Arketip Ne Demektir?
Otuz yıldan fazla bir zamandır, samimi ve fedakarane bir şekilde bana arkadaşlık eden saygıdeğer bir dostum, hocam sürekli yazılarında arketiplerden bahsediyorsun. Halk bunu anlamaz, dedi. Ben önce halk, soyut ve evrensel şeyleri anlamaz; izah edemeyiz, dedimse de, sonra gece düşündüm; o arkadaşımın teklifinin haklı olduğunu anladım. Onun için şu kısa izahatı yazmak gerekti. Şöyleki:
Arke Yunancada en dipteki şey demektir. Tip de bildiğimiz ve Türkçede kullandığımız tip ve model demektir. İkisi beraber en baştaki model demek oluyor. Bazıları da buna prototip: Ön tip diyor. Bu sözlük anlamın bilimsel izahı ise şöyledir:
Varlıkta ve özellikle hayatta soyut ve somut damarlar var. Bunlar birbirini tamamlayan ve bazen içiçe geçen gerçeklerdir. Her soyutun bir, hatta sayısız somutları olur. Her somutun da her tarafı kuşatan soyut yasaları olur. Dolayısıyla bütün fiziki ve biyolojik yasalar birer somut tip olarak insanın ve kâinatın bilinçaltında bulunurlar. Çünkü kâinat çok büyük dahi olsa onun da bir nevi canlılığı ve kişiliği var. Onun da aklı ve bilinçaltısı var. Geniş bilinçaltı duyusu açılmış feylesof ve bilge insanlar, fizik kanunları için Beyaz İnci demişlerdir. Biyolojik ve ekolojik alemi de ölümsüz bir kişilik ve sözlük olarak yeşil demek olan Hızır diye isimlendirmişlerdir. Mutasavvıflar, kâinatın bilinçaltına Alem-i Misal demişler; insanın bilinçaltına da muhayyile demişlerdir. Onlardaki arketiplere ise, Eflatun İdealar dedi, İbn Arabi, Ayan-ı Sabite (değişmez modeller) dedi. Bu bilinçaltı somut varlık ve oluşumlara bazen melek bazen ruh da denilir. Mesela yeryüzündeki bütün ziraat somut bir öküz olarak yansır. Dünyadaki bütün balıkçılık kocaman bir balina olarak görünür. Bu bilinçaltı kişilikler ve gerçekler zor zamanda insanın imdadına yetişirler. Seyid Onbaşı 250 kilo ağırlığındaki mermiyi topa yerleştiriverir. Evet, bütün harika eserler ve olağanüstü sanatlar, bilinçaltı aleminin birer neticesidirler. Halk arasında Hızır imdada yetişti, deyimi buradan gelir.
Şimdi gelelim asıl arketip dediğimiz Âdem meselesine… İşte insanlık 9 milyon yıl gelişerek her milyon yıl biraz daha evrimleşerek içiçe bir yazılımla yaratılmıştır. Son 150 bin yıldır, artık biyolojik gelişmesini tamamlamış daha sonra sayısız psikolojik ve kültürel gelişmeler geçirmiştir. En sonunda soyut algıya sahip olmuştur. İnsanoğlu bu duruma gelince, Tekvin kitabında geçtiği üzere: Allah ve melekler, Adam (insan) iyi ile kötüyü bilmekle bizden biri gibi oldu, demişlerdir. (3/22). Çünkü Allah ve melekler soyut algı sahibi varlıklardır. Yani bu arketip ve prototipin insan bilinçaltında sakalsız, her nevi dili bilen, bütün soyut değerleri algılayan bir somut modeli vardır. Bu bilinçaltı Arketip, 50 milyar numune insanın ip gibi asıldığı ve insanlık denilen bir kanunun görüntüsüdür. Bazen Peygamberdir (Geleneğe göre…) Bazen de müşriktir. (Araf,189. Ayete göre.)
Çünkü o bir kanundur, ona elli milyar numune asılmıştır. Bu insanların yarısı inançlıdır, yarısı da putperesttir. Bu numunelerin herbirisinin gramer kitaplarındaki ismi masadaktır. Masadak, o sonsuz soyut insanlık kanununu doğru çıkaran numune demektir. Diğer bütün peygamber ve kahraman kişilikler de böyle kanunların somut arketipidirler. Ama numuneleri belki elli milyar değil de elli bindir, mesela. Demek bunlar birer kanun ve misyondurlar. Onları tarihte değil de bizzat kendi toplumumuzda ve bilinçaltımızda aramamız lazımdır.
Bu izahattan çıkan iki Önemli Bilimsel Nokta var. Şöyle ki:
A) Eski mitolojik dilde hem Tanrı için hem melekler için ölümsüz ismini veriyorlardı. Aslında onların çoğu çok Tanrılı değildi. Fakat dil yetersizliğinden, ölümsüz olan ruh, melek ve Tanrıya, hepsine aynı kelimeyi kullanıyorlardı. Maalesef arkeolojik tabletleri tercüme edenler bu noktayı görememişlerdir. Mitolojik dönemin dini birikimi olan Tevrat’ın ilk bölümleri ise bu farkı farketmiştir. Net bir şekilde bize kadar gelmiştir. Mesela Nuh’un kestiği kurbanlar üzerine melekler üşüştü, (8/21) ayetini, çağdaş Arkeologlar tabletlerde, kurban üzerine tanrılar üşüştü diye çeviriyorlar. Bunu Gılgamış destanında net görebiliyoruz.
B) Gerek soyut yasalar ve gerek onların bilinçaltındaki somut arketipleri ölümsüz oldukları için… Ve Tevrat binlerce kahramanıyla arketipler kitabı olduğu için, Kur’an’da Allah, Tevrat’ı indirdik ki: Allah ile buluşmaya yani ölümsüzlüğe inanasınız, diyor. (6/154) 5 Mart 2023’te bu konunun izahı için şu aşağıdaki satırları yazmıştım. Umarım bu giriş bilgilerle mesele tam anlaşılır. Şöyle ki:
1) Tevrat, Kur’an’ın deyimiyle (Kur’an, 6/154) “Maneviyat ve soyut değerler (ihsan) ve her şeyin açıklaması (tafsil, çünkü kanundur) ve ebediyete vardırma (hidayet ve rahmet olarak)Tevratı indirdik.. Artık dirilişe: ölümsüz olan Allah ile buluşmaya kesin iman etmeniz beklenir.” Evet, Tevrat’ın bütün kısımlarını arketip ve kollektif şahsiyetler, kanun ve kavramlar olarak yorumladığımızda Kur’an’ın bu hükmünün net doğruluğu ortaya çıkıyor. Evet arketipler, ölümsüzlüğü ve Allah ile buluşmayı izah eden en bilimsel verilerdir.
2) Demek hiçbir kıssa bu Kutsal Kitapta tarih değildir. Kadim Peygamberlerin duru-görüşle (metafizik keşif ile) gördükleri ve kendi çağlarında geçerli dil olan Mitolojik üslupla anlattıkları evrensel kanunlar, arketipler ve gerçeklerdir. Çoğu da geçmişten ziyade geleceğe bakıyor. Maalesef, bunları Tarih sanmak, uzun bir dönem insanlığı şaşırtmıştır. Ve Yahudi Milletinin bir kısmını ırkçı yapmıştır. Evet Tarih değiller. Çünkü o gibi konularda hiçbir tarihi, arkeolojik ve paleontolojik veri çıkmadı. Halbuki insanlık yerin her tarafını taramış oldu. Ayrıca eğer tarih iseler, o kutsal kitaplarda birçok çelişki ortaya çıkar. Halbuki bu kutsal kitaplar çelişkilerden çok yüce, evrensel bilgiler ve kanunlar olduğu görünüyor. Tarih oldukları takdirde ortaya çıkan çelişkileri görmek için Rahmetullah-ı Hindi’nin İzhar’ul-Hak kitabına bakabilirsiniz. Halbuki Kur’an kesin olarak o Kutsal Kitapta çelişki ve tahrifi reddediyor. Israrla ve tekrarla insanlık özellikle Yahudiler onunla amel etsin, diyor. (Maide 44-48) O kitabı kâinatın belleği ve yazılımı olarak sunuyor. (Kur’an, Kitap Maddesi.)
3) Bu Kutsal Kitaba metafizik ve arketipal bakışla baktığımızda; bu çok değerli insanlık mirasını değerlendirdiğimizde; Aydınlanma çağından bugüne Batılıların hurafe gördüğü için onları dinden uzaklaştırdığı metinler olmaması gerektiği anlaşılıyor. Evet, Batı bu bilim asrında bir daha bu bilimsel gözle Tevrat’a ve Tevrat’ın ruhani boyutunun açıklaması olan İncil’e sarılsa, din-bilim barışı sağlanır; gerçek manada Mesih gelmiş olur, insanlık bir altın çağa girer.
4) Fakat gerek Batının bu eski anlayışı ve bahaneleri ve gerek Yahudi bilginlerinin bunları soyut ve metafizik gerçekler olarak görmeyip mutlak İlahi egemenliğe aykırı olarak kâinatı ve varlığı kötülük ve şeytanlar alemi olarak gösteren Kabalaya sarılmaları, İnsanlığı 300 yıldır perişan etmiştir. Kabala daha çok Şeytan arketipi üzerinde duruyor.
5) Tevrat’ın Beni İsrail (İsrail Oğulları) kavramını değişik özneler olarak kullanması, o kavramın dindar medeni millet manasında sadece Yahudilere has olmadığı ve dindar medeni olan her millete ıtlak edildiği içindir. Nitekim metinlerden anlaşıldığı üzere; bunlar bazen Yahudilerdir, bazen Araplardır, bazen Osmanlılardır, bazen de Avrupalılardır. Nitekim bunların düşkünlük gösterip bazı zamanlarda dini ve medeniyeti bırakıp putperestlikte oynaşlığa girdikleri de vakidir. İsrail kelimesi, başta açlık ve hastalık olmak üzere Allah’ın koyduğu bütün tabii kanunları yenip kâinata egemen olan kişi demektir. Yakubun sıfat ismidir. Arketip olarak Âdemiyete sahip olan bütün medeni çilekeş insanlık manasına geliyor.
08.03.2023
Bahaeddin Sağlam