Bugün, her hafta Çarşamba günleri gönderildiği üzere, MESUT AKGÜL’ün haftalık değerlendirme yazısı geldi…
Yazıyı, SÜLEYMAN KARAGÜLLE başta olmak üzere, bazı çalışma arkadaşlarımıza ve başkalarına da gönderdim…
Öğleden sonra SÜLEYMAN KARAGÜLLE’den aşağıdaki not ve değerlendirme geldi: “Mesut Akgül’ün yazısını dergiye (AKEVLER) koyalım, bu değerlendirmemi de yorumuna ekleyelim. Selamlar ve dualar… Süleyman Karagülle
15 Temmuz’un TAHLİLİ
15 Temmuz’da bir darbe girişimi oldu.
Bu darbe girişimi; Ordu’da darbeci subay yetiştirme ve onları harekete geçirme gibi yarım asırlık bir çalışmanın ve planın sonucu girişilen bir darbe girişimidir.
Başka bir özelliği de; darbenin darbe kurallarına uyulmadan uygulanmasıdır. Yarım asırlık bir hazırlığa dayanmaktadır ama uygulama şekliyle darbe kurallarına uymamaktadır.
Bir o kadar da şaşırtıcı olan; darbenin önlenmesi de savunma kurallarına ve askeri taktiklere uymamaktadır. Şaşılacak kural dışı hareketlerle çok kısa zamanda sonuç alınmış, yarım asırlık hazırlık, birkaç saatte sona erdirilmiştir.
Olayları açıklamak son derece zordur.
Örnek olarak; tüm partiler nasıl oldu da iki saat içinde anlaştılar?
Bunu ancak şöyle açıklayabilirim.
SERMEYE yarım asırlık hazırlıktan memnun değildir. Ordu’yu bölecek paralel bir ordu hazırlanmıştır. Yarım asırlık sabırlı çalışma meyvesini vermiştir. Yalnız, bu paralelciler İslâmiyet’e bağlı olanlardı. Başarıya ulaşsalar bile, onları dizginlemek bunları dizginlemekten zor olacaktı. Bekleme zamanı da yoktu. Çünkü paralelciler zamanla darbe olmadan da orduya hakim olacaklardı ve bunların içinde artık Sermaye’yi dinlemeyecek olanlar vardı.
SERMAYE, mevcut olan durumu şöyle değerlendirmek istedi.
Darbe girişimini başlatırım ama darbeciler başarısız olurlar. Aralarında çatışma başlar ve TÜRKİYE’DE İÇ SAVAŞI başlatabilirim. İÇ SAVAŞ başlarsa iki taraf da desteklenir ve Türkler birbirlerini kırarlar. Sonra komşular ülkeye saldırır ve II. SEVR gerçekleşir...
Büyük devletleri çevremizdeki küçük devletlerle dost yapmak, böylece büyük devletler doğrudan değil de, küçük devletler aracılığı ile Türkiye’yi paylaşmayı planlamaktadır. Bunun için SURİYE toplanma merkezi yapılmıştır. Türkiye’ye saldıracak olan devletler orada hazır kuvvet olarak bulunacaklardır...
TÜRK ORDUSU bütün bu olayları takip etmiştir. MİT’in haberi olmasa da, Türk Ordusu’nun haberi vardır. Türk Ordusu da deneye deneye onların bu oyunlarını öğrenmiş, o da büyük saldırıya yarım asırdır hazırlık yapmaktadır. 1960 Müdahalesi; 1971, 1980 ve ondan sonrakiler hep bu oyunların taktiğidir. Ordu’da Genelkurmay Başkanları ser verip sır vermeden yapacaklarını yapmışlardır.
SERMAYE, darbe kurallarına uymayan girişimi, darbenin başarısız olmasını istediği için yap(tır)mıştır. Darbeyi önlemede ise dâhiyane bir siyaset uygulanmıştır.
Askerler, Cumhurbaşkanı’nı da haberdar etmeden, savunma taktiğini ayarladılar. Önce komutanlar yakalanacak ve etkisiz hâle getirilecek. Bunu darbecilerin askerleri yapacak ama ordunun verdiği görev gereği yapacak. Ordu komutanları haberdar edilmeyecektir. Birinci Ordu Komutanı’na görev verilmiştir. 15 Temmuz gecesi yapan yaptığını yapacak. Meclis’e dokunulmayacak, Cumhurbaşkanı’na dokunulmayacak, Hükümet’e dokunulmayacak. Sermaye’nin yaptığı planların bir kısmının gerçekleşmesine izin verilecek. Yoksa inandırmak mümkün değildir. Halk sokağa dökülecek. Sermaye’nim cephesi böylece etkisiz hâle getirilecek...
Halkı solağa dökme hazırlığı daha önce yapılmıştır. Halk bundan habersizdir. Ama Ordu’nun halkla doğrudan irtibatı vardır. Halkın müdahalesi hazırlanmıştır. Atatürk Havalimanı seçilmiştir. Orada tam emniyete alınmış durum mevcuttur.
İşte…
ORDUMUZUN bu taktiği başarıya ulaşmıştır. Bütün komutanlar etkisiz hâle getirilsin ama hiçbirisine bir şey olmasın. Bu olay başka türlü izah edilemez. Halkın iki saat içinde organze olup sokağa dökülmesi başka türlü izah edilemez. Muhalif partilerin de halkın ve Ordu’nun yanında yer alması plan gereği hazırlanmıştır ve ikna ekibi o esnada faaliyete geçmiş, böylece MİLLÎ BİRLİK sağlanmıştır.
ORDUMUZ böylece ülkemize musallat olan PKK ve Paralel urlarını deşmiş, ameliyatını yapmış ve temizlemiştir.
ORDUMUZ, İkinci İstiklâl Savaşı’ndan sonra, artık “ADİL DÜZEN” getirme görevini yerine getirmeye başlayacaktır...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE
***
Küresel gücün darbe girişimini
MİLLÎ DEVLET ÖNLEDİ
MESUT AKGÜL
FETÖ yaptı denilen askeri darbe girişiminin küresel güç tarafından planlanıp sevk ve idare edildiği gerçekliği yadsınamaz. Darbe girişimi siyasi iktidar ve askeri komuta kademesince de önlenmiş değildir. Olayın gerçekliği ile kamuoyuna yansıyan şekli çok farklıdır.
Darbe girişiminin başladığı ilk saatlerde yapılan açıklamalar hükümet yetkililerinin olaydan habersiz olduklarını, duruma da hâkim olmadıklarını açık, net şekilde gözler önüne serdi.
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gelişmelere ilişkin bilgi ve fikir sahibi olmadığı yaptığı ilk açıklamalarda ortaya çıktı. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının akıbetlerine ilişkin malumatı olmadığını medya önünde şaşkınlık içinde açıkladı. Bu büyük bir hataydı.
Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları da daha ilk baştan tecrit edilip görevlerinden alıkondukları için darbe girişimi karşısında hiçbir önleyici tasarrufları, tedbirleri söz konusu olmadı. Dahası onlar darbe girişimi akamete uğratıldıktan sonra kurtarıldılar.
Küresel güç olayı FETÖ ile kamufle ederken önleyen güç de darbeyi FETÖ’ye mal ederek itibarsızlaştırdı. İki taraf da FETÖ fenomenini kullandı. Eğer FETÖ’ye mal edilerek itibarsız kılınmasaydı darbe girişimini ordunun daha büyük bir bölümü destekleyebilirdi.
Darbecilerin hareketlerine isim olarak seçtiği “YURTTA SULH” teması Eski Türkiye’ye geri dönüşü sembolize etmektedir. Bu demektir ki darbe girişimi Ergenekon, Balyoz darbelerini izleyen ardıl bir harekettir. Oysa o darbe girişimlerinin önlemesinde FETÖ etkili faktör olup başrol oynamıştı. Darbecilere siper olan FETÖ o zihniyetle birlikte darbeye kalkışıyordu!
Darbe girişiminin öncüsü generallerin Atatürkçü laik resmi ideolojiye bağlı oldukları, bilinen FETÖ zihniyetiyle alakaları olmadığı, Eski Türkiye özlemiyle yanıp tutuştukları gerçeği göz ardı edilerek olayın arka planını doğru anlamak mümkün değildir. FETÖ her dönemde farklı güçlerce kullanıldı. ANAP ve AKP iktidarlarının destekçi unsurlarından biri de FETÖ idi.
FETÖ’yü kullananlar, işleri bitince onu günah keçisi yapıyorlar. Gerçekten de günah keçisi olmaya uygun bir yapısı var; içinde yok yok. FETÖ üzerinden algı operasyonları yapılması ve bazı olayların topluma anlatılmasında argüman, obje olarak kullanılması yanlış değildir. Lakin ülkeyi yönetenlerin ve stratejistlerin asıl gerçeği de bilmeleri gerekir.
Yahudi riskli, netameli bir işi kendi kimliği ile yapmaz, muhakkak paravan unsurlar kullanır, vekâletle yürütür. İsrail bunu temel devlet politikası haline getirmiştir. Kabalacı hahamların 5000 küsur yıllık okült birikim ile oluşturdukları ihtilaller, darbeler, terör başkalarını taşeron olarak kullanmayı metodik hale getirmektedir.
Kabalacı Tapınak Şövalyeleri Yahudi oldukları halde göründükleri Hıristiyan kimliği ile gizli bir örgüt kurup Fransız İhtilalini gerçekleştirdiler. İslam Âlemine karşı Hıristiyan Avrupa’nın kışkırtılarak Haçlı Seferlerinin örgütlenmesi, Tapınakçı Şövalyelerinin Kudüs’ü ele geçirme planının bir parçasıydı. Yahudi 5000 yıllık tarihi birikimiyle komploculuğu sistemleştirmiştir.
Son darbe girişiminin niçin yapıldığını ve nasıl önlendiğini anlayabilmek, hangi gelişmelere yol açacağını öngörebilmek için olup biteni güncel boyutlarıyla, gerçekçi değerlendirmenin yanında geçmiş ile bağlarını da sağlıklı şekilde kurup öyle değerlendirmek lazım.
Her şeyden önce bir kere başta Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi iktidarın ve ordu yöneticisi üst kademelerin ne darbe hazırlığının, ne girişiminin istihbaratını almadıkları, televizyonlar aracılığıyla vatandaşlarla birlikte öğrendikleri olayın seyrinde çok açık net izlenip görüldü.
Eğer darbe girişiminden zerre kadar haberi olsaydı Cumhurbaşkanı olayı tatilde öğrenmez Beştepe’de izlerdi. Eğer Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanları haberdar edilselerdi derdest edilip rehin alınmazlardı. Başbakan ve bakanların yaptıkları tahmin ve temennileri ifade eden konuşmaları duruma vâkıf ve hâkim olmadıklarını, dışarıdan izlediklerini açıkça gösteriyordu. Darbe girişimi haberleri yayınlanmaya başladığında siyasi iktidarın çaresizlik içindeki şaşkınlığı bütün çıplaklığı ile gece boyu ekranlardan izlendi.
Peki, o halde bu gözü dönmüş cuntacıların başlattığı ve ordunun birçok stratejik merkezini etkisine alan örgütlü darbe girişimini kim, nasıl önledi? Darbecilere karşı toplumun sokağa dökülmesi stratejisini kim belirledi ve organize etti? Çok iyi örgütlenmiş bir yapının yürütüp sevk ve idare ettiği açıkça görülen darbe girişimi hakikaten spontane bir halk direnişi ile mi engellendi? Gerçekten, iddia edildiği gibi sokaklara dökülen halk mı darbeyi önledi?
Hala buram buram buharı tüten bu taze güncel olayı gelin şöyle birlikte masaya yatırıp ele alalım bir tahlil edelim… Bu çok iyi hazırlanmış darbe girişimini başından itibaren haberdar olan, adım adım izleyen ve gerekli hazırlıkları yapan, stratejileri belirleyen bir güç merkezi, spesifik yapılanma olmadan önlemek, hele iki saat içerisinde sonuç alıp ertesi gün hayatın normale dönmesini sağlamak mümkün olamazdı. Darbe açıklandığı gibi önlenmiş olamaz!
Son derece örgütlü, planlı, programlı hareket eden, dış desteği de ayarlanmış bir girişimin; hazırlıksız, spontane, gelişigüzel bir halk direnişi ile önlenmesi ve iki saat içerisinde sonuç alınması stratejik aklın kabul edebileceği bir olgu değildir. Darbe planı ve hazırlığı müthişti.
Denilebilir ki madem olayı başından beri istihbar eden, bilen, izleyen bir güç merkezi vardı o halde neden girişimi başlamadan önlemedi; onca zayiata ve olumsuzluğa müsaade etti!
Buna cevap Ergenekon ve Balyoz gibi darbe girişimlerinde var. Nitekim onlar önlendi lakin sorumluları yargılandığı halde suçları sübut bulmadı. Maşeri vicdanda mahkûm edilmeleri, itibarsızlaştırılmaları dahi mümkün olmadı. Bu yüzden ayıklanıp tasfiye edilemediler. Bunu tecrübe ile görüp tespit eden güç merkezi bu defa tam teşebbüs halinde suçüstü yapmaya imkân oluşturmak için fırsat verdi. Alınan ve doğuracağı sonuçlar verilen zayiata değdi.
Önceki darbe girişimleri erken önlendiğinden herhangi bir zayiata neden olmadı, lakin o ur kesilip ordudan ayıklanamadı. Bu defa tam teşebbüs fırsatı verilip suçüstü edilmelerinden, müstahak oldukları cezaya çarptırılmalarından daha önemlisi korkunç zihniyetlerinin millet tarafından çıplak gözle görülüp ortak hafızaya kaydedilmesidir. Bu defa iyi ayıklanıyorlar!
Lakin bu korkunç ve iğrenç zihniyetin kaynağı henüz ortaya çıkartılabilmiş değildir. Milletin evlatları askerlerimizi, subaylarımızı içinden çıktıkları millete ve değerlerine düşman unsur haline getiren, kinle, nefretle yoğuran bu zihniyet bir türlü karanlık mahfillerden gün ışığına çıkartılamıyor, teşhir edilemiyor, topluma gösterilemiyor. Ve bu muamma çözülemiyor!
Erbakan 40 yıllık Millî Görüş mücadelesi ile işte bu menhus, şerir zihniyeti milletimize, tüm insanlığa anlatmaya, tanıtmaya ve ondan sakındırmaya hayatını adadı. Bu zihniyet adıyla, sanıyla Dünya Siyonizm’i ve temsilcisi İsrail terör devletidir.
Erbakan’a, Millî Görüş’e yönelik tamamı ABD’de planlanıp gerçekleştirilen üç askeri darbe ile dört tane partisi kapatıldı, bir o kadar siyasi yasaklı yapıldı. 12 Mart 1971 Muhtırası Millî Nizam Partisi’ni, 12 Eylül 1980 Darbesi Millî Selamet Partisi’ni, 28 Şubat 1997 Müdahalesi Refah Partisi ile Fazilet Partisi’ni kapattırdı. Erbakan siyasi yasaklı yapıldı, engellendi.
Ancak o askeri müdahale planları ABD’de planlandı, işbirlikçi yapılanma tarafından hayata geçirildi ise de Erbakan’ın ordu bünyesinde kurduğu millî derin devlet merkezi onları kendi inisiyatifine alarak Millî Görüş doğrultusunda yönlendirdi. Dünya Siyonizm’inin İngiliz işgali döneminde kurduğu 1923 hile rejimi ve köle düzeni o sayede tasfiye edilerek Yeni Türkiye olgusu adım adım gerçekleştirildi. Darbelerden sadece orduyu sorumlu tutmak yanlıştır.
Türkiye’nin gerçek iktidar mücadelesi Ergenekon derin devleti karşısında millî derin devlet tarafından yürütülmekte olan Yeniden Büyük Türkiye, Yeni Bir Dünya, Adil Düzen projeleri ile devam etmektedir. Yarım asırdır devam eden gerçek iktidar mücadelesinde Millî Görüş daima üstün geldi, güç ve zemin kazandı. Buna karşın Dünya Siyonizm’ine sırtını dayayan 1923 hile rejimi ve köle düzeni yapılanmaları güç, zemin ve itibar kaybetti, kaybediyor.
Türkiye 14 yıldır tek başına AKP iktidarında uygulanan Millî Görüş politikalarıyla bölgesine lider küresel güç haline gelmeyi başardı. Bir yandan bölücü terörle, ülke sınırlarını yalayan iç savaşın yol açtığı sorunlarla mücadele eden Yeni Türkiye bütün bunlardan daha önemli, daha zorlu bir şekilde işbirlikçi unsurlar ve yapılanmalarla mücadele etmektedir.
Bütün bu her şeye ve dünyayı bunaltan küresel ekonomik krize rağmen Türkiye’ye devasa projeler gerçekleştirip kazandıran bir üstün siyasi aklın hâkim olduğu yapının varlığı daima her olayda kendini hissettiriyor. Türkiye’ye yönelik uluslararası komplolar karşısında üstün siyasi akıl her zaman bir çözüm şekli, direnç yöntemi buluyor ve her defasında başarıyor.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtından bu yana Türkiye Millî Görüş doğrultusunda büyük mesafe, her aşamada büyük kazanımlar elde ederek ve güçlenerek ilerlemektedir. Sağ-sol anarşisi ile, darbelerle, ASALA ve bölücü terör örgüt PKK ile, küresel dış komplolarla, içeriden hain işbirlikçilerle engellenmeye çalışılan Yeniden Büyük Türkiye yürüyüşü devam etmektedir.
Türkiye bu çok iyi tertiplenmiş dehşet darbe organizasyonunu başladıktan sonra sadece 2 saat içerisinde kontrol edip ertesi sabah hayatın normal akışını sağlayarak üstün bir siyasi akıl ile yönetildiğini bir kez daha içeride ve dışarıda dost-düşman herkese gösterdi.
Darbe girişiminin püskürtülmesinin ardından başlatılan etkin temizlik harekâtıyla da zaafını güce dönüştüren millî derin devlet yönetimi gerçekleştirdiği operasyonlarla rejim değişikliği için gerekli şartları, ortamı ve toplumsal rızayı oluşturmaktadır. Siyasi partiler birlikte darbe girişimine karşı ortak hareket ederek milli birlik bütünlüğü hiç olmadığı kadar sağladılar.
Yeni Türkiye’nin dünyada menfur darbe girişiminden sonraki imajı daha da güçlenmiş, her türlü iç, dış müdahale karşısındaki sağlamlığı, dayanıklığı bir kez daha test edilmiştir. Artık Türkiye uluslararası siyaset ve diplomasi alanında 15 Temmuz 2016 öncesinden çok daha güçlü, etkili konumdadır. Dehşetengiz darbeyi önlemede gösterilen olağanüstü başarı tüm küresel güçleri dehşete düşürmüştür. Bu mucizevi başarı, sonrası için milat olacaktır.
Bir terör saldırısı karşısında dahi her şeyleri allak bullak olan gelişmiş batılı ülkelere karşın Yeni Türkiye’nin bölge ülkelerindeki iç savaşlara, istikrarsızlığa, içeri aldığı 3 milyonu aşan mülteciye, dış destekli bölücü PKK terörüne, içerideki işbirlikçi ihanet yapılanmalarına, her soruna tuz-biber olan alçakça darbe girişimine rağmen gösterdiği üstün performans büyük bir siyasi dehanın eseridir. Dünya’da böyle başarılı yönetilen başka bir ülke yok. Kalkınma ve büyüme hamlelerini bu şartlarda sürdüren Yeni Türkiye lider ülke olma yolunda ilerliyor, dünya hayranlıkla izliyor. Son söz: EY ERBAKAN SEN NE BÜYÜKSÜN!
MESUT AKGÜL