A F Y O N !
ÖZELEŞTİRİ!
Bugünkü konumuz bu.
Sebebi yazı okununca anlaşılacaktır.
Ayrıca bendenizin özel sebepler de var ki; azını aktaracağım.
Bir ‘Kİ’ daha; yazılacaklar 15 yıl öncesine istinat etmekte ama günümüze kadar!
*
AFYON toplantısı yapıyor ya; 15 yıllık iktidar partisi…
O vesileyle önce iki hatırlatma…
1.
15- 16 yıl öncesinde, RTE ile RNE olarak baş başa görüşmedeyiz; AK Parti kurulmadan yani AFYON’daki kuruluş toplantısı yapılmadan birkaç gün önce… İstanbul Üsküdar’daki bürosunda… Kısaca, görüşmenin sadece sonucunu yazayım: Her gün veya gün aşırı veyahut haftada en az bir gün bir araya gelip ‘birlikte hazırlık çalışması yapma’ sözü alıyor ve ayrılıyorum… RNE ‘birlikte hazırlık çalışması yapma’ diyorsa; kırk yıllık ‘ADİL DÜZEN ÇALIŞANI’ bendenizin ne demek istediğini umarım anlatabildim… Aradan 15 yıl geçti; hala çalışacağız!!!
Kısaca bu kadar!
2.
İsim vermeyeyim ama aynı günlerde bir çalışma arkadaşımıza da AK Parti kurucusu olması teklif ediliyor ve AFYON’a davet ediliyor… Davet edilen davet edene soruyor: ‘Kuracağımız partide kendi aldığımız kararları mı uygulayacağız, yoksa başkalarının aldıkları kararları mı uygulayacağız? “EVET, kendi aldığımız kararları uygulayacağız” diyorsanız, geleyim…’ Cevap yok!
Kısaca, bu da bu kadar!
3.
İki hatırlatma 15 yıl öncesiyle ilgili…
Üçüncüsü taptaze ve yeni…
Üstad’ın YORUM’u…
Şöyle:
“Her yeni oluşumun bir kurucusu bulunur. Bu, aktif bir kişidir. Kendisi başkan olmaz. Saygın birini başkan yapar. İkisinin birlikte çalışması sonucu oluşum geçekleşir.
İstiklal Savaşı’nı Kazım Karabekir başlatmıştır, saygın kişi Mustafa Kemal’dir. Sonra Kazım Karabekir’in yerini İsmet İnönü almıştır, Mareşal’in desteği ile İstiklal Savaşı kazanılmıştır.
Millî Görüş’ün kurucusu Hasan Aksay’dır, saygın kişi Erbakan’dır. Süleyman Arif Emre’nin desteği ile Millî Görüş oluşmuştur.
AK Parti’nin kurucusu Beşir Atalay’dır, saygın kişi Erdoğan’dır, destekleyen de (Abdullah) Gül’dür. Eğer kuruluş dıştan ayarlı değilse aralarında ayrılık çıkmaz ve dağılmazlar. Eğer kuruluş dışardan ayarlı ise aralarında ayrılık çıkar ve sonu sıfır olur.
AK Parti kadrosunu değiştirmiştir. Bunun anlamı onun akıbetinin de DYP ve ANAP gibi olacağıdır. Tabela partisine dönüşecektir. Adil Düzenci olmadıkları için ben Topbaş’ı da Gökçek’i de tasvip etmiyorum bununla beraber bugünlerde bu iki belediye başkanının devre dışı bırakılmasını AK Parti için doğru bulmuyorum.
Me(n)tal yorgunluğu yalnız partide olmaz. Başkanda da olabilir. Dolaysıyla bu teşhis yanlıştır. Erdoğan 2019’da yeniden seçilmek istiyorsa AK Parti’nin kurucu kadrosunu yeniden toplamalıdır. AK Parti bugünkü sonradan edindiği siyaseti terk etmelidir. Komşularla iyi geçinme yollarını aramalıdır.” (04.10.2017; Süleyman KARAGÜLLE)
http://www.akevler.org/AkevlerMakaleler/8657/SonEk/0/Suleyman-Karagulle/YORUM
***
4.
Buraya kadar hatırlattıklarım…
Yazar Kemal Öztürk’ün bugün yazdıkları vesileyle yazıldı…

Kemal Öztürk
KEMAL ÖZTÜRK 1969 yılında Ağrı’da doğdu. Orta öğrenimini Sakarya’da tamamladı. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Öğrenciliği esnasında çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yayınlayarak yazı hayatına atıldı. 1995 yılında Yeni Şafak Gazetesi’nde profesyonel gazeteciliğe başladı. 1997 yılında Kanal 7 televizyonuna transfer oldu ve televizyon haberciliğine başladı. Haberciliğin yanı sıra belgesel hazırlamaya
devamı
GAZETE YAZARI
AK Parti’de özeleştiri geleneği
05 Eki 2017, Perşembe
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın son dönemlerde yaptığı eleştirileri, eğer bir yazar kaleme alsaydı, bu yazıyı birçok gazete yayınlama cesaretini gösteremezdi.
AK Parti teşkilatlarından tutun bakanlıklara, ekonomiden tutun milli eğitime, kültürden tutun belediyelere, bürokrasiye kadar, Erdoğan’ın çoğu kez sert olan eleştirileri büyük dalgalanmalara neden oldu.
15. yılında, hala ülkenin en büyük ve en güçlü partisinde birtakım sorunların, aksaklıkların, tıkanmaların yaşanması normal. Bunu tespit edip, çözmemek normal olmaz.
Erdoğan haricinde, partinin ve hükümetin üst düzey yöneticileri içinde özeleştiri yapan ya da yaşanan sorunları dile getiren pek kimse olmadı. En azından kamuoyu önünde. Ancak partinin en üst düzey yönetim organı olan MYK’da nadir de olsa, bu sorunlar dile getiriliyor ve tartışılıyor diye biliyorum.
Parti disiplini açısından kamuoyu önünde değil de, partinin yetkili organlarında sorunların tartışılmasını ve şikâyetlerin dile getirilmesini şahsen daha sağlıklı buluyorum.
Ancak ülkenin ve milletin yaşadığı sorunların tam olarak dile getirildiği konusunda şüphelerim de yok değil. Oysa herkesin cesurca eleştiri yapıp, sonra da aynı cesarette çözüm önerileri sunduğu bir zemin, AK Parti’nin önemli geleneklerinden biriydi.
ERDOĞAN: DUMAN ÇIKANA KADAR TARTIŞIN
Önceki yıllarda, Kızılcahamam’da yapılan istişare toplantılarından birinde, milletvekilleri ve bakanlar oldukça sert tartışmalar yapmış, sonra Erdoğan şöyle demişti: “Bir odaya kapanın, duman çıkana kadar tartışın ve sorunları çözün.” Herkes eteğindeki taşı, dilinin altındaki baklayı dökmüştü ortaya. Faydasını da görmüşlerdi.
Bu hafta sonu Afyon’da AK Parti’nin yeni bir istişare toplantısı var. Metal yorgunu diye eleştirilen teşkilatlar ve belediyeler burada bir kez daha tartışılacak. Tabi sadece bunlar değil, partinin yaşadığı tıkanma, gerileme ve mutsuzluk da konuşulur sanırım.
Erdoğan’ın eleştirileri sonrasında çözüm olarak bulunan, il başkanlarını ve belediye başkanlarını istifa ettirme süreci, kanımca kampın ilk gündem maddesi. Kimlerin daha istifa ettirileceği en çok sorulan soru olacaktır. Acaba ‘seçilmiş başkanları bu şekilde istifa ettirmek demokrasiye uygun mu, daha kötü komplikasyonlara neden olur mu?’ diye tartışılır mı bilemiyorum.
CESURCA ÖZELEŞTİRİ AK PARTİ’NİN FAYDASINA
Bu kampta cesurca bir tartışma zemini olacaksa, bunun AK Parti’nin çok faydasına olacağına eminim. Kimi zaman bu sütunlarda dile getirdiğimiz özeleştiri yazılarından sonra arayan bakanlar, parti yöneticileri, teşkilat mensupları içlerinde taşıdıkları kaygıları ve eleştirileri dile getirdiğimi söyler bana. Onlara söyleyemedim ama böyle üst düzey yöneticilerin bu kaygı ve eleştirilerini neden Cumhurbaşkanının da bulunduğu toplantılarda dile getirmediğini sık sık düşünürüm.
Sonunda onların dile getirmediği eleştirileri Erdoğan bizzat kamuoyu önünde sert biçimde dile getirdi. Demek ki partide ve yönetimde sorunların olduğu bir gerçek. Bunu tartışmak ve sağlıklı çözüm yolu bulmak da işte bu tür özeleştirilerin yapıldığı kamplarda mümkün. Orada sorun yokmuş gibi susanların vebal altında olduğunu hatırlatmakta fayda var.
ERDOĞAN’IN ÇOK ÖNEMLİ TESPİTİNE KARŞI BİR SORU
Önceki gün grup konuşmasında Erdoğan çok önemli şeyler söyledi ama bu yazının konusuna uygun önemli bir bölüm var ki dikkatinize getiriyorum. Yeni Şafak yayın ekibi de bunu çok önemsemiş ki dün manşet spotu yapmış:
“Devir ne köken, ne cemaat, ne hizip hesabı yapma devridir. Beton gibi sapasağlam olmamız gereken bir dönemden geçiyoruz. Birleşeceğiz, bütünleşeceğiz, kenetleneceğiz ve gümbür gümbür hedeflerimize devam edeceğiz.
Kalbi kayan varsa, ne yapıp edip onların da gönlünü kazanacağız. Artık bizim terör örgütlerine, bölücülere, fitnecilere kaptıracak tek bir kardeşimiz dahi olamaz. Ancak, hesabi değil, hasbi olursa zaten mesele kalmaz ama hesabi olursa o zaman durum zorlaşır. Buraya bir siyasi parti olarak bakanlar yanılgıdadır. Buraya bir dava olarak bakanlar varsa istikamet üzeredir. Bölücü örgütün saldırılarında yeteri kadar insanı kaybettik. FETÖ gibi bir kanser hücresi gibi ülkemizi saran ihanet çetesine insanımızı kaptırdık.”
Eğer Afyon’da soru sorma hakkım olsaydı, bu çok önemli tespitten sonra bir soru sormak isterdim: ‘Tek bir kardeşimizi kaybetmek istemeyen Cumhurbaşkanımız, acaba yüzlerce dava insanının küstürülmesine, dışlanmasına, lejyonerler tarafından medyada linç edilmesine ve safların bozulmasına ne zaman müdahale edecek?’
Belki bu soruyu bir arkadaşımız benim yerime sormak ister.