Adil Düzenin İç Yüzü-Necmettin Erbakan ve 30 yılın muhasebesi
Süleyman Karagülle
1990 1.Baskı
2285 Okunma
tenkit-1;Süleyman Karagüllenin kör gülleleri-Ahmet Akgül-Milliçözüm

Tartışmalar:1

 

AHMET AKGÜL(MİLLİ ÇÖZÜM DERGİSİ)

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

TENKİT:1

ŞUBAT 2006

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE’NİN KÖR GÜLLELERİ

 

Süleyman Karagülle’nin: “Adil Düzen’in İç Yüzü- Necmettin Erbakan ve 30 yılın muhasebesi” adlı kitapçığı elimize geçti.

Erbakan Hoca’yı hedef alan asılsız iddialar, suizanna dayanan isnatlar ve insanın kanını donduran iftiraları içeren bu küfürnameyi, Milli Gazete’deki yazılarında, ara sıra Milli Görüş’ü ve Erbakan’ı öven tavırlarının tam bir riyakârlık olduğu şimdi anlaşılan, Reşat Nuri Erol da, büyük bir şevkle ve zevkle takdim etmiş…

İşte Süleyman Karagülle’nin karalamaları:

“Necmettin Erbakan, kuvvete ve güce inanmaktadır….  Ona göre; dünya’ya Hak değil kuvvet hâkimdir”Not supported field expression!

“13- Erbakan ne yapacağını keşfetmişti.

Kendisi Adil Düzen’i anlatacak, taban Adil Düzen’i benimseyecek, böylece halkın oyunu toplayacak ve iktidar olacaktı. Milletvekillerini ve Merkez Karar Yürütme Kurulu üyelerini ise Adil Düzen’e karşı olanlardan oluşturacak, böylece iktidar olduğunda istediğini yapacak ve kuvvet sistemini uygulayacaktı…

İşte bu oyun ve davranış, sadece İslamiyet’e/Şeriata aykırı değil, aynı zamanda ve açıkça hakkı inkâr idi.

Kur’anın ilk sahifelerinde insanlar kötü ve iyi insan diye ikiye ayrılır, sonra onlar arasında olanlar anlatılır:

“İnsanlar içinde biz Allah’a ve ahirete inandık diyenler vardır. Oysa onlar inanmış değildirler. Onlar Allah’ı ve inanmış kimseleri kandırıyorlar. Oysa onlar kendilerinden başka kimseyi kandıramazlar.”Not supported field expression!

Bu ayetin manasını anlamak gerçekten çok zordur. İnsan gerçekten Allah’a inanıyorsa, O’nu kandırmak için uğraşmaz; inanmıyorsa yine kandırmaya kalkışmaz. Ama demek ki, İnsanoğlu Allah’ı kandırmaya çalışırmış ki, Kur’an bunu söylüyor. RP yöneticileri işte bunu yapıyorlar.

Onlar aslında Adil Düzen’e inanmıyorlar, Adil Düzen’in sahibi olan Allah’a inanmıyorlar; ama inandıklarını zannediyor ve O’na inananları kandırıyorlar. Aslında ayette de belirtildiği üzere, sadece kendilerini kandırıyorlar, ama bunun farkında değiller.

1946’dan beri sağ cephenin başına gelenlerin asıl sebebi ve kaynağı budur.  Allah’ı ve inanmış olan kimseleri kandırmak. Evet, dini ve inananları sadece ve sadece istismar etmek. Sonunda da zararını hep birlikte görmek.”Not supported field expression!

İşte; Erbakan Hoca hakkında:

  • Hakka değil güce inanmak
  • Açıkça Hakkı inkara kalkışmak
  • İnanmadığı halde, insanları aldatmak için Müslümanlık taslamak, yani münafıklık yapmak
  • İslam dinini ve inanmış kimseleri istismar edip kullanmak…

Gibi iz’an ve insaf ölçülerine asla sığmayan bu sebepsiz ve mesnetsiz iftiraların sahibi, sık sık:

“İslam’da tenkit meşru, tahkir memnu’dur” sözünü kullandığı halde kendisi, bir Müslüman’ı tekfir etmekten bile sakınmıyor ve sıkılmıyor…

Ama aynı Süleyman Karagülle “Ahde Vefa” Dergisi Kasım 2005 sayısı 34. sayfasında, Erbakan Hoca için:

Çok üstün bir ilmi ve yönetim zekâsı vardır. Çok samimi bir imana sahiptir. Siyasi cesareti vardır. Azimlidir. Bu özellikleriyle büyük hizmetler yapmış ve herkesin saygısını kazanmıştır. Halen yaşayan, dünyanın en büyük lideridir…” diyor…

Şimdi, bu sözlerinde samimi ise, demek ki Erbakan Hoca’nın, yüksek iman teslimiyetinin, üstün ilmi yeteneğinin, büyük azim ve cesaretinin ve örnek liderlik meziyet ve faziletinin farkındadır.

Bu durumda; önceki iddiaları, kasıtlı bir iftiradır.

 

Yok, bu son ifadeleri yalan ise o takdirde, Süleyman Karagülle, kim bilir neleri umarak, Erbakan’a ve bağlılarına yağcılık yapmakta ve riyakârlıkta bulunmaktadır.

Süleyman Karagülle, suçlamalarına, daha doğrusu saçmalıklarına devam ediyor:

“Erbakan bir türlü Allah’a verdiği sözü hatırlamıyordu……

…….Allah’a dönmeyi, sadece Allah için kendisiyle konuşmak isteyenlere kulak vermeyi değil, Avrupa’da CIA ajanlarıyla dolaşmayı ve görüşmeyi yeğledi..”Not supported field expression!

Ey zavallı, Erbakan Hoca’nın Allah’a verdiği sözü hatırlayıp hatırlamadığını bilmek ve Onun kalbini keşfedip değerlendirmek senin haddin ve görevin değil..

Ama İslam’da “İspat iddia edene düşer.”

Erbakan’ın Avrupa’da, ne zaman hangi ortamda ve hangi CIA ajanlarıyla dolaştığını ispatlayamazsan, sen elbette yalancı ve iftiracısın!...

Hem sen o CIA ajanlarını nereden tanımakta ve bu bilgileri kimlerden almaktasın?!...

Hızını ve hıncını alamayan Süleyman Karagülle, kirli iftira güllelerini Erbakan’a sıkmaya devam ediyor:

“Sayın Erbakan galiba Allah’a: “Sen beni hele bir başbakan yap, ondan sonrasına karışma! Ben ne yapacağımı bilirim…”….

…….Artık Allah’a ve Kur’ana ihtiyaçları yoktu.!”Not supported field expression!

Ne diyelim: Edep Ya Hu!...

Ama aynı kişi, sözü geçen dergideki yazısında, yukarıdaki çirkin iddialarının tam zıddı bir yaklaşımla şunları söylüyor:

“Erbakan Türk tarihine kalıcı, çok büyük ve önemli etkiler yapmıştır:

  • (Dünyadaki bütün) Türklerin örgütlenmesine öncülük etmiştir.
  • Türkiye’de sanayii halka taşımıştır.
  • Kurduğu siyasi partileri okul yapmıştır.
  • Türkiye’nin İslamlaşmasını sağlamıştır.

Erbakan Dünya çapında da çok önemli şeyler yapmıştır:

  • Avrupa’nın tekel sanayiini, dünyanın halk sanayiine taşımıştır.
  • Sol-sağ çatışmasına son vermiş, solu din ile barıştırmıştır.
  • Din ile müspet ilim çatışmasına son vermiştir.
  • Hakkı üstün tutan Peygamberlerin “Adil Düzen”ini dünyaya duyurmuştur”Not supported field expression!

Evet sn. Süleyman Karagülle, doğru söylüyorsunuz, ama değerini bilmiyorsunuz.. Bunca haklı ve hayırlı hizmetlere muvaffak kılınmış bir şahsiyete iftira ve hakaret etmekten geri durmuyorsunuz.. Daha doğrusu, duruma göre davranıyorsunuz.. Zayıf düştüğünü sandığınız anda saldırıyor, ama güçlü gördüğün ve geleceğinden umutlandığınız zaman yaranmaya çalışıyorsunuz.. Yani, Hakka değil güce, asıl siz tapıyorsunuz!..

Hem:

“Bana göre siyasi zekâsı yoktur. Bu sebeple iticiliği vardır”Not supported field expression!diyorsunuz,

Hem de:

1969 genel seçimlerinde, siz de dahil olmak üzere 14 arkadaş değişik illerden bağımsız aday olduğunuzu…… Erbakan’ın da Konya adayı olup büyük bir oy farkı ile seçimi kazandı”ğını söylüyorsunuz…Not supported field expression!

Ama 14 arkadaştan hiçbirinizin değil de, niye sadece size göre “siyasi zekası olmayan” Erbakan’ın, hem de büyük bir oy fakıyla nasıl seçim kazandığını dile getiremiyor ve izah edemiyorsunuz..

Böyle ilim haysiyeti olur mu?

Süleyman Karagülle, asıl marifetini ve mahiyetini şu itiraflarıyla ortaya koyuyor:

Biz RP’den tamamen ümidimizi kesince, Hasan Ekici aracılığı ile DYP lideri (Tansu Çiller’e) bir mektup gönderdik ve dedik ki: “Siz Refah Partisi’ni yenemezsiniz. Ancak biz size yardım edelim. (O zaman yenebilirsiniz!.)

Adil Düzen’den daha iyi bir program hazırlayalım. Bu programı benimseyin. O zaman RP çöker”

Ama Tansu çiller Hanım da önerimizi kabul etmedi..”Not supported field expression!

Demek ki sn. Süleyman Karagülle; her partiye göre ayrı ve daha ayarlı bir Adil Düzen programı hazırlayabiliyor.!. Adam ısmarlama çalışıyor!.. Daha güzelini ve mükemmelini yapabilirken RP için düşük kalite bir Adil Düzen reva görüyor!?.. Demek ki, RP’yi çökertmek için Tansu Çiller’e destek teklif edebiliyor.!? Ama, şükür ki, Tansu Hanım buna tenezzül bile etmiyor!..

Evet Süleyman Bey: Şecaat arz ererken sirkatin söylüyor…

Süleyman Karagülle; Acayip bir içtihatta daha bulunuyor:

“Başkan Asker olur. Siviller Türkiye’yi idare edemez!?..” miş!...

Hangi ayeti kerimelere, hangi hadisi şeriflere, hangi icma-i ümmete, hangi ilmi ve içtimai gerçeklere ve hangi demokratik değerlere dayandığını açıklamadan, yüksek perdeden buyuruyor:

“Başkan Asker olur” Hükmü:

“Türkler asker millettir.

Tarih boyunca tüm inkılâp ve ıslahatlar orduya dayanılarak yapılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devletini, ordu yani askerler kurmuştur. Demokrasiyi ordu getirmiştir. Türkiye iç anarşiye sürüklendiği zaman asker müdahale ederek devleti adeta çökmekten kurtarmıştır.

Türk halkı askerlere güvenmektedir.

Türk halkı, askerlerin yabancılarla işbirliği yapacağına ve ülkeyi satacağına inanmamaktadır. Ama Türk halkı sivil yöneticilere güvenmemektedir. Askerler her zaman savaşları kazanmıştır ama siviller masa başında kaybetmiştir. Lozan bile askerin eseridir. Askerler de sivillere asla inanmıyor ve güvenmiyor.

Bu durumda siviller Türkiye’yi idare edemezler.

Celal Bayar Cumhurbaşkanı oldu; askeri müdahale oldu. İhsan Sabri Çağlayangil Cumhurbaşkanı vekili oldu; müdahale oldu. Şimdi Süleyman Demirel Cumhurbaşkanıdır, müdahaleyi beklemek gerekiyordu. Nitekim oldu.

İslamiyet’e/Şeriata göre; devlet başkanı askerler arasından seçilir. Silahlı güçler sermayenin bekçisi değildir. Tam tersine, silahlı güçler sermayenin kâhyasıdır.

İnsan eşyaya hakimdir; eşya insana hakim değildir. Bundan dolayı, ülke için savaşmayanlar cizye verirler ve yönetici olamazlar.”Not supported field expression!Diyor….

Desteksiz ve dayanaksız savuruyor. Siyasi yönden bilgi ve feraset fukarası olduğunu ortaya koyuyor. Ve üstelik de demokrat geçiniyor… Halkın kendi kendisini yönetmesi gerektiğini savunuyor!?

Süleyman Karagülle’nin çelişkileri bitmiyor.

Biribirine yakın tarihlerdeki “Halife, hilafet ve..” başlıklı bir yazısında

Mustafa Kemal Büyük Nutuk’ta 12 milyonluk Türkiye’nin bir milyar nüfusu temsil edecek bir halifeyi seçemeyeceğini, bunu taşıyamayacağını hilafeti lağvetme sebebi olarak açıklamıştır, arkasından da ileride İslam Devletleri bağımsızlıklarını kazanırsa kendilerinin bir halife seçebileceklerini anlatmaktadır. Mustafa Kemal ve Erbakan bu halifeyi yine siyasi bir güç olarak düşünmüşlerdir. Oysa İslamiyet’te böyle bir halife yoktur.

  • Birincisi; İslamiyet’te bütün Müslümanları bir araya getiren tek İslam devleti yoktur. Her kavmin kendi hadisi vardır. Devleti uluslar kurar. Bütün savaş hukukunu kuran kavimlere dayandırmıştır.
  • İkincisi; Bütün Müslümanları tek dini lider altına toplayan bir başrahip kavramı da yoktur. Böylece bir halife atayalım, o halife yeryüzündeki bütün Müslümanların ruhani lideri olsun durumu yoktur. Böyle bir şey Kur’an’da teşri edilmemiştir. O halde Papa benzeri bir halife kavramını İslam dininde yerleştirmek çok zordur.”Not supported field expression!

Diyen Süleyman Karagülle, “Yeni Papa ve Türkiye ziyareti” başlıklı yazısında ise bu görüşlerinin aksine:

Tüm Türk Müslümanları, hatta dünya Müslümanları Papa’nın bu gelişini sevinerek karşılamalıdır ve o tarihler de Fethullah Gülen Türkiye’de olmalı ve onu karşılamalıdır.

Diğer taraftan da papalıktan ders alarak önce Türkiye Müslümanları; tarikatları, cemaatleri, vakıfları, dershaneleri, partileri ile birleşip dünya Müslümanlarını bir araya getirerek kendilerine bir halife nasb etmeleri için faaliyet göstermelidirler. Bu halife Kur’anın öğrettiği usulle şeriata göre seçilmelidir. Bu hususta Akevler sizlere yardımcı olmaya hazırdır.”Not supported field expression!

Şeklinde, tam tersi bir tavır takınıyor. Önce İslamiyet’te hilafet yoktur, bunu gerçekleştirmek çok zordur” diyor. Arkasından bütün tarikatları, cemaatleri, partileri, dernekleri halife seçmeye çağırıyor. Bu arada Fetullah Gülen’i de Türkiye’ye davet ediyor..

Her ne hikmetse, Siyonist lobiler de Fetullah Gülen’i bu maksatla hazırlıyor.!?

Süleyman Karagülle’ye göre “Irak’taki Sünni direniş bir terör ve anarşidir. Ve Iraklıların ABD Yönetimine itaat etmeleri gerekir.”

Şöyle diyor:

“1- Her ülkenin bir yönetimi vardır. Yöneticilerin adil olmaları gerekir. Ancak en zalim yönetim bile anarşiden ve terörden daha hayırlıdır. Dolayısıyla herkes bulunduğu ülkenin kanunlarına göre hareket edecek ve yöneticilere itaat edecektir. İsyan etmeyecek, eğer dayanılmaz durum olursa oralar terk edilip başka yerlere gideceklerdir. Şimdi Irak’ta ABD yönetimi hakimdir. O halde Irak halkı o yönetime itaat edecektir. Savaşmak istiyorlarsa tüm halk Irak’tan çöle kaçacak, orada kırk sene dolaştıktan sonra boş kalacak Bağdat’ı ele alacaklardır. Kişi veya topluluk; ya oradaki mevzuata ve yönetime alışacak, ya da orasını terk edip hicret edecektir.”Not supported field expression!

Öyle ise, İstanbul’u işgal eden İngilizlerin kukla hükümetine karşı ayaklanıp Milli Mücadeleyi başlatan Mustafa Kemal’i isyancı sayan ve idam fetvası çıkaranlar haklımıydı?

Şu kafaya bakın;

“Irak halkı Amerika’ya itaat edecekmiş… Veya hepsi birden Bağdat’ı boşaltıp çöllere gidecek, tam 40 sene başıboş gezecek, sonra da dönüp boş kalan Bağdat’ı yeniden ele geçirecekmiş…”

İşte bu zat, üstelik kendisini dünyanın en akıllı olan ve Kur’anı en iyi anlayan adamı sanıyor.

Sn. Süleyman Karagülle.

Ülkemizin, bölgemizin, tüm İslam ve insanlık aleminin sorunlarına, ilmi ve insani çözümler üretme konusunda kendi çapınızdaki çabalarınızı elbette takip ve takdir ediyoruz.. Ama “her şeyi en iyi ben bilirim” havasından kurtulamıyorsunuz ve aldanıyorsunuz.

İçtihat ve yorumlarınızda, (suizan ve iftiralarınızda değil) isabet etseniz iki, yanılsanız bir sevap alırsınız. Ama siz, kendi kanaat ve kuruntularınızı Kur’an yerine koyuyor, “insanlar bana inandığı ve dediklerimi yaptığı kadar Müslümandır…” tavrını takınıyor, hatta insanların niyetini ve gizli mahiyetini bile sorgulayıp yargılamaya kalkışıyorsunuz… Yani haddinizi aşıyorsunuz… Böylece

“…Kendi hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı….”Not supported field expression!Kimselerin durumuna düşüyorsunuz…

Kaldı ki Tansu Çiller’e teklif ettiğiniz gibi: İcabında daha iyisini hazırlayabileceğinizi söylediğiniz proje ve programlar, iman ve itaat edilmesi farz olan ilahi kanunlar değil, sadece aklınızın erdiği, ilmi gücünüzün yettiği kadarıyla, kendi şahsi yorum ve yaklaşımlarınız olduğunu unutuyorsunuz.

Ve hele, bu proje ve programların uygulanacağı imkan ve iktidarlar nasıl oluşacak..?

Dünyayı ve ülkemizi sömürme ve sindirme kıskacına alan Siyonist kuşatma nasıl kırılacak?

Sorularının cevabı konusunda bir ortaokul talebesi seviyesinde bile yeterli ve tutarlı bir anlayış ve yaklaşıma sahip bulunmadığınızın, kırk yıldır hala farkına varamıyorsunuz…

Hep ona buna sığınıyorsunuz ve sadece sızlanıyorsunuz. Bir parti bile kuramadınız, kuramıyorsunuz.. Bir gazete bile çıkartamıyorsunuz… Milli Görüş’ün sayesinde ilmi ve fikri gayretlerinizi tanıtma şansına ve şerefine kavuştunuz. Şimdi bile Milli Gazete ve Kanal 5 sayesinde sesinizi duyurabiliyorsunuz.

Yoksa hep böyle Erbakan’ın himayesine mecbur ve mahkûm olmayı mı içinize sindiremiyorsunuz?

Adil Düzen projelerini Erbakan Hoca’ya takdim edip tartışırken:

    • Noksanlıklarınızı nasıl hatırlatıp tamamlanmasına katkı sağladığını
    • Yanlış ve yararsız kısımların nasıl uyarılıp çıkarıldığını
    • Gerçek ve yüksek bir ilme sahip bulunmayan bir kimsenin bu incelik ve önceliklerin, asla farkına bile varamayacağını; niye itiraf etmekten kaçınıyor ve gocunuyorsunuz?

Yoksa ilmin kesbi kazanılabildiği gibi, Vehbi de olabileceğine inanmıyor musunuz?

Ahmet Akgül; Kahire’de El-Ezher doktora talebelerine kırk gün münazaralı ders olarak okuttuğu “Adil Düzen ve Yeni Bir Dünya” kitabını,

Sadece Erbakan Hoca’nın sohbet, seminer ve konferanslarından bizzat dinleyip derlediğini kendisi anlatmıştı.

Şimdi bu denli yüksek bir ihtisas isteyen ilmi konuları, Erbakan Hoca’nın sizlerden sadece bir sefer duymakla böylesine vukufiyet kazanmasını ve bu sahalarda uzmanlaşmış insanlara bile ders verecek noktaya ulaşmasını niye hala anlamıyor ve hazmedemiyorsunuz?

Sn. Karagülle, Kur’an ve ilim seminerleri 320. İst. 2 Eylül 2005 tarihli: Halife ve hilafet başlıklı Kur’andan istidlal ettiğini söylediği, ama delillerini bir türlü göstermediği ders notlarında, dünyadaki Müslümanların nasıl teşkilatlanıp organize olacağını, huzura ve kurtuluşa nasıl kavuşacağını ve bunların yapılması için bir devlete asla gerek olmadığını ve sanki birileri:

Buyurun bütün İslam ülkelerini ve hükümetlerini Süleyman Karagülle’nin kontrol ve hizmetine verdik.. İstediği yapılanmayı gerçekleştirsin” saflığından ve işgüzarlığından kurtulmadığını, şöyle ortaya koymaktadır:

Aşirette (ocakta) teşkilatlanma yoktur. Kabile ( bucakta), şa’bda (ilde), kavimde (ülkede) ve millette (insanlıkta) müminler örgütlenmelidir. İman etmek demek, dayanışma ortaklıkları kurmak demektir. Bu teşkilatı kurmamız için devlet olmamıza gerek yoktur. Dayanışma ortaklıkları olarak kurabiliriz. Mesela, bunlar “kooperatif” olarak örgütlenebilirler, “dernek” olarak örgütlenebilirler, “vakıf” olarak örgütlenebilirler, “parti” olarak örgütlenebilirler.

İstanbul’dan işe başlamalıyız. Sözleşme yapıp dini dayanışma ortaklıklarını kurmalıyız.

Dini dayanışma ortaklıkları ne yapacaktır? Mesela, ahlaki dayanışma kooperatifini kurabiliriz. Bu kooperatif ne yapacak, görevi ne olacaktır?

  • Ortaklarına ve çocuklarına ahlaki eğitim verecektir. Onlara dini kitapları öğretecek, dinlerinin emirlerinin neler olduğunu anlatacaktır.
  •  Bunları imtihan ederek bilgilerinin derecesine göre sertifika verecektir. Bu insan İslamiyeti ve kendi mezhebini başlangıç, temel, ilk, orta, yüksek ve üstün derecede biliyor diyecek.
  • Ortaklarını ahlaki bakımdan tezkiye edecektir. Bekçilik yapabilir diyecek, şirkette müdür olabilir diyecek. İhmalden dolayı bir zarar iraz ederse biz ödemeye hazırız diyecekler. Böylece bu dayanışma ortaklığından tezkiye edilenler ihmalden dolayı bir zarara uğratılırlarsa, o dayanışma ortaklığının ortakları arasında bölüşerek zararı öderler. Bu dayanışmanın esas görevi budur.
  • Ortalıkları arasında sosyal dayanışma gerçekleştireceklerdir. Açsa doyurulacak, işsizse iş bulunacak, hasta ise tedavi edilecek, haksızlığa uğruyorsa savunulacak, başörtüsü mağduriyetini bu dayanışma ortaklığı çözecektir.

Bunlar beş bin nüfuslu yerlerde on kadar bulunur. Sonra elli bin nüfuslu yerlerde yine yüksek seviyede elli milyon nüfuslu yerde on tane bulunur. Bunlar yaklaşık rakamlardır. Bu bin kadar olan dini dayanışma sorumluları Mekke’de toplanırlar, oraya bir delege gönderirler. Orada bir merkezi site kurarlar. Kâbe’nin mücaviri olurlar. Bunlar da on tarikat veya dini mezhep olarak ortaya çıkarlar. Bunların Başkanları İslam yüksek şurasını oluşturur ve aralarından birini kendilerine başkan yaparlar. İşte bu halife, o bucak ise Vatikan olur. Böyle bir teşkilatı kurmak demokratik ülkelerde sorun teşkil etmez, Türkiye’de de etmez. (Hele bir girişimde bulunda görelim!) Bizzat Suudi Arabistan’da teşkil eder. Mekke’ye gidemeyebiliriz. Geçici olarak başka bir ülkede, mesela Tahran’da böyle bir merkez oluşur, orası yani Arabistan’da demokratik bir ülke haline gelince sonra oraya gideriz.

Burada anlattıklarım benim kafamda düşündüğüm şeyler değildir. Kur’ana dayanarak istidlal ediyorum. Her konuda bana itiraz edilebilir ve benden delil istenebilir. Ama kimse delil getirmeksizin kendi görüşlerini benim görüşlerimden üstün sayamaz. Emaniylerle bana karşı çıkamaz. Her gün aleyhimde gıybet yapanlar; ortaya çıkın, hatam varsa Kur’andan delil gösterin de düzeltelim. Kimse Kur’andan Emevi saltanatına meşruiyet bulamaz. Kimse Osmanlı Hilafetini Kur’ana dayandığını söyleyemez. Geçen geçmiştir. O günkü şartlar için meşru olabilir. Ama bu gün değil.”

Şimdi soralım:

  • İyi de bu kurtuluş projelerinizi kırk yıldır niye bir türlü başlatmıyor ve insanlığı bu saadetten mahrum bırakıyorsunuz..?
  • “Efendim müsaade etmiyorlar, fırsat ve ruhsat vermiyorlar ki..” diyorsanız,

O takdirde:

  • Ya uygulanma şansı bulunmayan “ölü içtihatlar” yaptığınızı
  • Veya bu içtihatların uygulanacağı şartları oluşturacak cihat şuurundan ve sorumluluğundan habersiz yaşadığınızı niye kavrayamıyorsunuz?
  • “Kimse Osmanlı hilafetinin Kur’ana dayandığını söyleyemez… Ama o günkü şartlar içinde meşru olabilir.” gibi çelişkilerden niye kurtulamıyorsunuz?

Kur’ana aykırı olan nasıl meşru sayılabilir?

Asırlar boyu, binlerce ulema, hepsi birden Kur’anda ve İslam’da yeri olmayan bir müesseseye, nasıl böyle körü körüne bağlanmış ve sahip çıkmıştır?

Hz. Resulüllahın: “Allah benim ümmetimi Batıl üzerine ittifaktan koruyacaktır” mealindeki hadisi ve müjdeli garantisi nerde kalmaktadır?

d) Hem kurtuluş savaşına, hem Lozan’a ve Cumhuriyet inkılâplarına sahip çıkıp, hem de Türkiye’nin üniter yapısını bozmak isteyen dış güçlere ve işbirlikçi hainlere koz verecek bu “yeni yapılanma” programınızın aslında parçalanmaya ve başıboş bırakılmaya yarayacağını hiç düşünmüyor musunuz?

Bu tenkit ve tepkilerimizi ağır bulanlara; sözümüz:

“Cezaaen vifaga- muvafık ve münasip (denk ve adil) bir karşılık olarak”Not supported field expression!Ayetine uygun düşünün bir….

İkincisi, “iftira atana iltifat, hakaret edene hürmet edilmez!.”

Kaldı ki, biz; Süleyman Karagülle’ye kendisinin yaptığı gibi:

  • Münafık ve inançsız
  • Hak ve hakikatı inkarcı
  • CIA ajanlarıyla arkadaş
  • Din istismarcısı ve dava sahtekarı

Şeklindeki iddialarda asla bulunmadık, iftira atmadık.

Sadece bazı konulardaki hamakatini, kabavetini ve kabahatini hatırlattık.

Ve bu arada:

Fetullah Gülen, Korkut ve Turgut Özal, Tayyip Erdoğan ve ekibi gibi, Erbakan’a ve davasına zarar veren ve hıyanet edenlerin, Siyonist güçler ve masonik merkezlerce nasıl ödüllendirilip iktidara taşındığını ve hatta hilafete hazırlandığını gören Süleyman Karagülle, acaba aynı şeytan şebekesinin gözüne girmek için mi Erbakan’a sataşıyor? Sorusuna da doğrusu takıldık.

Ve “haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytan” olmamak için bunları yazdık…

Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun.

MİLLİÇÖZÜMDERGİSİ ŞUBAT 2006

 

Not supported field expression!Sh: 70

Not supported field expression!Bakara: 8-9

Not supported field expression!Sh: 78

Not supported field expression!Sh: 76-77

Not supported field expression!Sh: 82

Not supported field expression!Ahde Vefa Dergisi: Kasım: 2005 sh:34

Not supported field expression!Ag. Dergi sh: 34

Not supported field expression!Adil Düzenin İç Yüzü: sh: 71

Not supported field expression!Ag. Kitap. Sh: 80

Not supported field expression!Age. Sh: 84

Not supported field expression!İst. 2 Eylül.2005 Kur’an ve ilim seminerleri 320

Not supported field expression!Adil düzen Dersleri: 150

Not supported field expression!Adil Düzen Dersleri: 161 sermaye, terör ve Fransa olayları İst. 18.Kasım.2005

Not supported field expression!Casiye: 23

Not supported field expression!Nebe: 26