VE UMULUR Kİ ŞÜKREDERSİNİZ…
KUR’AN VE İLİM merkezli yazmak, suni gündemlerle ilgili yazılar yazmaktan daha önemli ve daha değerlidir diye düşünüyorum; çünkü bu yazılar hep canlı ve kalıcı yazılar…
KUR’AN ayı Ramazan bitti/gitti ama bizler en azından Pazartesi/Perşembeler ile diğer aylarımızı da değerlendirebilir ve gelecek yılın Kur’an ayı Ramazan’ına hazırlanabiliriz…
KUR’AN VE İLİM merkezli çalışmalarla, sadece günümüzü ve yaşadığımız dönemi değil; çocuklarımızın, torunlarımızın ve gelecek nesillerin yaşayacağı çağı düzenleyebiliriz…
Öyleyse, her yazıda olmasa bile, belli aralıklarla KUR’AN VE İLİM merkezli yazılara devam etmeyi hep gündemimizde tutalım; bugün de dün kaldığımız yerden devam edelim…
Nahl Suresi 14. ayet ile ilgili açıklamalar yapıyorduk... Önceki yazıda mealini verdiğim ayetin sonu şöyleydi: “… ve gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün ve bütün bunlar O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.” Devam…
“Gemiler” üzerinde duralım. Eğer yeteri kadar hız verirseniz gemi uçaklaşabilir, suya yakın yerde yüzer ama adeta havada seyreder. Böyle gemiler henüz inşa edilmedi.
Oysa geminin havada kanatları bulunur, hızlandıkça suyun yüzüne çıkar, yarı yüzme yarı uçma ile hareket eder. Hattâ hız o seviyeye yükselebilir ki gemi havada uçmuş olur.
Yahut uçan trenler yapılabilir. Şöyle ki, hızı otomatik ayarlanır, bir metre kalksın inebilsin, bir metre yüksekliğinde yan duvarlar yapılır, tren hızlanarak kalkar ve iner.
Ayetteki “mevahire” sıfatı gelecekteki araçlar hakkında ipucu vermektedir. Mühendis okuyucularımız düşünsünler bakalım; uçan trenler ve uçan gemiler nasıl yapılır?..
Evet, insanlar ticaretle ürünlerini gün/saatlerini artırsınlar. GÜN/SAAT ne demektir?
Bir insanın bir saat çalışması ile yaşattığı gün sayısına gün/saat diyoruz. Bu kavram “ADİL DÜZEN”in getirdiği kavramdır. Ticaretle birçok malların saat/günlerini ona defa, yüz defa çoğalttıkları olur. Bu da serbest ticaretle sağlanır. Bu serbest ticaretin olması için bedelsiz ulaşım olmalıdır. Gemilerde yüzmek (seyahat) bedavadır. Havalarda uçmak bedavadır. Kara ve demir yollarını da o hâle getirmeliyiz... “Adil Düzen” işte böyle bir düzen.
“Ve Lealleküm Teşkürûne / Ve umulur ki şükredersiniz.”
Şükretmeniz beklenir; bu sayede semirirsiniz, büyürsünüz, çoğalırsınız...
Bu ayet de insanlığın hedefini anlatmaktadır.
Batılılar ekonominin gayesini kârı maksimize etmekle belirlerler.
KUR’AN ise uzun ömürlü insan sayısını maksimize etmek yani en büyüğe çıkarmak olarak belirler. İnsanlar tüm eğitimlerini Kur’an içinde almalıdırlar.
Bu KUR’AN VE İLİM seminerlerimizi okuyanlar ve değerlendirenler dört sınıftır, dört guruptur: 1) Birinci gurup söylenenlerden çoğunu anlamaz ama içinde anladığı cümleler bulunur, bunun için okurlar. 2) İkinci grupta olanlar söylediklerimizin çoğunu anlarlar, genel olarak söylenenleri kavrarlar. Bazı anlamadıkları yerler kalır. Onlar uygulamaya geçebilirler. Ancak bir anlayanla birlikte olmak zorundadırlar. 3) Üçüncü grup söylediklerimizi normal olarak anlamışlardır. Onlar normal olarak uygulama yapabilmektedirler. Bunlar uygulama yapmazlarsa sorumlu olurlar. 4) Dördüncü grup ise burada söylenenlerden fazlasını anlarlar. Bunlar da bu ekolün kurulmasına, gelişmesine ve daha da verimleşmesine sebep olurlar.
Bir gün gelir bizim bu yazdıklarımız devede kulak bile olmaz ama koskoca bir yeni uygarlık, yeni bir medeniyet, Adil Düzen Medeniyeti, KUR’AN Medeniyeti bu sayede doğar.
Tarihte peygamberler dinlerini/düzenlerini/medeniyetlerini böyle oluşturdular. Kendileri sadece başlattılar. Sokrat ve Aristo da ekollerini böyle kurdular. Süleyman Tunahan’ın ve Bediüzzaman’ın tarikatları böyle oluştu. Onlar sadece başlattılar...
Akevler’in kurucuları da böyledir. Onlardan farkı; bir kurucusu yoktur, kurucuları vardır. Kooperatifin oluşmasında Prof. Dr. Ahmet Tahir Satoğlu’nun çabası, Süleyman Karagülle’den az değildir. Merhum Ahmet Bülbül’ün çabası da onlardan ileridedir. Asıl başlatan Merhum İhsan Emci’dir. Şimdi, hâlen pek çok kişi Akevler’in çalışmalarına “Adil Düzen Çalışması” olarak katılmış bulunmaktadır, sadece birisinin adıyla anılmayacaktır...