“ÇÖP”, DEYİP GEÇME !..
Bütün “çöpler” değerlidir; hatta onlara yönelik tutumumuz estetik karnemiz sayılır. Bir heykel tıraşın keskiyle yontuğu kayadan dökülen parçalar ortaya çıkacak sanat eserinin izlerini taşıyor.Tuhaf mı; başka örnekler sunalım.

Ünlü ressamların yaptığı portrelerde asıl hangisidir; tabii ki resme ilham veren kişinin sureti. Buna karşın, ortaya çıkan resmin değeri, zamanla aslını geçiyor.
Yine doğadan esinlenen teknolojik aletleri ele alalım. Uçan, engellere takılmadan ilerleyen, şekil değiştiren, bulunduğu ortama ayak uyduran böcek mi asıl; yoksa onu örnek alarak imal edilen makine mi?
Başka bir örnek: yararlı bakteriler mi, ondan esinlenip üretilen sentetik ilaçlar mı asıl? Hangisi “atık” hangisi, hangisi ürün?
Esinlenen sabit olmadığı için gelişir, ölse de dönüşür. heykel, portre, makine ilaç sabit olduğu ömrü sürelidir; yenisi geldiğinde “çöp” olur. (1)
“Çöp” olan her şey, oluşumundan çıktığı değere adanmıştır. Bu adanış, aynı zamanda o değerin oluşturacağı konforun ve güvenliğin riskidir. Çünkü üretilen değer, “fazlalıkların” ondan ayrılmasıyla ortaya çıkar, sabitlenir.
*
Lütfen bu tanımı israf ile karıştırmayın; israf, var olan ya da üretilen değerin egoizme kurban edilmesinden başka anlam taşımıyor. Ayrıca israf edilen değer, israfçı bencillikten kurtulduğunda, “muhtemel” değerine kavuşuyor. Eksantrik olmalı.
*
“Çöp” kelimesinin çoğunlukla ‘işe yaramaz’ olarak kullanılması, sorgulama özürlü insanların kanıksadığı yanlışıdır.
Biyolojik doğal seçilimde elenenler, “çöp” olarak görülür; bu yanlıştır. Elemeden değişen koşullara uyum sağlayarak geçen organizmalar, uyum sağladığı ortamın devamına ihtiyaç duyar. İşte elemeden geçemeyenler, geçenlerin bu ihtiyacını koşulların değişimini yavaşlatarak katkı sağlar.
Elenen, elemeden geçenin ömrünü belirleyecek koşulların gelişimini nasıl yavaşlatır? Elemeden geçenin dışladığı arkaikliği ile. Yani elemeyi geçenin içinde bulunduğu koşulların değişim hızını, o koşullara “eski” değeriyle katılarak yavaşlatır. Böylece “geride kalan”, ileri gidenin varlığının devamını sağlar. (2)
Bilimsel disiplinler de bu tanımlamayı destekliyor: Bilim, olguları, sonuçlarını ve bıraktığı izleri gözlemler; bu izleri deneysel ortama taşıyıp, bağlamlarını değiştirerek tekrarlar. Olguların meydana getirdiği etki çoğunlukla, o olgular ile benzeşmez. Benzeşenler sahici değil yanıltıcıdır; çünkü bu “benzeşme”, yaşamın doğal akışına aykırıdır.
Olgular birkaç sonuçludur: tesirin esas merkezi, merkezden etkilenen tali kısım ve bunun dışında tespit edilmeyen belirsiz alan. Kısaca bütün sonuçlar, girişimlerin izlerini yani “çöpünü” taşır. Bu “çöpler”, güvenlik planlamaları için temel veri kapsamındadır. Yanı sıra, ürünün veya konforun devamı ile onun oluşumunda ondan ayrılarak katkı sağlayan “atık” veya “çöpler” güvenliğin muhtemel risklerini içerir; bu ilginç ve çelişkili durumdur.
Birinin varlığı, diğerinin yokluğunu sağlaması; güvenlik ve riskin ters etkisinde yatıyor. Güvenliği besleyen, riski aç bırakır; riski geliştiren, güvenliği daraltıyor. Çok örneklerini görüyoruz.
Dahası, insanın- insanla, insanın- doğayla ilişkisinde her zaman “atık” veya “çöp” oluşuyor. “Değer” ortaya çıkarken, “değersizi” dışlıyor. Değer, güvenlik ister; “değersiz” dışlandığından, değeri etkileyen koşullara katılıyor; o koşullara geçici süre “ayak bağı oluyor.” İşte bu engel veya bu “bağ”, değerlinin güvenliğini sağlıyor.
“Çöpün”, değerliye kazandırdığı zaman, aynı şekilde riskin azalmasını sağlıyor. “Değerli” için riskin artması ise değersizin değeri oluşturan koşullara ulaşmaması ile başlıyor. Buna içten yıkım diyebiliriz. Atıllık her zaman iç çürümeye sebep olur.
*
Dışlanan, dışlayanı etkileyen koşulların değişimine yaptığı frenleme, dışlayanın ömrünü uzatırken; daha sonra, o koşullara intibak eder ve koşullar, dışlayana karşı güçlenir. Böylece ilkin güçlendiren, daha sonra güçlendirdiğinin yıkıma sebep olur. Yani güvenlik, riske dönüşür.
*
Toplum tükettiği değerli ürünle, değer kazanmıyor. Çünkü, tükettiğinin ve kendisinin atığına özen göstermiyor; onu kirli, mikrop üretir, moral değer bozucu olarak ortalığa salıyor. Böylelikle, değersiz gördüğü çöpüne, atığına benziyor.
Devamında bu olumsuzluklar, tüm toplumsal umudu, dayanışmayı, çalışma ve konfor oluşturma azmini engelliyor. Özensizlik sokakta, kapı önünde yerinde durmuyor; eğitime, güvenliğe, siyasete, devlet kalitesine,... her şeye bulaşıyor.
*
Diğer taraftan toplum, tükettiği değerli ürünü, atığını ve kendi atığını değerli bilir ve geri dönüşümü için özen gösterirse, tükettiği ürünün değerine uyum sağlamış olacak; moral kişiliği gelişip, değeri yükselecek.
Yani tüketimden alacağımız payın niteliğini, onu tüketirken oluşan atık ve çöpe karşı tutumumuz belirliyor.
*
Yaşadığımız ilçenin sokakları, boş arsaları, çöp konteynerleri, kapı önleri bakıp, görmediğimiz çirkinlikte. Çünkü itiraz etmek, sorgulama yapmak görenlere mahsus yüksek meziyettir. Savrukluğun kanıksanması , hoyratlığın cezasızlığı, kirletme ve pisletme pişkinliği, ne yazık ki birlik ve beraberlik zeminine kadar sirayet etmekte.
Bu öngörü uçuk değil; binaların nem yalıtım özensizliğinin sonuçları kadar gerçek.
Açıklamalar :
(1)Sanat eserleri gelişmez, fakat ölümsüzdür. Geçmişte yoksulluk içinde yaşayan sanatçıların ürettiği eserlere bu gün gösterilen abartılı rağbet, insanın değer bilmezliğine belirgin örnektir. Yeni değerlendirme olsa olsa, göçmüş sanatçıya değil, onun içinde yaşadığı toplumun düzeysizliğini gösterir.
(2) Geride kalan ileri gidenin varlığına katkı sağlar. Evet, kurtuluş savaşında bedenlerini yitirenler, nesillerin bağımsız yaşamına sebep olur. Nesiller ise bu bağımsızlığı, “yitenlere” verdiği değer ile yani onların adandıklarına fiili olarak adanıp, sahip çıkarak sağlayabilirler.