Reina’da çok önemli Arap işadamlarının (bazılarına göre Arap kraliyet ailesinin çocuklarının) yılbaşı kutlaması yapacağı biliniyor. Bu kişiler hedef seçiliyor. IŞİD bağlantılı biri seçilip, plana dahil ediliyor.
Tam adı “William Jacob Raak” olan bu Amerikalı eleman muhtemelen Arap ismini çağrıştıran “Yakup Raak” ismiyle Reina’da yılbaşı için yer ayırtıyor. Yanında bir ya da iki arkadaşı da var… Ki yılbaşında Reina gibi mekâna rezervasyon yapmadan giremezsin. İsim ve sakal kombinasyonuyla mekândaki arap milyarderlerin arasına karışıyorlar. Operasyon başladığında, Kırgız saldırgan ön kapıdan ateş ederek içeri giriyor. Saldırı sonrası Reina’daki insanlar panik halinde kaçışırken, bu eleman ve arkadaşları hedef olarak seçtikleri kişileri o kargaşada kafalarına sıkarak öldürüyor.
Kırgız etrafa sıkarken, kaçabilen insanlar denize atlıyor, yere yatıyor, masaların arkasına saklanıyor. Bunlar da o kargaşada hedeflerini temizliyor. Hedefler öldürüldükten sonra iki arkadaşı oradan ayrılırken, bu muhtemelen bir sebepten dolayı kaçacak zaman ya da fırsat bulamıyor ve kendisini yaralıların arasına atıyor… Belki onu alan ambulans bile operasyonun parçası oluyor ve mekândan yaralıymış gibi ayrılıyor. Ambulansa konurken televizyoncularla röportaj yapınca deşifre olmasın diye ülkeden ayrılışında da sevimli ABD vatandaşını oynuyor. Ülkeye ABD’le arkadaşlarıyla geldiğini söylenmesine rağmen ayrılırken yanında kimse yok, kendisini hastane personeli filan uğurluyor. Şu anda, bu saate kadar bulunamayan Kırgız saldırgan, ABD istihbaratında “safe house” denilen Türkiye’deki güvenli CIA evlerinden birinde saklanıyor olabilir.
Ki böyleyse çoktan öldürülmüştür bile…
Madde madde gidelim;
– intihar saldırısı yapmıyor; gece kulübünde onlarca kişiyi öldüren adamı sağ salim çıkartıp kaçırtıyor. neden? bu bi güç gösterisi çünkü. operasyon böyle yapılır mesajı…
– dikkat edin, Beşiktaş stadında ortada yapılan patlamada mesaj şuydu; “istesem seyircilerin arasında patlatırdım, sadece polisleri seçtim.” bu da bi güç gösterisiydi ama sadece güç gösterisiydi, bize ufak da olsa saygı duyuyorlardı, Neina katliamında bir üst boyuta geçtiler…
– Adamın ambulansta taşınmasından hava alanındaki konuşmalarına kadar her şeyi sahte zaten. Ambulans tayfası ayrı bi alem. Hepsi de bilinçli bi sahtelik ürünü ama. Sarkazmin bi versiyonu da diyebiliriz. Adam kötü rol yaptığı için olmuyor yani bu; özellikle yapıyor. alanen dalga geçiyor. Ambülansı kaçmak, yaralı gibi görünmek için kullanmıyor, eğleniyor sadece.
– adam o kadar ajanım diye bas bas bağırıyor ki; küçük bi şehirde küçük bi dükkan sahibi. ajanlı bi film yapmak istesen, çok klişe, ilk akla gelen tercih deyip karakterine bunu yüklemezsin.
– kafasında taktığı şapkanın anlamına bakılmayacağı mı sanıyor? ya da yılbaşına 7-8 arkadaşıyla Türkiye’de girmesinin; hepsinin de yaralanmasının; ama ortada gözükmemesinin. yahu o kadar çok ayrıntı var ki,
ama hepsi şuraya bağlanıyor; adam açıkça biz yaptık diyor ve bunu derken de eğleniyor. terörün geldiği son aşama; yaptıktan sonra bi de alay etmek, sinirleriyle oynamak..
– Ülkenizde katliam yapıyorum ve bi kahraman gibi ayrılıyorum. bunu her iki tarafta bilse, yani yapan ve yapılan, terörden daha da vurucu bi şey değil midir? devlet olarak aşağılanmak..
– yahu adam hakkındaki sınırlı bilgilerde bile “Pensilvanya” geçiyor. Göze sokuluyor hatta. Dediğim gibi, bu seferki terör farklı. Terör yaparken bi yandan da aşağılıyorlar. Her şey bu kadar bağırmaz çünkü. “yahu adamların bizde takık olduğu biri var, pensilvanya’da, jack yerine john’u gönderelim bu işe, çok dikkat çeker yoksa” demez mi? yok hayır demez, özellikle jack gitmeli…
– biz niye sadece bu adamın ambulans görüntülerini gördük? onlarca insan ambulansa taşındı di mi? hiç mi bu tarz anekdot içermiyordu o görüntüler?
-Reina’dan sağ kurtulan her yabancıyı havalanından uğurladık mı biz? belki ben kaçırmışımdır; diğerlerinin de var mı böyle görüntüsü?
– adam resmen görünmek istemiş. ne kadar görünürsem o kadar aşağılarız. ve aklımızla alay edecek şekilde verilen röportajlar. asıl söylemek istedikleri…
“ben yarın sabah amerika’da kahvaltımı yaparken belki bunları unutacağım.. ama siz..” “ama”dan sonrası ve öncesi şu aslında.. “siz bunlarla yaşamaya alışın”. “ülkenize tekrar gelmek istiyorum. vazgeçmeyeceğim”. sözü ne peki? ülkemize ne için geldiyse onu kast ediyor demeye gerek yok herhalde.. hee siz rakı, şiş kebap boğaz için gelebilir diyorsanız, orası ayrı. adam havaalanında ülkenize tekrar geleceğim diyor; bi gece önce katliamdan sağ kurtulan adamın aklına iç kamuoyu geliyor. biraz daha konuşsa avm’lere gidelim diyecekti…
– Bir de şu var; biz bu olayı dünya basınından takip ediyoruz. Dünya derken, Fas, Suudi Arabistan bile var bunların arasında. ve bu röportajların hepsi de birbirinden acayip. Belki de bize burada anlatılanlarla karşılaştırıldığında acayip geliyor. Onlar üzerinden değerlendirdiğimiz için savruluyoruz. polisler çok soğuk davrandı, karakolda çok uğraştırdılar, eylem 1 saat sürdü diyen Faslı kadından tutun da, teröristler 3 kişiydi, rastgele değil hedef seçerek ateş ettiler diyen arabına kadar herkes var. Biz ise, “iki tane koyun versen karşıdan karşıya geçiremez” diyebileceğimiz tipte bi adamın sabah akşam kendi etrafında dönmesini izliyoruz. görenler ihbar etsin, sanki Müge Anlı’da kaybolan papağan.. neyse.. çok uzun yazmışım.
işin özü şu; adamlar her terörde yeni bi şey deniyorlar. eee sürekli yaptıkça haliyle sıkılıyor insan. Değişik hazlar arıyor. bu adam, “rencide ederek terör yapma” eyleminin ilk karakterlerinden biri olabilir. ileride yapılacak gizli terör turlarının da başlangıcı… Düşünsenize, “3 gün 3 gece istanbul” her şey dahil terör turu”. bi filmin konusu da olabilir; ilerleyen dönemde gerçekten de yaşanabilir..
Bulunduğunuz mekandaki terör saldırısıyla unutulmaz bir deneyim yaşayacaksınız. adrenalin. heyecan. her şey var. 300 euro farkla kahraman olarak da çıkabilir, röportaj verebilirsiniz. Çok hastalıklı bir şey ama; pizzagate’in, hunger games’in olabileceği bir dünyada gayet doğal görünüyor. çooook çoook zenginler, güçlüler, hastalıklı şeylerle uğraşanlar, bu deneyim için büyük paralar ödemez mi?