15 Mayıs 2011 Pazar
İnsanların en önemli ihtiyacı ve talebi güvenliktir. Bugün ön plana çıkmış görünen refah talebi güvensizlik söz konusu olduğunda arka plana itilir. Arap Baharı olarak adlandırılan istikrarsızlığın sınırlı mı kalacağı yoksa dünya ölçeğindeki bir belirsizliğin işaret fişeği mi olduğu bilinmiyor. Dünyada yeni bir denge ve bunun dayandığı bir düzen kurulurken bunun bazı sorunlara yol açmayacağı ve bu düzeni kurgulayanların da sürprizle karşılaşmayacağı söylenemez.
-Güvenlik refahtan önce gelir. Yenidünya düzenine geçiş aydınlık değildir.
-Yenidünya düzeni hicret demokrasisi, katılımcı laiklik, tekelsiz liberalizm ve yeryüzü kira payı ile sosyal güvenlik düzeni olacaktır. Hakemlik ve yerinden yönetim bunu sağlayacaktır.
Bu süreçte ülkemiz belirleyici diyebileceğimiz bir rol oynayacaktır. Bu nedenle birçok operasyonla karşılaşması kaçınılmazdır. Buna karşı koyacak bir yapımızın olmaması ülkemize yönelik operasyonların hepsinin başarılı olmasına sebep olmuştur. MİT ülkemize yönelik faaliyetleri ideolojik temelde analiz etmiş siyasi sonuçlarına kayıtsız kalmıştır. Mesela SSCB’yi komünizmle özdeşleştirmiş her sol faaliyette onların izini aramıştır. Bunu bilen yabancı servisler faaliyetlerinin çoğuna sol görünümü verip hedeflerine ulaşmış ama sorumlu tutulmamıştır.
- Türkiye yeni düzende etkin rol oynayacaktır. MİT görünme şer’e göre iz sürmüş planlayanların hedeflerine ulaşmışlardır.
- Türkiye adil düzeni kurmakla görevlidir. MİT CIA’nın uzantısı olarak çalışmış, bugün kopmuştur. Ama yeni çalışmalarını belirleyememiştir.
Ülkemizdeki operasyonlarda dış güçleri arayanlar komploculukla suçlanmış ya da herhangi bir analiz ya da araştırmaya dayanmayan iddialar ortaya atılarak bunların geçersiz olduğu söylenmiştir. Mesela geçmişte her olayın arkasında SSCB, şimdi ise ABD ya da okyanus ötesi aranmış esas sorumlular gizlenmiştir. Şüphesiz bunların da operasyonu olabilir ama her şeyi tek bir merkezden aramak oyuna alet olmaktır.
- Her şeyi tel merkezde aramak oyuna gelmektir.
- Derin güçlerle mücadele edilemez. Biz failleri etkisiz hale getiririz, derin güçlerin failleri bulmaları için iç düzeni sağlam tutarız. Mikropları yok etmekteyiz.
Son zamanlarda gözlenen kaset operasyonları kişilere değil izlenen politikalara yöneliktir. Operasyonu düzenleyenler iki seçenek üzerinde durur. Biri ikna, şantaj ya da maddi ve mevki vaat ederek kişinin politikasının değişmesini sağlamaktır. Ancak bu kişi bir politikayla özdeşleşmişse kişinin bertaraf edilmesine karar verilir.
-Lider ikna edilemeyince bertaraf edilir.
-Güçlü topluluklar bu tür dolduruşlara gelmeyen topluluktur.
-Bu tür oyun ayıplanacak, karşı tarafın istemediği kimse kalmalıdır. Böylece karşı tarafın oyunu boşa çıkmış olur.
Baykal’a yapılan operasyonun amacı budur. Lider değişikliği partideki liderin yapması mümkün olmayan değişikliğe neden olmuştur. CHP bugüne kadar resmi ideolojinin savunucusu kabul edilirken bugün değişimin adreslerinden biri haline gelmiştir ve CHP’nin iktidara gelip gelmemesinin önemi yoktur, hedefe varılmıştır. Birkaç Ergenekon sanığının listelere alınması semboliktir ve onlar ideolojiyi değil ancak kendilerini kurtarabilirler.
-Baykal değil, halk partisi tasfiye edilmiştir.
- Aşırı dindar ile aşırı dinsiz iki parti ile dengenin kurulması isteniyor. İki parti, dışındakiler tasfiye ediliyor.
MHP’deki kaset operasyonunun niteliği farklıdır. Tasfiye edilen kişiler CHP’dekine benzer bir değişime neden olmayacaktır. Bu konudaki düşüncem yapılanların bazıları için bir gözdağı olduğu ve bazı kişilere bu olay örnek gösterilerek istenilen değişimin sağlanmasının amaçlandığıdır. Eğer düşüncem doğruysa, olay kamuoyuna yansımayacağı için, süreçten haberimiz olmayacak. Ancak şantaj yapılacak kişi herhangi bir partideki veya mevkideki kişi olabilir ve olay herkese karşı kullanılabilir.
-MHP deki kaset gözdağıdır. Yola getirilmek istenen kişi veya kurum yola getirilirse etkisinden bizim haberimiz olamaz.
- Bu tür iftiralardan sonra bu ilişikler dışlanmalı biraz geri çekilmelidir.
Bu gibi olaylarda sonucun lehimize olup olmaması önemli değildir. Bir güç ülkemizdeki siyasete yön verebiliyorsa bugün lehimize olan olayı yarın aleyhimize bir olay takip edebilir. Bu gibi konular için geçmişte söylediğim bir sözü tekrarlamak istiyorum: Bir gün bahçenizde bir yılanın başını ezilmiş görürseniz Allah razı olsun deyip geçmeyin. Yapanı mutlaka bulun.
-Bugün hoşumuza giden bir dış operasyon yarın bizim canımız yakar.
-Bu olaylar hiç olmamış gibi millet yoluma devam etmelidir.
Hedef mi metot mu?
21 Mayıs 2011 Cumartesi
Seçim propagandaları kimin halka ne vereceği üzerine inşa edilmiş görünüyor. Bütün hesaplar para ile yapıldığı için önemli hatalar içeriyor. Paranın bir kurgu olduğu, onun satın alabileceği şeylerin önemli olduğu unutuluyor. Eğer üretim artmıyorsa, parayı nasıl dağıtırsanız dağıtın, insanların tüketeceği şey aynı kalır sadece birinin sofrasından alıp diğerine verebilirsiniz. Ayrıca borç alan bir ülke ürettiğinden fazla tüketiyor demektir ve borç ödemeseniz bile borç almayı durdurursanız tüketim azalır, halkın refah düzeyi düşer. Mesela bugün çok sayıda araba satılırken bu sayı ansızın azalır ve halk iktidardan şikayet eder.
-Partiler halka vereceklerini vaat ediyorlar. Oysa üretilenden bir şey verilemez.
-Ak parti borçlanarak ülkeyi zar zor yaşatıyor. Bu borçlarla Türkiye yıkılamadı, CHP dışarıya mesaj gönderiyor.
Yani ekonomi politikaları dağıtmak üzerine değil üretmek üzerine kurulmalıdır. Belli bir gelir dağılımında halkın taleplerinin kompozisyonunun ne olacağı hesaplanmalı, bunu üretecek tedbirler alındıktan sonra dağıtım düşünülmelidir. Paranın değeri psikolojiktir ve bugün çok önem verilen bir para yarın bir kağıt parçasına ya da defterdeki anlamsız rakamlara dönüşebilir. Yani parayı dağıtırken gerçekte onun satın alabileceği şeyleri dağıtırsınız ve bunun miktarı sınırlı ise kimseye olandan fazlasını veremezsiniz.
- Parayı değil onun satın alma değerini dağıtmak gerek. Üretimi artırdığınız zaman herkes yararlanır.
- Termometre sıcaklığı gösteriyorsa gerçektir. Özel olarak termometreyi ısıtırsanız yüksek gösterir ama oda ısınmamış olur.
Tartışılan diğer konu kasetlerin sebep olduğu iddialardır. Bunlar ahlaki bir sorun sayılır ve buna göre değerlendirilirse, arkasındaki siyasi hesaplar doğru okunmazsa tuzağa düşülmüş olur. Böyle bir durumda siyasi hesabın ne olduğu araştırılmalı, bu eylemin sebebi ve kullanılan araçlar araştırılmalıdır. Kullanılan metot yanlıştır ama yaratacağı sonuçlar farklı olabilir. Şu soruya da cevap aranmalıdır: Bu odakların eylemleri sadece tasfiye ile mi sınırlıdır yoksa belli yerlere beğendikleri kişileri de getiriyorlar mı? Bu durumda birinin getirdiğini diğeri götürebilir. Burada sadece dış odakları değil, hem onları, hem de içeride, çoğunlukla dışarı ile birlikte hareket eden, odakları da kastediyoruz.
- Kasetler, siyasi hesaplara dayanıyor. Dışarı ile birlikte olanlar bunları yapıyor.
- Kasetler gerçek olsa da bununla zina sabit olamaz. Zina iftirası da suçtur. İşbirlikçiler cezalandırılmalıdır.
Bu gibi operasyonlar dünya ölçeğinde yapılıyor. Mesela IMF başkanının tasfiyesi planlanmış intibaı uyandırıyor ve onun Fransa’da iktidar olmasının önü kesiliyor. Taraflardan biri onu ahlaksızlıkla suçlarken diğeri komplo yapıldığını iddia ediyor. Burada gerçeğin ne olduğunun hiç önemi yok. Siyasi proje başarıya ulaşmış görünüyor.
- Dışarıda da bu tür olaylar var. Başarıya ulaşıyor.
- Kasetle başarıya ulaşılmıyor. Başarı kasetle ilan ediliyor.
Kullanılan metodu ahlak dışı bulabilirsiniz. Ancak geçmişte tasfiye edilmek istenenlere karşı suikast düzenleniyordu ve çok sayıda önemli siyasi figür bu yolla tasfiye edildi. Bunların en önemlilerinden biri de ABD Başkanı Kennedy’nin öldürülmesi idi. Bu konudaki senaryomu paylaşmak istiyorum.
- Ahlaksız bulabilirsiniz. Öldürülmeden iyi değil mi?
- Bugün öldüremiyorlar, yarın iftirada yapamayacaklar.
ABD ve SSCB Dünyayı paylaşmış ve bu paylaşımı sürdürmek için birbirini hasım ilan etmişti. Hiçbir ülke yerini değiştiremiyordu, değiştirmeye çalışan yöneticiler hainlikle suçlanıyordu. Kennedy ve onu destekleyenler terazinin diğer kefesindeki SSCB’yi tasfiye edip bu kefeye Avrupa’yı koymak istediler. SSCB bunun anlaşmaya aykırı olduğunu ve bir savaşı göze almadan bu projenin gerçekleşmeyeceğini söyledi ve dünyanın nükleer bir savaşın eşiğinden döndüğü kabul edildi. Çünkü ABD bir savaşı göze almak yerine başkanını feda etmeye razı olmuştu. Metotları tartışmayalım, hedefleri anlamaya çalışalım.
-Kenedi Sovyetler tasfiye etmek istedi. Sovyetleri tehdit etti. Başkanını feda etti.
-Tekel sermaye, sözünü dinlemeyen başkanları öldürtmüştür. CIA o zamanın merkezinde idi. Bugün ise CIA artık sermayenin yanında değildir. Öldürmeler kolay olmuyor.
Yorum:
Kuklaların siyaseti:
İki türlü yönetim şekli vardır.
1-Peygamberlerin yönetim şekli
2-Kralların yönetim şekli.
Peygamberler, önce yanlarına inanmış insanları toplarlar. Asıl yönetim şeklini öğretirler.
a)Yöneticiler halkın yaşadığı seviyede yaşamalıdırlar. Katiyen halkın ulaşamadığı hayat içinde olmamalıdırlar. Zenginler ise lüks hayat yaşayabilirler.
b) Yöneticiler kendilerini değil, halkını düşünecek ve halk da yöneticileri canından çok sevecek.
c) Yöneticiler adil davranmalıdırlar. Yakınları da olsa katiyen tarafgirlik yapmayacaklardır. Böylece ahlaki kardeşlik içinde yaşatırlar.
d) Yöneticiler cesur olmalıdırlar. Halkın haklarını korumak için her türlü tehlikeyi göz önüne alırlar.
Bu yukarıda yazılanlar peygamberlerin yönetim şeklidir.
Kralların yönetim şekli ise;
- Önce biri diğerini korkutur. Onu emrine alır. Artık ikinci birine tam uyar. Artık iki kişi güçlü olur . Bunlar diğerlerini korkutarak çoğalırlar. Böylece güç oluşturulur. Genellikle baba çocuklarını emrine alır.
- Ondan sonra çevredekilere ya bizimle olacaksınız ya bize karşı deyip zorla insanları emirlerine alırlar. Onların başına güçlü işbirlikçiler getirirler.
- Halkları böyle gruplar yaparlar onları çatıştırtırlar. Hangi taraf dinlemezse, diğeri ile onu vururlar.
- Suç işletir, ondan sonra dosyaları sümen altına uyutup tehdit altında yönetirler.
Sermayenin dünyayı yönetmesi böyledir.
Başka yönetim sistemi yoktur. Eğer kuvvet modeli ile Türkiye’yi yöneteceksek siyasi bakımından bunu en iyi başaran Mustafa Kemal ve İnönü olmuştur. Ekomoni bakımından ise en iyi yöneten Özal ile AK parti olmuştur. Eğer bu düzen içinde kalacaksak bunlardan daha iyisini bulamayız. Evren, Mustafa Kemal ve İnönü ayarında bir komutandır.
Eğer bunlardan kurtulmak istiyorsak adil düzeni getirmemiz gerekir. Hak gelince batıl gider. Adil düzen de kediliğinden gelmez. Siyasetle de gelmez. Yapılacak işler çok basittir.
- Önce bir grup ümmet çıkacak ve ilim yapacak. Adil düzeni öğrenecek.
- Sonra adil düzene göre işletmeler kurulacak ve ekonomi bakımından adil düzen örneği gösterilecek.
- Sonra dini cemaatler oluşturulup bunları insanlara anlatması ve öncülük yapması sağlanacak.
- Sonra da siyasi parti kurulup tüm halka, siyasicilere, askerlere anlatılacak. İşte onlarla uzlaşılarak yeni düzen resmen kabul edilecek.