KUR’AN VE İLİM 868. hafta seminer notlarından-2
KUR’AN VE İLİM 868. hafta çalışmamızdan küçük bir bölüm sunuyordum…
Evet, reel değerler Allah’ın kendisidir; bâtın O’dur, zâhir O’dur, evvel O’dur, âhir O’dur, her şey O’nun mahlûkudur. Ama O’nun yanda insanın mahlûku olan “karşılıksız nakdi, karşılıksız parayı” koyarsanız, Allah’la beraber “başka ilâh” koymuş olursunuz. Çoğu insanın ikinci ilâhı var; karşılıksız nakit, dolara endeksli bile olamayan nakit!
Her gün kullandığımız paralara bakarak ağlamalıyız. Bu paralar neyin karşılığıdır, bunların borçlusu kimdir?!.
Biz semt kooperatiflerini kurduğumuz zaman “ALTIN BONO” çıkaracağız ve altın bono ile altını birebir değiştireceğiz. Ayrıca onunla TL’yi alıp satacak ve günlük değerini ilan edeceğiz. Böylece TL’deki Allah’ın hakkını ayıracak, sermayenin hakkını da belirteceğiz. Şimdi biz bunları yapmaya çalışıyoruz...
Onlara göre Allah var, O’nun yanında başka bir ilâh daha var!
Altın Allah’ı, dolar ise diğer ilâhı temsil etmektedir.
Eski Mısır’da da iki tanrı vardı; Güneş ve Firavun. Firavun Güneş’in oğlu idi!
Bugün da iki ilâh vardır. Biri İbrahimî dinin kabul ettiği Allah, kimse inkâr edemiyor. Ama ikinci bir ilâh/tanrı daha vardır, o da “dolar”dır, “karşılıksız para”dır. Herkesin taptığı ve Sermaye’nin desteği ile ayakta duran karşılıksız ulusal paralar!
Bugünkü nakit para iki şeyi temsil eder. Biri satın aldığı altındır, bu gerçek değerdir.
Diğeri de bir yıl sonraki altın değerinden fazla olan paradır, yani eksilen miktardır.
Bu uygulamayla gün geçtikçe Allah’ın yani insanlığın/halkın payı azalmaktadır...
Hicr Suresi’nin bu ayetinde (96. ayet), “onlar ileride bileceklerdir” deniyor. Hemen bilemeyecekler, ileride bilecekler. Bugün anlamıyorlar ama ileride anlayacaklar. Öyle olaylar cereyan edecek ki, KUR’AN DÜZENİ dışında bir düzen olmadığını göreceklerdir.
KUR’AN DÜZENİ ÇOK SADEDİR.
İnsanlar ikiye ayrılırlar; HAK EHLİ ve KUVVET/BÂTIL EHLİ.
HAK EHLİ hakemlerin kararlarına uyarlar. Hak ehlinin hakemlerin kararlarına uymayanlara karşı devletleri vardır. Bu devletin ordusu vardır. Ordunun görevi, hakem kararlarına uymayanları etkisiz hâle getirmektir.
İkinci grup ise hakem kararlarını kabul etmeyenlerdir, bâtıl ehlidir.
Uygarlık bunların çatışmasından doğar. Hakem kararlarına uyanlar hep galip gelirler...
“Ve and olsun ki, söyledikleri şeylerden dolayı senin göğsünün/gönlünün daraldığını biliyoruz.” (Hicr Suresi, 97. ayet)
Bugün insanlar silahtan çok sözlerle savaşmaktadırlar. Söylenen sözler insanı düşündürmekte, korkutmakta ve içini daraltmaktadır. Basın/medya var, silahtan daha etkili. Dağda bir eşkıya birisini öldürmüş; eğer duyulmazsa, unutulur gider. Bugün ise basın onu bütün dünyaya sanki bütün o dağdakiler ölmüş gibi takdim eder.
Kur’an fahişeyi yaymayı yasaklamıştır. Askeri olay olur. Suçlu suç işler. Cezasını da görür. Şimdi suç işleyenler kahraman olur! En az on sene sonra mahkûm olur! Cezasını kimse duymaz! Bu da insanları her gün sıkmaktadır. Oysa suç işlendiği zaman değil, suçlu mahkûm olduğu zaman, suç işlendiği tarihten itibaren olay anlatılır ve sonunda mahkûmiyeti belirtilerek insanları hem suç işlemekten alıkoyar, hem de halk kendisini güven içine koyar.
Bir suçlu suç işlediği zaman, onu soruşturan görevli atanır. Halk sağa sola haberler yayma yerine, o soruşturmacıya bildiğini anlatır. Bunun dışında suç isnat edenler ispat etmek zorundadırlar. İspat edemezlerse, suçluya verilen cezanın yüzde sekseni ona verilir.
BU AYET BUGÜNKÜ ZALİM BASINI BİLDİRMEKTEDİR.
Her gün yalan yanlış haberlerle fitne yapılmaktadır. Oysa, suçlayan isnadı ispat edemezse, yayıncı cezalandırılmalıdır. Bunu yayınlayan ispat edemediği zaman, itham edilene verilecek cezanın yüzde sekseni ona verilmelidir...
KUR’AN dışında hiçbir tutunacak dal yoktur; insanlar bilmiyor ama öğrenecekler…