Özer Ataç
Risk ve Güven/lik - 4
8.06.2025
1668 Okunma, 0 Yorum

RİSK ve GÜVEN/lik  4

 

 Benzerlerin birbirini itmesi, benzemeyenlerin birbirini çekmesi prensibini sosyal ilişkilerimizin  risk ve güvenliğine  adapte etmek,   “durduk yere icat çıkarmak” olarak anlaşılmasın.  

İnsanın insanı, insanın kurumları,   kurum ve  insanların doğa ile etkileşim   temelini oluşturan  fizik, fizik altı işleyişi  inceleyip var olan ilkeleri bulup,  risk ve güvenlik bağlamında değerlendirmeyi amaçlıyorum.   Bu kapsamda  oluşan, oluşacak sorunlara   çözümler üretmeyi,   risk ve güvenlik girişimlerine  hedefler  oluşturmayı,  muhtemel zararları önlemeyi ya da   etkisini azaltmayı  inceliyorum.    

 

Atom çekirdeğini bir haneye veya biyolojik hücreye;  içindeki Pozitif yüklü Protonu aile reisine (diğer protonlar erkek kardeşlere);  Negatif yüklü  Nötronları ise anneye (diğer Nötronlar kardeş eşlerine); atom çekirdeğinin dışındaki  yörüngelerde dönen elektronları,  o hanenin çocuklarına; o elektronlardan dış yörüngeye yükselmiş  enerji yüklü elektronların yeni birleşikler   kurma “arayışını”, o ailenin evlenme yaşına gelmiş çocuklarına;  Nötron ve Proton altı (şimdilik) 16 olarak bilinen Nükleonları  ise  o atom ailesinin  aile köklerine benzetiyorum.  

 

Yaptığım bu  benzetmeler,   inanın ki zorlama değil; doğanın, evrenin gelişim modeli her olay ve varlıkta benzerlikler  içeriyor.  Bu benzetimlerle  atom çekirdeğini oluşturan ve insanlığa olağan üstü enerji sağlayacak olan pozitif yüklü Protonların birbirini itmesine;  Negatif  yüklü Nötronların ise yastık görevi ile  bu itimin atomun parçalanmasını önlemesine ve kozmik enerjinin atom içinde birikme sonucuna  ulaşmıştım.

 

İmparatorluklar döneminin son bulmasından bu yana, bütün  toplumlar bireyleri benzerlik kalıplarına sokulup,  uluslaşma cenderesine  sözüm ona bağımsızlık, özgürlük, zenginlik  sağlamak adına  sokuluyor. Buna karşın  insanlık aleminde kalıcı özgürlük, barış, refah, zenginlik, adalet,.. sağlandı mı?  Sağlanmadığı, sağlanmayacağı ortada.  

 

insanlığın doğayı  arsızca örseleyen, muazzam makine gücüyle  ürettiği tüm değerler,    9/10 ölçeğinde silahlanmaya,  savaş ve  yıkıma  harcayıp durması; bu tezi  yeterince kanıtlamıyor mu?!   Ne yazık!.. Bunun doğruluğunu milyonlarca ölen-öldürülen insana soramayız. Öyle bir imkanımız olsa mutlaka büyük yanılgıyı doğrulayacaklardı. Hemen yılmayın; yer yüzünün istisnasız her yerinde ortaya çıkan yıkılmış arkeoloji dediğimiz kalıntılara sorabiliriz: Bu yıkımın faili kim; sebebi ne?!  Hemen cevabı alabiliriz; hem de canlı görüntülü medya tanıklı yerel kontrollü savaşlarda.    Bu yüzden günümüz insanlığı   körü körüne inandığı tüm değerleri yeniden sorgulayıp,  gözden geçirip  silkelenmesi gerekiyor.

 

Hani psikolojik, bedensel  rahatsızlıkları olan insanların, tatile çıkıp görece rahatlamalarından sonra, iş ve evlerine yeniden dönüşlerinde,  sadece kendilerini  dinlenmiş sayıyor.  Oysa,  onların rahatsızlıkları, hastalıkları, onları  hasta eden etkiler de o seyahat  molasında   dinleniyor. Ulusçuluk ve istatistik “ilmi” kabul etmese de her şey kişiye özel. Hoş bilinen yönetim biçimlerinde böyle bir şey imkansız. Olmasına izin verilen ya da  sahnede gösterilen    önder, yıldız, kraliçeler…   İşte,  insanlığın “demokrasi”,  “dönemsel siyasal tercih”,   “siyasal vekalet”  döngüsünde selamete eremeyişi bu yüzden: “kişiye özel”olma  hakkını  cehenneme  atan siyasal düzenler. Bu yüzden “sürü ve çoban” söylencesi,  insanlığın “şerefli olma”  hedefli  evrimine düşmanlıktır.  

 

Bireyleri niteliksel eğitim ile farklılaşmasına  tahammül edemeyen toplumlar, nitelikli hedefler doğrultusunda gelişme  yatağı oluşturamaz.   Yöneticiler, kurucu-kurtarıcı kadrolar  istedikleri kadar “tarihsel misyon”, “kızıl elmalar” dan dem vursun. Olgular,  gerçekliğin temel yasalarından uzak bütün söylem ve hedefleri yere yığıyor.  

 

İnsanları birbirini benzemesinden, aynı kalıplara sokulmasından hayır gelmez!.  Hatta insanlardan en iyi örneği  bulup  şablonlayıp kalıbını çıkarı;  diğer insanları bu kalıba sokmaya çalışırsanız,  inanın  daha karanlık çağları çağırmış olacaksınız!  

 

Benzerler birbirini ittiğinden, benzer kalıplara dökülmüş  insan toplulukları,   ne kadar çok çalıştırılsa da  hiçbir zaman özgün verimliğe ulaşamaz.  Çünkü gelişimin birinci şartı nitelikli farklılıktır.

 

Bu yüzden kadın ve erkek cinsiyetleri insanlığın devamı için temel farklı.  Genetikçilerin  kayda aldığına göre,  tekeril olan Adem,   insanlığın başlangıcı sayılmamalı. İnsan soyunun  dişilikle başladı. Üremek isteyen dişi, içindeki  dişilik kromozomlarından dönüştürdüğü erillikle dölleme sağladı.  Yer yüzünde bu   özellikle bazı sürüngen ve deniz canlıları hala kendini dönemsel olarak döllüyor.  Dişilikte bazı kromozomların  erilliğe dönüşü  kararlığa evirilince;  yani erilde sabitlendiğinde soy aktarımının müstakil erilliği oluşuyor.        

 

Siyasal bilimcilerin demokrasiyi, “en kötünün iyisi ” olarak tarif etmelerini bu noktada öğretici buluyorum. Çünkü yüceltilmiş toptan ideal ve söylemler,  her zaman “günü kurtarmak” günü kurtaranların,  “günlerini gün etmeleri”;  diğerleri ise “günlerini görmeleri”  sonucunu doğurdu. Açıkladığımız gibi insan nitelikli eğitim ile birey şerefine ermedikçe, yığında güdülmekten kurtulamayacak.   

 

Peki nasıl olmalı? Atom çekirdeğini oluşturan  Protonların birbirini iterek atomu parçalama riskini azaltan  nötronların yatıştırıcılığından öğrenmeliyiz.   Toplumu oluşturan  her bir insan,  bu benzerlikle birbirini  “itmeleri” kaçınılmaz.  Bunu  tolere edecek olan,    Nötron görevini yapacak,  her bir kişiye yaradılışına uygun nitelikli eğitim müfredat  sağlanmasıdır.  Böylelikle kişiler, özgür bilinçli bireyler düzeyine yükselecektir.   Nötron etkili  eğitime  erişmiş bireyler, tıpkı füzyon işlemli (fizyon değil)  atomik enerjinin açığa çıkması gibi  dünyaya evrene daha yüksek bilinç, tarz,  biçim sağlayacaktır.    

 

Anlaşılması için yineleyelim: Maddenin en küçük yapı taşı olarak bilinen Atom, aynı zamanda  yüksek enerji deposu.   Atomu oluşturan Protonlar pozitif yüklü, Nötronlar ise negatif yüklü.  Atomun içinde aynı yüklü Protonlar birbirini itiyor;  bu itmeyi kontrol eden ise atomun içindeki  negatif yüklü Nötronlar.   

 

 1901-1933 yılları arasında yapılan araştırmalarla  Atom çekirdeği parçalandı ve büyük nükleer enerji ortaya çıktı;  buna fizyon dendi. Bu enerji, konumuz bağlamında  “nitelikli eğitimden geçmeyen  insanlığın kurduğu siyasal  yönetimlerdir.   Bu yönetimler, atomun nükleer reaksiyonu sonrasında ortalığa yayılan   yüksek  radyasyona sebep oluyor.  İnsanlık Hüsran denizinden çıkamıyor.

Şimdilerde insanlık,   atomlu parçalamaktan vazgeçti.  Atomun içine sirayet etti.  Atomun çekirdeğindeki bir birini iten nötronları birleştirmeyi denedi ve   emsalsiz  enerji elde etti. Ayanı sıra  bu enerjinin “yan ürünü” olan  radyasyonu tolere etti.   Buna da füzyon dendi.   

 

“Risk ve Güven/lik” devam edecek.

 






Çok Yorumlanan Makaleler
Özer Ataç
Risk ve Güven/lik - 4
8.06.2025 1668 Okunma
Özer Ataç
RİSK ve GÜVEN/lik 5
27.06.2025 663 Okunma


© 2025 - Akevler