‘Kurban Bayramı’nın ardından…
Kurban Bayramı’nın özellikle ilk gününde; bir taraftan kurban etleri ile ilgili çalışmaları yaparken, diğer taraftan Baba ve Anne memleketlerim Kosova ve Bosna Sancak’tan birbiri ardı sıra gelen telefonlara cevap vermek, ‘Telefonla Bayramlaşmak’, güya bayramlaşmak, güya hasret gidermek, daha doğrusu ‘hasret ve hüzün’ deryalarına dalmak nasıl bir şeydir?.. Bunu ancak yaşayan bilir, anlatılabilir gibi değildir… Amcalar ve Halalar, Dayılar ve Teyzeler; sadece bir amca hariç, hepsi memleketlerde kalmışsa ve siz 1957’den itibaren 54 yıldır onlardan ayrı tam 108 bayram geçirmişseniz, içinizi yakan hasret ve hüzün ateşi anlatılabilir gibi değildir… Sadece yaşanır ve ateş düştüğü yeri yakar da geçer…
Sadece Kosova ve Bosna/Sancak’tan değil, özellikle Avrupa’nın değişik ülkelerinden; Almanya’dan, Hollanda’dan, Norveç’ten, İsviçre’den ve diğerlerinden gelen ‘Kurban Bayramı’ telefonları… Bu seneki bayramda tek değişiklik, ‘Arap Baharı’ sebebiyle memleketlerine dönmek zorunda kalan Arap ülkelerindeki akrabalarımızın bu sefer bizi Arap ülkelerinden aramaması oldu!.. Babam her telefon zili çalışında ülke tahmini yapıyor, ‘şimdi de şu ülkedeki falan akrabamız arıyordur’ diyor, genellikle de tutturuyor, arayanlar azaldıkça tam isabeti gerçekleştiriyordu…
Biz üç aile, komünizm zulmünden kaçarcasına 1957 yılında Türkiye’ye sığınmış, kalan akrabalarımız zulüm ve çile çekmeye devam etmişlerdi… Komünizm aileleri ve özellikle erkekleri silindir gibi ezip geçtiğinden, sülalelerin yaşlıları olarak bir tek Annem ve Babam kaldı, bayramlarda aranmamızın ana sebebi buydu… Komünizm bu ülkelerde sona erdi de zulüm bitti mi?.. Hayır!.. Bu sefer de ‘medeni’ olduğu iddia edilen Avrupa’nın orta yerinde, Bosna ve Kosova’da yüz binlere varan soykırım savaş ve katliamları gerçekleşti!!!
***
Geçen yıl Kosova’dan hanımı ile ziyaretimize gelen Cemile Hala’mın oğlu Şükrü’ye, “Kosova’da kaç hane akrabamız var?” diye sormuştum… Cevap: “Yakın akraba altmış hane, uzak akraba altmış hanemiz var…” Bosna ve Kosova’daki ‘soykırım’ amaçlı savaş ve katliamlara rağmen, sadece Kosova’da hâlen var olmaya devam eden yüz yirmi hane…
İşte… Kosova’daki veya Bosna/Sancak’taki bu akrabalarımız bulundukları ülkelerden arıyorlar… Babam ve Annem önce konuşuyor… Sonra sıra bana geliyordu…
Allah, ilk defa bu bayramda, ‘Kurban Bayramı’ telefon görüşmelerinde, farklı şeyler söyletti… Bu büyük ayrılık gerçekleşeli aradan yarım asır geçti, dile kolay, tam 54 yıl… Artık kavuşmamız âhirete kaldı… Allah hiç olmazsa âhirette bizleri ayırmasın, beraber eylesin… Böyle dedim ve dua ettim, bu sefer böyle dedim; diyecek başka ne kaldı ki?!.
***
‘Kurban Bayramı’nın ardından bunları neden yazıyorum?.. Bayram öncesindeki 10-15 gün boyunca, Doğu’daki şehit askerlerimizin ve Van Depremi’nin ardından, bence önemli ve dikkate alınası birkaç yazı yazdım, gerekli hatırlatmalarda bulundum… Köklü çözüm için kanun teklifi bile yazdım… O yazılardan etkilenen bir televizyon (TV5) kanalındaki görevlilerin daveti üzerine, canlı yayında da gerekli uyarıları yaptım…
İşte şimdi itiraf ediyorum… Sekiz aydan beri en küçük oğlum Ahmet Yasir, Doğu’da, Doğu’nun da en doğusunda, Ağrı Doğubayazıt’ta yedek subaylık yapıyordu, vatan borcunu eda ediyordu… Bir taraftan PKK terörü, diğer taraftan Van Depremi… Annesiyle birlikte tedirgindik… Yazdıklarım, uyarılarım, hatırlatmalarım biraz da bu etkiyle yazılmış olabilir…
‘Kurban Bayramı’nın ardından bunları yazarken amacım şudur… Bundan önceki yazımın başlığı neydi: ‘KURBAN’ olmamak için… Türkiye’nin doğusunda ve batısında, Balkanlar’daki Türkiye’de, memleketlerim Bosna ve Kosova’da… PKK terörüne ve Batı zalim düzenine, komünizm ve kapitalizme, on binlerce, yüz binlerce ‘KURBAN’ verdik; hâlen vermeye devam ediyoruz… Bir an önce uyanmaz, Osmanlı Devleti döneminde olduğu gibi güçlenmez ve hep hatırlattığım “ADİL DÜZEN”i hem kendimiz hem de bütün beşeriyet için tesis etmezsek, daha nice kurbanlar vermeye devam ederiz…