Sıra Türkiye ve İran’a gelmeden uyanalım
Reşat Nuri EROL
Sömürgecilik ve emperyalizm, komünizm ve kapitalizm, işgaller ve soykırıma varan çok yönlü katliamlar, yoksulluk ve ölüme götüren açlık, dikta rejimleri ve iç-dış çatışmalar/savaşlar ile birlikte her türlü zulümler… Kur’an, İslâm/barış, şeriat/hukuk yani bunların bahşettiği “adalet” mekanizmalarından, daha doğrusu “adil” nizamdan uzaklaştığımız oranda başımıza gelen musibetlerden sadece birkaçı…
‘Bunlar başımıza gelen musibetlerin sadece birkaçı’ dedim ya; ‘Bunlar yani bu musibetler nasihat olarak yetmez mi?’ dediğinizi duyar gibiyim.
Elbette yeter!
Yetmesine yeter de acaba neden yetmiyor?
Sadece “Müslüman” değil de “gerçek mü’min” olanlara bu musibetlerden sadece bir tanesi bile yeter ama yetmiyor; işgallerin, sömürülerin, soykırımların, yoklukların, açlıkların, katliamların, ölümlerin, zulümlerin her türlüsü devam ettiğine göre yetmiyor…
Müslümanlar gaflet uykularından uyanıp yeniden “malları ve canları ile cihad eden mü’minlere dönüşünceye kadar” da yetmemeye devam edecek…
Bundan daha açık nasıl yazayım ki?!.
Önceleri Kudüs ve Filistin, Kıbrıs ve Karabağ, Bosna ve Kosova, Irak ve Afganistan… Şimdi de Libya ve Tunus, Mısır ve Suriye, Yemen ve diğer Arap ülkeleri…
Son olarak Sudan ve Somali…
Şimdi de sırada Suriye mi var?!.
Bütün bunlar olurken Türkiye ve İran ne ola ki; yoksa asıl hedef onlar mı?!.
Şöyle bir genelleme de yapabiliriz: Afrika, Asya ve sözde medeni Avrupa kıtalarında olanlar, yani neredeyse Müslümanların yaşamakta olduğu bütün coğrafyalarda olanlar ve tâ Amerika’dan İslâm ülkelerine gelip bu zulümleri yapan ABD askerleri ve zalimlikleri…
Komünizm rejimi zamanında Rusya’nın önderliğindeki eski Sovyet ülkelerinde ve Çin’de başlayıp tam yetmiş yıl süren ve kırk milyon insanın öldürülmesine sebebiyet veren vahşetlerin ardından, acaba Çeçenistan ve Doğu Türkistan gibi yerlerde hâlen devam eden zulüm ve katliamları da hatırlatmama gerek var mı?..
Hattâ size daha ironik ve ibretamiz bir hatırlatma yapayım: Hani bir zamanlar Kudüs’ün anahtarı oraya kadar sadece kölesi ve devesiyle giden Hazreti Ömer’e yani onun “adaletine” teslim edilmişti ya… Yukarıda işaret ettiğim şekliyle Müslümanlar yeniden malları ve canlarıyla cihad eden “mü’minler” olup kendi ülkelerine ve bütün yeryüzüne “Adil Düzen”i getirdiklerinde, işte o zaman Kudüs’ün anahtarı yeniden bir manga Adil Düzen Devleti askerlerine teslim edilecektir… Bunun ilk işaretlerini merak ediyorsanız, şu son gelişmelere bakmanız yeterlidir:
Arap diktatörlerini sarsıp makamlarından eden ‘Arap Baharı’ sonunda İsrail’e kadar uzanıp ‘İsrail Yazı’ olmadı mı?.. İsrail’de sokaklara dökülen yüzbinlerce Yahudi, gelecek endişelerini dile getirmediler mi?.. Aslında bir İsraillinin de bir Mısırlı, bir Suriyeli, bir Libyalı veya herhangi bir başka ülkedeki “zalim düzen” mağdurları kadar “adalete, adil bir yönetime” yani “Adil (Ekonomik) Düzen”e muhtaç olduğunu göstermiyor mu?..
Demek ki neymiş?
Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere; Sadece ‘SOMALİ’ değilmiş…
Çöken “komünizm”in ardından çökmekte olan “kapitalizm”in “ekonomik kriz musibeti” buz dağının sadece görünen kısmı; oysa mesele çok daha derinlerde… Krizlerini aşamayan küresel kapitalizm Afganistan ve Irak işgal ve katliamlarından sonra, şimdi Somali ve Suriye gibi İslâm ülkelerinde farklı musibetler yaşatmaya devam ediyor… Müslümanlar uyanıp “bu musibetlerden nasihatler alıncaya ve gereğini yapıncaya kadar” da devam edecektir… Sıra Türkiye ve İran’a gelmeden uyanalım…