Ne vaat etmeli?
1812 Okunma, 14 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Mahir KAYNAK

5 Haziran 2011 Pazar

İki ülkede iki işçi, aynı makinenin başında, aynı malları, aynı kalitede üretsinler. Bunlardan daha gelişmiş ülkede çalışan diğerinden çok fazla ücret alır ve yaşam kalitesi diğerinden çok ilerdedir. Öyleyse kişinin refahını sadece ürettiği ile ölçemeyiz. Bu iki ülkedeki öğretim üyeleri aynı konuları okutsalar ve aynı düzeyde olsalar bile biri diğerinden çok fazla kazanır. Yani kişi sadece kendi kalitesi ve çalışmasıyla belli bir yaşam düzeyi sağlayamaz, kaderi ülkesinin gelişmişliğine bağlıdır. Bunun dışında güvenliği de ülkesinin gücüne bağlıdır. Mesela Irak’ta yaşayan bir insan, ne kadar değerli olursa olsun, ülkesine yönelik bir operasyonda hayatını kaybedebilir, hiçbir günahı olmayan çocukları da ölmeseler bile sefalete mahkum olur.

- Kişinin hayatı mensup olduğu toplulukla ilgilidir.

- Bir kimsenin çok para kazanması daha mesut olduğunu ifade etmez.

Seçim sürecinde, bazı partiler daha fazla, halka neler vereceklerini vaat ettiler. Bunun geçerliliğini irdeleyelim. Fakirlere para dağıtırsanız bunu önce yiyeceğe ayıracaktır. Parayı dağıttığınız anda ülkede yiyecek üretimi artmayacağı için ya hedefinize ulaşamazsınız ya da birinin yediğini kısar diğerine verirsiniz. Yani hedef ülkenin kalkınması ve üretimin halkın ihtiyaç önceliklerine göre yapılmasıdır. Kalkınmayı sadece milli geliri büyütmekle ölçmek hatalıdır. Mesela üretim artışı sadece lüks mallarda olursa millî gelir artar ama halkın büyük bir bölümünün refah düzeyi değişmez. Ne talep edilirse onun üretimi artar denir ama bu süreç de karmaşıktır ve devletin bir iktisat politikası olmalıdır.

- Üretim artmalıdır. Karşılıksız parayı kime verirsen ver neye yarar.

- Borcu artırır. Ak Parti de bunu yaptı.

Suudi Arabistan zengin bir ülkedir ama geliri petrol ihracından doğar ve dar bir kadronun kontrolündedir. Bu ülke gerekli gereksiz bazı işler yaratarak halka bu parayı dağıtmak zorundadır. Dağıtan güç istediğine verir çünkü istihdam işçinin kalitesine göre yapılmamaktadır ve nitelikli işlerde yabancılar kullanılır. Böyle bir ülkede herkesi en iyi okullarda okutsanız bile demokrasi gerçekleşmez çünkü parayı dağıtanı desteklemek zorunda kalınır.

- Emeksiz gelir, o hakli tembel ve becerikli yapar. Getir sağlayana esir eder. Araplara karşılıksız para veriliyor ve esir ediliyor.

Ülkeyi yönetecek kadrolar ülkenin bütünü için projeler gerçekleştirmeli ve bu projeler ileri teknoloji kullanmalıdır. Mesela bir uçak aldığınız zaman siz ABD’de fabrikada çalışan işçi ve mühendislerin yüksek yaşam koşullarını sağlarsınız, buna karşılık gömlek ihraç ederseniz Amerikalı sizin düşük gelirli bir işçinizin geçimine katkı yapar.

- Alan satana yardım etmiş olur.

- Mübadele iki tarafın refahını yükseltir.

İktisadı rakamlara indirgemek, bu rakamların neleri içerdiğiyle ilgilenmemek ciddi hatalara yol açar. Bunun en büyük örneği Çin’dir. Herkesin gıpta ettiği büyüme rakamlarına ulaştılar ama ürettiklerini ihraç ediyor ve karşılığında ithalat yapmayıp mal sattığı ülkeyi borçlandırıyordu. Bu süreç sonsuza kadar süremezdi. Ekonomik kriz olarak adlandırılan olay bana göre bir operasyondu ve borçlu ülkeler ödeme yapmadan borçlarından kurtulacaktı. Bu çok karmaşık süreci basit bir örnekle açıklamaya çalışalım. Yunanistan bir adasını büyük bir para karşılığında yabancıya satsın. Adada egemenlik Yunanistan’da olacak sadece sahibinin adı yabancı olacaktır. O kişinin adadan elde ettiği geliri ülkesine götüreceğinden emin miyiz? Ya da eğer o adaya bir Yunanlı sahip olsaydı parasını bu ülkede tutar mıydı? Son zamanlarda ülkemizin dışına yapılan gelir transferlerinin ne kadarının vatandaşlarımıza ait olduğunu biliyor muyuz?

- Bir ülkeye karşılığı vermerde yabancı para gelirse, ülkeye yararlı mı olur.

- Dışarıdan alınan borç veya hibe o ülkede ithalat olur. İç üretim durur ve ülke çöker.

 

 

 

Darbeyle hesaplaşmak

11 Haziran 2011 Cumartesi

 

Darbelerin meşru olmadığına karar verip sorumluları yargılamak meselenin bir boyutudur ama sadece bununla yetinip siyasi nedenlerine ve asıl aktörlerine kayıtsız kalmak bilmecenin çözülmemiş olması anlamına gelir.

Bir olayı doğru anlamının temel koşulu içindeki çelişkileri çözmektir. 12 Eylül 1980 öncesi şu sorulara cevap aradım: Solcular Türkiye’nin ABD emperyalizminin kontrolünde olduğunu söylüyor ve bununla mücadele ediyordu. Ancak darbeden sonra ABD yetkilileri “Çocuklarımız başardı” dedi. ABD hangisinden yanaydı? Onunla iyi ilişkiler içinde olan Demirel’den mi yoksa onu devirenlerden mi yanaydı?

- 80 darbesini kim yaptı.

- ABD tekel sermayesi CİA’ya yaptırdı.

 

Darbeden önce ABD’de tek gücün egemen olmadığını, iki farklı dünya görüşü olanların çatıştığını ve bunun ülkemize yansıdığına karar verdim. Bunlardan biri iktidardaki AP hükümetini, diğeri darbeyi destekliyordu. ABD’deki darbeyi destekleyen kanat SSCB’yi güç odağı olmaktan çıkarmak ve yeni dengenin ABD ile Avrupa arasında kurulmasını istiyordu.

- ABD’de iki görüş çatışıyordu.

- Sermaye Türkiye’deki solcuları finanse ediyor, ABD’yi Türkiye’ye müdahaleye zorluyordu. Darbeyi asker yapmıyor, askeri darbeye zorluyordu.

 

Şu sorunun cevabını o zaman aradım ve bir cevap buldum: Demirel SSCB ile özellikle iktisadi alanda yakın ilişkiler içindeydi ve Hindistan’dan sonra en çok SSCB yardımı alan ülkeydi. İktidarın bu politikası Türkiye’nin ABD’den uzaklaştığı, SSCB ile ittifaka yöneldiği anlamına mı geliyordu yoksa ABD’nin bir kanadı, eski dengenin devamı için, SSCB’yi takviye amacıyla Türkiye ile yakınlaşmasını mı istiyordu?

- Demirel Sovyetler ABD’nin isteği ile mi yapıyordu.

- Sovyetler, Sermayenin alt çenesi. Teşhis doğru olabilir.

Başka bir durum siyasi anlayışımızın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyordu. Siyasi partileri ve kişileri ideolojisine göre tasnif ediyor ve değerlendirmemizi ona göre yapıyorduk. Oysa Demirel ve Özal’ın orta sağda olduğunu söylüyor ama bunların rakip olduklarını, birbirinden çok farklı ekonomik ve dış politikaları olduğunu göz ardı ediyorduk. Aynı tezadı daha sonra da yaşadık. Mesela Refah Partisi ile AKP’nin ideolojisi aynı ama politikaları hiç benzeşmiyor. Asıl önemli örnek CHP’nin bir günde dönüştürülmesi ve aynı tabanla zıt bir dünyaya yönelmesidir. İnönü Ecevit ile dövüştü ve kaybetti. Kendisi ile özdeşleşen partisinden istifa etmek zorunda kaldı.

- CHP dönüştürülüyor. Ecevit’e dönüştürüldü kaybetti.,

- Sermaye para kullandı, Genç partiye barajı geçirtemedi. Şimdi para kullanıyor Halk partisini iki partiden biri yapmak istiyor.

 

Darbeci askerler de meseleye ideolojik açıdan baktılar ve meselenin siyasi boyutundan habersizdiler. Onlara göre Türkiye için dört tehlike vardı ve bunlar komünizm, irtica, Kürtçülük, Türkçülük olarak belirlenmişti. Dünyada iki kutup vardı: Biri ABD öncülüğünde NATO, diğeri SSCB öncülüğünde Varşova paktı idi. Biz Batılı idik ve SSCB bloğunun simgesi komünizm idi. Diğer tehlikeler iç dinamiklerin eseriydi. Bunu bilen güç odakları bu tehlikelerden birini ya da birkaçını öne sürerek askeri darbeye sürüklediler. O günlerde ülkemizdeki çatışmaların Batı içindeki  farklılaşmanın sonucu olduğunu söylediğimde olumsuz karşılandım ya da SSCB’yi desteklemekle suçlandım.

- Komünizm, irtica, Kürtçülük ve Türkçülük. Tehlike olarak görülüyor.

- Bunların hepsinin arkasında tekel sermaye vardı. Organize o etmişti.

 

Kürt sorununun barışçı yollarla çözülmesine katkı sağlamaya çalışmam birçok bedel ödememe sebep oldu. Bu nedenle çatışmada taraflardan birini desteklemek yerine gözlemci olmaya karar vermek zorunda kaldım. Amacım olayların doğru bir fotoğrafını çekmek ve kararı halka bırakmak oldu. Varacağım yeri de yıllar önce belirledim. 21 Eylül 1986’da Milliyet gazetesindeki röportajım şu sözlerle sona eriyordu: Oyunun sonucu belli. Ben yenileceğim. Sonu belli bir oyunu oynuyorum. Sadece iyi oynadı desinler.

- Gayem çatışmadan Kürt sorununu çözmektir. Yenileceğimi biliyorum, iyi oyun oynamış olayım diye oynuyorum.

- Kürt sorunu değil tekel sermaye sorunu. Yenilmek istemiyorsan Adil Düzen’in yanında yer al.

 

Yazı    : Darbeyle hesaplaşmak

Yorum: Sermaye ile hesaplaşmak.

İnsanlık göçebe döneminde yaşarken 10 000 sene önce tarım dönemine geçtiler. 5000 sene önce de sanayileşmeye başladılar. Bugün tamamen sanayileşmiş durumdadırlar. Nuh, İbrahim, Musa ve İsa köşe taşlardır. Son hamle Kuran’la yapılmıştır. Bundan beş yüz sene önce Yahudilerin öncülüğüne Bugünkü uygarlıkla sanayi uygarlıklarını tamaşladılar. Sermaye şimdi dünyada tek İsrail devleti oluşturma hevesindedirler. Sovyetleri onlar kurdu, NATO onların eseri.

    Sermaye karşılıksız parayı keşfeşmiştir. Parası ile dünyayı yönetmek istiyor. Bunun için dünyadaki tüm silahlı silahsız sosyal gruplar parası ile destekler. Onları karşı karşıya getirir. Bütün sosyal grupların başında kendi adamları vardır. Baskı ile ve gönülle onu desteklerler. Böylece perde arkasından dünyayı o idare etmeye çalışır.

    Yeni bir sosyal grup ortaya çıkmaya başlayınca önce onları yokluğa mahkum eder. Seslerini boğar duyurmaz. Direnç devam ederse hemen oraya ajanlar sokar ve orasını kendine bağlamaya çalışır. Eğer grup büyümeye başlarsa. Saldırmaya başlar ve onu saldırarak çökertmeye çalışır. Bu çoğu zaman o grubu büyür. Onu böler ve etkisiz hale getirir.

    Bu böyle devam etmektedir. Cari düzende bunu değiştirmek mümkün değildir. Kuran’a göre bunun böyle olacağı İsrail sürede anlatılmaktadır. Bu gelişlerinin sona ereceği de Kuran’da bildirilmektedir.

     Biz de diyoruz ki, bunlar yakında mağlup olacaklardır. Mahir Kaynak’ın ümitsizliğe düşmeye gerek yoktur. 1960’larda Erbakan ve Gülen ile legal çalışma kanatıtla ımanış halkımızı meşru kurallar içinde organize etmeye başlamıştık. Türkiye’deki Kürt Türk, Kemalist anti Kemalist, Sünnî Şiî, Laik anti Laik bölünme ve çatışmayı önleme olarak çalıştık. Türkiye bugün bölünmemiştir. Bölünme durumunda da değişir. Sorunlar Adil Düzen’le çözülecektir.

Bunun için Türkiye bağımsız ocak, bucak, il kuruluşlarına göre örg,teşlm edşir. Yargıda hakemlik sistemi getirilmelidir. Ordu sayısı 12 çıkarılmalı ve her bölge bir ordunun güvenliğine verilmelidir. Ordular doğrudan devlet başkanlığına bağlanmalıdır. Asker sivile sivil askere karışmamalıdır. Başkan asker olmalıdır.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
15.06.2011
09:43

BİR ARKADAŞIMIZ (HARUN ÖZDEMİR) İZMİR'DE ADAYDI; KAZANAMADI...

DARISI BELEDİYE BAŞKANLIĞINA; KARABAĞLAR OLABİLİR...

BU VESİLEYLE İZMİR SEÇİM YORUMU:

AK Parti İzmir’de başarılı oldu mu?

Halit TUNÇ

Rotahaber Türkiye’de bir gelenektir.. Her seçim sonrası, herkes başarılıdır, herkes kazanmıştır. Okunma: 70Yorum Sayısı: 0 15.06.2011 08:12 Gazeteci olarak 25 yıldır seçimleri izlerim, hiçbir siyasi partinin ya da liderin çıkıp “özür dileriz, biz başarısız olduk” dediklerine tanık olmadım. Seçim başarısı biraz görecelidir… Liderine göre değişebiliyor… 12 Haziran Genel Seçimlerinin İzmir sonuçlarına gelince.. Ak Parti gerçekten “büyük bir zafer kazandı mı” sorusuna yanıt arıyorum.. 1.Bölge CHP yüzde 43.21’le 526 bin 020 oy aldı. 6 Milletvekili Ak Parti yüzde 37.25’le 452.714 oyla 6 Milletvekili MHP 133.458 oyla 1 milletvekili meclise gönderdi. BDP’nin bağımsız adayı Mehmet Tanhan, sessiz sedasız 60 bin oy aldı. İddialara göre, bu Kürt adayın 12 bin 500 oyu geçersiz sayılarak çöpe gitti. Mehmet Tanhan’nın ekonomik yetersizliklerden dolayı, uzun çabalara rağmen kendisini tanıtabileceği kahvaltılı bir basın toplantısı düzenleyemediğini bilenlerdenim. ( Milyon dolarlık bütçelerle seçim kampanyası sürdüren partilerin 44 bin oyun ne anlama geldiğini bilmeleri için bu ayrıntıya girdim) 2.Bölge CHP Yüzde 44.39’la 571.077 oy aldı, 7 milletvekili Ak Parti yüzde 36.49’la 469.465 oy aldı, 5 milletvekili BDP’nin Bağımsız Adayı Erdal Avcı 37 bin oy aldı. Doğu Perinçek 13 bin oyla Erdal Avcı’nın çok gerisinde kaldı. Bu bölgede de bağımsız aday Erdal Avcı’nın 7 bin oyunun geçersiz sayıldığı iddia ediliyor. 2007 Genel Seçimlerinde Ak Parti Yüzde 30, CHP Yüzde 36 dolayında İzmir’de oy almıştı. Her iki parti de İzmir’de oy oranlarını arttırdı. Bu arada Mehmet Tanhan, Erdal Avcı ve Doğu Perinçek’in 100 bin oyu da barajı aşan üç parti arasında “kardeşçe” bölüştürüldü. Ak Parti İzmir’deki hedefine ulaştı, ancak öyle zafer çığlıkları da atmasınlar. Bütün Türkiye’de birinci olan Ak Parti, İzmir’de hala 2. partidir. Binali Yıldırım, Ertuğrul Günay takviyesi, hükümetin gücünden gelen psikolojik üstünlükleri olmasaydı… İzmir’de en fazla 9-10 Milletvekili çıkarırlardı. Bu oy potansiyeli de zaten hep vardır.. İzmir’de milletvekili sayısının da 24’ten 26’ya çıktığını da siyasi hesaba katarsak… CHP oylarını yüzde 8, AK Parti’de yüzde 6 artırmış oldu. Tablo bundan ibarettir. Ben Ak Parti’yi İzmir’de zafer kazanmış olarak görmüyorum. Çünkü taşıma suyla değirmeni döndürdüler. O su da bitti. Önümüzdeki yerel seçimlerde bu oy oranını koruyabilirlerse, şimdi CHP’yi geride bıraktıkları ilçelerden Belediye Başkanlıklarını kazanırlarsa işte o zaman bu başarı gerçekten tescillenmiş olacak. Önemli olan İzmir ve İzmirlilerle anlaşır olmaktır. NOT: Binali Yıldırım ve Ertuğrul Günay’ın İzmir adına üstlendikleri sorumluluk ve kentlinin beklentilerine bir sonraki yazımda değineceğim…

Reşat Nuri Erol
15.06.2011
16:48

İki Başbakanın iki Cenaze Namazı

(Milli Görüşçüler neler yapmalı?)

Sadrettin Karaduman

15.06.2011

19381 kez okundu

Saadet Partisi GİK Üyesi ve İstanbul Eski İl Başkanı Sadrettin Karaduman yazılarıyla artık Ajans5.com'da Sene 1871… Eminönü Yeni Camide dönemin başbakanı (sadrazam) Mehmet Emin Ali Paşa’nın cenaze namazı kılınır. Yeni kapı Mevlevi hanesi şeyhlerinden Osman Efendi cenaze namazını kıldırdıktan sonra cemaate döner: Nasıl bilirsiniz merhumu? Diye sorar. Cemaatte çıt yok. Bir kez daha aynı suali tevcih eder. Gene kimseden ses çıkmaz. Bu defa soru şeklini değiştirir ve şöyle sorar: Sadrazamlık yapmıştı. Hariciye nazırlığı yapmıştı. Merhumu iyi bilirsiniz değil mi? Der. Ama nafile gene kimseden çıt çıkmaz. Mustafa Reşit Paşa’nın “Tanzimat fermanı”ndan sonra o da “Islahat Fermanı”nın baş aktörüdür. Bu milletin kendi değerlerinden ve 1000 yıllık tarihinden koparılıp “lider ülke” iken bu hale gelmemizde etkili bir rol üslenmiştir. Mustafa Reşit Paşa, ve Keçeci Zade Fuat Paşa ile birlikte hala acı sonuçlarını yaşamakta olduğumuz bozuk düzenin kurucuları olmuşlardır. Bu üçlünün ne yapmak istediği millet tarafından iyi algılanmış ve Onun içindir ki; cemaat onu tezkiye etmemiş, “iyi biliriz” dememişlerdir. Bu tablonun tek cümlelik özeti şudur: “Millet’in devletten kopuşu” Sene 2011… Fatih Camiinde 54. Hükümetin Başbakanı merhum Necmettin ERBAKAN hocamızın cenaze namazı kılındı. Ordu- Hükümet, Devlet-Millet Herkes oradaydı. Kendi tarihimizde benzeri görülmemiş Mahşeri bir kalabalık hüsn-ü şehadette bulundu, dualar eşliğinde onu uğurladı. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. Milletimizin teveccühü ve vermek istediği mesaj şudur: “Devlet-millet kaynaşması” 1839 “Tanzimat fermanı” ile çatallaşan daha sonra, “Batı” istikametine doğru adeta “tek yön” olarak akan yol 1997 yılında “D8” in kuruluşu ile tarihi güzergah yeniden canlandırılmış ve Dünyaya ilan edilmiştir. Sultan Abdülhamid’in “İslam birliği” gayretleri 100 yıl sonra küresel bazda meyvelerini vermiş,158 yıllık yanlış işaretlenmiş yoldan geri dönüş başlamıştır. 1871 yılında batı medeniyetinin soğuk yüzünün temsilcisi milleti devletten koparmış, 2011 yılında kendi medeniyetimizin sıcak yüzü’nün nurlu temsilcisi milletle devleti bir araya getirmiştir. Kim ne derse desin; Bu bir milattır ve mesaj açıktır: Tarih kendi mecrasında akmaya başlamıştır. Bu akışı önlemeye kimsenin gücü yetmeyecektir. * Soğuk savaş döneminin sona ermesi ve tek kutuplu sisteme geçiş * Tarihin sonu * Medeniyetler çatışması * Yeni Dünya düzeni Adına ne derseniz deyin. Geliştirilen tezlerin tümü askıda kalmıştır. Bu tartışmalara girmeden üç cümle ile bu dönem şöyle özetlenebilir: 2000 yılı başında küresel güçlerce planlanan “yeniden yapılanma” süreci tamamlanamamıştır. BOP, BİP gibi planlar, programlar iflas etmiştir. Şu an Batılılarca yürütülen işgal provaları ve onların oluşturduğu kaotik planlar da netice vermeyecektir. 1973 seçimlerinin ardından nasıl MSP’siz hükümet kurulamadı ise, bu yüz yılın başında da Erbakan’ın tezleri dikkate alınmadan “yeniden yapılanma” süreci tamamlanamayacaktır. Küresel projelerde olduğu gibi ulusal ve iç siyasette de durum aynı. 12 Mart muhtırası ve MNP’nin kapatılması. 12 Eylül 1980 de yapılan askeri darbe, 28 Şubat 1997 post-modern darbe ve nice plan-projeler… Bunların tamamı dışarı ile irtibatlı bir şekilde Erbakan’ın önünü kesmeye, 1839 dan beri kopuk olan devlet-millet irtibatının önlenmesine yönelik hareketler olarak tarihe geçmiştir. 6 Kasım 1983 seçimleri Turgut Özal’ı tek başına iktidara taşıdı.3 Kasım 2002 seçimleri sonunda da Tayyip Erdoğan tek başına iktidar oldu. Üçüncü seçimden de iktidar olarak çıktı. Sadece iktidar partileri değil son zamanlarda kurulan partilerin tamamına yakını -her ne kadar redd-i miras’ta bulunmaya çalışsalar da- toplumdaki algıdan istifade ile hayatiyetlerini devam ettirdikleri bilinen bir gerçektir. Yani bu millet Erbakanla bir şekilde irtibatlı gördüğü kişilere itibar etmiştir. Bu yolun dışında zorlama koalisyonlar tutmamış, siyasi partiler de silinip gitmiştir. Geçmiş dönemlerde bir alim ciddi bir eser ortaya koyar, ondan sonra gelen alimler de o eseri şerh eden onlarca kitap yazarlar ve bu alimin ifadeleri iyice anlaşılır hale gelirdi. Hocamız –merhametinden olsa gerek- ortaya koyduğu eserin adeta şerhini de kendisi yazdı. Erbakan vefatından sonra daha iyi anlaşılmışa benziyor. Hocamızın vefatından sonra yerel, Ulusal, ve Dünya basınında 1000’in üzerinde makale yayınlandı, demeçler verildi, haber ve yorumlar yapıldı. Bunların tamamı müsbet yorumlandı ve Erbakan küresel etkileri olan bir şahsiyet olarak ele alındı. BUNDAN SONRA NE OLACAK? Takipçilerin, bu milletin, İslam aleminin ve ilgili herkesin atacağı adımlar şu muhtemel iki sonuçtan birini doğuracaktır: – Ya Dünyada iz bırakmış, bu kadar etkili olmuş fikirler 1 Mart 2011 de Erbakan’la birlikte mezara gömülmüş olacak, – Ya da bu fikirler uygulanarak, tarihin yeniden yapılmasında insanlığın hizmetine sunulmuş olacaktır. Şu andan itibaren herkesin çok dikkatli olması gerekiyor. Kimin, niyeti ne olursa olsun etkili ve yetkili kişilerin, -Erbakan Hocamızın 42 yıllık dava arkadaşları ve aile bireyleri de dahil- atacakları her adım yukarıda belirttiğimiz muhtemel iki yoldan birine hizmet edecektir. Onun içindir ki; herkes özverili bir şekilde şu konuların çözüme kavuşturulmasına yardımcı olmalı ve kurullar aracılığı ile camiamızın yeni dönemin şekillenmesine katkısı sağlanmalıdır. 1- Yüksek İstişare Kurulunun işlevi ne olacak? Merhum liderimizin 2008 kongresi öncesinde GİK, il başkanları, il müfettişleri ve il sorumlularının da hazır bulunduğu toplantıda açıkladığı temel prensipler gereği Lider, YİK, Genel başkan çizgisi devam ettirilecek mi? 2- Kongre ve Genel başkanlık seçimi nasıl yapılacak? 3- Geçmiş 42 yılın masaya yatırılması, sonuçlarının değerlendirilmesi ve gelecek dönemin kurgulanması için bir çalışma başlatılacak mı? Milli Görüşte ilk ayrışma 2001 de yaşandı. Hocamızın dava arkadaşları ve parti üst yönetimi neredeyse eksiksiz, tam kadro olarak Liderin işaret ettiği tarafa yönelmişlerdi. Partide herkes ayrılanlara karşı Hocamızın geliştirdiği dili kullanmıştı. Acaba şöyle bir kaç soru sorsak haddi aşmış olur muyuz? Bilmem. Ama ben tüm cesaretimi toplayıp bu soruları sormanın ve cevabını bulmanın bir ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz dava büyüklerimizi çok seviyoruz, ama, davamızı daha çok seviyoruz. 1- AK Partinin kuruluşundaki hassasiyet ve lidere sadakat HAS parti’nin kuruluşunda da ağabeylerimiz tarafından aynı ölçüde ortaya konulabildi mi? 2- 20 Ekim 2008 Büyük kongresi için genel başkanlık teklifinde aşırı ısrarcı olanların isabet etmedikleri ortadayken yukarıda belirttiğimiz ilk iki konunun çözüme kavuşturulması hususunda bu ağabeylerimizin tavrı ne olacak? 3- Bu dönemde sorumluluk taşıyanlar geçmiş dönemlerden daha dikkatli, daha müşfik, daha adil, kimsenin önünü kesmeden, herkesin katılımını sağlayan istişareye açık, oldu-bittiye getirildi yorumuna mahal bırakmayan, katılımcı ve şeffaf bir anlayışla hareket edebilirler mi? 4- Rutin teşkilat çalışmaları dışında önümüzdeki 40 yılı nasıl planlayabileceğimiz hususunda (milko temsilcileri, araçtırmacı, yazar, sosyolog, akademisyen v.s)’lerin de dahil edildiği bir takım çalışmalar yapılabilir mi? 40 yıllık müktesebatımızdan ve çizgimizden hiçbir şekilde ve hiç kimseye karşı taviz vermeden; Sadece Milli Görüş değerleriyle anlamlı olan Saadet Partisi, bu değerlere sıkı sıkıya bağlanarak kendisini yeniden inşa etmelidir. Erbakan, 20. yüzyılda bir anlamda kendisiyle özdeşleşen Milli Görüş hareketinin temel ilkelerini, yani aksiyomlarını, kendi medeniyet değerlerinden günümüze uyarlayarak ortaya koymuştur. Erbakan, hiçbir ideolojinin etkisinde kalmadan, Milli Görüş ilkelerini ortaya koyarken, ayrıca bunun ihtiyaçlara cevap verecek şekilde; sade, anlaşılır ve uygulanır olmasına da özen göstermiştir. Bu güne kadar herkesin itaat ettiği, içeriden kimsenin itiraz etmediği, son sözü söyleyen biri vardı. Şimdi o imkandan mahrumuz. Yeni dönem planlanırken; Yönetenlerle yönetilenler ilişkisini, korku ve vehimler üzerine değil, güven esası üzerine kurmaya özen göstermeliyiz Yönetmeye talip olduklarımıza güvenmeden ve değer vermeden başarının gelmeyeceğini bilmemiz lazım. Farklılıkları bir arada yaşatabilmek, yönetmenin en önemli vasfıdır. Teşkilat olarak birbirimizi anlamamak veya yanlış anlamak gibi bir lüksümüzün olmadığına inanıyoruz. Dışlama, mahrum bırakma gibi yanlış yollara sapmadan, Objektif kriterlere dayalı, sürdürülebilir, sağlam, ikna edici, kalıcı ve itimat besleyen bir geleneğin yerleşmesi ve gelişmesi için çaba göstermeliyiz. En ciddi konulardan, en basit ve gündelik sorunlara kadar, istişareyle aldığımız her kararı uygulamaya çalışmalıyız. Önemli hiç bir konuda istişaresiz ve izinsiz adım atmamalı. Hiç kimse kendisini müstağni görmemeli. Eleştirileri büyük bir saygıyla ve değerini küçümsemeden dinleyip gereğini yapmaya çalışmalıyız Geleceğimizi emanet edeceğimiz genç jenerasyonu çok iyi eğiterek, onların önünü açarak, yeni kadrolar yetiştirmeye çalışmalıyız. Olmazsa olmazlarımızın başında yerinde ve sürekli eğitim çalışmaları olmalıdır. Bunun için Sandık bölgesi eğitim halkaları oluşturup bu eğitimleri hayatımızın bir parçası olarak sürekli hale getirmeliyiz. Hiç birimiz kendimizi yeterli görüp bu çalışmalardan uzak kalmamalıyız. Bu çalışmalar Genel başkandan üyelerimize kadar herkesi kapsamalıdır. Bu eğitim çalışmalarının sayısız faydaları olmakla birlikte ben üç faydasını sizlerle paylaşmak istiyorum. 1. Şahsımız ve ailemiz; İçi boş günlük politik mülahazalardan kurtularak kulluk bilincine varacak ve dava çalışmalarında daha şuurlu ve istikrarlı bir yapı kazandıracaktır. 2. Toplumu şuurlandırma ve taban kazanma; Yıllardır içine düştüğümüz kısır döngüden kurtularak (Haftanın 4,5,6 günü) toplanıp dağılmanın ötesine geçemeyen toplumla kopuk bir teşkilat yerine, her hafta yapacağımız sandık bölgesi eğitim toplantılarına komşu ve yakınlarımızı da davet ederek onlarında şuurlanması ve bilinçlenmesini sağlayacak böylelikle toplumla bütünleşeceğiz.42 yıllık mücadelemiz göstermiştir ki biz toplumla birebir ilişki kurup onları şuurlandırmadan başarıya ulaşamıyoruz. Bu her şeyden önce peygamberin (sav) mesajını topluma ulaştırma yöntemidir. Onun kutlu ashabının hepsi bu çalışmalarda yetişmiştir. En etkili ve kalıcı yöntemdir. Şu an hala yeryüzünde en geniş tabanlı hareketlerin çalışma ve tebliğ yöntemi de budur. Ve merhum liderimiz 40 yıl bize ısrarla sandık bölgesi çalışması dedi, ne yazık ki büyük bir kısmımız onun koyduğu bu temel prensibi anlayamadık. Tamamen iş işten geçmemiştir. Allahın izni ile biz ihlasla ve azimle bu çalışmaları başlatır ve devam ettirirsek 3-5 yıl içerisinde eskisinden daha güçlü ve kalıcı birşekilde geri dönebiliriz. Zira çınarın kökü duruyor sadece suya, güneşe ve birazda titiz bir bakıma ihtiyaç var. Bunlarda sürekli eğitimle mümkündür. 3. Eğitimli ve üstün ahlak sahibi teşkilat mensubu; Yapılacak bu eğitim faaliyetleri bizi kalifiye teşkilat mensubu bulma açmazından da kurtaracak, böylece tabandan yukarı doğru sürekli eğitimli kadrolar yetişerek hareketimizi gelecek nesillere daha emin ellerle taşıyacağız. Teşkilat yapısı içerisinde her şeyin kurallara bağlanmasını, vazedilen kurallara herkesin uyması gerektiğini yazılı hale getirmeliyiz. 12 Haziran seçim sonuçlarını da dikkate alarak geleceğe yönelik ciddi plan ve programlar yapmalıyız. Allah (cc) bizleri istikamet üzere daim kılsın duası ile…

Reşat Nuri Erol
16.06.2011
14:05

Davutoğlu'nun pergeli hayata geçerken, kısa ve uzun vadede, Türkiye'yi neler bekliyor? Konunun uzmanı Mahir Kaynak'tan benzersiz yorumlar...

Uluslararası ilişkiler uzmanı ve iktisatçı Prof. Dr. Mahir Kaynak, iyibilgi.com için seçim sonuçlarını değerlendirdi.

Hocam 12 Haziran genel seçim sonuçlarını, dış politika açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Eskiden beri Türkiye'den beklenen bölgenin hamisi, lideri konumunda olmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri diyordu ki "Türkiye bizimle ittifak yapar". Öteki taraftan Avrupa Birliği için "Olmayan bir yere girilmez" derdim. AB dağılmak üzere. Siyasi birliğini sağlayamayacağı anlaşılıyor. Şöyle bir model kurdum: Dünyada dengede olan iki güç olacaktır . Rusya ve ABD. Bu iki gücün istinat noktası Türkiye olacaktır. Bir terazi gibi düşünün. Bir ucunda Rusya, öteki ucunda Amerika ve ortada bu dengeyi sağlayan Türkiye.

Bu seçim sonuçları aslında sizin çizdiğiniz modele gayet uyumlu...

Evet, gayet uyumlu. Bakın bu seçimde, aslında resmi ideoloji tasviye edildi. Kılıçdaroğlu'nun Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki görevi buydu. Ve görevini tamamladı..

Türkiye bölgenin hamisi olacaksa, Akdeniz havzasında İsrail ile yaşadığı gerginlik ve dolayısıyla iki ülke arasında soğuyan ilişkiler, bundan sonra nasıl bir rota izler?

Evvela ben size şu soruyu sorayım: İsrail ABD'nin dostu. Suudi Arabistan ABD'nin dostu. Peki bu ikisi de birbiriyle dost mu? Bize senelerdir yutturdular bu işi. Bunun bir tezat olduğunu ben biliyordum. Burada İsrail'in görevi bölgede husumet yaratmak, düşman rolü oynamak ve böylece batıya düşmanlığı üzerine almaktı. Yeni modelde böyle bir düşmanlığa gerek yok! Çünkü Arap dünyası Türkiye ile bütünleşiyor. Eski model ortadan kalktı. Bundan sonra İsrail kendi sınırları içersinde güvenlikte olmayı bekleyecektir, o kadar. Karşıt olmaktan çıkacak...Ama bu zaman ister. Bu değişim zaman alacaktır. www.iyibilgi.com özel

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
04:30

ÖZELLİKLE ÜSTAD'IN DİKKATİNE...

Kutupta namaz vaktini Kuzey Işıkları belirler

Kur'an-ı Kerim'den yola çıkarak kutuplarda araştırmalar yapan Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, kutuplarda namaz vakitlerini gece ile gündüzün değil, adına 'Kuzey Işıkları' denilen güneş halelerinin meridyene göre hareketlerinin belirlediğini söyledi. PROF. DR. ABDULAZİZ BAYINDIRORHAN TURAN - İSTANBUL İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi ve Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, 20 yıl süren araştırmaları sonucu "Kutuplarda namaz" sorununu tarihe gömdü. Bayındır'ın çalışmasına göre; modern astronominin bizlere öğrettiklerinde derin bir belirsizlik var. "Güneş doğduğunda gündüz, battığında da gece olur" kabulünü çürüten Bayındır, kutuplarda yaptığı çalışmayla, Güneş'in ufuk çizgisi altında olmasına rağmen gündüzün yaşanabildiğini, ufuk çizgisi üzerinde olduğunda da gecenin olabileceğini ortaya koydu. 20 yıldır gökyüzü gözlemleriyle uğraşarak, namaz vakitleri üzerinde çalışmalar yapan Bayındır, kutuplarda bulunan ve "Kuzey Işıkları" olarak bilinen Güneş halelerinin de Allah'ın bu bölgedeki vakit ayarlama sisteminin bir parçası olduğunu öne sürüyor. GECE İLE GÜNDÜZ, GÜNEŞ'TEN BAĞIMSIZ Ayetleri mecaz yorumlayarak daha iyi anladığını kaydeden Prof. Dr. Bayındır, "Astronomi bu konuyu tahlil edemediği için gündüz ve gece deyip geçiştiriyor. Gece ve gündüze dair bildiğimiz tanımlama tarih olmuştur" diye konuştu. Kutuplarda 7 kişilik ekibiyle çalışmalar yürüten Bayındır, bu bölgede 5 vakit namaz için Kuzey Işıkları'nın yeterli olduğunu belirledi. Enbiya Suresi'nin "Geceyi, gündüzü ve ayı yaratan O'dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir" mealindeki 33. Ayeti'ni örnek gösteren Bayındır, gece ile gündüzün Güneş'ten bağımsız hareket etiklerini dile getirdi. Çıplak gözle bile anlaşılır "Vakitler çıplak gözle bile anlaşılabiliyor" diyen Bayındır, 22-26 Haziran'da Norveç'in Tromso kentinde ikinci bir çalışma yapacaklarını ve bunun kamuoyuna duyurulacağını anlattı. Bu çalışmayla takvim çalışması yapacaklarını vurgulayan Bayındır, İÜ Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Ökten'in bu çalışmalar sonucunda yeni bir takvimin yapılabileceğini söylediğini aktararak, namaz vakitlerinin bölgesel nitelikte hazırlanmasına çalışılacağını kaydetti. Işıkların meridyene göre konumu Kutuplarda namaz vakti, dünyanın geri kalan kısımlarında olduğu gibi Güneş esas alınarak değil, gözlem yöntemiyle belirleniyor. Tüm vakit namazları ufuktaki ışıklara bakılarak kılınıyor. Vakitleri ise Kuzey Işıkları olarak bilinen güneş halesinin, meridyene göre olan konumu ortaya koyuyor. Buna göre 5 vakit namaz şu gözlemlere göre kılınıyor: SABAH: Kuzey ışıkları batı ucuna kadar belirir. ÖĞLE: Güneşin halesi ve ışık dairesinin, meridyenin sağına doğru kaymaya başladığı an İKİNDİ: Güneşin halesinin orta noktasının bulunduğu yerle, batı noktasının tam ortasına güneş kaydığı an AKŞAM: Doğu tarafında, diğer yönlere göre göreceli olarak karanlık belirdiğinde YATSI: Yatsı batı tarafında beliren aydınlığın yok olmasıyla birlikte. YAYIN TARİHİ: 17.06.2011

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:27

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bayındır, Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerinde yatsı ezanının okunduğu vakitte namaz vaktinin bittiğini ifade etti.

İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi ve Süleymaniye Vakfı Din ve Fıtrat Araştırmaları Merkezi Başkanı Prof. Dr. Abdulaziz Bayındır, “Havadaki bütün ufuklar karanlığa dönüştüğünde yatsı namazı vakti biter” dedi. Bayındır, “Türkiye’de ve diğer İslâm ülkelerinde yatsı ezanının okunduğu vakitte namaz vakti doluyor. Yani o ezan, yatsı namazının bittiğini ifade ediyor. İnsanlar başladığını zannediyor. Mezhepler üzerine yaptığım çalışmada Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerini kuran alimlerin tamamı hava karardığı zaman yatsı vaktinin bittiğine tamamen ittifak ediyor. Çünkü ilgili hadis ve ayetler kesindir. Sonra ne olduysa Maliki mezhebi hariç, diğer mezhepler yatsı namazını sabah vaktine kadar uzatmış. Bu konuda da herkes, Kur’ân-ı Kerim’in İsra Suresi’nin 78. ayetine bakarsa namazın vaktinin bittiğini görür” dedi. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz ilahiyatçıların görüşleri ise şöyle: Prof. Dr. Süleyman Ateş: Yatsı namazı, güneş doğumundan yani sabah namazından 2 saat öncesine kadar kılınabilir. Yatsı namazının vakti alacakaranlıktan itibaren başlar, şafak atıncaya kadar sürer. Prof. Dr. Beyza Bilgin: Ben ehl-i sünnetin dediği gibi yatsı namazımı kılıyorum. Öğrencilere de bunu anlatıp öğretiyorum. “Yatsı ezanı okunduğunda namaz vakti doluyor” çıkarımının yapıldığı çalışmayı dikkate almak ve geliştirmek gerekir. Kutuplarda namaz ve oruç PROF. Dr. Abdulaziz Bayındır, Norveç’in Tromso kentinde yapılan çalışmaların, kutuplarda güneş batmasa da gece, güneş doğmasa da gündüzün olduğunu gösterdiğini söyledi. Bayındır, kutup bölgelerinde güneş hareketlerinin namaz ve oruç konusunun tartışılmasına neden olduğunu belirterek ocak ayında Norveç’e giden heyetin buradaki gözlemlerinin ardından, 5 vakit namazın 5’inin de Türkiye’deki derin vadilerde olduğu gibi tespit edilebildiğini kaydetti. “Kutuplarda namaz vaktinin girmemesi gibi bir şey söz konusu değildir. Vakitler çıplak gözle bile anlaşılabiliyor” diyen Bayındır, 22-26 Haziran’da Tromso’da ikinci bir çalışma yapacaklarını anlattı. Bayındır, Kur’ân’da namazın ilk peygamberden son peygambere kadar kesintisiz kılındığının anlatıldığını ifade ederek bu vakitlerin herkesi kapsadığını kaydetti.

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber

Reşat Nuri Erol
17.06.2011
11:32

Yaz aylarında hep aydınlık olan kuzey ülkelerinde oruç nasıl tutulacak?

Bakara 187. ayette:“Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun” diyor (Elmalılı meali). Karanlık olmasa veya hep karanlık olsa ne yapılacak, nasıl oruç tutulacak? İşte Baltık Denizi’nin en kuzeyindeki ve 65. enlemde bulunan Finlandiya’nın Oulu şehrine yakın Hailuoto adasındaki balık kartalı yuvasdan 24 saat canlı yayın: http://kotinetti.suomi.net/saaksi/index.php Balık kartalının kafasındaki beyaz tüyler, 24 saat hep beyaz gözüküyor. Bu, yaz aylarında yaklaşık 72 gün hep böyle devam ediyor. Bu adadan daha kuzeydeki yerleşim yerlerinde Müslümanlar da yaşıyorlar. Ben bu yazının en sonunda vereceğim Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bana bu konuda gelen açıklamayla beraber, bu konuya kafa yoracakların, bu balık kartalı yuvasını bu yaz boyunca izlemelerini de tavsiye ederim. Finlandiya ile Türkiye arasında saat farkı da yok. Yaz aylarında oruç tutmakta zorlanan Müslümanlar, bu konunun fetvayla çözümlenmesi içi her yere başvuruyorlar. Bu konuda fetva vermek için 2004 yılında Avrupa Fetva Komitesi İrlanda’da Dublin’de Yusuf El Kardavi başkanlığında toplanmış ve bir fetva verilmiş. ‘Fetva’da diyor ki, yerekürede üç zon var. Bu zonlar; 0’dan 45. enleme, 45’den 66. enleme ve 66’dan da 90. enleme kadar (Resim 1). 0 ve 45. enlemler arasındaki ülkelerde sorun yok.Gün farkı var ve oruç vaktinde tutulur (Türkiye bu bölgede). 45. ve 66. enlemler arasında yazlarında günler uzun, kışlarında ise geceler uzun. Sorun var. Buna örnek 66. enlemde olan Finlandiya’nın Rovaniemi şehri. 66’dan 90. enlemler arasında olan zonda ise; bazan 72 gün aydınlık, bazan da tersi durum söz konusu.. Fetvada diyor ki, 0. ve 45. enlemler arasında yaşayan Müslümanların kendi zamanında oruç tutmaları gerekli. Ama 45. enlemden yüksekte yaşayan Müslümanlar, eğer kendi zamanlarında oruç tutmak zor olursa, o zaman onlar kendi boylamına bakarak 45. enleme gelen yere göre oruç tutabilirler (bkz. Resim 2). Örneğin, Helsinki 60. enlem ve 25. boylamının keşiştiği noktada! 25. boylamdan aşağıya inip, 45. enlem ile çakıştırırsak Romanya’nın Budayasa (Bükreşe yakın) şehrine denk geliriz. Bu fetvaya göre Helsinki’deki Müslümanlar, bu şehrin vakitlerine göre oruç tutmalılar . Fakat, ”Güneş batmadan nasıl yerim?”, diye soran Müslümanlar yine şüphe içindeler. Çünkü bu durumda oruçu açtığınızda güneş görünüyor, etraf aydınlık (bknz. yukarıdaki balık kartalının yuvasını gösteren linke). Bu Fetva hakkında Finlandiya’daki Müslümanların yorumları da var. Fetva Komitesi Başkanı Yusuf El Kardavi ve tüm Şura’yı buraya çağırıp Kuzey’de oturtup, belli bir sure hem yaz hem de kış yaşayarak daha sağlıklı fetva vermelerini sağlamak gerekli diye düşünüyorlar. Fetva verenin o yerde yaşamasında yarar var. Nitekim 26 Haziran 2011’de Norveç’in kuzeyinde yeniden toplanacaklar. Finlandiya’daki Tatar Türkleri, 1870’lerden bu yana burada yaşıyorlar. Çok uğraşmalarına rağmen bu yazları oruç tutma konusu hâlâ çözüme kavuşturulmuş değil. Örneğin, Tatar Din Alimi ve Tatarca Kuran çevirisi yapmış Volga Tatarlarından Musa Carullah Bigiev (d.1875-ö.1949) 1920’lerde Finlandiya’ya gelmiş. 66. enlemde bulunan Rovaniemi şehrine gitmiş. Havanın hiç kararmadığını görmek istemiş. Görmüş ve demiş ki ”Burada oruç tutmak mümkün değil. Güneş batmıyor.” Yazları 72 gün aydınlık. Orucun başlangıcı ve bitişi yok. 72 gün oruç tutulmalı 66. enlem ve yukarısında. Kosovalı TürklerindenKazım Mula, 1990’larda Kosova’dan Finlandiya’ya göç etmiş. Çocuklar Haziran ayında saat 22’de dışarıda oynuyorlar. Kazım ”Eve gelin akşam oldu!”, diye çocuklara sesleniyor. ”Ama baba daha hava karamadı ki”, diye çocuk itiraz ediyor. Kazım ”Havanın kararmasını beklerseniz 3 ay sonra eve gelirsiniz!”, diyor. Bu cevap, kuzey ülkelerinde yazın nasıl bir durumun olduğunu çok güzel anlatıyor. Yine benim yazın gezdirdiğim Türkiye’den gelen bir misafirim:”Namaz vakti hiç girmiyor burada nasıl kılıyorsunuz?”, diye sordu bana. Hava hep aydınlıktı. Ben ”Haziran ayında sabah, Temmuz ayında öğle, Ağustos ayında ise yatsı namazını kılıyoruz”, diye şakalaşarak cevap verdim. 72 gün 66.enlemin üstünde havanın kararmadığı yerler var. Hep ayndınlık. Akşam olmuyor ki sabah da olsun. Dinen zorlaştırmayıp, kolaylaştıracağız. Ama nasıl? 2009 yılında T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı’na kuzey ülkelerinden şikayetler olunca, Diyanet, daha önce hazırladığı imsakiyedeki sahur vakitlerini değiştirdi. Ben değişiklikten önce ve sonraki imsakiyeleri sakladım ve aşağıda örneklerini de veriyorum(İftarllar aynı): Değişiklikten önce Diyanet’in Helsinki için oruç başlangıcı ve bitişi: Değişiklikten sonra Diyanet’in Helsinki’de oruç başlangıcı ve bitişi : Örneğin, 23 ağustos için imsak vakti 1.54’ten nasıl 4.18’e çıkarıldı? İftar vakti ise değişmemiş ve Türkler olarak, yıllarca Diyanet’e göre namazlarımızı kıldık, oruçlarımızı tuttuk. Diyanetin 2005 yılındaki sabah namaz vakitleri ile 2011 yılındakiler tamamen farklı şimdi (Aşağıda belgeleri var). Yıllarca neye göre yapmışlardı? (Bunları sordum ve Diyanet’in cevap yazısı en sonda) Bu konuda kafa yoracaklar için elimde çok dökümanlar var. Bu sorunun biran önce çözülmesi gerekli. Mayıs, Haziran,Temmuz ve Ağustos aylarında oruç tutmak için en zor aylar. Kışın da sorun var! 22 Aralık günü Norveç'in Trömsö şehrinde güneşin 11.41'de doğup 11.42'de battığını da ekleyebilirsiniz. Aynı gün güneş, Finlandiya'nın kuzeyinde Ivola şehrinde ise 11.58'de doğup 12.19'da batıyor. 66. enlemde yer alan Finlandiya'nın Rovaniemi şehrinde ise22 Aralık günü güneş 11.08'de doğup 13.22'de batıyor. Aralık ayında oruç tutmak kolay! Diyanet yetkilileri ”Astronoma verdik, çalışıyor” diyorlar (Ben de bu açıklamanın videosu var). Ankara’dan hallolacak iş değil. Tüm mehzeplerin ve İslâm ülkelerinin ortak bir fetvası gerekiyor. 140 yıldır beklenen bir fetva gerekli. Herkesin farklı imsakiyesi olmamalı. Son 20 yılda İskandinavya’daki Türklerin sayısı da çok arttı. Bu nedenle oruç tutanlar fetva bekliyorlar. Fetvayı vereceklerin, İskandinav ülkelerinin yetkilileriyle de irtibata geçmeleri mümkün. Örneğin Finlandiya’da gazetelerde güneşin doğuşu ve batışı internet sitelerinde veriliyor. Müslümanlara kolaylık sağlamak istiyorlar. Ama yetkililer istek halinde yardım ederler, dini konunlarda Müslümanların içişlerine karışmazlar. Müslümanlar ise, gruplara ayrılmışlar. Herkesin imsakiyesi farklı. Kimileri yatsı namazını da bu uzun günlü dört ayda çıkartmışlar takvimlerinden. ”Kardavi’yi boşver!”, ”En iyi bizimki” gibi olmadık şeyler de var. Kim çözüm bulacak? Avrupa Fetva Komitesi yine bir adım atmış Kardavi ile. İttifakla fetva gerekli. Bu konuda Finlandiya’da en fazla çaba gösterenlerden birisi, Helsinki Tatar Camii İmamı. Başbakanımızdan istekte de bulunmaya çalıştı. Sorunun çözümü için Kardavi’nin fetvasına göre 2010 yılında imsakiye de hazırlamış. Diyanet, yukarıda da belgelerini verdiğim gibi 3 günde imsak vaktini 2009’da değiştirmiş. 72 gün hep aydınlık var. Bakara Suresi 187’ye göre oruç nasıl tutulacak? ”Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. ”, diyor ayette. Diyanet, astronoma vermiş! Yalnız astaronomun işi mi? 72 gün iplik siyahsa hep siyah, beyazsa hep beyaz. Helsinki’de ise 22-23 saat oruç tumak gerekiyor. Kışın ise 1 dakika bile oruç tutulacak yerler var! Sorunların çözümü için burada bu sıkıntıyı yaşayan bizler çırpınıyoruz. Ramazan yaklaşıyor. Yine ”Yakup fetva ver”, diyecekler olacaktır bana dini konuda kitap yazdığımdan. Halk çaresiz. Yeni oruça başlayan çocuklar ise kaçmak için bahene arıyorlar uzun günler olunca. İhtiyarların ise işi daha da zor. Çözüme katkı sağlamalıyız. Resim 2Fetvaya göre Helsinki için refarenas alınacak şehri bulmak. Diyanet’in 2005 ve 2011 takvimlerindeki 6 Ağustos imsak farkı. Helsinki sahur 1.26’dan 3.39’a çıkmış! İftar aynı! Yukarıda yazdıklarımdan balık kartalı yuvası hariç, hepsini Diyanet’e gönderdim ve cevap istedim. Yeni Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof.Mehmet Görmez’e cevap için burada teşekkürlerimi ileterek, bana gönderilen metni bu konuda kafa yoracakların hizmetine aynen sunuyorum: Sayın Yakup YILMAZ İlgi : 26.04.2011 tarihli e-mail dilekçe. İlgi dilekçeye verilen cevap ektedir. Bilgilerinizi rica ederim. Prof. Dr. Hamza AKTAN Başkan a. Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ek: Açıklama (6 sf) DİYANET İŞLERİ BAKANLIĞI 2010 YILI AVRUPA TAKVİMLERİNDEKİ İMSAK VE YATSI VAKİTLERİNE İLİŞKİN AÇIKLAMA İslâm’ın beş temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın şartlarındandır. Yüce Allah, “Şüphesiz namaz Müminlere vakitli olarak farz kılınmıştır” buyurmaktadır (Nisa 4/103). Bu nedenle, normal şartlarda ilkesel olarak namazların vakitlerinden önce kılınması caiz olmadığı gibi, vakitlerinden sonraya bırakılması da caiz değildir. Kur’an-ı Kerim’de günlük beş farz namazın vakitlerine mücmel olarak işaret edilmiştir. [el-Bakara (2): 238; Hud (11): 114; el-İsra (17): 78; Rum (30):17-18; Kaf (50): 39-40; el-İnsan (76): 25-26] Kur’an’da mücmel olarak işaret olunan namaz vakitleri, Sünnette fiili ve kavli olarak açıklanmıştır. Hadis rivayetlerinde namaz vakitleri açıklanırken sabah doğu ufkunda şafağın belirmeye başlaması/fecr, güneşin doğuşu/tulu’, Güneşin öğleyin tepe noktasına gelip batıya meyletmeye başlaması/zeval, gölgelerin fey-i zevalden hariç bir misli veya iki misli olması, güneşin batması/gurub, batı ufkunda akşam şafağının kaybolması/gaybûbet-i şafak... gibi dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesinden kaynaklanan astronomik ve atmosferik alametler ölçü olarak verilmiştir. (Örnek olarak bakınız: Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât[Hadis No. 393-394], 2; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31 [Hadis No: 610,611,612,613,614]) Namazların vakitleri Cebrâîl Aleyhisselam vasıtasıyla Hz. Peygamber’e öğretilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelerek Peygamber Efendimize namazları bir defa ilk vakitlerinde, bir defa da son vakitlerinde kıldırmış ve “İşte bu iki vaktin arasındaki sürelere, namazların vakitleridir” demiştir (Tirmizî, Salât, 1; Ebû Dâvûd, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît, 10; Bak. Buhari, Mevakîtu’s-Salat 1; Müslim, Mesâcid ve Mevâdiu’s-Salât, 31[Hadis No: 610,611,612,613,614]). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri fiilî ve sözlü olarak bildirilmiştir (Bak. Bir önceki kaynakta gösterilen Hadis bapları) Bir hadiste “Her namazın vaktinin başlangıcı ve sonu vardır; öğle namazının ilk vakti güneşin batıya meylettiği zamandır, sonu ise ikindi vaktinin girmesidir. İkindinin ilk vakti, (eşyanın gölgesinin kendi misli olup) vaktinin girdiği andır, sonu ise, güneşin sarardığı zamandır. Akşamın ilk vakti güneşin battığı zamandır, sonu da, şafağın kaybolmasıdır. Yatsının ilk vakti şafağın kaybolduğu andır, sonu ise gece yarısıdır. Sabah namazının ilk vakti, fecrin zuhuru, sonu ise güneşin doğmasıdır.” Buyrulmuştur. (Tirmizi, Salât, 114; Beyhakî, Sünen-i Kübrâ, I/375-376). Asr-ı saadetten günümüze kadar da namazlar beş vakit olarak Hz. Peygamber’in gösterdiği vakitlerde kılına gelmiştir. Sünnette verilen bu ölçülerin, herhangi bir sıkıntıya yol açmayacak şekilde normal olarak oluştuğu bölgelerde namaz vakitleri bu ölçüler doğrultusunda belirlenmektedir. Bu ölçülerin kısmen veya tamamen oluşmadığı bölgelerde ise namaz vakitlerinin takdirle belirlenmesi gerektiği hususu, günümüzde bireysel olarak fetva veren ilim adamlarının yanında bütün fetva kurullarının artık üzerinde görüş birliği içerisinde oldukları bir meseledir. Vakit, namazın şartı ve sebebidir. Muhakkik İslam alimleri bunu belirttikten sonra namazın asıl sebebinin ilâhî hitap olduğunu ifade ederler. İlâhî hitabın gereği olarak bütün Müslümanlar, günde (24 saatte) beş vakit namazı kılmakla mükelleftirler. Yeryüzünde bazı bölgelerde bir kısım vakit belirtileri tam olarak oluşmasa da, kutuplara yakın bölgelerde günlerce, hatta aylarca güneş doğmasa veya batmasa da bir gün 24 saattir ve tarih değişimi de buna göre olmaktadır. Bu sebeple, bir bölgede herhangi bir namazın vaktini gösteren astronomik ve atmosferik belirti gerçekleşmiyorsa veya tam olarak belirlenemiyorsa, takdir yapılarak namazlar kılınır. Bir hadis rivayetine göre Hz. Peygamber, “Deccal yeryüzünde 40 gün kalacaktır. Bu kırk günün bir günü bir yıl gibi, bir günü bir ay gibi, bir günü bir hafta gibi, diğer günleri ise normal günleriniz gibi olacaktır.” deyince Ashab, uzun günlerde bir günlük namazın yeterli olup olmadığını sormuşlar, bunun üzerine Hz. Peygamber “Hayır bir günlük namaz yeterli değildir; namaz vakitlerini takdir edersiniz.” buyurmuştur (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20). Bu hadis, vakitlerin oluşmamasının namazı düşürmeyeceğini ve vakit oluşmayan bölge ve zamanlarda vakitlerin takdir edilerek namazın kılınması gerektiğini açıkça göstermektedir. Güneşin bir günden fazla doğmaması veya batmaması sebebiyle vakit belirtilerinin oluşmadığı yerlerde namaz vakitleri takdir edilerek belirlenecektir. Bunun için Din İşleri Yüksek Kurulu, 62° Enlemden ötede 62° Enlemin namaz vakitlerinin ölçü olarak alınabileceği kanaatini benimsemiştir. Namaz vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı bölgelerde esas üzerinde durulacak olan husus, yatsı ve imsak vakitlerinin takdiri meselesidir. Hadisi şeriflerde yatsı vaktinin başlangıcını belirlemek için verilen ölçü, akşam şafağının kaybolması, imsak için ise doğu ufkunda fecri sadık olarak nitelendirilen şafağın başlamasıdır. Astronomik olarak sabah şafağının başlangıcı 18° olarak tespit edilmiştir. Buna astronomik tan denmektedir. Güneş doğmadan önce doğu ufkunda yatay olarak belirmeye başlayan ve gittikçe yayılarak yükselen beyazlığın normal şartlarda çıplak gözle görülmeye başlaması, fecri sadığın başlangıcıdır. Akşam güneş battıktan sonraki akşam şafağı ile sabah güneş doğmadan önceki sabah şafağı astronomik olarak simetriktir. Akşam şafağının/güneş battıktan sonra ufukta oluşan kızıllığın veya (İmamı Ebu Hanife’ye göre) kızıllıktan sonraki beyazlığın kaybolması ile yatsı vakti girer, güneş doğmadan önce doğu ufkunda beyazlığın yatay olarak görülmeye başlaması ile de imsak vakti ve dolayısıyla sabah namazı vakti girmiş olur. Halka kolaylık olması açısından yatsı vakti için batı ufkunda beyazlığın değil, Eimmei selasenin (İmam Malik, İmam Şafii ve Ahmed b.Hanbel) ve İmameynin (İmamEbu Yusuf ve İmam Muhammed) görüşleri doğrultusunda kızıllığın kaybolması esas alınmaktadır. Bu sebeple akşam şafağının kaybolması 17° olarak alınmaktadır. Yatsı namazının vakti hesaplanırken güneşin ufkun 17° altına inmesi, sabah namazının vakti için de ufka 18° yaklaşması esas alındığı takdirde, Ekvatordan yaklaşık 48° enlem dairesine kadar olan bölgelerde Sünnette belirlenen ve fıkıh kitaplarımızda açıklanan astronomik ve atmosferik alametlere uygun olarak namaz vakitleri oluşmaktadır. 49° enlem dairesinden itibaren yaz aylarında kutba doğru gittikçe artan oranda imsak ve yatsı vakitlerini gösteren belirtilerin oluşmadığı günler başlamaktadır. Ancak vakitler oluşmakla birlikte yaklaşık 45° - 48° Enlemleri arasında özellikle yaz aylarında 17°-18° ye göre yatsı vakti çok geç, imsak vakti ise çok erken oluşmaktadır. Çünkü bu bölgelerde 48. Enlemden itibaren kutuplara doğru gittikçe artan oranda yaz aylarında belli günlerde güneşin ufkun altına iniş derecesi 18° yi bulmamakta, bu belli günlerin bir süre öncesi ve bir süre sonrası ise akşam güneşin ufkun 17°-18° altına inişi ve sabah ufka yaklaşması çok uzun sürmektedir. Bu sebeple akşam ile yatsı arası ve imsak ile de güneşin doğuşu arası çok uzun olmaktadır. Bu durum, buralarda bulunan Müslümanların namaz ve oruçlarını eda ederken güçlük ve sıkıntı çekmelerine neden olmaktadır. Vakit belirtileri oluşmayan dönemlerde yukarıdaki Hadis rivayetinde de işaret edildiği gibi namaz vakitlerini belirlemek için zorunlu olarak takdir yöntemi uygulanacaktır. Başka türlü namaz vakitlerini belirlemek mümkün değildir. Çünkü günde (24 saatte) beş vakit namaz Allah’ın emridir. Bu emrin günün hangi zaman dilimlerinde yerine getirileceğini gösteren astronomik ve atmosferik belirtiler, bu emrin ne zaman yerine getirileceğini gösteren alametlerdir. Bu alametlerin gerçekleşmediği yerlerde vakitleri takdirle belirlemek dinen zorunludur. Bu durum, bu bölgelerde namaz vakitlerinin belirlenmesi meselesinin geçmişten günümüze hep gündemde kalmasına sebep olmuş, İslam âlimleri ve çeşitli ilmi kuruluşlar bu hususta bir takım çözümler ortaya koymuşlardır. Bu hususta Müslümanlar arasında ortaya çıkmış bazı uygulama örnekleri ve çözüm önerileri şunlardır: ü Yatsı vaktinin oluşmadığı veya çok geç oluştuğu yerlerde akşam namazı ile yatsı namazının cemi takdim ile kılınması, ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluştuğu sürece bunlara göre hareket edilmesi, vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren de son belirti vaktinin sabitlenerek vakit belirtisi yeniden oluşuncaya kadar buna göre hareket edilmesi, (Diyanet İşleri Başkanlığı, 1980 yılında Bürüksel de yapılan Konferansa kadar hem yatsı hem de imsak için, 2009 yılına kadar da imsak vakitlerini belirlemek için bu usulü uygulamıştır. Ülkemizde yayınlanan takvimlerden İhlas Takvimi, hem imsak hem yatsı için bu usulü uygulamaktadır. ) ü Astronomik alametlere göre vakit belirtileri oluşmamaya başladığı andan itibaren yatsı vaktinin yerinin takvimde boş bırakılması (İlkemizde yayınlanan takvimlerden Fazilet takvimi. Fazilet Takvimi, buralarda imsaki belirlerken son oluşan imsaki, imsak yeniden oluşana dek sabitlemektedir.) ü Akşam vaktine belli bir süre ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan belli bir süre çıkararak imsak vaktinin belirlenmesi (Vatandaşlarımız tarafından yayınlanan Hicret Takvimi, yıl boyu akşam namazına bir buçuk saat ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan bir saat elli dakika çıkararak imsak vaktini belirlemektedir. Muhammed Hamidullah merhum da akşam vaktine 1 saat 30 dakika ekleyerek yatsı, güneşin doğuşundan 1 saat 30 dakika çıkararak imsak vaktinin belirlenmesini uygun görmektedir.) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 12° olarak (Gemici Tanının) alınması (Fransa’da UOIF’nin seçimi) ü Yatsı ve imsak vaktini belirlerken güneşin ufkun altında bulunma derecesinin 15° olarak alınması (ABD ve Kanada’da İSNA’nın seçimi) ü Oransal takdir. 45. Enlem ötesinde, 45. Enlemdeki akşam ile yatsı arasındaki sürenin ve imsak ile güneşin doğuşu arasındaki sürenin oransal olarak uygulanması, ( 45. Enlemde akşam ile yatsı arası, 45. Enlemin gecesinin oran olarak yüzde kaçına tekabül ediyorsa, bu oranı ileriki enlemlerde o enlemin gecesine oran olarak uygulayarak yatsı vaktinin belirlenmesi, aynı uygulamanın imsakte de tatbik edilmesi. Prof. Dr. Muhammed el-Hevvar’ın seçimi) ü 45. Enlem ötesinde 45. Enlemin namaz vakitlerinin uygulanması (Düşünce olarak Haydarabat Eyaleti İslam Alimleri Meclisinin gündeme getirdiği bu düşünce, bazı uygulamalara mesnet teşkil etse de –bilindiği kadarıyla- pratikte fiili olarak uygulanmamaktadır) ü Bu bölgelerdeki namaz vakitlerinin Mekkei Mükerreme’nin veya Hicaz bölgesinin namaz vakitleri esas alınarak belirlenmesi (Yatsı vakti için Brüksel Konferansının, hem yatsı hem imsak için Prof. Dr. Mustafa ez-Zerka’nın seçimi) ü Yatsı vakti başlangıcının, şer’i gecenin 1/3 ünden sonraya bırakılmaması (Diyanet İşleri Başkanlığının 2008-2009 Takvimlerindeki uygulaması) ü Akşamla yatsı arasının ve mukabil olarak imsakle güneşin doğuşu arasının, gecenin 1/7’si,1/12’si,1/4’ü gibi belli bir bölümüne endekslenmesi (Çeşitli vesilelerle gündeme getirilen bu görüşlerin –bilindiği kadarıyla- pratikte uygulaması yok) Bu hususta daha başka öneriler de bulunmaktadır. Listenin kabarmaması açısından bunların dışındaki önerilere burada yer verilmemiştir. Bu öneri ve uygulamalardan her biri, belli gerekçelere dayalı tercihlerdir. Yanlış veya doğru olarak nitelendirmeden önce, bunların, samimi olarak ibadetini yerine getirmek isteyen Müslümanların, içinde bulundukları şartlarda, oluşan boşluğu doldurmak ihtiyacıyla ortaya koydukları çabalar ve yaklaşımlar olduğunu unutmamak gerekir. Bu bakımdan uygulamada nasıl birlik sağlanabileceği üzerinde düşünülmelidir. Şu ana kadar henüz herhangi bir takdir yöntemi üzerinde birlik sağlanamamıştır. Şer’î delillerin ışığında makul hangi takdir yöntemi olursa olsun, bu takdire göre ibadet edilmesinde dinen bir sakınca aranmamalıdır. Fakat arzu edilen ve bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar açısından uygun olan, takdirde birlik sağlanmasıdır. Bu da ancak ilgili tüm tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara varmalarıyla mümkün olabilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir. Başkanlığımız bütün Müslümanlarca arzu edilen bu birliği sağlayabilmek için çabalarını sürdürecektir. Ancak böyle bir birlik sağlanana kadar Diyanet İşleri Başkanlığı, dini delilleri, geçmişte bu hususta aldığı kararların uygulama sonuçlarını, başka uygulama örneklerini, halkın maslahatını, bölgenin şartlarını, buralarda yaşayan işçi, öğrenci, memur, esnaf vb. çeşitli kesimlerin karşılaştıkları güçlükleri ve ihtiyaçları dikkate alarak İslam dininin “kolaylaştırma/zorlaştırmama” ilkesi doğrultusunda ve İstihsan ve Maslahat delillerinin ışığında takvimlerini ve namaz cetvellerini düzenlemektedir. Birçok değerli ilim adamı ve bazı fıkhi kurullar, bu bölgelerde takdiri yalnızca yatsı ve imsak vaktini gösteren belirtilerin hiç oluşmadığı dönemlere hasretmektedirler. Bu görüş sahipleri, Sünnette namaz vakitlerini belirlemek üzere gösterilen astronomik ve atmosferik alametlere son sınırına kadar başvurup artık bunlara hiçbir şekilde başvurma imkânı kalmadığı andan itibaren takdire gidilmesi gerektiği kanaatinde olanlardır. Ancak bu uygulama, -her ne kadar zahiri olarak fıkıh kitaplarımıza ve hadisi şeriflerin zahirine daha uygun görünse de -buralardaki çalışma hayatı ve işçi, memur, esnaf, öğrenci çeşitli kesimlerin durumu dikkate alındığında, toplumun geneli açısından tatbiki son derece güç bir yaklaşımdır. İbadet hayatında ortaya çıkaracağı güçlükleri herkesin göğüsleyebilmesi mümkün değildir. Başkanlığımız, bu bölgelerde takdiri, yalnızca yatsı ve imsak vakti belirtilerinin oluşmadığı dönemlere hasretmenin, bu bölgelerde yaşayan insanların ibadet hayatındaki sıkıntıları gidermeye yetmeyeceğinin farkındadır. Yarım asırlık tecrübenin, uzun yıllar süren uygulamaların ve çeşitli araştırmaların ve denemelerin ortaya çıkardığı sonuç budur. Bu durum, yatsı namazı ve imsak vakti için takdiri daha kapsamlı olarak uygulamanın önemli bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Gerek 12° veya 15° yi esas alan fakat aslında 18° ye göre takdir anlamına gelen uygulamalar, gerek oransal takdir ve gerekse akşamla yatsı arasına yıl boyu 1 saat 30 dakika, imsak ile güneşin doğuşu arasına 1 saat 30 dakika veya 1 saat 50 dakika koyan uygulamaların tamamı, takdiri tüm yıla teşmil eden yaklaşımlardır. Bütün bu uygulamalar, kısmen zaruret kısmen de geçici olmayan zorlayıcı ihtiyaçlar sebebiyle ortaya çıkmıştır. Fıkıhta bu tür ihtiyaçlar zaruret menzilesinde kabul edilmiştir. Zarureti göz ardı edemeyeceğimiz gibi geçici olmayan ihtiyacı da göz ardı edemeyiz. Bu bölgelerde hükmün belirlenmesinde bu ihtiyacı dikkate almak fıkhın bir gereğidir. Bu durumu göz önüne alarak Din İşleri Yüksek Kurulu, takdiri, 45. Enlemden itibaren yatsı vakitleri için tüm yılı, imsak vakti için ise oruç açısından ihtiyacın en ağır bir şekilde kendini gösterdiği yaz aylarını (Mart-Eylül arası) kapsayacak şekilde uygulamayı benimsemiştir. Bu doğrultuda 45° Enlemden ötede takdiri olarak akşam namazı vaktine 1 saat 20 dakika eklenmek suretiyle yatsı için itibari vakit tespit edilmesi benimsenmiştir. Ancak bu sürenin, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kaldığı zamanlarda yatsı vaktinin belirlenmesi, şer’î gecenin üçte birinden daha sonraya kalmayacak şekilde tespit edilmektedir. Bu uygulama, yatsı vaktinin sonunun gecenin üçte biri olduğunu ifade eden Hadisi şerifler[(Müslim, Mesacid, 176, 177 (613); Nesâî, Mevâkit 12 (I/258); Tirmizi, Salat 1 (113), (Hadis No: 147), Salat, 115 (152); İbn Mace, Salat, I (668); Ebu Davud, Salat 2 (393)] dikkate alınarak benimsenmiştir. İtibari vakit için ölçü alınan bu süre, yıl içinde Mekkei Mükerreme’de akşam ile yatsı arasındaki en uzun süredir. Bu süre, aynı zamanda 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlem arsındaki akşam ile yatsı arasındaki yıl boyu sürelerin yaklaşık genel ortalamasıdır. Mekkei mükerreme ve Medinei Münevvere yaklaşık olarak 0° Enlem/Ekvator ile 45° Enlemin ortalarında yer almaktadır ve yerkürenin en mutedil kuşağında bulunmaktadır. Mademki takdir yapılacaktır ve takdire esas alınan Hadis rivayetinde de herhangi bir takdir ölçütü verilmemiştir; şu halde takdirde geçmiş âlimlerimizin söylediği şekilde en yakın bölgenin vakitleri esas alınabileceği gibi yerkürenin en mutedil kuşağının vakitleri de esas alınabilir. Bundan dolayı böyle bir ölçü alınmıştır. Bir de 1 saat 20 dakika diğer bazı Müslüman topluluklar tarafında uygulanan takdir yöntemleri ile ulaşılan sonuçlarla da yaklaşık olarak örtüşmektedir. Söz gelimi bu süre, Güneşin 12° ufkun altında bulunmasını(Gemici tanı) esas alan uygulamalarla (Fransa örneği) ulaşılan sonuçlardan daha az değildir. Yılın önemli bir kesiminde pek çok bölgede 15° ile yapılan hesaplara da yakındır. Ayrıca bazı gözlemciler akşam şafağında kızıllığın kaybolma derecesi olarak 16° yi almaktadırlar. Diğer taraftan vakit itibari olarak belirlendiği için, sürekli değişken bir takdir yerine herkesin kolayca anlayabileceği ve uygulayabileceği bir takdir yönteminin belirlenmesinin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Takdirde başlangıç noktası olarak alınan 45° Enlem, Ekvator ile (0° Enlem) Kutup (90° Enlem) tam ortasıdır. Artık bu enlemden itibaren yatsı ve imsak vakti ile ilgili olarak karşılaşılan güçlük, yaz aylarında iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamaktadır. Bu enlemden öteye bir bütün olarak bakıldığı zaman, Güneşin yaz aylarında batmamaya başladığı ve kış aylarında doğmamaya başladığı 66° Enleme kadar yatsı namazı vaktinin başlangıcı ile ilgili olarak bölgenin büyük çoğunluğunda ve yılın ekseriyetinde sıkıntı ve güçlükle karşılaşıldığı görülür. Bu durum göz önüne alınarak yatsı vakti için parçacı çözümler yerine kapsamlı ve kolay uygulanabilir bir çözüm ortaya konulması benimsenmiştir. İmsak ile ilgili olarak karşılaşılan sıkıntı ve güçlük yalnızca oruç ibadetinde söz konusudur. Bundan dolayı imsakte yıl boyu takdire gidilmemiş yalnızca sıkıntı ve güçlüğün kendini gösterdiği yaz aylarında takdir yapılması ile yetinilmiştir. Nesillerin İslami kimliğinin korunması için buralarda yaşayan Müslümanların birbirleri ile irtibatlarını yoğun bir şekilde sürdürmeleri son derece önemlidir. Bunun sürdürülmesinde en önemli vasıtalardan biri, cami ve cemaate devamdır. Bu bakımdan bu vesileden yararlanmayı zora sokacak uygulamalardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. Yatsı namazı vakti belirlenirken mutedil bölgelerdeki gibi bu vaktin girişi için illa akşam şafağının kaybolması beklendiği takdirde doğal olarak yatsı vakti çok geç olacaktır. Hâlbuki gece geç saatlerde camide toplanıp ibadet edilmesine bazı bölgelerde müsaade edilmemektedir. Bu durumda yatsı namazı vakti geç saatlere bırakıldığı takdirde cemaatin sağlayacağı yararlardan istifade zorlaşacaktır. Sabahleyin erkenden işine veya okuluna gidecek olan bir kişinin gece geç saatlere kadar yatsıyı beklemesi, bu kişinin ibadet hayatını zorlaştıran bir durumdur. Din, insanların hayatını zorlaştırmak için gelmemiştir. Bu itibarla bu bölgelerde yaşayan Müslümanların ibadet hayatını zorlaştırabilecek yaklaşımlardan olabildiğince uzak durmak gerekmektedir. İşte bundan dolayı bu bölgelerde yaşanan güçlüğü ortadan kaldırmak ve insanların ibadet hayatını kolaylaştırmak amacıyla Din işleri Yüksek Kurulu, önceki uygulamaların ortaya çıkardığı sorunları, sıkıntıları ve güçlükleri de dikkate alarak takdir uygulamasını yatsı namazı için 45° Enlemin ötesinde genel olarak uygulamaya karar vermiştir. İmsak için ise takdiri uygulamayı, oruç açısından sıkıntının yaşandığı yaz aylarına hasretmiştir. Yakup YILMAZ / Rotahaber





Sayı: 104 | Tarih: 12.06.2011
Mahir Kaynak
Ne vaat etmeli?
Sermaye ile hesaplaşmak!
1812 Okunma
14 Yorum
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Evren'i sorgulayan savcılara tek soru
Darbe
1135 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Ahmet Taşgetiren
O şarkının iktidarı
Aynı Dağın Dikeniyiz
1092 Okunma
6 Yorum
Zübeyir Erol
Ruhat Mengi
‘Ekmeğin karneyle alındığı’ dönem de vardı!
Basında taraf
1059 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
İyiliği Desteklemez, Kötülüğü Kösteklemezsek İşin
İşin başı televizyonlar
1048 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
ilk notlar
seçimden sonra tufan mı?
1033 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ruşen Çakır
Ağrı’dan AKP’ye, Erdoğan’a ve Kürt sorununa bakış
Asıl Galip: Bağımsızlar!
1032 Okunma
5 Yorum
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler