ÜSKÜDAR ÇALIŞMALARI-11 Cuma, 10.06.2016
YENİ MEDENİYETİ KİMLER KURACAK?
İnsanlar bir canlıdır. Diğer canlılar gibi yaşarlar. Hiçbir canlı matematiği bilmez. Olayları bilgisayarlarına kaydederler ve bilgisayarları hesap yapar. Kendilerinin bir katkısı bulunmaz. İnsanlar da başlangıçta hayvanlar gibi hesapsız yaşamaya başladılar ama bugün en küçük elektronun çapını hesaplama tekniğine matematik sayesinde ulaştık. Milyarlarca yıl uzakta olan güneşlerin yapılarını Matematik sayesinde biliyoruz. Bugün yüz katlı bina yapıyorsak, Matematikle yapıyoruz. Ay’a gitmişsek Matematikle gittik. Bilgisayarımız Matematikle çalışır, ampulümüz Matematik sayesinde yanar.
Hayvanlar da insanlar gibi konuşurlar, dilleri vardır. Hayvanların fıkhı yoktur, içtihat yapmazlar. Kendileri için kati olanları bilirler, zannî bilgileri yoktur. Bu sebepledir ki hayvanlarda sosyal gelişme olmaz. Onlar için Erciyes ile Kayseri aynıdır, kendileri bilinir ama sınırları bilinmez. Oysa Kayseri’nin sınırları çizilmiş, taşlar dikilmiş, her karışını biliyoruz. Erciyes’in ise bir tanımı yapılmamıştır.
İnsanlar konuşma diliyle anlaşır ve yaşarlar ama konuşma diliyle uygarlaşamazlar. Ancak FIKIH DİLİ ile uygarlaşabilirler, kavramların sınırlarını çizerler. Böylece hesaplanacak durumlara sokarlar. Kayseri’nin kaç kilometrekare olduğunu biliriz. Kayseri’de yaşayanların sayısını biliriz ama Erciyes’in kaç kilometrekare olduğunu bilemeyiz, bu anda kaç kişi orada yaşıyor, söyleyemeyiz. Uygarlaşmanın olabilmesi için “KONUŞMA DİLİ”ni “HESAP DİLİ”ne çevirmeliyiz. Bu da kelimelere ve cümlelere verdiğimiz özel tanımlarla mümkündür. Medeniyet kurmak demek kelimelerin ve kavramların sınırlarını çizmek demektir.
Böylece oluşan “HESAP DİLİ” sayesinde yeni teknoloji gelişir ve yeni varlıklar ortaya çıkar. Ne var ki bu yeni varlıklar hesabi kavramalara sahip değildir. Demek ki eski kavramla tanımlanması yeterli değildir. Eskiden İstanbul Köprüsü deyince Haliç Köprüsü anlaşılıyordu. Şimdi ise Haliç Köprüsü İstanbul Köprüsü değildir. O gün İstanbul bir milyonu, bugün yirmi milyonu ifade ediyor. Bu değişim elli sene içinde olmuştur. Bir de bin yıl sonrasını düşünün...
Demek ki yeni uygarlığa geçebilmek için iki dile gerek vardır; Matematik ve Gramer.
Bir de tanımlanmış kavramları taşıyan kelimelere. Yani bir UYGARLIK DİLİNE ihtiyacımız vardır. ARAPÇA ve LATİNCE zamanlarının uygarlık dilleri idi. Bugün de hâlâ bu iki dil ilim dünyasının dilidir. Yeni uygarlık YENİ İLİM DİLİNE ihtiyaç göstermektedir. İşte, İslâm Medeniyeti Vakfı demek, Arapçayı üçüncü binyıl uygarlığının dili yapmak demektir.
Bizim elimizde KUR’AN vardır; onun DİLİ VE FIKHI vardır. Yani üçüncü binyıl uygarlığını yalnız Müslümanlar kurabilir; Müslümanların MATEMATİĞİ BİLENLERİ kurabilir. SONUÇ olarak, çok açıkça görüyoruz ki üçüncü binyıl medeniyeti Türkiye’de kurulacaktır. Çünkü BATI’NIN MATEMATİĞİNİ ve DOĞU’NUN KUR’AN’INI birlikte bilen başka bir ulus yoktur.
Uygarlık kavmî değil beşerîdir. Sonra, uygarlık bir kat gibidir; nasıl apartmanı yaparken bir katın üstüne çıkmak zorunda iseniz; nasıl İbrahim uygarlığı Nuh uygarlığına, Musa uygarlığı İbrahim uygarlığına, Hıristiyanlık Tevrat’a, İslâm uygarlığı bu uygarlıklara dayanmış ise; aynı şekilde ÜÇÜNCÜ BİNYIL UYGARLIĞI da I. KUR’AN UYGARLIĞI’na dayanacak ve eski uygarlıklardan farklı olarak eksiksiz tüm insanlığın uygarlığı olacaktır. Bunun anlamı şudur. Katınızı çıkarken, yeni katın kolonları eski katın kolonlarına dayanır. Kolonları azaltarak kat üstüne kat çıkamayız. İnsanlığın yeni uygarlığı da bütün insanların uygarlıklarına dayanacaktır.
İşte, bunu sağlayan “YÜZ LOJMANLI İŞYERİ APARTMANLARI” olacaktır. Oraya dünyanın bin dilini konuşan onar aile yerleştirilecektir ve bunlar yalnız Kur’an Arapçasını öğrenmeyecekler, kendi uygarlıklarını da Arapçaya çevirerek tüm insanlığın uygarlıklarının katkısı ile yepyeni ve çok ileri bir ÜÇÜNCÜ BİNYIL UYGARLIĞI kurulacaktır. Kur’an’ın, Allah nurunu tamamlayacak müjdesini verdiği uygarlık gelecektir.
“İSLÂM MEDENİYETİ VAKFI” adını alan kimselerin ve katılanların akşamları evlerine dönüp nasıl rahat uyuduklarına şaşıyorum. Allah size en büyük görevi vermiş ama cezasının da o kadar büyük olacağını bilmeniz gerekir. Bir hücre katlanarak on, katlanarak yüz, katlanarak binlere ve milyarlara ulaşır. Ama hayat iki hücrenin birleşmesinden doğan tek hücreden başlar. Haydi, bakalım içinizden kim Reşat Erol’a; “ALLAH’A GİDEN YOLDA BEN SENİN ENSARINIM” diyecek...
Benim vakıfla doğrudan ilişkim yoktur. Ben onları bu hayırlı çalışmalarında destekledim ama biz iki defa kovulduk. Ama yine de size görevinizi hatırlatıyor, gereken katkıyı sağlıyoruz. Vakıf kurucularını yeni projeye katkı sağlamalarına davet ediyorum...
SÜLEYMAN KARAGÜLLE Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL