“ADİL DÜZEN” nasıl doğacak diye soranlara…
“ADİL DÜZEN” sistemi diyoruz, medeniyeti diyoruz, senelerdir anlatıyoruz…
Peki, bu düzen, bu sistem bu yeni medeniyet nasıl doğacak diye soruyorlar…
Bugüne kadar çeşitli şekillerde anlattık, bir de aşağıdaki şekilde anlatalım…
İnsanın annesinin karnından çıkması gibi uygarlıklar da eski uygarlıkların karnından çıkarlar. Anne babanın birleşmesinden oluşan hücre nasıl doğar ve gelişirse, aynı şekilde uygarlık da önceki iki uygarlığın birleşmesinden doğar, bir tek hücre olarak doğar.
Bu bir “bucak kooperatifi”dir. Bucak kooperatifi “on semt kooperatifi”nden oluşur. Semt kooperatifleri de “onar ocak”tan oluşurlar. Ocak “on aile”den, semt “yüz aile”den, bucak “bin aile”den oluşur. Bir aile ortalama beş kişi kabul edilirse, 5000 nüfuslu bir topluluk kurulacaktır. Bu topluluk üçüncü binyıl medeniyetinin bir hücresi olacaktır.
Üstad müjdeyi veriyor: 2033 yılına kadar kurulacağını sanıyorum ama saatini yalnız Allah bilir, bizimki eceli müsemmadır, eceli kaza O’na aittir...
Devamı ve detayı şöyle: Bir ilk bucak oluştuktan sonra, büyüyen bucak bucaklara bölünerek çoğalacak ve bir iki asır içinde tüm insanlığı kaplayacaktır...
İNSAN doğduğu zaman hiçbir şey bilmemekte... İLİM yalnız insana verilmiş bir özelliktir. İnsanlıkta iki türlü faaliyet vardır. Biri canlı olarak irsidir. Burada insanın hiçbir rolü yoktur. Kuşlar da konuşurlar, dillerinin harfleri ve sesleri vardır, ne var ki bu seslerin manaları sonradan öğrenme değildir, doğuştan bilmektedirler ve sonra da asla değişmez. İnsan ise doğuştan konuşamamaktadır. İnsan zamanla konuşmayı öğrenir ve bilgi sahibi olur. İLİM olayların dille ifade edilmiş şekilleridir ve bu özellik yalnız insana özgüdür...
Bebek doğduğu zaman onun için önce kendisi vardır, sonra bir de tüm çevre vardır yani iki şey vardır. Dolayısıyla ilk olarak bebek kendi adını öğrenir, kendisi adını söyleyemediği halde adını söylediğin zaman sana bakar. Sonra annesini ve diğerlerini de tanır. Böylece ayıra ayıra dünyayı kelimelerle öğrenmiş olur. Önce insan olarak sesleri duyar ve kelimeleri öğrenmeye çalışır. Kelimeler sayesinde çevresindeki varlıkları birbirinden ayırmaya başlar. Bunlar da gözün gördüğü şeylerdir. Bundan sonra gözle göremediği birçok kavramları anlamaya başlar. Annesinin anne olduğunu öğrenmeden önce adını öğrenir. Zamanla “anne, baba, kardeş, amca, hala, dayı, teyze” vs kavramları kafasında yerleşir. Bunlar gözle görülmezler, sadece beyin bunları kavrar...
Kâinatın varlığı başka, onu bizim kavramamız başka şeydir. Kâinat bir bütündür, ayrı ayrı varlıklar yoktur. Türkiye bir tek topraktır. Biz onu zihnimizde parçalar, onlara ayrı ayrı adlar veririz ve aralarında ilişkileri tespit ederek onu kavrarız. Düşünerek ve eklemelerle bu kavramayı gerçekleştiririz. Önce işittiklerimizi “kelime” olarak kavrarız, sonra gördüklerimizi “kelime” olarak kavrarız. İşitilmeyen ve görülmeyen varlıkları da düşünürüz, onlar arasında ilişkiler kurarız. İşte bu “İLİM”dir. Kur’an buna “ef’ide” demektedir.
Bunlarla elde ettiğimiz bilgilerle ne yapacağımıza karar verir ve onu yaparız. İşte bu yaptığımız da “şükür”dür. Allah bizi yarattı, “kulak” verdi, “göz” verdi, “akıl” verdi, “beden” verdi; bunlara karşılık bizden de bir şeyler yapmamızı istemektedir. Bizim de evlenip çocuk yapmamız, onları büyütmemiz ve onlara iş kurmamız istenmektedir. Bu Allah’ın bize verdiği nimetlerin şükrüdür. “Şükredesiniz diye” diyerek bizim de bize yapılanı bizim çocuklarımıza yapmamızı istemektedir. Şükredesiniz demek bu demektir. Bu ekonomik ücrete benzemektedir. Ekonomide eşit miktarda mübadele vardır, burada ise ihtiyaç ve imkân kadar mübadele vardır. Yani anne baba çocuklarına çocuklarının ihtiyacı kadarını verirler, imkânları kadar verirler. Erginler yaşlılara ihtiyaçları kadar verirler, imkânları kadar verirler. Buna “şükür” diyoruz. Bir nimetin şükrü demek onu gerekli yerde kullanmak demektir. Örnek; görmek gözün şükrüdür, işitmek kulağın şükrüdür, düşünmek ef’idenin şükrüdür...
SONUÇ olarak; Allah verdiği nimetlerin karşılığında, bugün yani bu çağda yaşayan insanlar olan bizlerden, bir hücreden yani bir bucaktan (çağımızın Medine’sinden) başlayarak, insanlığın bütün sorunlarını çözen “ADİL DÜZEN”i kurmamızı istemekte… Ve’s-selâm…