07.07.2011
Eskiden birbirini tanıyan insanlar ve topluluklar içinde yalan söylemek zordu, çünkü sonra yalanları hemen yakalanırdı. Bugün/şimdi ise söylenenlerin doğru veya yalan olduğunu bilmek mümkün değildir; radyo, televizyon, internet, medya ve sokaktaki adamların fikirleri bizi daima yanıltmakta ve kandırmakta... Sömürü sermayesi basın-yayını yani medyayı ele geçirmiş, yalan fabrikaları, yalan üretim merkezleri kurmuş; bu fitne ve fesat “merkezleri” yani “medya” son derece kurnazca ve mahirce insanlara “yalanları” yutturup inandırmakta... Bilhassa askerler basının bu yalanlarına kanarak ve dolduruşa gelerek “operasyonlar ve müdahaleler” yapmakta... Türkiye’deki tüm müdahaleler dışarıdan organize edilmiştir; orduya doğrudan emir gelmemiştir ama “basın/medya” dolaylı olarak meseleyi o hâle getirmiştir ki, o günkü o şartlar içinde o müdahaleleri yapmak zorunda kalmıştır...
Bir araba sürüyorsunuz ama camın önüne gelen görünmez ekran dışarıda olanların tersini gösteriyor. Levhada ok işareti sağa iken size solu gösteriyor. Siz böyle bir durumda araba sürebilir misiniz? İşte “dışa bağlı ve bağımlı” olup “millî” olmayan bugünkü “basın”ın, bugünkü “medya”nın görevi budur; halka ters yönü gösterip o yöne sevk etmek!!!
Allah’a şükür halk -kısmen de olsa- “medyanın yalanlarını” keşfediyor da yaşama şansını buluyor. Yoksa, mesela “12 Haziran Seçimi”nde seçmenler eğer basına/medyaya inansaydı MHP tasfiye edilecekti, CHP yüzde kırklara varan oranda oy alacaktı. Halk basının/medyanın yalanlarına ve yönlendirmelerine kanmadı ama yine de hatalar oldu; bağımsızlar (BDP) beklenmedik artış gösterdi, S. Demirel’in yüzde beşi CHP’ye gitti…
Basın/medya sorununun çözülmesi gerekir. Halka doğru söyleyen bir medya ortaya çıkarılmalı, halk da o medyaya inanmalıdır. Yoksa hiçbir kurum çalışmaz; “hakimler” adil karar veremezler, ya basın/medya bize saldırırsa diye korkarlar; “ordu/askerler” bir şey yapamazlar, ya basının/medyanın diline düşersek derler...
Basını/medyayı da bu halde tutan sermayedir, dolardır, sömürü gücüdür...
***
Bu sorunu baskı, yasak ve ceza ile çözemezsiniz. Bugün sermaye medya mensuplarına büyük paralar vermekte, bir bakanın aldığı maaşın bile birkaç mislini vermektedir. Medya gücü sermayenin elindedir. İstedikleri kimseyi bir günde sıfırlarlar. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın kaset olayı ve bir günde devrilmesi bunun delilidir. Kasetin doğru veya yalan olması önemli değildir. Belki de öyle bir “kadın” ve öyle bir “kaset” bile mevcut değildir.
Gerçeği nerden bileceğiz?
Basın/medya öyle söylüyor!
Mustafa Kemal hakkında birçok hikâyeler anlatırlardı. Biz de saf saf onlara inanır ve ona düşman olurduk. Sonra gördük ki bütün bunlar tezgah. “O” bir taraftan birilerince “tanrı” hâline getiriliyor, diğer taraftan “deccal” yapılıyor ve Türk halkı bölünüyordu. Neden? Bölüp parçalamak ve çatıştırmak için. Abdülhamit’i cenneti âlâya, Mustafa Kemal’i cehennemin esfeline gönderenler vardı; oysa sadece Allah onların hesaplarını eksiksiz bir şekilde görür.
***
Basın/medya sorununu nasıl çözeceğiz? Nasıl bir basın/medya oluşturmalıyız?
Önce medya “kooperatifler” hâlinde oluşmalı, “yazarlar” yönetici “okuyucular” da bu kooperatiflere üye olmalıdırlar. Basın ve yayın tamamen vergiden muaf olmalıdır. Siyasi partilerin atama yaptıkları yazar kadrosu olmalı, bunlar milletvekillerinin özlük haklarına sahip olmalıdırlar. Yazarlar maaşlarını devletten almalı ama istedikleri yerde yazabilmelidirler. Dağıtım tamamen bedelsiz olmalıdır. Herkesin okuma hakkı olmalı, bedelsiz olarak kitap ve dergi alınabilmelidir. Bu basın, bu medya halkı doğru aydınlatmalıdır. Bu arada sermaye basınına da dokunulmamalı; onlar “yalan” bunlar “doğru” söyleyenlerdir denmemelidir, halk “yalan” ile “doğru”yu kendisi ayırmalıdır. Halk doğrulara rağmen yalanları izlerse o zaman kendisi cezasını çeker... Ve’s-selam…