29.05.2011
“Fert” yani “kişi”den başlayarak sırasıyla “aile, aşiret/ocak, kabile/bucak..” ve nihayetinde “kavim/devlet” ile “nizam/düzen” kelimelerini ard arda sıralayarak bir cümle oluştursam, her halde bugünkü meramımı anlatmaya başlamış olurum...
Hz. Adem yani ilk insan “esma”yı öğrenerek, “eşya”yı tanımlayarak, “isim”leri belleyerek, kelime ve kavramlarla “dil” oluşturarak, en nihayetinde de “aile, aşiret, kabile, kavim” silsilesini takip ederek kendine bir “devlet ve dünya düzeni” oluşturdu; binlerce yıldır yaşanan nice serüven ve tecrübelerden sonra günümüzdeki seviyeye kadar geldi…
Peki…
-İnsanlık olarak bugün “medeniyet ve düzen” açısından ne durumdayız?..
-Türkiye’de “yerel yönetim” ve “devlet düzeni” olarak hangi merhaledeyiz?..
-Vatandaş olarak bizi kimlerin, nasıl, hangi “sistem”le yönettiğini biliyor muyuz?...
-Yeni bir seçime daha giderken; hangi devlet, hangi düzen ile yönetildiğimizi gerçekten kavrayabiliyor, özellikle “iyi ve kötü, güzel ve çirkin, hak ve bâtıl, savaş ve barış, adalet ve zulüm, ak ve kara” gibi kelime ve kavramlarla ele alındığında, önümüze bütün alternatifler sunulabiliyor mu?.. Gerçek bir seçim oluyor mu?.. Seçtiklerimiz bizim dinî, ilmî, iktisadî, siyasî ve sosyal sorunlarımızı çözebilecekler mi?..
Yoksa…
Yeni bir aldatmaca, yeni bir hüsran, yeni bir hayal kırıklığı daha mı?!. Bir dört-beş yıl daha çözümsüzlüklerle baş başa “zalim düzen” içinde debelenmeye devam mı?!.
Yani…
Her türlü çaresizliklerin ve çözümsüzlüklerin, zalimliklerin ve adaletsizliklerin “İSTİKRARI DEVAM ETSİN” diye mi güya seçim/ler yapıp duruyoruz?!.
-Anayasa çoğunluklarına rağmen adil bir “anayasa” bile yapmayı beceremeyenler…
-Hiçbir kanuni dayanağı olmayan basit “başörtüsü sorununu” bile çözemeyen ve İslâm ülkesinde, Müslümanların memleketinde başörtüsü zulmünü sürdürenler…
-Yüzlerce, hatta binlerce yıllık birikimlerimizi; fıkhımızı, hukukumuzu, ilimlerimizi bir kenara itip veya tamamen terk edip “Avrupa Birliği” kapılarında itibarsızca sürünenler…
-Bütün bunlar ve benzerleri yetmiyormuşçasına; bir de “zina, domuz eti, fahiş faizler, dışa bağımlı borç ekonomisi” gibi daha nice musibetlerin müsebbibi oluyorlarken…
Hangi hakla ve hangi yüzle “ADALET” ve “KALKINMA” kelime ve kavramlarını isim olarak kullanıyorlar, hangi hakla “İSTİKRAR” diyebiliyorlar; hangi hakla?!.
Biz, kırk yıldan beri iğneyle kuyu kazarcasına, adeta tırnaklarımızla kazırcasına, büyük-küçük, yaşlı-genç, kadın-erkek bütün beşeri varlıklarımızla oluşturduğumuz “Millî Görüş Hareketi”ni bir çırpıda yok sayanlar, hangi istikrarı devam ettireceklermiş; hangi istikrarı?!. Bâtıl Batı dünyasının ve uygarlığının “zalim faizli düzen” zulüm istikrarını mı?!.
İşsizlik, açlık, açık bütçe, ithalat patlamaları, durmadan artan fert/şirket ve devlet/millet iç ve dış faizli borçlarımızın istikrarı mı?!.
Giderek yaygınlaşan ve yaş seviyesi de durmamacasına düşen her türlü ahlâksızlığın istikrarı mı?!.
Güya sigarayı yasaklarken her türlü içki ve uyuşturucunun yaygınlaşmasının ve serbest olmasının istikrarı mı?!.
Spor veya futbol olmaktan çıkıp tamamen kumar ve halkı/gençliği uyuşturma mekanizmasına dönüştürülen bu ve benzeri nice sektörün aynı minval üzere sürdürülmesi bir yana, bizzat devlet/millet parası peşkeş çekilerek adeta beslenmesinin istikrarı mı?!.
Hep söylediğimiz, hep hatırlattığımız ama üç maymunları oynayanların da ısrar ve inatla hep duymamazlıktan ve görmemezlikten geldiği, bir türlü ne kendi aralarında ne de bizimle konuşmadığı, bizce hayatımızın her alanındaki meşhur “SOSYAL TUFAN” aynen devam etsin istikrarı mı?!. Hangi istikrar?!. HANGİ İSTİKRAR?!.