Ah şu "Kürt sorunu"
1040 Okunma, 0 Yorum
Ahmet Taşgetiren - Bugün
Zübeyir Erol

2005'te, Başbakan Erdoğan "Kürt sorunu vardır" çıkışını yaptığında ben, Yeni Şafak'ta, yüksek sesle, danışmanlarına hitaben "Başbakan'ı harcadınız" diye yazmıştım.

Ben, Kürtler'in sorunlarının bulunduğunu, bunların hemen tamamının kurulu düzenin çarpık yapısından kaynaklandığını, mutlaka çözülmesi gerektiğini, bu noktada Erdoğan'ın önemli bir misyon ifa edeceğini, Erdoğan'ın bölge insanı ile kurduğu kalbi iletişimin "Türkiye için bir imkan" olduğunu ama "Kürt sorunu" diye bir etnik tanımlamanın, içinin çok farklı odaklarca farklı doldurulacağını ve bunun içinden çıkılamayacağını yazmıştım.

Çünkü "Kürt sorunu" diye bir tanımlamanın, en azından "taraflar" oluşturacağını, bunun da pazarlık demek olduğunu, bir pazarlık durumunda ise kimin hangi tarafı hangi meşruiyet çerçevesinde temsil edeceğinin belirlenemeyeceğini ifade etmiştim.

Başbakan'ın "Kürt sorunu vardır" demesinden sonra devreye giren ana tartışmanın, "Böyle bir sorun varsa bunun tarafları olmalıdır"a kilitlendiği, PKK-BDP çizgisinin, kendisini "taraf" olarak kabul ettirme mücadelesine soyunduğu, Başbakan'ın bütün iddiasına rağmen, AK Parti'de bulunan, BDP'nin dört katı büyüklüğündeki Kürt milletvekili sayısının, "temsiliyet" gücü kazanamadığı ortadadır.

Bir ara Başbakan'ın Ahmet Türk ile görüşmesi söz konusu olduğunda, medyada "Ahmet Türk'ün Kürtler adına görüştüğü" gibi ifadeler çıkınca ben, "Peki ama Başbakan hangi millet adına görüşme yapacak" diye yazmıştım. Çarpıklık burada. Sanki "Kürt coğrafyası" diye özel bir coğrafya var, orası adına siyaset yapan ayrı bir grup var, Ankara, Başbakan, Cumhurbaşkanı, başka bir coğrafyanın temsilcileri ve Türkiye, bu iki coğrafya arasındaki sorunları çözmeye uğraşıyor. Bu mudur?

İş şu an öyle bir noktaya getirildi.

"Demokratik Özerklik" denen hadise de, artık çok rahat kullanılan "Kürt coğrafyası-Kürdistan" denen yerin, özel statüsünün kafalara çakılmasından ibaret. Ne diyor Tuğluk, "Sıfır noktasındayız, statümüzü belirleyip savunacak güçteyiz!"

Şu "Kürt sorunu" meselesine geri dönersek...

Ben, yüksek sesle o itirazı yaptıktan sonra, ne Başbakan ne de Cumhurbaşkanı bir daha "Kürt sorunu" demediler. Cümleler şöyle kuruldu: "Adı Kürt sorunu, Güneydoğu sorunu, terör sorunu vs. ne şekilde anılırsa anılsın..."

Ve Başbakan'ın son sözü:

"Kürt sorunu yoktur, benim Kürt vatandaşlarımın sorunları vardır..."

Herkeste bir feveran var. BDP'nin bölgede istismar edebileceği bir malzeme bulundu.

"Kürt sorunu vardır"ın zihinlere kazınmasından sonra, "Kürt sorunu yoktur"a gelmek, siyasi propaganda kalitesi açısından tercih edilmeli miydi, tartışılabilir. Evet, tersinden istismara müsait bir durum.

Ama...

Bence doğru bir nokta.

Başbakan bununla "Kürt kimliği"ni inkâr etmiyor.

Kürtler'in sorunları bulunduğunu inkâr etmiyor.

"Benim Türk kardeşlerimin sorunları vardır" gibi bir cümlesi yok mesela Başbakan'ın... Bu da, "Kürtler'in özel olarak mahrumiyet yaşadığı"nın kabulü anlamına geliyor.

Başbakan'ın, bölgeye ve Kürt oluştan kaynaklanan sorunların çözümüne ilişkin özel çabası bulunduğu da açık.

Geriye ne kalıyor?

Bölgeyi Türkiye'den ayrıştırmak ve orada, özel bir örgütlenmenin, yani PKK-BDP-KCK örgütlenmesinin borusunun öttüğü, hatta sadece onların borusunun öttüğü, Kızıl Kmer benzeri bir yapı oluşturma hesabı ve ona imkân vermeme mücadelesi kalıyor.

Bu, öyle sunulduğu gibi, "Ankara" ve "Türkler" adına bir mücadele değil.

Tüm Kürtler'in temsil hakkını kim verdi PKK'ya, BDP'ye, KCK'ya?

Ama onlar, böyle bir temsili almış gözüküyor ve bu temsili onaylamayan herkesin, bu arada bölgedeki herkesin boynunda boza pişiriyor. Can alıyor.

Hizbullah, ki belirli bir örgütü ve gücü vardır, ona karşı bile cinayet işleniyor. Geriye kalan sade Kürt vatandaşın güvenliğinin sözü olur mu bu durumda?

Bence aydınlarımız fazla kredi açtı BDP-PKK-KCK'ya...

Dün Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak) ile Şahin Alpay'ın (Zaman) özerkliğe ve "Kürt Kemalizmi"ne yönelik sorgulamaları, bence bir "Aydın uyanışı" idi. Çok önemli buldum.

 

 

Yorum: Yanlış hesap Bağdat’tan dönmeli

Kürt sorunu olarak tanımlanan problemin nasıl ortaya çıktığına bakarsak daha doğru bir teşhis yapmış oluruz. Zira teşhis yapmadan tedaviye kalkışmak sonuç vermez.

Kürt sorunu yıllar önce kurdurulan PKK terör örgütünün yasadışı faaliyetleri ve bu harekete Türk devletinin reaksiyonu şeklinde cereyan eden olaylarla başladı. PKK yurt dışından destekli ve Türk devletinin iç huzurunu bozmaya yönelik bir amaçla kurduruldu. PKK’nın gündeme geldiği faaliyetlerle Türk halkı üzerinde sanki bütün Kürtlerin temsilcisiymiş gibi bir algıya yol açması sağlandı. Bunun sonucunda bütün Kürtler istenmeyen ırk ilan edildi ve onlara karşı bilhassa Güneydoğuda Kürtleri sindirme politikası izlendi. Ötekileştirilen Kürtler sanki bir takım haklardan mahrum bırakılıyormuşçasına bir psikoloji içerisine girdiler. Yani sorun aslında tamamen suni bir sorundur. Çünkü Kürtlere siz TC vatandaşı olarak hangi haklardan mahrumsunuz diye sorduğunuzda sadece anadilde eğitim hakkından söz ediyorlar. Yukarıda anlattığım gibi sorunun ortaya çıkması ve sonucunda istenilen hak talebi arasında hiçbir ilişki kurulamıyor.

“Kürt sorunu vardır”, “Kürt açılımı” vb. ifadeler şimdilerde Kürtlerin özerklik, bağımsızlık gibi taleplerle karşımıza çıkmasına kadar varmıştır. Ben yakın çevremdeki Kürt arkadaşlarımın Türkiye’yi bırakıp kurulacak bir Kürt devletine gideceklerini sanmıyorum. Zaten birçoğu da Kürt devleti talebinin olmadığını dile getiriyor. Demek ki Kürtler de bu ülkede istedikleri makama gelip, istedikleri hayatı yaşayabiliyorlar. O halde sorun gerçekten nedir? Sorun, en başta ifade ettiğimiz gibi maksatlı bir şekilde planlanmış ve çok başarılı bir şekilde uygulamaya konmuş gerçek olmayan bir sorundur. Eğer Kürtler bir takım insani haklardan mahrum olduklarını iddia ediyorlarsa, bu bütün Türk halkı için geçerlidir. İşin esasında yani halk nezdinde ben Türküm, sen Kürtsün diye bir ayrım da yoktur. Bunu zorla ve devlet eliyle sanki böyle bir ayrım varmış gibi lanse etmeye çalıştılar ama yanlış hesap Bağdat’tan dönmelidir. Aksini düşünmek bile rahatsız ediyor.

 

Zübeyir Erol






Sayı: 100 | Tarih: 15.05.2011
Ebubekir Sifil
Bin Ladin'e Taliban'a Teröre Küresel Lanete Dair
Allah Taksiratını Affetsin
1260 Okunma
Zafer Kafkas
Ahmet Hakan
Kaset için ne dediğine bak, kim olduğunu anla
Haramı helal, helali haram etmek
1236 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Boş vaatler
Dolu vaatler
1108 Okunma
Süleyman Karagülle
Reşat Nuri Erol
Kanal, iki şehir ve medeniyet merkezi İstanbul 1
"Çılgın Proje", "İstanbul'u Medine yapacağım"
1101 Okunma
Abdülkadir Altınhan
Ruhat Mengi
Kadın ve Çocuklar Sahipsiz Kalmayacak!
Kadınlardan Alınmak İstenen Haklar
1089 Okunma
1 Yorum
Vahap Alma
Mehmet Şevket Eygi
Küçük Cevaplar, Uyarılar, Mesajlar...
İcazet ve Kader
1055 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Taşgetiren
Ah şu "Kürt sorunu"
Yanlış hesap Bağdat’tan dönmeli
1040 Okunma
Zübeyir Erol
Ruşen Çakır
Bahçeli medyadan şikayetçi sosyal medyadan memnun
“Püskevit” memnuniyeti”
1034 Okunma
Tayibet Erzen
Zülfü Livaneli
tolstoy gulaşı ve AB ve Türkiye
saygı duyulacak bir medeniyet!
1034 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek


© 2024 - Akevler