Önemli hatırlatmalar…
Çok konulu bir konferansta “Ben Bir Fikir Satıcısıyım” başlıklı oturum… Konuşmacı, iki bin kadar katılımcıya, fikirleri satmanın kendi tanımladığı 6 kuralını anlatıyor… İlk kural dinleyicinin yani muhatabın dikkatini çekmek; bana göre bir de çok önemli ihtiyaçlarını karşılamak gerek… Yoğun enformasyonun, mobil iletişimin, dikkati çalacak birçok unsurun arasında, fikirleri aktarmanın zorluğundan da bahsediyor... Çok haklı… Benim için en dikkat çekici olan şu söyledikleri: “Bazen projelerinizi mükemmel olduğundan emin olduğunuz için satamayabilirsiniz. Harika projelerin kendi kendini satacağından çok fazla emin olmak, o projenin sahipsiz kalmasına neden olabilir!” Söyledikleri yeterince açık ve net… Ben tam da işte buradan yola çıkarak konuyu bambaşka bir yere taşıyacağım; hazır olun!..
Evet, proje mükemmel, tek kelimeyle harika… En önemlisi sosyalizmi, komünizmi, kapitalizmi ve daha nice “izm”leri ile var olan sistemler/düzenler bütün zalimlikleri ile halkı her yönden ezip sömürüyorsa, insanlar alternatif projenize hazır olmalı değil mi?.. Ama durum hiç de öyle değil; maalesef fikrinize, düşüncenize, ürününüze, projenize dinli-dinsiz, tarikatlı-tarikatsız, cemaatli-cemaatsiz, fikirli-fikirsiz vs neredeyse herkes karşı…
Hadi sözü asıl söylenmesi gerekene getirelim; fikir, düşünce, ürün, projemiz neydi?
Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen, III. Bin Yıl Medeniyet Projesi…
Kur’an’a, her türlü ilgili ilimlere, özellikle tarihe sorduğunuzda; insanların atalarının anlayışına, sistemine, dinine, düzenine sımsıkı bağlı/bağımlı olduğunu, kendi dünyevi-uhrevi menfaatlerine uygun olsa bile, kolay kolay atalarının din/düzen anlayış ve uygulamasından vazgeçmedikleri cevabını alıyorsunuz… Durum aynen öyle oldu, hâlâ da öyle… Kitaba, ilme, tarihe ve daha nice gerçeklere göre tesbit bu olunca, bu karşı olma az veya çok anlaşılıyor…
Evet, neredeyse herkes karşı iken; bir kişi karşı değil: Necmettin Erbakan…
Neredeyse herkesin karşı olduğu projeyi “O” dinliyor, anlıyor, anlatıyor, geliştiriyor, konferanslar veriyor, kitaplar yazıyor, bütün dünyaya duyuruyor ve en önemlisi Başbakan olarak kokusunu koklatıyor, gölgesini gösteriyor; son olarak da aslını uygulamak üzere yola çıkıyor ve son hamlesini, son şahlanışını yapıyor…
Bu vesileyle…
1970’lerdeki (MSP) I. hamle ve şahlanışı hatırlayınız…
1990’lardaki (Refah Partisi) II. hamle ve şahlanışı hatırlayınız…
Ve…
2000’lerde başlattığı, son yıllarda hızlanan III. hamle ve şahlanışı hatırlayınız…
Hatırlatılması gereken daha başka “şeyler” de var ama bu kadarı da yeterlidir!
Yazımın başında sözünü ettiğim bu fikir, düşünce, ürün, proje yani “Adil (Ekonomik) Düzen” çarşıdan alınacak bir mal/meta değildir. Ayrıca araştırmadan, anlamadan, bilmeden bir şey uygulanamaz. O halde malımızı, ürünümüzü, projemizi tanıyıp nasıl uygulayacağımızı bir kere daha hatırlayalım… 1) “Adil (Ekonomik) Düzen” birinci Kur’an uygarlığı ile bugünkü Batı uygarlığının sentezinden oluşacak bir “düzen”dir. Bunun için İslâmiyet öğrenilecek, Batı öğrenilecek, bunlar sentez edilecek, ondan sonra da halka ulaştırılacak... “Adil Düzen” böyle gelir... 2) İslâmiyet’i öğrenmek için klasik Arapça bilinmeli ve usul-ü fıkıh olarak çağımızda uygulanacak hâle getirilmelidir. Batı’yı bilmek demek, yüksek matematiği bilmek ve tüm sorunları hesabi olarak çözmek demektir. Sentez yapma ise bir merkez oluşturup sentez çalışmaları yapmakla sağlanır. Uygulayarak göstermedikçe kimse size inanmaz… 3) “Adil (Ekonomik) Düzen” tüm insanlığın ortak ürünü/projesi olacak... Bütün halk kitleleri harekete geçecek... İnsanlığın ulaştığı müsbet ilimleri tedris eden üniversiteler devreye girecek ve onları tartışmaya başlayacak... “Adil (Ekonomik) Düzen” önce insanların beyinlerinde yerleşecek, ondan sonra insanlar fevc fevc gelecek... 4) Bütün bu ana hedeflere ulaşmak için önce küçükten işe başlamalıyız. Nitekim kırk yıl önce öyle yaptık, küçükten başladık. Şimdi yapmamız gereken; ilmî, dinî, iktisadî ve siyasî her alanda “O”nun 40 yıl önce başlatıp bu günlere kadar getirdiği yerden devam etmektir…