Düşünün; bundan daha iyi bir sistem olamaz
Önceki yazıda başlık olarak “Adil Düzen, Erbakan, ESAM ve diğer konular” dedik, son iki ayın tekmili ve muhasebesi mahiyetinde bir değerlendirme yaptık. Bu arada KUR’AN VE İLİM Seminerleri çalışmalarımızın 908’inci, İsra Suresi çalışmamızın 14’üncü haftasına ve 63-66’ıncı ayetlere ulaştık, elhamdülillah… Bu çalışmadan bir derleme sunuyorum…
“Allah (şeytana): ‘Haydi git! Onlardan (insanlardan) sana kim uyarsa bil ki, cehennem hepinizin cezası olur, hem de tam bir ceza’ dedi.” (İsra, 63; DİB Meali)
‘Allah yeryüzünde iki takım kurmuş olmaktadır; iyilik takımı ile kötülük takımı. İyilik takımının iyi oynayabilmesi için onu denetleyen, onu iyilik yapmaya zorlayan bir takımın olması gerekir. Taraflar arasında oynanan uygarlık maçı böyle oluşacaktır. İyiler yapıcı, kötüler yıkıcı olarak yarışacaklar, yapıcılar yıkıcıları yeneceklerdir. / Canlılardaki canlının kendi hücreleri yapıcıdırlar, mikroplar yıkıcıdırlar... / Kur’an ayetleri kıyas yoluyla bütün alanlara uygulanabilir. Bunun için kıyas ilmini öğrenmemiz gerekir. / Kıyas ilk defa Kur’an tarafından tedvin edilmiş, Son Nebi uygulamış, Ebu Hanife bunun fıkhını yapmış, Şafii bunun ilmini kurmuş, İbni Sina ve Gazali bunu fizik ve kimyada da uygulamışlar. Son iki medeniyet böyle doğmuştur. Birinci Kur’an medeniyeti, Kur’an’ın uygulanması için böylece zemin hazırlamış, şimdi ikinci Kur’an uygarlığı aslında gerçek anlamda Kur’an uygarlığı olacaktır...’ (s.4)
İsra Suresi 64. ayette “Hayl” kelimesi geçmekte, süvari demektir. Süvarinin sürüden farkı, sürüde sürü içindeki fertler istedikleri gibi hareket ederler. Oysa süvaride atlar birlikte tek komuta ile hareket ederler. “Hayl” at kelimesinin çoğuludur. Müfredi “feres”dir. / Buradaki “Hayl” askeri birlik demektir yani birlikte hareket edilen ordu demektir. Bunlar cin taifesi olabilecekleri gibi bunlar insan taifesi de olurlar.
Bugün Sermaye şeytanın haylidir. Masonluk teşkilatı onun haylidir. PKK onun haylidir. Daha da ileri gidersek, bürokrasi onun haylidir. Bazı partiler onun haylidir. Milletvekilleri kendi vicdani kanaatlerine göre oy kullanmaları gerekirken, Meclis’te kullanılan oylardan görüyoruz ki, herkes parti başkanının emrini yerine getirmiş birer robot gibi oy kullanmışlardır. Bu şeytanın hayli olan demektir. / “Evet” ve “Hayır” oylamasında birileri benim partim böyle istiyor diye oy kullanırsa o şeytanın haylidir. Kendi vicdanına danışır, kendi içtihadına göre oy kullanırsa, o Allah’ın hizbidir. “Evet” veya “Hayır” deyin demiyorum, vicdanına göre değil de cepheleşerek oy kullanmak şirktir, şeytanın ordusuna katılmadır.
Allah şeytana görev vermiştir. Savaşların ve terörün kışkırtıcısı olan şeytanı görevlendirmiş bulunmaktadır. Ona karşı bize de savunma emrini vermiş, cihad yapmamızı emretmiş, misliyle mukabele etmemizi emretmiştir. Aramızda ne fark vardır? Biz savunma durumundayız. Onlar ise saldırma durumundadır. Biz savaş çıkarmayız ama bize saldırana karşılık veririz, yener ve gömeriz...’ (s.6’dan bir bölüm)
‘İşte, hakem kararlarına karşı çıkan, hakem kararlarını dinlemeyen kimseleri yola getirmek isteyenlere isyan eden kimseler şeytanın yolundadırlar, şeytanın ordusuna katılmış, şeytan onlara ortak olmuş olur. Bugün Birleşmiş Milleteler (BM) vardır; parası olanlar, silahı olanlar oraya hâkimdir. Bunlar şeytanın filolarıdır, şeytanın birlikleridir. Oysa Birleşmiş Milletler değil, hakemler dünyaya hâkim olmalı, hakemlere uymayan kimseler Birleşmiş Milletlerin orduları tarafından yola getirilmelidir.
Onlara vaat et, boş şeyleri vaat et, boş kelimeleri ortaya at ve onun peşinde koştur. / Batı’nın demokrasisi, laikliği, sosyalliği, liberalliği hep boştur, sahtedir. Merkezi yönetimde demokrasi olmaz. İçtihada ve yerinden yönetime dayanan yerel yönetimlerle demokrasi olur. Ekseriyet sisteminde laiklik olamaz. Laiklik nisbî sistemde olur. Tekel sistemlerinde ister Devlet ister Sermaye etkili olsun, liberallik olamaz. Aidatlara dayanan ve tekel hâlinde çalışan sosyal kuruluşlarda sosyallik olamaz. Sosyallik, yeryüzünün tüm insanların ortak malı kabul edilmesi ve eşit paylaşılması ile oluşur. Üretilen ürünün yarısı bütün insanlığındır, eşit paylaşılacaktır. Diğer yarısı ise üretenlerin emek payı olacaktır. / Söylediklerimiz üzerinde düşünün, göreceksiniz ki bundan daha iyi bir düzen/sistem düşünülemez...’ (s.7’den)