18.06.2011
Rivayetler muhtelif… Kimilerine göre; seçimi büyük farkla kazanan AKP, millete vereceği en önemli şeyin “Yeni Anayasa” olduğunu söylüyor... CHP de “Yeni Anayasa” diyor... BDP zaten istiyor... Başka çaresi yok, MHP de mecburen isteyecek… İstek aynı; herkes “Yeni Anayasa” istiyor ama niyetler farklı!.. Türkiye, 12 Haziran seçimlerini geride bıraktı, ortaya çıkan manzara şu: Her iki seçmenden biri Adalet ve Kalkınma Partisi’nin icraatlarına ve vaatlerine onay vererek yeniden iktidara getirdi. Millet iradesi, AK Parti’nin oylarını üçüncü dönemde de artırıp rekor kırmasını sağlamış olmakla birlikte, tek başına anayasa değişikliğine ise onay vermemiş, bu noktada “uzlaşma” istediğini ortaya koymuş...
“Yeni Anayasa” ile ilgili genel bakış böyle. Bir de özel görüş ve bakışlar var.
“Erdoğan'a ilahi işaret!.. 326!.. Dört eksik.. AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın, aklından geçen Anayasa'yı bildiği gibi yapmasına yetecek sayıdan 4 eksik.. 330 olsaydı, Anayasa kimseye sormadan yapılır, referanduma sunmak için yeterli 330 oyu alır, halk oylamasından da kolayca geçerdi. Sandıktan 326 milletvekili çıktı…” (Hıncal Uluç, Sabah, 14.6.2011)
“Beklenen ve tedirgin eden sonuçlar… Üçüncü dönem iktidarda olmasına rağmen hala lider partisi görünümde olan AKP sanılanın aksine anayasayı tek başına değiştirmeye yetecek milletvekili sayısını elde etmek hedefinde değildi. Çünkü hem Kürt sorununun geldiği aşama hem ulus-devletin yani müesses nizamın kırmızı çizgilerinin tartışmaya açılacağı temel değişikliklerin doğuracağı sonuçları AKP tek başına göğüslemek istemeyecektir. İktidar muhtemel sonuçları bakımından son derece riskli buldukları kimi temel değişiklikler konusunda tek başına sorumluluk almak istemeyecektir…/ Zira gerek Avrupa Birliği süreciyle gerekse uygulanan küresel sermayeye uyumlu politikalarla bir bakıma kendine sıkıca bağladığı düşünülen Türkiye'nin bölgede kendi başına buyruk olma riskini minimize etme kaygısı ideolojik gerekçelerle meşrulaştırılmaya çalışılıyor...” (Akif Emre,Yeni Şafak, 14.6.2011)
“AK Parti, girdiği ilk seçimde (03.11.2002) anayasayı değiştirebilirdi. Yapamadı, geriye dönüp de hayıflanmanın bir faydası yok. 2007 seçimlerinden sonra referanduma gidebilirdi, 12 Eylül 2010 "kısmi anayasa değişikliği"yle bunu yaptı. Bugün ne kendi başına anayasa değişikliği yapabilir ne referanduma gidebilir. Buna mukabil seçmenin toplam oylarının yüzde 50'sini de torbasına indirmiş bulunuyor.../ Erdoğan'ın balkon konuşması önemliydi. Tek başlarına yeni bir anayasa yapamayacaklarını belirtip iki aktöre işaret etti: İlki siyasi partiler, diğeri sivil toplum kuruluşları. Bu konu önemlidir, ben bu çözümde siyasi partiler ayağının yanlış kurulduğunu düşünüyorum, ele almaya çalışacağım. Bu iş bir başka bahara kalabilir...” (Ali Bulaç, Zaman, 16.6.2011)
“Yeni Anayasa” ile ilgili genel ve özel görüşler böyle… Gelelim bizim görüş ve çözüm önerilerimize: Anayasa nasıl değişebilir, “Yeni Anayasa” için neler yapılmalıdır?
1) “Yeni Anayasa İlim Heyeti” oluşturulmalıdır. Bu ilim heyetini siyasi partiler aldıkları oy nisbetinde oluşturmalı, her yüzde beş oy için bir ilim adamı seçilmelidir. Partiler oylarını birleştirebilmelidir. 2) Bu ilim adamlarının her birine gerekli araştırmaları yapmaları, halkla danışabilmeleri için bir fon verilmelidir. Birer milyon lira verseniz 20 milyon lira eder. Bizce asgari 10’ar milyon verilmelidir. 3) İlim adamları anayasayı ayrı ayrı hazırlayıp getirdikten sonra tartışma dönemine geçilmelidir. Bunun için önce ikili on grup oluşturulmalı, bunlar tartışarak ve uzlaşarak 20 anayasaya 10 anayasaya indirmelidir. Anlaşamadıkları hususlarda hakemlere gitmelidirler. Sonra 5’e inmeli. Sonra da 2’ye inmeli. Sonunda hakemlerin hakemliğinde bir anayasa oluşmalıdır. 4) Bu çalışmaların tamamı Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gitmeli ve Anayasa Komisyonu’nda tartışılmalıdır. 5) Büyük Millet Meclisi’nce onaylandıktan sonra halka sunulmalıdır. Halkın yüzde 93’ü kabul ederse yürürlüğe girmeli, etmezse 82 Anayasası kalmalıdır... Önemli Hatırlatma: Bu arada -bildiğimiz kadarıyla- yeryüzünde yalnız Akevler “Yeni Anayasa” getirebilir; kırk yıldan ve özellikle son on yıldan beri yoğun olarak bu konuda bizden başka çalışan yoktur, dolayısıyla başka bilen de yoktur... (Daha fazlası ve detayları binlerce sayfalık çalışmalarımızda…)