15 Temmuz: Zulümden adalete; Adil Düzen’e…
Türkiye ve dünya “zalim düzen”den “ADİL DÜZEN”e geçiş sancıları yaşıyor…
Dünyada var olmanın ve canlılığın kanunu vardır. İnsanlar ve canlılar doğarlar, gelişirler, yaşarlar, yaşlanırlar ve ölürler. Toplulukların ölmesi demek halkın ölmesi demek değildir. Topluluğun dağılması da topluluğun ölümüdür. Halk yeni topluluk içinde organize olur. Emeviler dağıldı, Abbasiler kuruldu... Abbasiler dağıldı, Selçuklular geldi... Selçuklular gitti, Osmanlılar geldi... Osmanlılar gitti, Cumhuriyet geldi...
Yönetimler değiştiği gibi uygarlıklar da değişir. Tarihte uygarlıklar gelip geçmiştir. Mezopotamya, İbrani, Hıristiyanlık, İslâm uygarlıkları HAK uygarlıkları olarak gelip gittiler. Mısır, Yunan ve Roma/Bizans uygarlıkları gelip gittiler; şimdi Avrupa uygarlığı var. Avrupa uygarlığı zirvededir, çökmeye başlamıştır. Şimdi yeni KUR’AN MEDENİYETİ doğmaktadır.
Doğada nasıl faal kuvvetler var ama bunlara direnen sürtünme kuvvetleri varsa, doğa dengesi ancak öylece kurulmuşsa, toplulukta da uygarlaşan halk vardır, bu halka karşı direnen halk vardır. Bunlar arasında devamlı olarak çatışma mevcuttur. Birbirlerini denetlerler. Ortadan kaldırırlar. Yenilik yaparlar...
Ömrünü dolduran uygarlıklar veya yönetimler ortadan kaldırılırlar. Ortadan kalkan yönetimlerin veya düzenlerin yerine yeni uygarlıklar, yeni yönetimler, yeni düzenler doğar.
İşte, 15 Temmuz ile ilgili değerlendirmelerimizde bir de bu açıdan derinleşmemiz gerekmektedir. Gerek yeni devlet düzeninin kurulması veya yöneticilerimizin ifadesiyle “devleti yeniden kurarken”, gerekse yeni uygarlığın gelmesi sancılı olur. Nasıl insan acılar içinde doğar ve acılar içinde ölürse, topluluklar da sıkıntılar içinde doğar ve sıkıntılar içinde giderler. Bunlar doğanın kurallarıdır. Her çocuk ağlayarak doğar. Hiç gülerek doğan çocuk gördünüz mü? Annesi de ıstırap içinde inleye inleye çocuğunu doğurur. Her ölüm büyük matemin sebebidir. Tıp dünyası ve eczaneler hep bu acıları azaltmak için vardır.
İnsanlar yeni devlet düzenlerini veya yeni uygarlıkları “barış” içinde de getirebilirler, “savaş” içinde yok olarak da getirebilirler. Hazreti Nuh’un, Hazreti Lut’un, Hazreti Şuayb’ın kavimleri helak olmuştur. Ama İslâmiyet’i kabul eden Araplar helâk olmadan İslâm medeniyetini getirdiler, devletleri yokken sıfırdan devlet kurdular ve dünyaya hâkim oldular.
Biz şimdi ne diyor ve ne yapıyoruz, yarım yüzyıldan beri ne anlatıyoruz?
Üçüncü binyıl medeniyeti, insanlık helâk olmadan, savaş olmadan, barış ile gelsin diyoruz. Adım adım hazırlıklar yapılmaktadır. Evet, yaşlanmış olan Batı uygarlığı gidecek, yerine yeni İslâm/Kur’an medeniyeti gelecek. Yaşlı uygarlığı kaldırma görevini Allah sosyalistlere ve kapitalistlere vermiş, karma adı verilen faşist diktatörler de onlara çömezlik yapmışlardır. İşte, eskileri devre dışı bırakan devrimler budur. Dünya veya çok büyük bölgeler çapındaki Sovyet (komünizm) inkılâbı budur.
Bir elma bahçesi ömrünü doldurunca ağaçlar kesilir, yeraltındaki kökleri sökülür. Topluluklarda bunları “yıkıcılar” yaparlar. Tarla eskilerden temizlenerek yeni dikime hazırlanır. Tarla sahibi fidanları diker, büyütür ve yeniden elma bahçesi yapar. Bunun için ağaçların kesilmesine, köklerin sökülmesine ihtiyaç vardır. Ama gaye onlar değildir. Gaye meyve ağacıdır, elmanın kendisidir.
Mevcut zulüm/zina/sömürü düzenini kaldırmak gerekiyor ama asıl gaye “ADİL DÜZEN”dir. Bunlar sosyolojinin tespit ettiği doğa kanunlarıdır, sosyal kanunlardır. KUR’AN baştan sonuna kadar bunları anlatmaktadır.
Kur’an’da görünürde anlaşılmayan husus şudur; Mademki mikropların görevi vardır, madem şeytan da görevlidir; o halde onların suçu nedir, onlara neden azap edilecektir?
Mikropların kaderi helak olmaktır. Mikroplar yaşlananı hasta ederler, sonra da onun bedenini paramparça ederler ve mikropların kendileri de hasta ile birlikte yok olup giderler.
KUR’AN insanlar için de aynı kanunları koymuştur. KUVVET UYGARLIKLARI sanayide inkılâp yaparlar, sonra yok olup giderler. HAK MEDENİYETLERİ ise birbirlerine vâris olurlar ve kıyamete kadar varlıklarını sürdürürler. (Devam edecek…)