Sermayenin sömürü düzeni
Tarihte toplayıcılık, avcılık, çobanlık, çiftçilik dönemleri geçmiş ve “mübadele dönemine” gelinmiştir. “Pazar mübadelesi” dönemi de kısa ve sorunsuz geçmiştir.
“Aracı mübadelesi dönemi” ortaya çıkınca insanlık sorunlar yaşmaya başladı. Halk mallarını tüccarlara sattı, tüccarlar da bu malları uzak diyarlara götürüp halka sattılar.
Bu dönemde para olarak altın ve gümüş kullanılıyordu. Tüccarlar kâr etmeye başladılar. Altın ve gümüş yavaş yavaş tüccarların elinde toplandı. Halkın elinde para olmadığı için mal alamadı. Halk mal alamayınca mallar satılamadı. Mallar satılamayınca krizler oldu. Krizleri aşmak için yeni üretim biçimi doğdu.
Bu yeni üretim çarkı nasıl çalışıyordu?
Toprakları derebeyleri ve rahipler satın aldı. Köylüler ortakçılık yapmaya başladı. Derebeyleri halkın ihtiyaçlarını temin ediyor, mahsulü beyleri ile bölüşüyorlardı. Protestan din adamları da derebeylerine payların verilmesi için dini inançları kullanıyordu.
Gerek derebeyleri, gerekse Protestan rahip ve bilginlerin yapması gereken şey; halkın verdiği kamu payını halka harcamaları gerekirken, onlar bu pay kendi malları imiş gibi yığıyor ve çocuklarına yani mirasçılarına bırakıyorlardı.
***
Bugün de durum aynıdır. Sömürü sermayesi servet edinmiştir. Sömürü sermayesi bu serveti Protestan din ve bilim adamları ile bölüşmekte ve halkı sömürmektedir. Sömürü sermayesi çağımızdaki bu tür yazar, profesör, vaiz gibi kimseleri beslemekte ve onları istediği gibi kullanmakta; kendi işine gelmeyenleri de yokluğa mahkûm etmektedir.
Bugün dünya “karşılıksız faizli kâğıt para” ile idare edilmektedir. Amerikan Merkez Bankası (FED) “dolar” olarak dünyadaki ülkelerin Merkez Bankalarına “faizli kredi” vermekte, onlar da “altın” yerine kendi Merkez Bankalarına bunları koyup karşılığında ulusal paraları çıkarmaktadırlar. Ulusal paraları ulusal bankalara “faizli kredi” olarak vermekte, onlar da onu tüccarlara ve müteahhitlere “faizli kredi” olarak vermektedirler.
Tüccar ve müteahhitler aldıkları “faizli krediler” ile iş yapmaktadırlar.
Başarılı olup kazanırlarsa faizli kredilerini ödemekte, kendilerine yaşayacakları kadar bir kâr kalmaktadır.
Kazanamayıp kâr edemezlerse; banka ya borçlarını erteleyip yeni kredi verir ve yaşamalarına devam ederler veya banka yeni kredi vermezse iflas eder ve piyasadan çekilirler.
İşte, dünyadaki ve ülkelerdeki bu döngüyü sömürü sermayesi yönetmektedir.
Bunun yanında Protestan ruhban ve ahbar (bilim adamları) ile üretici olmayan diğer sınıflar ise faizli paradan aldıkları dolarları bankalara yatırmakta, ona karşılık da para kazanmaktadırlar. Kıyas yoluyla bunlar bu kâğıtları stok etmektedirler.
Sömürü sermayesi bu imkânı da ortadan kaldırmak için “enflasyon” yapmakta ve onların paralarını ceplerinden çalarak geri almaktadır. Sermaye başka bir hile yolu daha bulmuştur. Faiz vereceğim diye kâğıt paralarını yine bankalara geri çevirtmekte, böylece iki çeşit insan ortaya çıkmaktadır. Halkın durmadan borçları artmakta, bankerlerin de durmadan alacakları artmaktadır. Kâğıttaki para miktarı çoğalmakta ve durmadan enflasyon olmaktadır.
Türkiye gibi sömürülen ülkeler parasından 6 sıfırı atarak paralarını yenilemektedirler!
Sermaye bu sömürü düzenini çok iyi bir şekilde yürütmektedir. Bunu da Protestan bilim adamları ve din adamları ile başarmakta, onları çalıştırarak bu sistemi elde etmektedir.
Hülâsa…
Sömürme mekanizması sermaye sahipleri tarafından oluşturulmamakta, bu bilim ve din adamları tarafından teorileştirilmektedir. Yani bizim karşımızda aslında patronlar yoktur. Patronlar ve bankerler semboliktirler. Onları zengin eden ekonomistlerdir, sosyologlardır.
Sömürü sermayesi rahipleri satın alarak Protestanlığı kurmuş, Katolikliği parçalamıştır. Faiz bütün dinlerde ve felsefede haram ve yasak olduğu halde, Protestanlık faizi meşru saymıştır. Sömürü sermayesi bu “düzen” sayesinde bugünkü gücüne ulaşmıştır.