Prof. Dr. Celal Şengör’den Beş Tespit
(Bir doğru, üç yanlış, bir çelişki)
Doğru olan: Biz sonsuzdan geldik yine sonsuza varacağız. Yanlışlar: A) Biz tesadüfler çocuğuyuz. B) Kâinatın ısısı 10 üzeri 28 sıfır olacak. Dolayısıyla yok olacağız. C) Yaratılış asla söz konusu olamaz. Çelişki: Hem sonsuza gideceğiz hem yok olacağız. (Kafa TV.)
Celal Bey keşke iyi bir filozof olduktan sonra bu yargılarda bulunsaydı. Çünkü varlığı ve varlığın bilgisi olan Ontolojiyi ancak felsefeciler bilir. Ama maalesef Celal Bey sade bir mühendistir. Hendese ise el ölçüsü demektir. Evet mühendisler sadece ölçülebilir şeyleri yani niceliği bilirler. Onlar varlığın künhünü ve varlığın sonsuzluğunu ve niteliklerini bilmezler. Celal Hoca kendisi galiba sonsuzluk fikrini de felsefeden değil de fizik biliminin zorunlu gereği olarak öğrenmiştir.
Evet varlığı tanımak için şu beş çağdaş bilimsel veriyi bilmek lazımdır:
A) Kâinatta ve hatta her varlıkta diyalektik yapı esastır. Diyalektik olmazsa varlık var olamaz. Demek kâinat bir taraftan ısınırken diğer taraftan soğuyor. Kâinatta bir taraftan enerji entropiyle sıfırlanırken diğer taraftan Biyoloji ile enerji topluyor. Kâinatta artılar kadar eksiler de var. Celal Hocam varlığın olmazsa olmazı olan bu ikili diyalektik yapıyı hiç düşünmemiştir.
B) Kâinatta sıcak ve soğuk iki aşırı uç olmakla berber, daima ortada nötr denilen bir bahar da var. Çok soğuk ve çok sıcak cehennemlerle beraber dünyamız gibi cennetler de var. Yani varlık sadece diyalektik değildir, üçlü sisteme tabidir. Nitekim sosyal hayatta dahi bu yasa geçerlidir. Zengin-fakir ve orta sınıf. Ana-baba ve çocuk.
C) Varlık rastgele bir yığılma bir tıkanma ve açılma değildir. Sonsuzluktan ta en basit varlık olan atomlara kadar her şeyde yazılım (0-1 sistemleri ve planları) olmazsa olmazıdır. Demek galaksiler, özellikle güneş sistemi, özellikle dünyamız, özellikle Biyosfer, özellikle insanlık alemi tesadüfler ürünü değiller. Her şey sonsuz bilgi-işlemle yönetiliyor ve neticelendiriliyor.
Maalesef Celal Hocam bu yazılım gerçeğini bilmediği gibi, çağımız bilim insanlarının çoğu da bu noktayı atlıyor. Varlığı bir tesadüfler yığını olarak anlıyorlar. Absürt ve anlamsız görüyorlar. Celal Hocanın itirafı ile çok acı çekiyorlar.
D) Celal Hocam da tekrarla söylediği gibi evrim varlığın en temel niteliğidir. Evrim demek varlık bir geri iki ileri gidiyor demektir. Demek yokluğa giden bir şeyler yok. Her şey basitten sonsuza kadar güzellik alemine gidiyor. Ve geçirdiği bütün evrim sürecini Varlığın Hardiskinde bırakıyor. İşte Celal Hocanın asla söz konusu olamaz dediği yaratılış budur.
E) Varlığı iyi bilmek için onun soyut ve somut versiyonlarını ve bu iki boyutun birbiriyle ilişkisini iyi bilmek gerektir. Evet varlık, diyalektik yapısıyla, holografik özelliğiyle ve bu soyut-somut renkleriyle bir tanedir. Yokluk diye bir şey yoktur. Varlık bir tanedir ve sonsuzdur. Ona din Allah diyor. Diğer eşya ve nesneler sadece birer alt dosyadırlar. Göreceli özgürlükleri vardır. Bu konuda söz Kur’an’ındır; ona kulak verelim: Şöyle ki:
Allah’ın Sonsuz Varlığı
ve İnsan Özgürlüğü
“Azamet benim eteğimdir, Kibriya benim cübbemdir.” (Hadis-i Kudsi)
Allah’ın bu sözünün bugünkü Ontoloji bilimiyle ve her iki kelimenin etimolojik yönüyle:
Tercümesi şöyledir: Somutluk benim eteğimdir. Sonsuzluk benim cübbemdir.
Ana Konuya Girmek için Bir Giriş: Ayet’el-Kürsi Tefsiri:
Bu ayet, Allah’ın özgün varlığı olan ilmini anlatır; kader de ilim nev’indendir.
İşte Kur’an’ın bu ontolojik ayetini anlamak için şu beş bilgi notunu önceden bilmek gerektir:
1) Varlık soyutuyla somutuyla sonsuzdur. Dolayısıyla yokluk diye bir şey yoktur.
2) Asıl varlık, bilim adamlarının soyut datalar ve yazılım diye dile getirdiği bilgidir.
3) Allah kelimesinin belirsiz hali olan İlah kelimesinin etimolojisi, Soyut ve Sonsuz olduğu için yalnızca kendisine tapılan demektir. La İlahe İllallah, sadece sonsuz olana tapılır manasına gelir. Uluhiyet tevhidini bildirir. Allah kelimesi, belirlilik edatı (Lam-ı tarif) alan halidir. Demek Allah soyut boyuta bakar, Rahman somut boyuta bakar, Rahim ise aradaki varlıklara bakar. Üçü de birdir. O’nun Ehad (çok birlik sahibi) ismi ise, her yerde bulunduğunun ve her şeyde göründüğünün ifadesidir. Evet, sınırlı varlıklar, sınırlı olmaları ile beraber sonsuzluğu gösterirler. Çünkü ancak sonsuz bir enerji, yazılım ve gelişme süreci ile var olabilirler.
4) Bu ayette geçen Hayy ve Kayyum (Diri ve Ayakta Tutan) isimleri, bütün biyolojik ve fizik varlıklardır. Evet, Allah’ın isimleri kâinattaki hakikatlerdir. Bu hakikatler Allah’ın sonsuz soyut varlığının devamıdırlar. İsim-müsemma birdirler. Bir görüşe göre bu varlıklar, süreç ve sistem olarak sonsuzdurlar; diğer bir görüşe göre fizik olarak da sonsuzdurlar. Birçok kâinat var ve birçok Big-Bang olmuştur, diyen görüşe göre. Demek Arapça ve İbranice olarak kullandığımız sözcükler, Allah’ın isimleri değil de O’nun gerçek isimlerinin isimleridirler. (İbn Arabi, Ansiklopedi)
5) Ayette geçen Allah Kürsüsü, kadim tefsirlerde Allah’ın ilmi diye geçiyor. Kralın, üzerinden devleti yönettiği Taht demek olan Arş ise, Allah’ın kudreti (gücü) diye tefsir edilir. “Rahman (somut varlığı da olan) Allah arşa istiva etti.” ayeti, Allah somut tecellisiyle, bütün varlık ve kâinata egemen oldu, manasındadır.
Ben merak ediyordum: Allah gücüyle her şeyi kuşatmış yönetiyor. Neden Arşı gökleri ve yeri kuşatmış denmiyor da Kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmış deniyor? Sonra asıl varlığın ilim ve yazılım olduğunu ve her şeyi kuşattığını öğrenince bu ayetin önemli asıl bir nüktesini bilmiş oldum.
İşte şimdi bu mucizevi ayetin tefsirine geçiyoruz:
2/255- Allah O’ndan başka ilah (tapılan) olmayan sonsuz Varlıktır: (Ana dosyadır.) Hayy ve Kayyum’dur: (Yani O ana dosyanın fizik ve biyolojik bütün icraatı (tali dosyalar) da sonsuzdur. Evet biyolojik, ekolojik ve özellikle Kuantum fiziğindeki etkileşim bilgi-işlem hacimleri sonsuzdur. Sadece bu tali dosyalarda bazen devre dışı kalış oluyor. Yani bazen onları uyku ve esneme tutuyor. Ana dosyada ise asla devre dışı kalmak yoktur).
Evet, uyku ve esneme asla o ana dosyayı tutmaz.
Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. (Yani, fizik ve metafizik diğer bütün dosyalar O ana dosyaya bağlıdırlar.) O’nun izni olmadan, hiç kimse O’nun yanında şefaat (etki) edemez. (O’na ortak olamaz. Yoksa dosyalar arası etkileşim, yardımlaşma ve dayanışma vardır.
İşte meşru şefaat budur. Demek şefaati haksız torpil diye anlayanlar yanılıyor.)
O, onların geçmişlerini ve geleceklerini: önlerini ve arkalarını bilir. (Yani Allah o tali dosyaların sadece şimdiki bilgi-işlemlerini değil de birer yazılım olan geçmiş ve geleceklerini, yani önlerini ve arkalarını da bilir.) O’nun istediğinden başka, O’nun ilminden (yazılımlarından) hiçbir şey tam öğrenemezler: (Kuşatamazlar).
Onun kürsüsü (ilim ve yazılımı), gökleri ve yeri (metafizik ve fizik alemleri) kuşatmıştır. Yer ve göklerin (o fizik ve metafizik alemlerin) muhafazası, O’nu yormaz. (Çünkü o ana dosya aynı zamanda ana bellektir de.)
O Aliyy ve Azimdir. (Yani soyut ve sonsuz olduğu için yüce ve aşkındır: (Uluvv). Aynı zamanda somut büyüklük (azamet) olarak da sonsuzdur.)
Son beş not:
1) Yazılımın aslı matematiktir. Matematiğin de en kullanışlı iki sistemi var: İkili ve ondalık sistem. Ayetin numarası bu ikisine ince bir işarettir.
2) Bu ayet, gördüğünüz gibi bilimsel yönden de bütün varlığı kuşattığı için herkes her derdi için bunu kullanıyor. Hakkında birçok rivayet var.
3) Fizik varlık, Allah’ın Arşı (tam egemenlik alanı) olduğu için Kur’an’da Arş-ı Azim deyimi tekrarla geçiyor.
4) Buradaki Hayy ve Kayyum Allah’ın iki büyük ismidirler. Sonsuz yazılım (ilim) içeren bütün fizikî ve canlı varlıkları içine alır. Ehl-i Sünnete göre İsim-Müsemma birdir. Zaten Aristo ve onu esas alan İbn Sina, Alim-İlim ve Malum (Bilen-Bilgi ve Bilinen) bir varlıktır. Sadece itibarî fark vardır, diyor. İbn Sina Alim (Bilen) boyut için Vacib’ül-Vücud (varlığı soyut ve zorunlu ilk ilke) dedi.
Said Nursi de ve son Sünni Kelam alimleri de bu Vacib’ül- Vücud deyimini kabul ettiler. Sürekli bu deyimi Allah için kullandılar. Fakat içini ilim kavramı ile dolduramadılar. Nitekim, Said Nursi Şemme Risalesinde O’na meçhul (bilinmez) dedi. Daha sonra bu meçhul deyimi onu tatmin etmeyince; Ayet’ül-Kübra risalesinde O’na Manevi Nur dedi. Fakat İbn Sina’nın dile getirdiği o üçlü birliği kabul etmedi. Çünkü İbn Sina ilim kelimesi yerine yine aynı manada kullanılan akıl kelimesini kullanıyordu. Ve Said Nursi varlığın birliğini savunan İbn Arabi’ye karşı idi. Ona göre İbn Arabî kâinata hayal diyordu. Ama İbn Arabi’nin La-mevcude İlla Hu sözü, o manada değildi.
5) Bu kısa yazı, Hz. Muhammed’in ilmî bir mucizesi olduğu için mucizeler ile ilgili kitabımın sonuna koydum. Nitekim gerek bu Ayet’el-Kürsiden ve gerek yazıda gelecek onlarca ayetten anlayacaksınız ki: Kur’an bütün beşerî düşüncelerin ve bütün felsefelerin üzerinde bir bilgiye sahiptir.
Bahaeddin Sağlam