,
ERBAKAN, ESAM VE “ADİL DÜZEN”-3
Teşbihte hata olmaz derler, öyleyse teşbihimizi yapalım. İnsan “beyin ve beden”den oluşur, bu insan “ilim ve amel” ile mükellef bulunur. İşte, insanların bir araya gelmesiyle bir teşkilat kurulur. Bu teşkilat insanları bir araya getirerek ülke çapında bir topluluk olur. Bu topluluk yaşadığı çağda ülke ve dünya çapında olması gereken bir harekete dönüşür...
Teşbihte hata olmaz demiştik ya…
İşte, bütün bunlar olurken; hareketin “lideri ve önderi” ERBAKAN Hoca oldu…
Hareketin “beyin” olma görevini ESAM yüklendi, hâlâ da yükleniyor…
Hareketin genel adına “MİLLÎ GÖRÜŞ HAREKETİ” dendi…
Hareketin bedeni Millî Görüş parti ve MİLKO’ları oldu…
İşte, bütün bu çaba ve mücahedelerin, ilim ve amel çalışmalarının sonunda.. Osmanlı çınar misali ortaya çıkan devasa Millî Görüş ağacı.. ilk meyvesini “ADİL DÜZEN, ADİL EKONOMİK DÜZEN” olarak verdi ki; bu meyve hem ülkeyi hem insanlığı içinde bulunduğu her türlü ilmî-ahlâkî-iktisadî-idarî/siyasî yokluk ve açlıklardan kurtaracaktır, inşallah…
Önceki yazının en sonunda, ‘ESAM sitesinde “ADİL DÜZEN” penceresi de var’ demiştik ya; işte o pencereyi açıp “ADİL DÜZEN” neymiş, ona bakalım…
“Adİl Düzen” temel esasları itibariyle asırlar boyu, hâkim olduğu devirlerin gereklerine uygun olarak tatbik edilmiş bir düzendir. Kamil ve tam bir düzendir. Kuvveti üstün tutan Batı Medeniyeti’nin bir dejenerasyona uğrayarak “kalkınıyoruz, gelişiyoruz” adı altında sonradan kurduğu kapitalizm ve sosyalizm ise Adil Düzen’i bozarak, çarpıtarak meydana getirilmiş haksız düzenlerdir. Bu çarpıtma temelde hak anlayışlarındaki farklılıklara ve uygulamalara dayanmaktadır.
Hak kelimesinin lügat manası “değişmez” demektir. Istılah manası ise, “Her şart altında doğru olan şey” demektir. Mesela iki kere ikinin dört ettiği gibi. Bâtıl kelimesinin lügat manası “isabetsiz, yanlış” demektir. Istılah manası ise “her şart altında yanlış olan şey” demektir. Mesela, iki kere iki üç eder iddiası gibi.
Bugünkü Batı Medeniyeti, kendilerinin de her zaman belirttikleri gibi Eski Roma Medeniyeti’ne; Eski Roma Medeniyeti, Eski Yunan Medeniyeti’ne; Eski Yunan Medeniyeti de Eski Mısır Medeniyeti’ne yani Firavunlara dayanmaktadır. Firavunlar insanlara zulüm yaparken, bu yaptıkları zulümleri “Biz size zulüm yapıyoruz” diye yapmazlardı. Yaptıkları zulümleri bu bizim hakkımız diye yaparlardı. Hataları, onların hak anlayışlarının yanlış olmasında, bâtıl olmasından kaynaklanmaktaydı.
Bâtılın hak anlayışına göre hak 4 sebepten doğmaktadır.
Bunlar; 1. Kuvve, 2. Çoğunluk, 3. İmtiyaz ve Ayrıcalık, 4. Menfaat ve Çıkar.
Hiç şüphesiz, gerçekte bu sebeplerin hiçbirisi hak sebebi olamaz. Fakat bâtıl inanış bunları hak sebebi saymaktadır.
Doğru ve hakiki hak anlayışına göre hak, 4 sebepten doğar bu sebepler şunlardır:
1. Doğuştan Gelen Haklar: a) Yaşama Hakkı, b) Neslin Korunması, Irz ve Namusun Korunması Hakkı, c) Mülkiyet Hakkı, d) Aklın Korunması Hakkı, e) İnancın Korunması Hakkı.
2. Emekten Doğan Haklar.
3. Karşılıklı Rızaya Dayalı Yapılan Mukaveleden Doğan Haklar.
4. Adalet Gereği Doğan Haklar.
Doğru hak anlayışına göre hak yalnız bu 4 sebepten dolayı doğar. Bunun dışında hiçbir sebepten dolayı hak doğmaz. Ne kuvvet, ne çoğunluk, ne imtiyaz, ne de çıkar hak sebebi olamaz. İşte, insanlık tarihi boyunca hak ve bâtıl birbiriyle mücadele etmiştir. Bu mücadelenin temelinde hak anlayışı ve kabulündeki farklılık yatmaktadır. Bâtıla dayanan medeniyetlerin temelinde “kuvveti üstün tutan zihniyet” yatmaktadır. Hakka dayanan medeniyetlerin temeli ise “hakkı üstün tutan zihniyete” dayanmaktadır.
(Devamı var ve “Erbakan’ı gerçek anlamda anma, anlama ve gereğini yapma” O’nun bıraktığı yerden yapılması gerekenleri yapma ile olur.)