Yaşayan ve son yüzyılın en büyük şairlerinden Sezai Karakoç, Mona Rosa şiirinde aşkın haleti ruhiyesini anlaşılır olarak tasvir etmiş.Bir ressamın elinden çıkmış yağlı boya tablo gibi edebiyat dünyamıza ve gönlümüze silinmez boyalar ile kazımış.
Aşkın doruklarında gezen bir beden ve gönlün ,umutla sevgiliye yakarışı, ne yazık ki hayal kırıklığına ve hikayenin sonunda olduğu gibi reddetmenin hazzına varan bir şiir.Yalvarışların kar etmediği sevgili belki de bu enerjinin çokluğu nedeniyle hakikati göremeyip farklı bir tercihe yöneldi.
Cesaretin zirvesinde sevgiliye okunan şiir sevgili tarafından reddedilmekle çeliğe son halini veren ateş gibi bize Sezai Karakoç’u kazandırdı.Hangi şair büyük, sıralaması yapmadan gönül dünyamı Diriliş ile dolduran şair, yaşanabilir insan modelinin en büyük örneklerinden olsa gerek.
Ne hamaset,ne isyan belki de sessizce alınan intikamın tevekkülünde yeni tercihini sahiplenen bir gönül inkılabı.Mona Rosa özelinde Diriliş genelinde uzaktan tanıdığım şair son yüzyılın yetiştirdiği ve bir türlü tüketemediği nadir gönül kalemidir.
Yoksa isyanın doruklarında bir Nazım,hamasetin zirvesinde bir Necip Fazıl daha da zirveyi çok zorlayan Cahit Zarifoğlu,Can Yücel,Özdemir Asaf,Mustafa Miyasoğlu,Cahit Külebi,Abdurrahim Karakoç,Atilla İlhan ve sonrasında yada evvelinde yetişen benim kıymetlerini taktirde aciz kalacağım daha niceleri.
Israr etmekte fayda var, Mona Rosa ve Sezai Karakoç bütünlük içinde hikayesi ve yaşanabilirliği ile bize kısa hayatın bir tarifini yapmıştır.Aynı yerde kalmadan gayretini Diriliş’e vakfederek yeni gönüllerin zaferini desteklemiş ve tarihin sayfalarına not düşmüştür.
Bu örnekte olduğu gibi şiir ve diğer yazın eserleri bir iz bırakamıyor, çok çabuk tüketiliyor ve bir besin mesabesinde terk ediliyorsa bize kalan bir şey yoktur.Dikkat etmemiz gereken ve şairin büyüklüğünü tescilleyen esas konu şiirlerin kürsülerden hamaset yada isyan kokuları ile terennüm edilememesidir.Belki bir mey sofrasında beklide gönül telinin titrediği çaresizlik anında zevkin zevk olarak yudumlandığı diyarlarda kana kana içilen sözler olmasıdır, Mona Rosa ve Sezai Karakoç.