı değil, aksine kendi tarihini kendisi yapabilecek gücün ve imkânın kendisi olduğunu vurgulamaktadır… Önce kitabın ana dayanağı olan âyeti hatırlayalım: “Gerçek şu ki insanlar/bir kavim kendi iç dünyalarını/nefslerinde olanı değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 13/11) Sonra bu âyete paralel bir âyet daha: “Bu böyledir, çünkü Allah bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez.” (Enfâl, 8/53) Hepimiz nefslerimizde taşıdığımızdan hoşnutuzdur. Oysa kavrayamıyoruz ki bu taşıdıklarımızdan çoğu zevâl bulmasını istediğimiz olgulara kalım hakkı vermekte... Olguların üstümüzdeki baskılarını duyarız da, nefslerimizde taşıdığımız şeylerin bu olguların devam ve sürekliliğine ne kadar katkıda bulunduğunu kavrayamayız... Kur’an’ın insan soyuna öğretmek istediği şey işte budur ve değişim probleminin çözümünü nefste aramak gerektiğini açıkça vurgular... Bu günlük yerimiz bu kadar; değerlendirmemizi şu âyetle noktalayalım: “…FeMaZa Ba’de’l-Hakki İll’d-dalâli…/ …Hak’tan sonra dalâletten başka ne kalır?..” (Yunus, 10/32) Ve mukadder soruyu soralım: “Millî Görüş ve Adil (Ekonomik) Düzen” gömleği çıkarıldıktan sonra geriye ne kalır?!. (Devamı var…)





Sayı: 104 | Tarih: 12.06.2011
Mahir Kaynak
Ne vaat etmeli?
Sermaye ile hesaplaşmak!
1791 Okunma
14 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Evren'i sorgulayan savcılara tek soru
Darbe
1120 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Taşgetiren
O şarkının iktidarı
Aynı Dağın Dikeniyiz
1077 Okunma
6 Yorum
Zübeyir Erol
Ruhat Mengi
‘Ekmeğin karneyle alındığı’ dönem de vardı!
Basında taraf
1045 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
İyiliği Desteklemez, Kötülüğü Kösteklemezsek İşin
İşin başı televizyonlar
1033 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
ilk notlar
seçimden sonra tufan mı?
1017 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ruşen Çakır
Ağrı’dan AKP’ye, Erdoğan’a ve Kürt sorununa bakış
Asıl Galip: Bağımsızlar!
1016 Okunma
5 Yorum
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler