15 Temmuz: İstihbarat zaafı…
Bu yazıyı yazmaya başlamazdan önce, en son, pek muhterem arkadaşım ve yazarımız ERREM ŞAMA’nın “Hangi istihbarat zafiyeti?” başlıklı yazısını okudum…
Sizin de -elbette ilgili yetkililerimizin de- defalarca ve dikkatle okumanızı tavsiye ederim: http://www.milligazete.com.tr/hangi_istihbarat_zafiyeti/ekrem_sama/kose_yazisi/30415
Bu tavsiyemin nedeni çok geniş ve de engin ama ben o detaylara girmeyeceğim. Ekrem kardeşim yeterince yazmış. Ben sadece bu çok önemli konuyu bir kere daha hatırlatan, son 17 yıllık çalışma hayatımdaki en önemli çalışma arkadaşlarımdan, muhterem Dr./Müh. M. Lütfi Hocaoğlu’nun bugün yazdığı yorumu sadece aynen aktarmakla iktifa edeceğim…
Yorum: İSTİHBARAT ZAAFI
30.03.2014 tarihli yorumumu, virgülüne dokunmadan (tekrar) koyuyorum:
BİR: Devlet başkanı, yöneticiler necva yani gizli konuşma yapamaz. Zaten her şeyleri açık olursa casusluk ortadan kalkar.
İKİ: Zalim düzenin gereği olarak casusluk yapılıyor, gizli toplantı da yapılıyor. O zaman şu iki soru sorulur:
· Eğer en gizli ve en mahrem bölgedeki toplantı dinlenebiliyorsa ve bunu MİT saptayamıyorsa, MİT müsteşarı beceriksizliğinden dolayı görevden alınmalıdır.
· Eğer en gizli ve en mahrem bölgedeki toplantı dinlenebiliyorsa ve bundan MİT haberdarsa veya aracı oluyorsa, o zaman yine MİT müsteşarı görevden alınmalıdır.
Her halükarda devletin korkunç bir zaafı vardır.
ÜÇ: Başbakan (Recep Tayyip Erdoğan) paralel devleti yanlış yerde, uzaklarda arıyor. Ufuklara bakmaktan vazgeçip burnunun dibine baksa, uykudan uyanacak.
http://www.akevler.org/AdilDuzenDergisi/371/3085/Istihbarat-zaafi
***
Aynı gün Tayibet Erzen hanımefendi arkadaşımızın yazdıkları da çok ama çok önemli.
Yorum: HAK GELSİN, BATIL SİNSİN!
Yorumun ilk paragrafı şöyle: 15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden sadece bir hafta geçmesine rağmen ortada dünya kadar senaryo ve bir o kadar da belirsizlik var. Birbiriyle çelişen ve karanlık noktalar içeren bu senaryolardan birinden diğerine geçişte roller inanılmaz değişiyor. Örneğin, size belli bir seviyede inandırıcı ve makul gelebilecek bir senaryoda MİT Müsteşarı Fidan hainken, aynı inandırıcılıktaki başka bir senaryoda gayet tabii olarak ‘kahraman’ olabiliyor. Bu nasıl mümkün olabiliyor? İşte bu noktada tıkanıyoruz...
Ve son paragraf: Hepimiz gördük ki; Türkiye gücünü halkından ve ordusundan alıyor. Gerisi hikâye! Ülkemizin ruhuna İslâmiyet hâkim, meydanlar seçim zamanlarında bile böyle coşmadı, ‘Allah-Allah’ sesleri hiç bu kadar yükselmedi. Artık teslimiyet (İslâmiyet) ve KUR’AN DÜZENİ zamanı. Allah’ın rahmeti de, inayeti de bu uğurda çalışanların üzerine olsun. Hak gelsin, batıl sinsin!
Tamamı için; http://www.akevler.org/AdilDuzenDergisi/371/3087/Hak-gelsin-batil-sinsin
***
Ekrem Şama ile başladım… M. Lütfi Hocaoğlu ve Tayibet Erzen ile devam ettim…
Pek yer kalmadı ama kaldığı kadarı ile Süleyman Karagülle Hocam ile noktalayım…
Yorumun başlığı şöyle: HEPİMİZ SUÇLUYUZ
Yorum’un sadece son bölümünü aktarıyorum: … Biraz sonra herkes ADİL DÜZEN’den başka bir çıkar yol olmadığını görür. Tehlike ordunun bölünmesi ve iç savaşın başlamasıdır. / Şimdilik herkes rahat olsun. Ancak düzeni değiştirmezsek, üçüncü bin yıl ADİL DÜZEN uygarlığına geçmezsek, varlığımızı sürdüremeyiz. On sene veya yirmi sene, hatta elli sene sonra olur ama olur ve devletimiz yıkılır, halkı yok olur. Bu, yazarın dediği gibi birlikle olmaz. HAK’TA BİRLEŞMEKLE olur. Önce iki kişi hakta birleşir, sonra tüm ulus kişilerde değil HAK’TA BİRLEŞİR. Partiler Akevler ile HAK’TA BİRLEŞMELİDİR. Birleşmezlerse, mezarlarını şimdiden kazsınlar. http://www.akevler.org/AdilDuzenDergisi/371/3086/Hepimiz-sucluyuz