Sermaye, tanrılaştırır.. sonra sömürmek ister...
KUR’AN VE İLİM çalışmalarımız yarım yüzyıldan beri devam ediyor…
Bu çalışmaların ilk yarısı hazırlık dönemiydi diyebilirim…
1967 yılında Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’mizin resmen kuruluşu ile başlayan çalışmalar, 1986 yılındaki ilk İstanbul çıkarması ile şekillenmeye başladığı gibi; Erbakan Hocamız ile yaptığımız ilk “ADİL DÜZEN” çalışmaları da bu dönemde başladı…
İSAV’ın (İslâmî İlimler Araştırma Vakfı) ilk “İlmî Tartışmalar” çalışması, on arkadaşımızın iki gün boyunca tebliğlerini sundukları, bilahare kitaplaşan “Faizsiz Yeni Bir Banka Modeli” ile ( ve “Alternatif Faizsiz Banka / Selem ve Kredileşme” kitabı) başlamıştır…
Bu arada 1970’li yılların başından itibaren Millî Görüş Hareketi’nin ilk partileri olan MNP ve MSP partileri peş peşe kurulmuş, bizler de ekip olarak İzmir ve Ege Bölgesi teşkilatlanmalarına başladık ama KUR’AN VE İLİM çalışmalarımız hiç ihmal etmedik…
Siyasi alandaki ilk ilmî çalışmalarımızı da haftalık olarak “Millî Görüş Açısından Anayasa Seminerleri” ile başlattık ki; bu çalışmalar son on yıllarda “Adil Düzene Göre İnsanlık Anayasası”nın kendisini ve birkaç gerekçe kitabı ile en olgun meyvelerini verdi…
Bu girizgâhı neden yaptım, bunları neden anlattım?
KUR’AN VE İLİM çalışmalarımızın 905’inci haftasına ve İsra Suresi çalışmamızın 11’inci haftasına 49-54’üncü ayetlerdeki bu haftaki çalışmamızla ulaştık, elhamdülillah…
ADİL DÜZEN Dergisi olarak 905 haftadan beri hazırlamakta olduğumuz çalışmamızın 15 sayfası KUR’AN tefsiri, diğer sayfaları günümüzdeki gelişmelerin genel değerlendirme ve yorumlarını içermektedir ki; farklı bakış açıları arayanlara tavsiye olunur…
***
Bugünkü Pazar yazısı, işte bu haftaki bu çalışmaların ilk bölümünden tadımlık olarak sunacağım minik bir bölüm ve yukarıdaki özet bilgilendirmeden oluşmuş olsun…
Aktaracağım bu bölüm, İsra Suresi’nin 49’uncu ayetinin yorumu vesilesiyle yazıldı; 15 sayfalık tefsir bölümünün ilk iki sayfasından tadımlık bu bölüm ile başlamış olalım…
Ayet meali: “Biz kemik ve ufalanmış toprak olduğumuz zaman, yeniden mutlaka dirilecek miyiz? Derler.” (Diyanet İşleri’nin bir mealinden) Akevler meali: “Ve biz rufat ızam olduğumuzda mı gerçekten cedid halk ile ba’s olunacağız? Dediler” (Ve kâlû e izâ kunnâ izâmen ve rufâten e innâ le meb’ûsûne halkan cedîden).
***
“Sermaye, kendi sözünü geçireceği kimseleri tanrılaştırır, onları yüceltir, sonra onların eliyle insanları sömürmek ister. Kilisenin ve Kur’an’ın hükümranlığını kaldırmak için önce Tanrı’yı inkâr ettirir, sonra diktatörlere taptırır. Birileri hâlâ Mustafa Kemal’e tapıyor; bir taraftan onu deccal olarak tanıtmış, diğer taraftan onu tanrılaştırmış, bu yolla memleketi ikiye bölmüştür. Oysa her ikisi de yanlıştır. Mustafa Kemal günahları ile sevapları ile İstiklal Savaşımızın başkomutanıdır ve Türkiye Devleti’nin kurucusudur, ilk cumhurbaşkanıdır. Ona hakaret etmeyiz ama ona tapmayız da. Onların zamanında yapılanlar onlara aittir, bizim yaptıklarımız bize aittir. Onlar bizim yaptıklarımızdan, biz de onların yaptıklarından sorumlu değiliz. Kimin cennete kimin cehenneme gideceğini de biz bilemeyiz.
Yirminci yüzyıl böyle putlarla doludur. Unutmamamız gerekir ki Hıristiyanlar da Hazreti İsa’yı tanrılaştırmışlardır. O bundan sorumlu değildir. Yirminci yüzyıl diktatörleri de böyledir. Onların bunda günahları var mıdır yok mudur, biz bilemeyiz, Allah bilir.
Bunun gibi; bugün Gülen ile Erdoğan’ın durumu budur. İkisi de tanrılaştırılıyor. Sermaye tanrılaştırıyor, halk da onlara adeta tapıyor. Bunda kendilerinin rızası var mıdır, yoksa Sermaye aynı Mustafa Kemal’e veya Lenin’e yaptığı ve taptırdığı gibi insanları onlara taptırarak kendi sömürüsünü mü sürdürmek istiyor? Bunu yalnız Allah bilir, gereken hesabı da ancak O sorar. Bizim işimiz yetkili oldukları meşru işlerde onlara uymak, yanlış yaptıkları yerlerde de isyan etmek değil uymamaktır.” (…)
İstifade edilmesi, ibret alınması, gereğinin yapılması dua ve dileklerimizle…